• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. EMPATİ BECERİSİ

2.1.4. Söylem Kuramları

2.1.4.3. Toplumbilimsel Söylem Yaklaşımları

Toplumsal yaklaşımların hareket noktası sözcüğün kazandığı anlamlardır. Bir sözcüğün üç anlamı vardır: Sözcüksel anlam, toplumsal anlam ve yarattığı etkiye bağlı olarak kazandığı anlam. Söylem çözümlemesinde sözcük sözlüksel anlam bakımından ele alınır fakat söylemin toplumsal yanı söylemsel yapıdan kaynaklanan etkiyi de ele almak zorundadır çünkü sözcüğün şekillenmesi söylem içinde olur (Günay, 2013: 76). Kültürel birikimin ürünü olan sözcüklerin ne olacağı toplumsal uzlaşmaya bağlıdır. Doğum, ölüm, evlenme gibi olaylarda sarf edilen kalıp sözler hem kültürün nasıl algılandığını ifade eder hem de bu durumları belirginleştirir (Zeyrek, 2009: 28).

Erving Goffman (1922-1982), söylem unsurlarının toplumsal kurgulardan oluştuğunu iddia ederek söylem incelemelerine toplumbilimsel yaklaşmıştır.

Amerikan Toplumbilimci Goffman toplumsal düzeni incelerken bunun en iyi şekilde kişilerarası etkileşimle gözlemlenebileceğini belirtmiş ve söylem incelemelerine etkileşimsel yaklaşmıştır. Goffman’a göre söylem konuşucu/yazar ile dinleyici/okuyucu arasında gerçekleşir ve ayrı ayrı metinlerden oluşan bir bütün olmayıp etkileşim esasına dayalı eylem biçimidir. Toplumsal iletişimde konuşucular karşısındakini etkilemek adına istekli ya da isteksiz davranışlarıyla kendi tavırlarını

16 http://politikakademi.org/2013/07/jacques-derrida-ve-yapisokumu/ Çevrimiçi (08 Mayıs 2018)

57 sözcelerinde belli ederler. Söylem keyfi bir yapıyı belirtmez çünkü birey toplumun üyesi olduğuna göre onun dilsel tutum ve davranışları toplum açısından önemlidir.

Goffman iletişimin sürdürülebilmesi için bazı sınırlamaların olduğunu belirtir fakat Goffman’ın üzerinde durduğu asıl durum bu sınırlamaların iletişimde hangi toplumsal kurallar ve beklentiler çerçevesinde gerçekleştiğidir. Goffman bu bakış açısından hareketle “benlik” sunumunu geliştirmiştir. Goffman benlik imgesinde hem bireyin oluşturduğu algılanma biçimi hem de çevrenin algılayış biçiminin etkili olduğunu belirtir. Benlik imgesi iletişim sırasında kendini gösterir (Ruhi, 2009: 12-26).

Goffman “Yüz Olgusu” üzerinde durur. Goffman yüzü (face)’ü etkileşim sırasında diğer konuşmacıların da kabul ettiği, bir bireyin etkin bir biçimde takındığı olumlu bir sosyal değer yani bir bireyin bir başkasının karşısındayken ortaya çıkan sosyal bir olgu, tavır olarak tanımlar. Yüz, duruma ve bağlama bağlı olarak bireylerin sahip oldukları kimlikleri ifade eder ve yüz olgularının durumunu etkileşim sırasındaki kişilerin konum, katılım ve çerçeveleriyle birlikte inceler. Yüz korunumu (face saving) ise bu durumsal kimlikleri destekleyen ya da zora sokan iletişimsel stratejileri içerir. Bireyler, günlük yaşam içinde etkileşim kurdukları bağlama göre farklı yüz sunumları içine girer. Örneğin, hastanede hasta-doktor ilişkisi, derste öğrenci-öğretmen ilişkisi, evde baba-çocuk ve eş ilişkisi bağlamında farklı yüz sunumları uygular. Goffman’a göre yüz, etkileşimsel davranışlarına göre bireylerin kullandığı bir kamu malıdır (Kansu-Yetkiner, 2008: 33).

2.1.4.3.1. İletişim Temelli Yaklaşımlar

Söylem çözümlemelerine kültürel ve toplumsal yaklaşılması dildeki iletişim boyutunun da göz önünde bulundurulması zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu doğrultuda Dell Hymes (1927-2009) dilin toplumsal yaşamdaki yerini ortaya koymak için sözlü iletişim üzerinde durulması gerektiğini vurgular. Hymes, iletişim ve kültür ilişkisine dayalı konuşma etnografisi adlı yaklaşımı geliştirmiştir. Hymes’ a göre iletişim olanakları kültürle iç içedir ve kültür bireylerin davranışlarıyla çözümlenir.

İnceleme altına alınan bu davranışların altında yatan kültür normları ancak eylemi gerçekleştirmek için kullanılan dil durumları ile açıklanabilir. Kültür, etkileşim içindeki bireylerin davranışları ile yaratılır, üzerinde uzlaşılır ve yenilenir. Burada

58 birbirini tamamlayan bir döngü vardır. Kültür iletişimi kısıtlar, iletişim kültürü ortaya çıkarır. Toplum söylenecek sözleri belirler, birey de toplumun bir üyesi olmanın verdiği güç ile dili kullanma bilgisine yani iletişim yetisine sahiptir. İletişim yetisi konuşma sürecini düzenler. Birey bu yeti sayesinde nerde susacağını, nerde konuşacağını, kiminle nasıl konuşacağını bilir. Hymes, iletişim birimlerini SPEAKİNG adını verdiği bir yöntemle sınıflandırmıştır:

S→ setting-scene (yerleşim-sahne) P→ participant (katılımcılar) E→ ends (amaçlar)

A→ act sequence (eylem sırası) K→key (kiplik)

İ→ instrumentalities (sözün biçimi) N→ norms (iletişim normları)

G→ genre (tür) (Zeyrek, 2009: 33-36)

Bu yaklaşım iletişimin merkezinde olan bireyin kimliğinin tamamen bağımsız olmadığını toplumun kültürel kimliği ile kendi kimliğinin iç içe olduğunu gösterir.

Bireyler iletişimde yer alan sözceleri yorumlamak ve konuşmayı sürdürebilmek için toplum tarafından önceden belirlenen normları bilmesi gerekir. Bu kurallar insanların iletişim sırasında ses tonu, suskunluk süresi, ifadelerin sakin, heyecanlı, süslü, sıradan, kuralsız olması gibi unsurları nasıl kullanacağını neye göre seçeceğini belirler. Bu durum seçimlerin tesadüfî olmadığını gösterir. Konuşma stratejileriyle ilgilenen bir diğer araştırmacı da John Gumperz (1922-2013)’dir. Karşılaşım süreci üzerinde duran Gumperz’ e göre merkeze toplum normları alındığı için bireyin yorumunun göz ardı edildiğini ve dilbilim tabanının da ihmal edildiğini ileri sürmüştür. Gumperz’in yaklaşımında benimsediği ilkelerden biri bağlamlaştırma ipuçlarıdır. Bağlamlaştırma ipuçları; lehçe, vurgu, ezgi, sözcük ve dilbilgisel yapı seçimi, kalıplaşmış sözler, konuşmayı başlatan, bitiren, sürdüren sözlerin her biridir.

Katılımcıların bağlamlaştırma ipuçlarını anlamasıyla yorumlama aşaması başlar. Ses kayıtları üzerinde çalışan Gumperz, şu sonuca varmıştır: Bir iletinin değişmez anlamının ne olduğuna asla ulaşılamaz ama yüzey ipuçları ile yorum arasındaki örüntü bizim bağlamlaştırma gelenekleri ile iletişim amaçlarının ne olduğu hakkında sağlam veriler elde etmemizi sağlar (Zeyrek, 2009: 39-41).

59 İletişim temelli yaklaşımlarda ele aldığımız iki araştırmacının tutumunun farklı olması, birinin merkeze toplumu alması bireyi göz ardı etmesi; diğerinin bireyin yorumunu da sürece dâhil ederek yaklaşması söylemin yapısını tam anlamıyla ortaya koyamamıştır. Aslında söylem ne tek başına toplumun ne bağlamın ne bireyin ne de dilsel unsurların elindedir. Söylem tüm unsurların birlikte işlediği üst süreçtir ve sabit değildir, dinamik bir yapıya sahiptir.