• Sonuç bulunamadı

45

yok sayılarak, karşı bir sindirme politikası gü-dülmektedir. Baskı ve haksız uygulamalarla Türklerin kültür ve kimlikleri ellerinden alın-mak istenmektedir. Yunanistan Cumhurbaş-kanı Propokis Pavlopulos Batı Trakya Türkleri için istihza ederek “Yunan Müslüman azınlık”

ifadesini sıklıkla kullanması adeta Türk kim-liğini yok etmek istemesinin delili sayılabile-cektir. Türklerin yüzlerce yıldır hakkaniyetle yönettiği bu topraklarda hak etmediği zulüm ve ayrımcılıkları yaşamasına dur denilmesi iktiza edilmişti. Dr. Sadık Ahmet yıllarca ha-fızalarımızda yer edinecek mücadelesine bu doğrultuda başlamıştı.

Sadık Ahmet 7 Ocak 1947’de Gümülci-ne’nin Sirkeli köyünde doğmuştur. Üniversite öğrenim yılını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde geçirdikten sonra Selanik Üni-versitesi Tıp Fakültesine girdi. 1978 yılın-da Batı Trakya’ya dönüp cerrahlık ihtisasına başladı. Bir cerrah olmasına rağmen o yıllar-da ömrünü ayıllar-dayacağı konu olan Batı Trakya Türklerinin toplumsal sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Milleti için vereceği mücadelede elini taşın altına bu esnada koymuştu.

Sadık Ahmet, Batı Trakya Türklerinin sesini ilk olarak 1987’de Selanik’te düzenlenen demokrasi ve insan hakları konulu ulusla-rarası bir toplantıda katılımcılara Türklerin sorunlarını gösteren bir kampanya belgesinin İngilizce metnini dağıtarak duyurmuştu. Bu-nun ardından çeşitli suçlar gerekçesiyle 30 ay hapse mahkûm edilmişti. Fakat hissesine dü-şen külfetin bilincinde olarak yine de onuncu köye doğru çoktan yola çıkmıştı. Mücadeleyi Yunanistan’ın kalbine yani Yunan meclisine taşıyarak siyaset sahnesinde Türklerin hakla-rını savunmak istiyordu. Fakat önüne hukuki ve siyasi setler çekerek hatta bazen bölgede önde gelenleri cebr ile bastırmaya ve korkut-maya çalışarak, onu tevkif etmeye çalışmış-lardı. Sadık Ahmet ve arkadaşları bölgede yaşayan Türk halkından ise çok büyük destek almıştı. Geri dönülmez bir yola girilmişti, çünkü söz konusu varlık sebepleriydi, Türklük öz benlikleriydi. 1989 seçimleri öncesinde iki liste tayin edilmişti. Sadık Ahmet bu listeleri şöyle tanımlıyordu: “Doğup büyüğümüz

ül-kede iktidar ve muhalefet tarafından ırkımız inkâr edilir ve bütün insanlık dışı baskılar bizlere uygulanırsa pek tabii ki bizler toplum olarak demokrasinin getirdiği bazı haklarını kullanmak zorunda kalırız. Bunlardan biri de bağımsız bir liste halinde seçimlere girmek ve bu şekilde bizlere yapılan baskıları, hiçbir partiden fayda olmadığını, Türk olduğumuzu oylarımızla yönetime ve dünya kamuoyuna duyurmaktır. Aynı zamanda seçilecek mil-letvekili partiye değil kendi toplumuna bağlı olacaktır.”

Türklerin Sadık Ahmet’e olan inançları, şahsına verilen 22 bin oyla tescillenmişti.

Mecliste yapılan yemin töreninde İslam dini kurallarına göre yemin ederek yürüdüğü yolu korkusuzca ortaya koymuştu. Fakat türlü engellemelerle tekrar edilen seçimde, Sadık Ahmet’in önüne yeniden engeller çıkarılarak yeniden seçimlere girmesinin önüne geçil-mişti. Bunun üzerine Türkleri temsilen İsmail Rodoplu aday olarak telakki edilip seçilmişti.

Sadık Ahmet 1990’da yaptığı bir konuş-mada daha Batı Trakya azınlığı ile Türk ifade-lerini kullandığı için suç işlediği öne sürülerek yargılamaya tabi tutulup tutuklanmış ve Sela-nik Dudullu hapishanesinde 2 ay geçirdikten sonra cezasının kalanı paraya çevrilip ser-best bırakılmıştı. Bu süreçte cezasına sebep olan tarihi cümle ise şöyleydi: “…Ben bir Türk olduğum için hapse götürülüyorum. Eğer Türk olmak bir suç ise, burada tekrar ediyorum.

Ben bir Türküm ve öyle kalacağım. Bu mesa-jımla Batı Trakya azınlığına sesleniyorum ve Türk olduklarını unutmamalarını söylüyorum.”

Türk olduğunu onlar unutsa bile düşman unut-mayacaktı.

Dr. Sadık Ahmet 2 ay süren tutsaklık gün-lerinin ardından “nerede kalmıştık” dercesine mücadelesine kaldığı yerden devam ediyor-du. 8 Nisan 1990’da bir kez daha bağımsız milletvekili olarak seçilmişti. Daha sonra veri-len mücadeveri-lenin daha kavi ve etkin olabilme-si için, Türklerin tek bir parti altında seslerini duyurabilmesi adına “Dostluk Eşitlik ve Barış Partisini” kurmuştu. Önüne çıkarılan muhtelif engellere rağmen Dr. Sadık Ahmet her

se-46

ferinde bu engelleri muvaffakiyetle atlatmış, zaman ilerledikçe de daha fazla şiddete ve tehdite maruz kalmıştı. Mezkur tehditler mü-cadeleye başladığı günden beri devam etmiş-ti, fakat bunlar bölgedeki Türklüğün bekası için azmedip serden geçen Dr. Sadık Ahmet’i elbette ki yıldıramayacaktı. İlerleyen yıllarda, Yunan makamlarının caydırıcı politikasının sürmesine rağmen, Sadık Ahmet, ülke içinde ve bilhassa uluslararası ortamlarda Batı Trakya Türklerinin sorunlarını başarı ile dile getirmeye devam etmişti. O artık Türkün kı-sılan sesinin avazı, bölgedeki Türklerin lideri olmuştu.

Önden gidenlerin hep “sözde bir kaza-dan” ötürü aramızdan ayrılışları havsalamız-da hâlâ yeni bir fihavsalamız-dan gibi durmaktadır. Sadık Ahmet de günlerden bir gün evinden dışarı adım attığında geri dönülmez bir gidiş ile yol almıştı. 24 Temmuz 1995 tarihinde, tam tamına 72 yıl önce aynı gün içinde Lozan’da Batı Trakya Türklerinin haklarının garanti altı-na alındığı tarihte, Gümülcine şehrine bağlı Susurköy dışında şüpheli bir trafik kazası ile hayatını kaybetmiştir.

Sadık Ahmet, bu topraklarda müşkül bir mücadele gösteren Süleyman Askeri Bey’in, Enver Bey’in, Hasan Tahsin’in, Kuşçubaşının

ve Mustafa Kemal’in taşıdığı sancağı eline alıp, Türk kimliğini yasaklayarak yok etmek isteyenlere karşı mevcudiyetini set çekmiştir.

Onun açtığı yol, yaktığı meşale ve inşa ettiği sarsılmaz inanç bugün canlılığından zerre kaybetmemiştir. Geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de Batı Trakya Türklerinin en gür sesi, haklarının en güçlü savunucusu olarak kalmaya devam edecektir.

Ebülfez Elçibey, İsa Yusuf Alptekin, Ce-mil Kırımoğlu, Sadık Ahmet ve daha ismini sayamadığımız, yaşadıkları coğrafyalarda Türklüğün bekası ve ittihadı için bir ömür boyu mücadele etmekten imtina etmeyen civanmertler… Onlardan devraldığımız mü-cadele azmi bizi biz yapan değerlerdir. “Ci-han vatandan ibaret itikadımca” düsturuyla hareket ederek nerede bir Türk varsa orada onun için mücadele etmek necatımızın bir lüzumu, doğuşumuzun ve var olmamızın ye-gâne vecibesidir.

“Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!

Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!”

Saygı ve rahmetle…

Garbi (Batı) Trakya Bağımsız Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemde Kırcaalili milisler, eşraf ve halk.

47

Benzer Belgeler