• Sonuç bulunamadı

2.2. Bacak İskeletinin Morfolojik Evrimi

2.2.2. Tibia-Fibula (Alt Bacak Kemikleri)

Alt bacak iskeleti, tibia ve fibula adı verilen iki uzun kemikten oluşmaktadır.

Tibia, bacağın iç-ön, fibula ise dış-arka tarafında bulunur. Tibia, femur’dan iletilen ağırlığı aldığı için fibula’dan daha kalındır (Odar,1978:117).

Uzunluk ve kalınlık bakımından femurdan sonra gelen tibia, Neandertaller’de yuvarlak, Neolitik Dönem’e gelindiğinde ise yassı olarak görünmektedir (Olivier,1969).

İnce ve uzun bir kemik olan fibula, tibi’aya göre biraz daha aşağıda yer almaktadır ve diz ekleminin yapısına katılmamaktadır. Fibula, bir çok kasların yapışmasına yaramaktadır (Arıncı ve Elhan, 1997:33).

Modern insanları ape’lerden ayıran birçok tibia ve fibula özellikleri vardır. Bu özellikler hem kas bağlantılarında hem de bu türlerde var olan ayak bileği ekleminin yapısı arasındaki farklılıkları yansıtmaktadır.

İnsan ve ape arasındaki farklılıkların en önemlisi tibia platosunun geriye dönük görünüşüdür. Bu durum, tibia gövdesinin uzun ekseninin, tibia platosuyla oluşturduğu açıyı temsil etmektedir (Aiello ve Dean, 1990:494). Bu açının yüksek derecelerine ilişkin insan toplumlarında büyük değişkenlikler vardır (Martin ve Saller, 1959:1105).

İnsan dışındaki primatlar genel ve kalıtsal olarak dizleri bükülü olarak hareket etmektedirler. Bu nedenden dolayı insanlardan farklı olarak daha yüksek açılı tibia platosu ile karakterize edilmektedirler. Aiello ve Dean (1990:495), hominid fosillerinde rastlanan yüksek açılı platoların, doğrudan bu insanların dizleri bükülü olarak hareket etme özelliğine sahip oldukları anlamına gelmediğini, böyle bir sonuca varmak için, dizlerin bükülü olarak hareket etmesiyle bağlantılı olan anatomik kanıtların bulunması gerektiğini vurgulamaktadırlar.

İnsanları ape’lerden ayıran özelliklerden biride proximal tibianın iki önemli morfolojik özelliğidir. İlk olarak, insanlarda medial condyl’in hemen yanındaki posterior kısmının ortasındaki yatay oyuktur. İkincisi ise, apelerde proximal gövdenin lateral kısmı içi boşaltılmış ya da oyulmuş gibi görünmektedir. Bu da tümseğin yan kısmına, orta kısmından olduğundan daha sivri bir görünüm kazandırmaktadır (Aiello ve Dean, 1990:497).

Bu farklılıklara ek olarak ape’lerin tibia gövdesi, kemiğin uzunluğuna ve insan kemiğine oranla daha güçlü ve kalındır. Tibia’nın distal ucu ise, insanların iki ayak üzerinde ape’lerin ise dört ayak üzerinde hareket etme özelliklerini yansıtmaktadır.

(Aiello ve Dean, 1990:497).

İnsan fibulası ve ape fibulası arasındaki en belirgin farklılık kemiğin iriliğidir.

Kemik gövdesinin biçimi hem insanlarda hem de ape’lerde değişkenlikler göstermektedir. Fakat insan fibula’sının boyun kısmı kemik gövdesinden daha incedir (Martin ve Saller, 1959:1111). İnsan fibula’sı genel olarak düzdür veya öne doğru içbükey biçiminde, ape fibulası ise öne doğru dışbükey görünüm oluşturmaktadır (Martin ve Saller, 1959:1111).

Tibia ve fibula fossilleri ender bulunan kemiklerdendir. Miyosen Dönem hominoidlerinin de tibia ve fibula’ya ait örnekler oldukça az sayıdadır.

Pliopithecus’un tibia’sı yer quadrupedlerinkinden çok gibbona benzemektedir ve tibia’da belirgin kas izleri yoktur (Fleagle, 1983:309).

Dendropithecus’un tibia’sının ise sadece gövdesi bulunmaktadır. Ayrıca bu parça

oldukça deformasyona uğradığı için fazla bilgi vermemektedir. Bununla birlikte Fleagle (1983:312), Dendropithecus’a ait bu tibia’yı gibbondan çok cercopithecoid’e benzettiklerini belirtmektedir. Proconsul africanus’un tibia’sı ise Pliopithecus’a çok benzemektedir (Fleagle, 1983:312).

Tibia’ya ait en eski hominid örnekleri 2.6 milyon yıl ile tarihlendirilen Doğu Rudolph’tan elde edilen tibia parçalarıdır. Tam olarak ele geçen tibia ve fibula örnekleri Autralopithecus africanus’a aittir. Tibia ve fibula yeterince uzundur, fakat fibula hareketlilik açısından modern insanınkinden neredeyse tamamen farklı olan bir

yapıya sahiptir. Yapılan incelemeler bu kemiklerin modern insandan farklı fakat iki ayak üzerinde tam olarak dik duramayan yani tam olarak bipedal olmayan insanlara ait olduklarını ortaya koymuştur (Campbell, 1974:163).

Tüm bu değişiklikler insanın hareket evriminde iki ayak üzerinde dik duruşun gelişmesiyle bağlantılıdırlar. Fibula’nın küçülmesi ayağın rotasyonunun azalması ile bağlantılıdır bu da yerde iki ayak üzerinde yürüyen ve koşan biri için ayak rotasyonun gerekli olmamasından kaynaklanmaktadır (Campbell, 1974: 164).

Yukarıda da değindiğimiz gibi fosil kaynak ve kayıtlarında alt bacak örneklerine ender olarak rastlanmaktadır. Alt bacak hakkındaki tartışmalar ve incelemeler örneklerin ve bilgilerin mevcut olduğu üç tür üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu üç tür; Australopithecus afarensis, Homo habilis, ve Homo neanderhalensis’dir.

Australopithecus afarensis’in üç distal tibia’sı (Al 288-1, AL 6 ve AL

333-7) Hadar’ dan ele geçirilmiştir. Diğer vücut kemiklerinde olduğu gibi tibia ve fibula kemikleri de mozaik bir morfoloji sergilemektedir. Özellikle distal tibia özellikleri iki ayak üzerinde hareket edildiğini vurgularken, kemiklerin birçok özelliği ape’lerin özelliklerine benzemektedir (Stern ve Susman, 1983: 301-302).

Homo habilis’in tibia ve fibula morfolojisi ile ilgili tartışmalar çoğunlukla

1960 yılında Olduvai Gorge’dan bulunan (OH 35) fibula parçalarından oluşan örnekler üzerinde yoğunlaşmıştır (Aiello ve Dean, 1990:504). Tibia ve fibula’nın distal kısımlarının, insana benzer morfolojiye sahip oldukları konusunda genel bir görüş

birliği vardır. Dahası Australopithecus afarensis’ten farklı olarak distal fibula, ape’lere benzer özellikler taşımamaktadır. Fakat OH 35 tibia gövdesinin morfolojik açıdan işlevsel önemi hakkında karşıt görüşler de ortaya çıkmıştır (Aiello ve Dean, 1990:504).

Yakın zamanda Olduvai’den ele geçirrilen OH 62 tibiası, (Johansen ve diğerleri1987) tuberositas tibiae ve gövdeye bağlı morfoloji açısından A. afarensis tibia (AL 288-1 ve AL 129-1b) örneklerine benzetilse de A.afarensis örneklerinde ve maymunların ortak özelliği olan; gövdenin orta kısmında yer alan oyuğun olmaması yönünden A. afarensis’ten farklılaşır (Aiello ve Dean, 1990:505).

Neandertal tibia ve fibula güçlü, kısa kemiklerdir. Her ne kadar modern insanların değişkenlik sınırları içerisinde yer alsalar da modern insandan daha iridirler. Neandertal tibia’sının dayanıklılığı hakkında yapılan mekanik analizler, Neandertal tibia’sının modern insan tibia’sından çok daha güçlü olduğunu ortaya koymuştur (Trinkaus, 1983).

İnsanın kol ve ellerine ihtiyaç duymadan yalnızca bacakları ile yürümeye başlamasıyla kol ve bacak iskeletleri oranlarında bir takım değişiklikler olmuştur. İnsan ve diğer primatların kol ve bacak iskeletlerinin oransal ilişkisi genel olarak, brachial, crural, humero-femoral ve intermembral, clavicula-humeral endisler ile ortaya konulmuştur (Martin ve Saller, 1957; Aiello ve Dean,1990; Fleagle, 1988; Napier ve Napier,1967; Anderson, 1962) .Yapılan bu çalışmalarla, kol (humerus-radius) ve bacak (femur-tibia) kemiklerinin ölçülmesiyle elde edilen, brachial, crural ve intermembral endislerin insanı diğer ape’lerden ayıran önemli özelliklerden biri olduğu ortaya konmuştur.

Oranlar içerisinde brachial endis oldukça önemlidir. İnsanın brachial endisi, tüm primatlar arasında en düşük değere sahiptir ve bu endis insanda ön kol (radius) iskeletinin belirgin bir biçimde kısa olduğunu göstermektedir (Martin ve Saller, 1959:933-940).

Tibia ile femur uzunluğu arasındaki ilişkiyi ortaya koyan crural endis, modern insan ve ape’lerin femur’larına oranla kısa tibia’ya sahip olduklarını gösterir.

Humerus uzunluğu ile femur uzunluğu arasındaki ilişkiyi ortaya koyan humero-femoral endis de aynı olayı yansıtmaktadır.

Humerus+radius uzunluğunun femur+tibia uzunluğuna olan oranının yüzdesi olarak ifade edilen intermembral endis ise insanların bacak uzunluğunun diğer primatlardan farklı olarak geliştiğini gösterir. Martin ve Saller (1959:985), kol ve bacak oranının fonksiyonel uyumla ilişkili olduğunu ve kollardaki kısalma veya uzamanın bacaklara da yansıdığını belirtir. Ape’lerin tersine kollardan daha uzun bacaklara sahip olan insanın, ağırlık merkezi düşerken, vücut ağırlığı da oldukça yüksek bir değer göstermektedir (Martin, 1992: 78).