• Sonuç bulunamadı

Tuba Sarı Çitil

41

arkasından gittikleri olarak nitelendirdiği İslam âlimleri ve tarikat kurucularının ken-di fikirleri ve sırları ile ilgili kitapları Arap-ça ve başka dillerde yazdıklarını, böylece Müslümanları cehaletin karanlığından ilmin yoluna çıkardıklarını ifade eder. Fakat kendi-sinin içinde bulunduğu zamanda, insanların çoğunun manaları anlamanın neye yaradı-ğını bilmediğini ve bu yüzden Türk dilinde bir kitap yazdığını belirtmek sureti ile, eseri kaleme alma sebebinin Anadolu halkına yaratılmaktan maksadın ne olduğunu Türkçe anlatmak olarak ifade etmiştir.

Her bölümde on kıssa olmak üzere on bö-lümden oluşan eser, oldukça sistematik bir dü-zene sahiptir. Her bölümde anlatılmak isteni-len konu ile ilgili ayet ve hadislere yer verilmiş ve somut örnekler ile konunun daha kolay an-laşılması sağlanmıştır. Zira eserin gerek giriş kısmında, gerek ise ilerleyen bölümlerinde de sık sık değinildiği üzere Garib-nâme’nin kale-me alınma sebebi, halkın hakikati anlamasını sağlamaktır. Bu sebeple sade ve anlaşılabilir bir dil kullanılmış, herhangi bir sanat kaygısı güdülmemiştir. Birinci bölümde insanların bir-lik olmalarının önemi ile başlayıp, insanın ya-ratılışı, maddi ve manevi yönü, insanın tabiat ile benzerliği, insanların birbirleri ile ve Tanrı ile ilişkisi üzerine geliştirilen eser, dokuzuncu bölümde “alperen” olarak nitelendirdiği ideal insan modeline varana dek insanın fiziksel ve ruhi gelişimi, içinde yaşadığı toplum ile ilişkisi gibi birçok konuyu ayrıntılı olarak ele almıştır.

Bu yönü ile salt bir tasavvuf metni olmanın ötesinde, insana dair neredeyse her konunun ele alındığı önemli bir kaynaktır.

Bilhassa eserin dokuzuncu bölümünde müstakil bir kısım ayrılan alperenlik bahsi ile ortaya konulan ideal insan modeli, günümüz insanının problemlerine de ışık tutacak nitelik-tedir.

Âşık Paşa alperenlik bahsinde “Pehlivan ve Yiğitlerin hallerini, yiğitlerin dokuz şey ile mal ve mülklerini koruduklarını ve Allah adamlarının da yine dokuz şey ile din düş-manları ve şeytan bölükleri ile savaştıklarını”

anlatır. Bu kıssada ahlâkî erdemler ruha

iliş-kin olanlar ve bedene ilişiliş-kin olanlar olmak üzere ikiye ayrılmış ve ilk önce Alplığın dokuz maddi şartına yer verilmiştir. Bunlar cesaret, fiziki kuvvet, gayret, at(binek),zırh, yay, kılıç, süngü ve dosttur. Bu dokuz özellik kimde varsa, insanlar onu “Alp” adı ile çağırır. Bun-lar herkes tarafından görülebilen özellikler olup, dünya alplığının alametleridir. Bir de Din alplığı vardır ki; bunun da dokuz alameti vardır.

Din içinde alplık insanın nefsini yenmesi ve ona karşı çıkmasıdır. Din alplığının ikinci şartı nefsin gücünü kuvvetini yok etmektir.

Buna riyâzet denir. Üçüncü şart kifâyettir.

Dördüncü şart aşktır. Din alplığının beşinci şartı tevekküldür. Altıncı şart şeriat bilgisidir.

Din alplığının yedinci şartı ilimdir. Sekizinci şart uzak düşmanı vurup yara açan himmettir.

Bunların hepsinden sonra din alpına sevdiği için canından geçebilecek bir arkadaş ge-rekir. Bu din doğru arkadaş ile yayılmıştır.

Kimse yalnız başına yolda ilerleyememiş, ar-kadaşı olmayan işini başaramamıştır. Dünya-ya gelen her peygamber ve veli kendine dost edinmiştir. Yola girenin yol alması arkadaş ile mümkün olmuş ve Hakk’a ulaşanlar da ar-kadaş ile bunu başarmıştır. Doğru yola varan dost ile varmış, gerçek veli de dostu hiçbir zaman elden bırakmamıştır. Bu dünyada din dostlar ile karar tutmuştur.

Âşık Paşa Alplığın maddi ve manevi şart-larını açıkladıktan sonra, insanın ya dünyada yiğit ya da din içinde önder olması gerektiği-ni, aksi durumda faydasız bir ömür geçirmiş olacağını belirterek aslında birtakım özellik-leri taşımayan insanın ahlâki bakımdan eksik olacağı vurgulamaktadır. O insanın kendini bilmesini ve bu vesile hakikate ulaşmasını ol-dukça önemsemektedir. Ona göre kendini bil-meyen insanın hayvandan herhangi bir farkı yoktur. Bu sebeple bir hakikat rehberi olarak kaleme aldığı Garib-nâme’de günlük hayata dair insanların kolaylıkla anlayabileceği ör-neklere yer vermiş ve öğütlerde bulunmuştur.

İnsanın gelişime etkisi olan bütün iç ve dış faktörleri, maddi ve manevi unsurları bir bü-tün olarak ele almıştır. Her bir insan uzvunun bir ibadeti olduğunu, ancak ibadetin amacı

42

bilinmez ise ondan fayda sağlanamayacağına değinerek içinde bulunduğu döneme nazaran oldukça akılcı bir bakış açısı getirmiştir.

KAYNAKÇA

İbnü’l-Arabî, Fusûsu’l-Hikem; Çeviri ve Şerh:Ekrem Demirli, Ankara, Kabalcı Yayıncılık, 2013.

İz, Fahir- Kut, Günay; Âşık Paşa, İstanbul, Büyük Türk Klasikleri, C.1, 1981.

Köprülü, Mehmet Fuad; “Âşık Paşa”, İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, Millî Eğitim Basımevi, C.I, 1975.

Köprülü, Mehmet Fuad; Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, Ankara, Diyanet İşleri Başkan-lığı Yayınları, 1991.

Kut, Günay; “Âşık Paşa”, İstanbul, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, C.4, 1991.

Yavuz, Kemal; Âşık Paşa Garib-nâme, İstanbul, Türk Dil Kurumu Yayınları:764/1, C.I-II, 2000.

43

Onun adı kelebek Renkli Siyah kanatlı,

Mavi, pembe benekli

Var iki tane de küçük anteni.

O yaşadığı ormanın en neşelisi Yeşil bir tırtılken

On beş gün kalmış kozada.

Sonra renkli bir kelebek Çıkmış ortaya.

O günden sonra özgürlüğünü Almış kanatlarından.

Yaşama sevincini de gün ışığından.

Kırdaki tüm çiçekleri istermiş tek tek dolaşmak.

Onlarla tanışıp arkadaş olmak Bir gün dolaşırken kırlarda Bir çocuk görmüş elinde filesiyle.

Renkliymiş o da kendisi gibi.

Üzerinde rengârenk kıyafetleri Çok ilgiliymiş çiçeklerle.

Bir şeyler arıyormuş Onların içerisinde.

Merakına yenilmiş bizim Renkli.

Ondan zarar göreceğini bilemezmiş ki!

Uçmuş yanına yavaşça Onu yakından tanımakmış Tek istediği.

Derken göz göze gelmiş çocukla!

Elindeki filesiyle hemencecik Yakalayıvermiş Renkli’ yi.

Koymuş onu kavanoza Renkli görmüş ki

Arkadaşları da burada Bu çocuk bizden ne istiyor ki

Demiş, korkudan titreyen arkadaşlarına?

Bilmiyormuş nedenini onlar da.

Küçük kız mutluymuş

Koleksiyonuna bir kelebek daha eklediği için.

Çok da umurunda değilmiş Kelebeklerin ne hissettikleri.

Düşünüyorlarmış nasıl buradan çıkacaklarını Renkli ve arkadaşları.

Acaba bu küçük kızla konuşsalar Bırakır mıymış onları?

Deseler, doğa biz varsak güzel

Çiçekler bizim sayemizde çeşitli ve renkliler.

Kendi isteklerimiz için

Hapsetmemeliyiz hiçbir canlıyı Hepsi de kendi doğasında yaşamalı.

Bozmamalıyız ekolojik dengeyi.

Cesaretini tolayıp

Tam da planladıkları gibi

Söylemiş küçük kıza düşüncelerini Renkli.

Meğer yaptığı yanlışın Farkında değilmiş o da

Demiş, iyi ki konuştun benimle Sayende anladım hatamı Açmış kavanozun kapağını Özgür bırakmış onları

Eveet, insanlar bazen ne kadar bencil değil mi?Sırf mutlu olmak için kendileri

Yok sayıyor diğer canlıların hislerini Siz böyle olmayın çocuklar

Bizim gibi özgür olmalı tüm hayvanlar!!!

/ 17.05.2020

Benzer Belgeler