• Sonuç bulunamadı

3. NLP ve Tarihçesi

4.2. KiĢisel GeliĢimin Din Eğitimde Kullanılamayacak Yönleri

4.2.4. KiĢinin Sadece kendini DüĢünmesi Kendini Çok Önemsemesi-

4.2.4.2. Toplumsal Zararları Yönünden

Bireyselliğin fazlaca önemsenmesinin toplumsal yönden yol açacağı zararlarda mevcuttur. ġentürk bu konu da Ģöyle der: Ġnsanların düĢünce hayatından

Tanrı fikri çıkartıldıktan sonra oluĢan boĢluğa özne kavramı yerleĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır. Böylece Tanrı ile insan(dünya) arasındaki mesafe, “din” yerine “ben” in temsili söylemi ile telafi edilmektedir. (Aktaran EkĢi,2012:53)Bahsedilen bu dönemin cevabı en çok merak edilen soruları „Ben kimim? Kendimi nasıl daha iyi bir hale getirebilirim‟ sorularıdır. Bu merak Amerikan kaynaklı kiĢisel geliĢim kültürüyle yoğrulan insanlara „Ben nesli‟ ismi verilmesinin sebeplerindendir. Bu neslin bu adla anılmasına sebep olan en belirgin özellikleri, özgürlüğü ve bireyselliği doğal karĢılayıp, bireysel ihtiyaçlarını önceleyerek, kendilerinden memnun olmaya odaklanmalarıdır. Bir diğer özellikleri ise toplumda kabul görmüĢ olan kuralları gereksiz görüp, toplumun ihtiyaçlarını ikinci plana atma eğiliminde olmalarıdır. Bütün bunların sebebini ise yazar bu nesle öğretilen „kendini düĢünmek‟, „sadece kendi olmak‟ kavramlarının mantığıyla açıklar. Elbette bunların bir de sonucu olacaktır. ĠĢte sadece kendini düĢünen bu nesil kendileri tarafından oluĢturulan düĢünce ve standartlara uyuyor toplumun örf ve adetlerini ise görmezden geliyorlar.(Twenge, 2009:19 ve 34)

BireyselleĢme, hep kendini önceleme, kendi kararlarını kendi baĢına verme görüĢleri ahlaki konularda da kendini belli etmektedir. Sayar‟ a göre; Günümüzde oluĢan yeni kavramlardan „ahlaki bireycilik‟ anlayıĢı ile bireyler kendi ahlaki yaptırımlarını kendi ihtiyaçlarına göre tayin etmeye baĢlamıĢlardır. Bu da hiç Ģüphesiz ortak ahlaki değer ve kabullerin zarar görmesine sebep olmuĢtur. Bu durumun topluma yansımasını da Sayar Ģöyle açıklar: toplumdaki bireyselleĢme rüzgarından sonra „ahlaklılık‟ kiĢinin kendi kendisine oluĢturduğu bir uzlaĢıdan ibaret kalmıĢtır. Bireyler tarafından bu Ģekilde yapılan ahlaki değerlendirmenin dayanak noktası da „kendini tatmin‟ olunca da, kiĢinin kendini baĢkasına tercih etmesini söyleyen „kadim düĢünce‟ iĢitilmez olmuĢtur.(Sayar. 2017:40ve41) Sayar‟dan gelen bu eleĢtiriye benzer bir eleĢtiri de Batılı yazar Twenge‟den gelir. Ona göre nezaket anlayıĢı ve davranıĢlardaki çöküĢün sebebi tam da baĢkalarının ne düĢündüğünü umursamamak düĢüncesinden geçmektedir. Zaten artık gereksiz görülen Ģeylerden biri de görgü kurallarının insanlara öğretilmesidir (Twenge, 2009:42)ĠĢte görüldüğü gibi ahlakın önemi kendisini toplumsal kurallarda daha çok göstermektedir. Gereksiz görülen kurallar, topluma açıkça zarar vermektedir.

Halbuki Ahlak; birey ve fert olma sorumluluğunun farkında olup baĢkalarıyla beraber toplumu daha yaĢanır hale getirmek isteyen her ferdi ilgilendirir. Beraber oluĢturulmuĢ kurallar toplumda güvenlik duygusunun oluĢmasını sağlar. Çünkü insanlar bir sorunla karĢılaĢtıklarında nasıl hareket etmeleri gerektiğini bildikleri gibi, baĢkalarının nasıl davranacağı hakkında da bilgi sahibi olurlar. (Güngör,1995:18)

Ġslam‟ın bu konuya bakıĢını belli etmek için HaĢr Suresindeki ayet oldukça manidardır. “Daha önce Medine‟yi yurt edinmiĢ ve gönüllerine imanı yerleĢtirmiĢ olanlar (Ensar), kendilerine göç edip gelenleri (Muhacirleri) severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, onları kendi öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, iĢte böylesiler kurtuluĢa erenlerdir.” (HaĢr Suresi 59/9)

Bu ve birçok ayet, Ġslam ahlakının, bencilliğin karĢısında durarak toplumsal dayanıĢmayı gösterdiğinin açık delilidir. Ġslam Dini, bize -canlı ve cansız- bütün yaratılmıĢlarla ilgili olarak görev yüklemektedir. ĠĢte yüklenen bu sorumlulukların çok önemli bir bölümünü ise toplumsal vazifeler oluĢturmaktadır. (Çağrıcı, (5.cilt) 1994;94ve95)

BireyselleĢmenin topluma vereceği zararı farklı bakıĢ açılarıyla inceleyen yazarlar da vardır. E. Fromm „Erdem ve Mutluluk‟ isimli kitabında insanın bilinçlenmesiyle oluĢan durumları irdeler ve Ģöyle der; Tabiatın, doğanın bir parçası olan insanın, kendini keĢfetmesi, aklının ve hayal gücünün farkına varması insanla doğa arasındaki „uyum‟u bozmuĢtur. Tabiatı değiĢtirme gücünün olmadığını anlayan insan tabiatı aĢmaya çalıĢmaktadır. Bütün bunlar da insanı Allah‟ınyarattığı olağan halinden uzaklaĢtırmaktadır. (Fromm,1994:59) Belki de toplumda meydana gelen problemlerin çıkıĢ noktası ve çözümü bu paragrafta gizlidir. Bu düĢünce Allah‟ın ġura Suresinde dikkat çektiği durumla benzerlik göstermektedir. “BaĢınıza gelen her musibet yapıp ettikleriniz yüzündendir, kaldı ki Allah çoğunu da bağıĢlar.”(ġura Suresi 42/30)

Fromm sözlerine Ģöyle devam eder: Aklın gücünü fark eden insan, bir çıkmaz içine girmiĢtir. Çünkü aklın etkisiyle devamlı ilerlemek isterken, kazandığı her yeni

baĢarıyla da belirsizlik ve huzursuzluk haline sebebiyet vermektedir. Cennet ve doğayla irtibatı da zarar gören insan cevapsız soruları da kendi bilgisiyle cevaplamak zorunda kalmıĢtır. (Fromm,1994; 60) Modern insanın aklı tek genel geçer doğru olarak görmesini eleĢtiren Duman bu durumun oluĢturduğu olumsuzlukları Ģöyle anlatır: Her soruyu akılla çözebileceğine inanarak aklı tek ölçü olarak kabul etmek aslında en büyük akılsızlıktır. Aklı tek genel geçer ölçü kabul etmek insanı hataya sürükleyebilir. Çünkü her Ģeyin açıklaması akılla yapılamayacağı gibi, sadece akılla algılanamayacak Ģeyler de vardır.Yazar sözlerine Ģöyle devam eder: “Nitekim bir akıl çağı olarak 20.yy, aynı zamanda en büyük savaĢların ve insan kıyımlarının yaĢandığı, sefaletin ve yoksulluğun baĢ gösterdiği trajik bir çağdır.” (2014;17)

Yukarıda anlatılanları özetlemek gerekirse bireyselleĢme ilk olarak toplumun bağlarına zarar vermekte, ikinci olarak da bireyselleĢme insanla- doğa arasındaki ahengi bozmaktadır. Halbuki yukarıda paylaĢılan ayetlerden de anlaĢılacağı üzere zarar gören her iki durum da Allah tarafından