• Sonuç bulunamadı

Hominidlerde Kol ve Bacak İskeleti Uzunluğunun Oransal ilişkileri İşlevsel ve filogenetik açıdan İnsan evriminin doğru olarak yorumlanabilmesi

3.2. İnsan Evriminde Kol ve Bacak İskeleti Uzunluğunun Oransal İlişkisi İnsanlaşma süreci içerisinde kol ve bacak uzunluğunun oransal ilişkisinin

3.2.2. Hominidlerde Kol ve Bacak İskeleti Uzunluğunun Oransal ilişkileri İşlevsel ve filogenetik açıdan İnsan evriminin doğru olarak yorumlanabilmesi

için hominidlerin vücut ölçüleri hakkında doğru bilgilerin edinilmesi çok önemlidir.

Ele geçen Plio-Pleistosen Döneme ait fosiller, insan evriminin erken dönemlerinde

kol-bacak oranlarını ve bu oransal ilişkilere bağlı olarak da günümüz insanıyla olan benzerlikleri ve farklılıklarını gösterme fırsatını vermektedir.

İnsan ailesinin (Hominidae) en eski üyesi, günümüzden yaklaşık olarak 5 milyon yıl öncesinde, Doğu ve Güney Afrika’da ortaya çıkmıştır ki ele geçirilen ve belirgin olarak antropoid karakterleri taşıyan bu fosil örnekler doğal çevrenin insanın biyolojik evrimini doğrudan göstermektedirler (Alpagut, 1997:114).

Ele geçen fosil kanıtlardan A. afarensis’in kol ve bacak oranlarının modern insandan farklı olduğunu göstermektedir. Robinson (1972), A. afarenensis’in bacak ölçümleri açısından modern insan ölçümlerine benzediğini belirtmiştir. Johanson ve Edey (1981) ise kolların uzun, McHenry (1978) bacakların modern insanın bacaklarına göre kısa olduğunu savunmuşlardır. McHenry’e (1978: 15) göre, kolların Austrolopithecus’larda göreli olarak uzun olması hareket davranışlarından kaynaklanmak yerine, onların tamamıyla hominoid atalarının özelliklerini taşımalarından kaynaklanmaktadır. Jungers (1982:677), A. afarensis’in kol uzunluğunun modern insanınkine yakın olduğunu, buna karşılık bacaklarının kollarına kıyasla çok daha kısa olduğunu belirtmiştir. Jungers (1982:677), kolların kısalığını humerus uzunluğunun tüm hominidlerden daha kısa olmasına, bacakların kısalığını da kısa bir femur’a bağlamaktadır. Bacaklar oransal olarak şempanzeninkine benzerlik göstermektedir.

A. afarensis’in göreli kısa bacakları ve uzun kolları hakkındaki varsayımlar aynı zaman da Homo sapiens ( modern insan) ve Pongidae’lerle (Pan,

Pango, Gorilla) karşılaştırılan AL 288-1’in humero-femoral endisi ile de desteklenmektedir. Tahmini humerus uzunluğu 235mm. yine tahmini femur uzunluğu 280mm. (Johanson ve Taieb 1976: 294) olan A. afarensis (AL 288-1) diğer adıyla “Lucy’”nin humero-femoral endisi, yaklaşık olarak 85 değerindedir ve ufak yapılı insanlar (pigmelerX=73.7) ile küçük gövdeli Afrika Pongid’lerini (bonobos X=97.8) niteleyen orta değerler arasında sayılmaktadır. Kol ve bacak kemiklerinin arasındaki bu benzersiz oran, AL 288-1’in aynı vücut ölçüsüne sahip kuyruksuz büyük maymunlardaki oranlarla karşılaştırıldığında nispeten daha kısa olan arka üyelerinden kaynaklanmaktadır (Susman, Stern ve Jungers, 1985: 185). “Lucy” nin kolları Pan’dan (Pan paniscus) daha kısa olmasına karşın bacakları yaklaşık olarak aynı boyutlardadır (Aiello ve Dean, 1990:254; Fleagle, 1988:421 Hannah ve diğerleri, 1988:130) (Şekil.1).

Şekil 1. Modern insan, Pan paniscus ve A. Africanus’un kol/bacak iskelet oranları (Aiello ve Dean, 1990:254)

Bu oranlar “Lucy”nin modern şempanzelere eşit bir tırmanma yeteneğine sahip olduğu sonucunu doğurmasa da modern insanla karşılaştırıldığında bu tür bir kol/bacak iskeleti oranının, tırmanmayı açık bir şekilde kolaylaştırdığı fikrini desteklemektedir. Jungers (1982:677) de büyük ape’lerin hareket ve basit biyomekanik tırmanma tarzlarıyla ele alındığında A .afarensis’in tırmanma yeteneğinin kol ve bacak arası oranların değişime uğramasıyla kısıtlandığını belirtir.

“Lucy”nin kesin ve göreceli adım uzunlukları karşılaştırılabilir boyuttaki insanlardan, örneğin pigmelerden, daha kısa ve bipedalizm hareketi de günümüz insanlarınkinden tamamen farklıydı. Bu da yol alırken kat edilen her mesafede tüketilen enerjinin “Lucy”de büyük bir olasılıkla daha fazla olduğunu ve iki ayak üzerindeki maksimum yürüyüş hızının da olasılıkla daha düşük olduğunu göstermektedir (Susman, Stern ve Jungers, 1985: 185). Ayrıca Wolpoff (1983:61)

“Lucy”nin benzersiz kol ve bacak oranları sonucu ortaya çıkan bu yürüyüş kalıbının, yaşayan insanlarınkinden farklı olduğunu ve bu nedenle “Lucy”nin günümüzdekinden çok farklı bir yürüyüş kalıbına sahip olduğunu vurgular.

Geç hominidlerdeki bacakların göreceli olarak incelmesi ve uzaması hareket hızının yükselmesine izin vermektedir. Çünkü, yüksek hız adımlar arsındaki tekrarın artmasından çok, adımlar arası uzunluğun artmasıyla kazanılır. Bipedal hareket sırasındaki enerji giderinin azalması yönündeki seçilim, bacakların incelmesinin ve uzunlaşmasının başlıca nedenlerinden biri olmasına karşın göreli olarak uzun

ekstremiteler de yüksek performans için birer avantajdır. “Lucy”nin de adımlar arasındaki uzunluklarından, bipedalism esnasında enerji kaybının çok olduğu tespit edilmiştir (Jungers, 1982:676 )

Diğer Plio-Pleistosen hominodlerinden olan A. Africanus, modern insandan daha iri bir humerus’a sahiptir. Uzunluğu 300mm olan humerus’un Amerikan beyaz ve zenci kadınlarla karşılaştırıldığında bu oran ortalama uzunluktadır. Humero-femoral endisi 96.8cm olan A. africanus’un kol kemiği H. sapiens’lerde olduğundan daha uzun fakat Pongidae’lerde olduğundan daha kısadır (Robinson, 1972:184).

Erken homidlerde kol ve bacak oranı çok ilginç bir konu olmasına karşın, yukarıda da belirttiğimiz gibi iskeletleri bütün olarak çok nadir ele geçtiği için çok az bilgiye sahibiz. McHenry, 1978 yılında yapmış olduğu bir çalışmasında Afrika Plio-Pleistosen hominid fosil koleksiyonlarından ön ve arka üyeleri bilinen beş bireyin ( KNM- ER 803, KNM-ER 1500, KNM-ER1503-4, TM 1517, AL 288-1) kol ve bacak oranlarını modern insanlarla karşılaştırdığında sadece KNM-ER 803’ün insan benzeri oranlara sahip olduğunu; diğerleri ise kol ve bacak oranları bakımından insana yakın, insan ve ape arasında değerlere sahip olduklarını belirtmiştir.

McHenry (1974:334), Sterrkfontain humerus’unun (Sts 7) uzunluğu ile Sts 14 femurus’unun uzunluğu (her ikisi de A. africanus’a ait farklı iki birey) arasındaki ilişkiyi ortaya koyan humero-femoral endisinin yaklaşık olarak 96 ve 93.7 değerlerinde olduğunu belirtmiştir. Fakat Sts 7 buluntusunun bir dişiye, Sts 14 buluntusunun ise bir erkeğe ait olmasından dolayı yapılan hesaplamalar çok sağlıklı

olmamıştır. Çünkü, hesaplanan endisin ölçümleri aynı bireye ait olmadığı takdirde çok fazla bir anlam ifade etmemektedir (McHenry, 1974:335).

Kenya’da Turkana Göl’ünün Plio-Plehistosen depozitlerinden ele geçen dişi A.

boisei ‘nin (KNM-ER 15000) kollarına ait parçalar genel olarak şempanzeden daha

kısa ve günümüz insanından farklı oranlara sahiptir. Bacaklar aşağı yukarı şempanze ile aynı fakat göreli olarak bütün uzun kemik oranları göz önüne alındığında şempanzeden çok farklıdır. Sonuç olarak bir çok değişik endis, kol ve bacaklardaki oranlara bağlı olarak bu fosilin insanlar ve büyük ape’lere ve bir çok açıdan ise dişi A. afarensis ve dişi A. Africanus’un oranlarına olan benzerliğini ortaya koymuştur (Aiello ve Dean, 1990:258; Hannah ve diğerleri, 1988:130-132).

1960’lı yıllarda Afrika’da Olduvai Gorge’da Homo genusu içerisine sokulan Homo habilis’e ait radia- humeral ve femora-tibial parçaların epifiz kısımlarının

olmamasına karşın, H. habilis’in humerus’unun “Lucy”den daha uzun ve femur’unun

“Lucy”nin femur’undan daha kısa olduğu anlaşılmaktadır. Olduvai Gorge’da 1986 kazı sezonunda (Johanson ve diğerleri, 1987:205) ele geçen H. habilis’e ait yeni bir buluntu (OH 62) habilis’lerin morfolojik ve oransal ilişkilerine yeni bilgiler kazandırmıştır. OH62’nin humero-femoral endis hesaplamaları bu hominidin şempanzenin endis değeri ile aynı, AL 288-1’inkinden ise daha yüksek olduğunu ortaya çıkmıştır (Johanson ve diğerleri, 1987:209). H. habilis’in; İntermembral oranları da modern insana, A. afarensis’inkinden (Al 288-1) daha az yakındır (Aiello ve Dean, 1990:258). Bu da H .habilis’in yerde bipedal dolaşırken, korunma ve beslenme amacı için de ağaç hayatını sürdürdüğünü göstermektedir. Sonuçta, göreli

olarak uzun kollar A.afrikanus, A. robustus, H. habilis ve büyük bir olasılıkla da dişi A. Afarenesis’in karakteristik bir özelliği izlenimini vermektedir (McHenry, 1992:429).

İnsanlık aşamasında bir çok ilklere sahip olan Homo erectus’un tam anlamıyla bipedal olması da bu ilkler arasındadır. Ağaç hayatını tamamıyla terk eden, besinde avcı ve toplayıcılığa geçen, ateşi kontrollü olarak kullanan ve en önemlisi daha bilinçli bir biçimde alet üretimine başlayan H. erectus artık kollarını bir destek olmaktan çok alet yapmak ve kullanmak için kullanmaktaydı. Bunu gösteren en önemli kanıtlardan biri de kol ve bacakları arasındaki oransal ilişkidir. H.

erectus’larda ön ve arka üyeler arasındaki oransal ilişkiyi en iyi biçimde yansıtan en

önemli buluntu KNM-ER 1500’e aittir.

1984 yılında Kenya Nariokotome’den yaklaşık olarak tam olarak bulunan ve 1.6 milyon yıl ile tarihlendirilen (Brown ve diğerleri, 1985: 788) bu hominidin (KNM-WT 1500) intermembral, bracial ve crural oranları modern insanın değişkenlik sınırları içerisinde yer almaktadır (Aiello ve Dean, 1990: 258). Stringer (1992: 243) da H. erectus’ün tropikal yerlerde yaşayan insanlardaki gibi uzun bacaklara sahip olduğunu belirtmiştir. KNM-WT 1500’ün femur’una kıyasla tibia’sı çok uzundur ve bu da kol ve bacakların alt kısımlarının göreceli olarak uzun olduğunu gösterir. Ayrıca radius’un humerus uzunluğuna oranı da çok fazladır (Ruff, 1994: 88).

Ruff (1994:91), bu erken hominidleri yorumlarken dikkat edilmesi gereken en önemli konunun (H. erectus ve H. sapiens’lerinde dahil olmak üzere) coğrafi

olarak geniş bir yayılış gösteren gruplarda tüm bir grup için tipik bir vücut morfolojisi aramanın yanlış olacağını söyler. Örneğin, Asya Homo erectus’unun (Chuokoudian) vücut oranı KNM-WT 1500 ve diğer Afrika H.erectus’larına göre oldukça kısadır.

Neandertaller’in ayırt edici bir özelliği olarak kabul edilen karakteristiklerinden bir tanesi de radius ve tibia’larının göreceli kısalığıdır. Nispeten kısa distal kol ve bacak kemiklerinin olduğu görüşü Shanidar ve diğer Neandertaller’in kol ve bacak iskeletlerinin alt kısımlarına bakıldığında belirgindir (Trinkaus, 1983:394).

Trinkaus (1981:188), Vallois’un düşük brachial ve crural endislerin varlığını asıl Neandertaller için türemiş bir karakter olarak kullandığını belirmiştir.

Neandertaller’in ön kollarının ve alt bacaklarının kısalığı, düşük bracial ve crural endislerle ifade edilmektedir. Bracial endis değerlerinin düşük olması Neandertaller’in göreceli olarak kısa bir radius’a, düşük crural endis değerleri ile de kısa bir tibiaya sahip olduklarını göstermektedir. Genelde Neandertaller’de tibia uzunluğunun femur uzunluğuna olan oranında herhangi bir coğrafi farklılığın bulunmamasına karşın, Ortadoğu Neandertalleri’nin Avrupa Neandertalleri’ne oranla daha yüksek crural ve brachial endis değerlerine sahip olduğu görülmüştür (Tablo 3.1) (Trinkaus,1981;Ruff,1994).

Tablo 3.1 Avrupa ve Ortadoğu Neandertalleri’nin Kol Bacak Oranlarına Ait Endisler (Trinkaus , 1981 : 190)

Clavicula

Sol 53.1 72.5 80.8 73.1 70.2

La Ferrassie 2 Sağ - 69.9 76.4 70.2 67.8

Özellikle Avrupa Neandertalleri’nin crural endis değerleri çok düşüktür. Skhul erkeği ise bu endis değeri göz önüne alındığında Avrupa Neandertal adamından oldukça yüksek hatta Üst Paleolitik insanının değerlerine yaklaşmaktadır (Trinkaus, 1981:217).Yakın Doğu Neandertalleri’nden olan Amud I’in crural endisi, Skhul erkeklerinden daha küçük, Avrupa Neandertalleri’ninkinden daha büyüktür (Endo ve Kimura, 1970: 386). Shanidar Neandertalleri’nin crural endis değeri ise bilinen diğer Neandertaller’le birlikte günümüz insanlarından en düşük crural endis değerlerine sahip olan Laponlara ve Eskimolara benzemektedir. Sonuçta, Shanidar da dahil olmak üzere tüm Neandertaller Yakın Doğu ve Avrupa’nın erken “anatomik olarak modern” (Üst Paleolitik insanları) insanlarından daha düşük crural endis değerlerine sahiptir (Trinkaus, 1981).

Trinkaus (1981), brachial endisin Neandertaller arasında coğrafi yere bağlı olarak şekillenmeler gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. Buna göre Avrupa Neandertalleri’nin brachial endis değerleri Ortadoğu’nunkilere kıyasla düşüktür ve dolayısıyla nispeten daha kısa kollara sahiptirler (Tablo 3.1). Genelde coğrafi duruma göre çıkan bu farklılıklar erken Homo sapiens’leri içermemiştir (Ruff, 1994:

90).

Kolların vücut boyutuna oranla uzunluklarını belirleyen clavicula-humeral endis değeri Ortadoğu Neandertalleri’nden Shanidar1 ve 3, Tabun C1’in günümüz insan örneklerinin çoğu ile yakın benzerlik gösterir. Ancak bu oranlar Avrupa Neandertalleri’nden olan La Ferrassic 1 ile Régourdou 1’in endis değerlerinin altındadır. Bu da Avrupa Neandertal’lerinin oldukça geniş omuzlara ya da kısa

kollara sahip olduğunu gösterir (Trinkaus, 1981:215; 1983:392). Bununla birlikte günümüz insanları için iklim ile clavicula-humeral endis arasında hiç bir bağlantı görülmemektedir (Trinkaus, 1981:215).

Neandertaller’in kol ve bacak uzunlukları oranı (intermembral endis) ise günümüz insanınkine yakındır. Çünkü, Neandertaller ortalama 70,4’lük intermembral endis değeri ile günümüz insan (günümüz tüm insan grupları için belirlenen ortalama intermembral endis değeri 69.5) sınırları içerisinde yer almaktadır. Sadece Shanidar 6 günümüz insan uzuv oranlarının üstünde bir değere (74.6) sahiptir (Trinkaus, 1981:189; 1983:392 ). Üst Paleolitik insanlarının ortalama intermembral endis değerleri günümüz insan değişim dizisine uymakta ve ortalama 68.9 değer ile de modern insanın ortalama endis değerine yaklaşmaktadır. Ayrıca bu bilgiler humero-femoral endis ile de desteklenmektedir. Skhul, Quafzeh ve Avrupa Üst Paleolitik örneklerinin humero-femoral endis değerleri günümüz insan örneklerine benzemektedir (Tablo 3.2) (Trinkaus,1981:189). Klein de (1989) bu insanların ekvator kökenli olabileceğini belirtmektedir. Klein’e göre (1989) bunun nedeni Neandertaller’in görece kısa kol ve bacaklı yani soğuk iklime uyum sağlamış olmalarına karşın, Skhul ve Qafzeh “anatomik olarak modern” insanlarının, ekvatoral iklime uyumlu olmuş bir biçimde uzun kol ve bacakları olmalarıdır.

Tablo 3.2 : Avrupa ve Yakın Doğu Üst Pleistosen Fosil Homindlerinin

Neandertaller s 3.2 2.6 1.7 2.2 2.6

n 5 8 9 7 5

Avrupa Mezolitik s 1.8 2.7 2.6 2 2.2

n 27 39 38 28 5

Geç üst Paleolitik intermembral endis ortalaması günümüz dişi değerlerinin üzerinde, erkek değerlerine yakın bir çizgide yer alırken, Erken Üst Paleolitik intermembral endis değerleri bütün günümüz insan ortalamalarının üzerindedir.

Avrupalı Geç Üst Paleolitik ve Mezolitik insanlarının bracial endis değerleri, Erken Üst Paleolitik endisleriyle benzeşirken Neandertaller’den oldukça yüksek değerlere sahiptir (Trinkaus, 1981:216). Erken ve Geç Üst Paleolitik brachial endis değerleri Olivier’in (1969) Xantodermler için verdiği ortalamaya (77), Avrupa Mezolitik insanları ise Negroidler için verdiği endis değerlerine (78) yakındır. Bu da onların ön kollarının görece uzun olduklarını göstermektedir (Biasutti, 1951;

Frayer,1981; Trinkaus, 1981; Holliday, 1997a). Frayer (1981:65), Üst Paleolik ve

Mezolitik insanlarının ön kollarının göreceli olarak üst kollarından uzun olduklarını ve erkeklerin endis değerinin dişilerden %1 oranında fazla olduğunu belirtmiştir. Üst Paleolitik insanlarından olan Chancelade adamının bracihal endis değeri, günümüz insanından oldukça yüksektir; bu da ön kollarının uzun olduğunu göstermektedir.

Geç Üst Paleolitik ve Erken Üst Paleolitik crural endis değerleri birbirine oldukça yakın değerlere sahipken, günümüz Avrupalılarınkine benzeyen Mezolitik endis değerleri düşüktür (Trinkaus, 1981:217). Bununla birlikte, hem Üst Paleolitik hem de Mezolitik insanlarının crural endis değerleri Neandertaller’den oldukça yüksektir (Tablo 3.2). La Chapella insanı çok kısa radius ve tibia’ya sahiptir. Bununla birlikte yine Üst Paleolitik insanlarından S. Teodora Adamı (Sicilya) oldukça yüksek crural endis değerine sahiptir ve tibia göze çarpacak kadar uzundur. Grimaldi insanlarında ise ön kol uzundur ki bu günümüz zencilerinde (Westnegroid; Masai) ve Pigmelerde (Bushman, Andamaese) kural gibi görünmektedir (Biassutti, 1951:98). Combe-capelle’nin ise sadece crural endisi bilinmektedir ve bu endis değeri kaydedilen en yüksek değerlerden biridir. Günümüze kadar görülen en yüksek crural endis değeri Obercassel 1 erkeğine (90.8) aittir (Biasutti,1951: 98; Trinkaus, 1981: 197).

Biasutti (1951:99), Üst Paleolitik insanının uzun alt bacaklara sahip olmasını, yaşam koşullarıyla ilişkilendirmekte ve uzun alt bacağın, hareketin çeviklik ve hız kazanmasında büyük bir avantaj sağladığını söylemektedir. Bu görüşe katılan Suziki ve Takai (1970:386), bu tür hareketler için çok güçlü kasların gerekmesine karşın uzun alt bacağın, hızlı yürürken ve ya koşarken geniş adımlar atmayı sağladığını belirtmiştir. Üst Paleolitik insanının alt bacak kemiğinin güçlü kas gelişimi de buna bir kanıttır. Ayrıca Endo ve Kimura (1970:386), Üst Paleolitik insanının crural

endisinin çok yüksek oluşunu göz önüne alındığında “Üst Paleolitik İnsanının tipik bir insan tipi olmadığını ve sıra dışı bir örnek olduğunu” belirtirler.

Soğuk iklimlerde yaşayan günümüz insanlarının bracial ve crural endis değerlerinde belirgin bir düşüş ve bunların yaşadıkları iklimler arasında açık bir ilişki olduğuna göre, Neandertaller’in düşük brachial ve crural endis değerleri, Allen ve Bergman Kurallarına* uygun olarak soğuğa bir adaptasyon olarak yorumlanmakta ve düşük olan brachial ve crural endis değerlerinin vücudun ısı kaybını azalttığı düşünülmektedir (Trinkaus, 1981;Aiello ve Dean, 1990; Ruff, 1994). Bununla birlikte Neandertaller’in soğuk iklime uyum sağlamaları konusunda Trinkaus (1981:215) bazı soru işaretlerinin olduğunu belirtir. Birincisi, Neandertaller’in hepsi soğuk bölgelerde yaşamamışlardır. Avrupalı Neandertalleri’nin hepsi değilse de büyük bir çoğunluğu son buzul evresinde yaşamış ve sert soğuklara maruz kalmıştır.

Bununla birlikte Yakın Doğu Neandertalleri sadece sıcak bölgelerde yaşamıştır. Eğer Neandertalleri Avrupalı ve Yakın Doğulu olarak iki gruba ayıracak olursak, iki grubun brachial ve crural endis değerleri arasında farklılıklar görülmektedir (Tablo 3.1). Buna göre Avrupalı Neandertaller’in endisleri daha düşüktür. Bununla birlikte Neandertal crural endis değerlerinin tümünün günümüz değerlerinden düşük olduğu bilinmektedir, bu da hem Avrupalı hem de Yakın Doğulu örneklerin biraz da olsa soğuğa uyum sağladıkları fikrini öne sürmektedir (Trinkaus, 1981: 215).

Çevrenin, canlının vücut biçimi üzerinde yol açtığı değişiklikleri incelerken bazı kurallar oluşturulmuştur. Ekoloji ve biyolojide “Kural” olarak nitelenen bu genellemelerden en önemlisi

“Bergman ve Allen Kuralları”dır. Bu Kurallar; soğuk bölgelerde yaşayan belli bir memeli grubunun daha ılık yerlerde yaşayanlara oranla daha büyük boyutlu gövdelere (Bergman Kuralı), daha kısa kol/bacak, kulak ve diğer çıkıntılı olan vücut bölgelerine (Allen Kuralı) sahip olduklarını açıklar. Her iki genellemenin fizyolojik temeli ise ısıyı yayma gereksinimi ve vücut hacmi-yüzey alanı arasındaki ilişilişkidir (Tatersall, Delson ve Couvering, 1988:499).

İkinci sorun ise Üst Paleolitik insanlarının büyük bir çoğunluğu en az Avrupalı Neandertaller kadar soğuk bir iklimde yaşamış oldukları halde bunların brachial endis değerleri Neandertaller’inkinin aksine günümüz insan değerlerinin üstünde yer almaktadır (Tablo 3.2). Bunların crural endis değerleri de herhangi günümüz insanının bilinen en yüksek değerleri arasında yer almaktadır. Eğer bracial ve crural endisler ısıya olan uyum ile ilgili değerler veriyorsa Avrupalı Üst Paleolitik insanlarının sıcak iklime uyum sağladıklarını düşünmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde bunların ılıman ve kutup insanlarınkine benzer kol ve bacak oranlarına sahip olmaları beklenirdi (Trinkaus, 1981:216). Fakat Avrupalı Üst Paleolitik insanları son buzul evresi sırasında Avrupa’da oldukça soğuk hava şartlarında yaşamışlardır (Trinkaus 1981; Jacobs, 1985:). Dolayısıyla erken modern H. sapiens’lerdeki kol ve bacak iskeleti uzunluğu oranlarının, eko-coğrafik farklılıklara göre değişiklik gösterdiğine ait deliller karmaşıktır (Ruff, 1994:90). Trinkaus (1981: 216), bu eko-coğrafik kuralların fosil hominidleri üzerindeki uygulanabilirliği kabul edilirse, Avrupa Üst Paleolitik Dönemin başlangıcı sırasında ılıman bölgelerden Avrupa’ya önemli ölçüde bir gen akışının olduğu varsayımını göz önünde bulundurmamız gerektiğini belirtir.

Holliday ise (1997a: 255) Avrupa Neandertalleri’nin son derece soğuk bir iklime uyum sağlamış morfolojilerini iki sebebe bağlamaktadır. Birincisi, buzul Avrupa’sındaki çok düşük sıcaklığın, vücut biçiminin seçilmesinde büyük etken olduğudur. İkincisi ise vücut biçiminin seçiminde az da olsa etkili bir kültürel oluşumun varlığıdır. Üst Paleolitik insanları giyinmede, ateşin kullanılmasında ve sığınma (korunma) eylemlerindeki belirgin kanıtlar ile karakterize edilirler. Holliday

(1997a:225), tüm bu termal gelişmelerin (giyinme, ısınma v.b.) vücut yapısı üzerindeki seçici baskıyı azalttığını, bunun da neden Üst Paleolitik ve günümüz insan örneklerinin Avrupa Neandertalleri kadar biyolojik olarak soğuğa uyum sağlayamadıklarını açıkladığını belirtir. Ayrıca Neandertaller’in soğuğa olan adaptasyonlarında sadece allometrik etkileri aramanın doğru olmadığını kabul etmektedir. Holliday (1997b: 131), Avrupa Geç Üst Paleolitik ve Mezolitik örneklerinin yüksek bracial ve crural endis değerlerinin ise birçok potansiyel açıklamalara sahip olabileceğini ve hangi açıklama geçerli olursa olsun bunun mozaik bir evrimin mükemmel bir örneği olduğunu vurgular.

Neandertaller’in brachial ve crural endis değerlerinin çok düşük olmasının diğer bir alternatif yorumu ise etkinliğe bağlı biyomekanik uyumudur. Radius ve Tibia’nın göreceli olarak kısa olması dirsek ve dizlerdeki rotasyonu sağlayan kasların ek bir gayret tüketmesine gerek kalmaksızın el ve ayak bileklerindeki rotasyon gücünün artmasını sağlamaktadır (Trinkaus, 1983: 394). Bu yorum, Neandertaller’de görülen genel irilik ile aynı sonucu vermekle birlikte, Trinkaus (1981: 218) günümüz populasyonlarının bracial ve crural endis değerlerindeki farkı açıklayamadığını belirtir.

Genel olarak oranlarla ilgili değerlerde hominidlere en yakın şempanzedir.

Martin ve Saller’e (1959: 987) göre oranlar arasındaki farklar büyük ölçüde fonksiyona bağlıdır. Yani yaşam biçimiyle ilgilidir. Bununla birlikte atalardan gelen kalıtsal etkiler de önemli rol oynar.

3.2.3. Homo Genusunda Kol ve Bacak İskeleti Uzunluğunun Oransal