• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.3. EMPATİ BECERİSİ

2.1.4. Söylem Kuramları

2.1.4.2. Derridacı (Yapısökümcü) Söylem Yaklaşımı

Jacques Derrida (1930-2004), gelenekten ve onun dil anlayışından kopmaya çalışan bir kuşağın temsilcisidir. Derrida, dil anlayışı açısından Saussure’ün yapısalcı dil kuramından koparak dil ve anlam görüşünü geliştirmiştir. Derrida’yı hermeneutik

54 filozoflara bağlayan temel ilgi, kendisinden önceki düşünce geleneğine karşı çıkmasıdır (Rızvanoğlu, 2013:120).

Derrida, çalışmalarında öznenin varlığını reddederek postyapısalcılara ve postmodernistlere karşı çıkmıştır. Dil gerçekliği yansıtmaz sadece onun yapılanmasına yardım eder. Ona göre saf bir anlam yoktur. Hiçbir söylem yüzde yüz gerçeklik taşımaz. Foucault’nun da ifade ettiği gibi söylem bir temsil, bir yerine geçme olduğu için ikame önceden var olan şeyi ikame edemez. Bu yüzden sahtelik ve yapaylık metnin doğasında vardır. Derrida’ya göre anlam sürekli ertelenir, sabitlenemez ve anlamda istikrar yoktur. Derrida için yazı dilin ön şartıdır ve söylem yaklaşımında metni merkeze alır. O, söylemi bir anlama teorisi olarak görür. Metin bir kodlama alanı değil, kod açma alanıdır. “Dil dilden sökülüp atılamaz şekilde metaforiktir.” prensibinden hareketle metni anlamlandırmak için metafor kavramı üzerinde durur. Bu şekilde metaforik dil kullanımı da felsefe ile edebiyatı birbirine yaklaştırır. Bu nedenle o bir bakıma “yazı”nın filozofu olarak nitelendirilir. Derridacı metin okuma dekonstrüksiyon (deconstruction) “yapısöküm” ile gerçekleştirir (Elbirlik, Karabulut, 2015: 34, Sözen, 2017: 55-56). Derrida’nın söylem çözümlemesi yaklaşımını anlamak için yapısöküm terimi üzerinde durmak gerekir.

Yapısökümü; herhangi bir metin içinde geçen kavramların metnin bütünlüğü açısından tutarsız ve ikircikli kullanımlarından yola çıkarak, metin yazarının kurduğu kavramsal yarınların başarısızlığını açıklamak amacıyla geliştirilmiş bir metin okuma yöntemidir. Başka bir deyişle, metinde öngörülen ölçütü, metnin kurduğu ölçün ya da tanımları sökerek metnin içerdiği özgün ayrımları darmadağın etmek için kullanılır… (Sarup, 1997: 59). Derrida’nın 1967’de yayımladığı Ses ve Fenomen adlı eserinde ilk kez görülen terim, radikal bir karşı okumadır. Bu karşı okuma belirgin, anlaşılır prensiplere sahip olmadığı gibi genel düşünce sistemlerini de içine alan bir tavır sergiler. Rutli, yapısökümün özel bir disiplinle sınırlandırılamayacağını şu şekilde ifade eder: “Kültüründen siyasetine oradan gündelik yaşam kodlarına kadar bütün bir Batı uygarlığını kapsayan düşünme mantığını muhatap alan bir stratejidir.” Yapısökümün ne olduğu onun ne olmadığının anlaşılmasıyla mümkün olmaktadır. Derrida özellikle Batı metafiziğinin dayandığı varlık fikrine karşı çıkar. Varlık fikri her türlü yapının, yönlendirici ve belirleyici bir merkez düşüncesine dayandığına ve bu merkez tarafından belirlendiğine ilişkin varsayımdan kaynaklanmaktadır. Bütün yapı, bu merkeze göre “var” edilir. Sabit bir

55 merkeze sahip olmayan hiçbir yapı dikkate alınmaz yani böyle bir yapı “mevcut”

değildir. Bu durumda olan “yapı”lar görmezden gelinmeli ve dışarıda bırakılmalıdır düşüncesi hâkimdir. Derrida, bu merkez takıntısının şiddet içerdiğini, önceden varsayılan bir varlık ekseninde birini diğerlerine tercih edip öne çıkardığını belirtir.

İşte yapısökümsel metin okuma tekniğinin öncelikli hedefi şiddete dayalı bu düşünme mantığının temelsizliğini ve dolayısıyla uyguladığı şiddetin haksızlığını ortaya çıkarmaktır. Yöntem olarak dipnotlarda ya da kıyıda köşede kalmış kavram ya da ifadelerin de paradoksal olarak metnin kurucu merkezi olabileceğini göstermeye çalışır. Yapısöküm yaklaşımının ilkeleri şunlardır (Rutli, 2016: 52-53):

i. Göstergelerin nedensizliği ve dilin uzlaşımsal göstergelerden oluşan bir dizge olduğu anlayışına bağlı kalarak hareket eder.

ii. Başlangıcı ve sonu olmayan sürekli bir yeniden oluşum söz konusudur.

iii. Yeni dilsel yapının temel koşulu anlamlı bir şey söyleyememeyi göze almaktır. Yeni ve şiddet içermeyen bir düşünme mantığı geliştirmenin önemli bir koşulu da dilin bir göstergeler oyunundan ibaret olduğunu kabul etmektir.

iv. Her gösteren bir başka gösterilenin izidir.

v. Yapısökümsel metin okumada temel yapı önce dağıtılır sonra aynı yapı sonsuz defa kullanılabilir olduğu varsayımına dayanarak bambaşka bir biçimde yeniden kurulur.

Derrida’nın yapısökümünde kullandığı bir diğer kavram mesafe (difference)’dir. Dildeki bir sözcüğün gerçek anlamı ile hâlihazırda kullanılan anlamı arasındaki uzaklık mesafe kavramı ile karşılanmaktadır. Gösteren ile gösterilen arasındaki mesafe anlamı ortaya koymaktadır. Mesafe ne kadar artarsa yeni işlevler ortaya çıkar. Derrida’nın üzerinde durduğu husus toplumların ortaya koyduğu egemen anlamların dışında yani iyi ve kötü kavramlarının dışında farklı anlamların da olduğudur. Ona göre olguları anlamlandırdığımız kavramsal çiftler/ ikili yapı en basitinden en karmaşığına zihnimizde bir kavramsal hiyerarşi tesis ederler. Bir başka deyişle kavram çiftleri biri diğerinin aleyhinde olmaksızın kurulamayan bir hiyerarşiye tabi olarak işlerler. Dikotomi(dichotomy)olarak adlandırılan birbirinin zıttı olan ve biri olmadan diğerinin anlam ifade etmeyeceği bu çiftler anlam hiyerarşinin tesisini sağlarlar. Örneğin “hatırlamak”, “unutmak” varsa bir anlam ifade eder. Derrida, dikotomileri okurken oluşan hiyerarşiyi ters yüz etmekte,

56 böylelikle metni daha geniş bir çerçevede okumaktadır. Derrida’ya göre dikotomiler hiyerarşiyi tersine çevirmek de yeterli değil. Esas önemli olan bu ikisinin tek başına bir anlamı olmadığını göstermektir. Yapılması gereken metni ön yargılardan uzak, hiyerarşilerden ve birinciyi ikinciye üstün gören dikotomilerden etkilenmeden ele almaktır16. İlk akla gelen örnekler, siyah-beyaz kavramsal çiftinin ırk ayrımına yaptığı katkı; erkek-kadın çiftinin cinsiyetçi ideolojinin oluşumuna yaptığı katkı;

Doğu-Batı kavramsal çiftinin oryantalist ve anti- oryantalist ideolojinin oluşumuna yaptığı katkılardır. Bu örneklerde de görüldüğü gibi tüm kavramsal çiftlerin dilde örgütlenerek gerçekliğe yansıttıkları duygu şiddettir. Derrida tüm metinlerin içinde böylesi kavramların varlığının söz konusu olduğunu, metnin tamamının bu yapıları tesis etmek üzere kurulu olduğunu ve bütün bir doğrulama düzeneğinin de bu kavramsal çiftlerin örgüsü sayesinde kurulduğunu vurgular.