• Sonuç bulunamadı

Ön kol iskeleti, Radius ve Ulna adı verilen iki kemikten meydana gelir. Bu iki kemik proximal ve distal uçlarında birer eklem aracılığıyla birbirleriyle temas halindedirler. Anatomik pozisyonda lateralde (dış tarafta) bulunan kemiğe radius, medialde (iç tarafta) bulunan kemiğe ise ulna denir (Odar, 1978).

Radius’un en önemli morfolojik özelliğinden olan tuberositas radii’nin konumu, insanlarda ve ape’lerde farklılık göstermektedir. Tuberositas radii ape’lerde, özellikle orang-utan ve şempanzelerde insana göre daha ortada yer almaktadır. Tüberositas radii ne kadar ortada olursa biceps brachii, ön kol ve eli dışa döndürücü kas olarak, mekanik yararı o kadar fazla olur ( Aiello ve Dean ,1990:326).

Radius’un diğer morfolojik karakterlerinden biri de radial boynun uzunluk derecesidir. Afrika ape’leri uzun bir radial boyuna sahiptir. Dirseğin gerilmesi esnasında uygulanan kuvvetin büyüklüğünü belirten olecranon, kaldıraç sisteminin güç kolu rolünü üstlenir. Olecranon’nun boyu ile kaldıraç tarafından uygulanan güç oranları birbirine eşittir. İnsanda bu oran diğer tüm ape’lerden daha büyüktür ve bu da insan kolunun, özellikle orang-utanların ve daha küçük ape’lerin alt koluna göre daha yavaş ve daha güçlü hareketlere uyum sağladığını göstermektedir. Ayrıca, şempanze radius ve ulna’sı, insan ulna’sından daha büyük açılı kavise sahiptir (Aiello ve Dean, 1990: 362).

Şempanze ve goril ulna’sında trochlear çentik, morfolojik açıdan değişkenlik göstermektedir. Maymunlarda trochlear çentik yaklaşık olarak arkaya eğilimlidir ve coronoid çıkıntısı ise kalın bir biçimde desteklidir. Bu iki özellik de maymunların karada parmak boğumları üzerinde yürüme hareketi sırasında ağırlıklarını destekleyebilmek için ortaya çıkan bir adaptasyondur (Aiello ve Dean,1990:369).

Radius ve ulna genellikle nadiren bulunan kemiklerdir. Pliopithecus’un ulna’sı, büyük Platyrrhiniler’in, bazı Prosimianlar’ın ve Oligosen Dönemden bilinen Aegyptopithecus zeuxis’in ulna’sına dikkat çekecek biçimde benzemektedir. Olecranon

çıkıntısı, göreceli olarak kısa ve ağaç quadrupedlerindeki gibi proximal’e doğru yönelmektedir. Ayrıca, Pliopithecus ulna’sının distal’de bulunan küçük çıkıntısı (styloid process) ve arboreal qudrupedalizmin uyumu ile bazı asılma yeteneklerini sergilemektedir (Fleagle, 1983:308).Özellikle dirsek bölgesi, Pliopithecus’un oldukça gelişmiş bir quadrupedal olduğunu göstermektedir, fakat köprü kurma yeteneği orta düzeydedir (Rose, 1993: 259).

Dendropithecus’un ulna’sının ise sadece proximal yarısı bilinmektedir. Fleagle

(1983:311), Le Gros Clark ve Thomas’ın diğer türlerle yapılan karşılaştırmaya dayanarak kemiğin toplam uzunluğunu 215 mm civarında bulduklarını belirtmiştir. Baş, oval biçimli; radial boyun, hominoidlerde ve Ateles’deki gibi çok uzundur. Gövdesi ise çok zayıf ve kavislidir. Yaşayan Hylobatlar’a göre Denropithecus’un kolları çok daha ilkel ve daha az uzundur (Fleagle, 1983:312).

P.africanus’un ön kol kemikleri iridir ve birleşme yüzeyleri de göreli olarak daha

geniştir. P. africanus’un radius ve ulna’sı ağaç quadrupedi olduğunu gösteren birçok ilkel ve genel özelliklere sahiptir (Napier ve Davis, 1959). Örneğin radius, sağlam ve direk gibi bir kemikken; ulna’da, göreli olarak düz ve aralarında küçük bir boşluk bırakan geniş bir iç zar vardır. Bu durum Proconsul’ün yer yaşamına dair bir gösterge olabilir (Walker ve Pıckford, 1983:349; Rose, 1993:264). Bununla birlikte,

P. africanus’un radius’unun braşiasyon hareket kabiliyetine adapte olmuş özellikleri de bulunmaktadır (Napier ve Davis, 1959: 35,57).

Sonuçta, P.africanus’un vücut iskeletinin birçok özelliği, Eski ve Yeni Dünya Maymunları’nı hatırlatmakta; ancak bir çok özellik açısından da özellikle şempanze ve yaşayan ape’lere benzemektedir (Walker ve Pickford, 1983).

Oreopithecus’un radial çentiği içbükeydir ve ulna’daki radio-ulnar eklem yüzeyi

geniştir. Bu özellikler, alt kolun Proconsul’den çok rahat bir şekilde pronotion (ön kolu içe doğru döndürme hareketi; ön kol bu konumdayken, avuç içi arkaya doğru bakmaktadır) ve supination (ön kolu dışa döndürme hareketi; ön kol bu konumdayken, avuç içi dışarıya doğru bakmaktadır) hareketini yapabildiğini gösterir. Olecranon’un kısa oluşu oldukça dengeli bir 180 derecenin üzerindeki esneme-gerilme hareket yeteneğini sağlamaktadır. Bu gerilme de ulna’yı humerus’un üzerine kilitleyerek üst kolun axial döner hareket yapmasına izin verir. Alt kol uzanma, tırmanma ve asılma davranışlarıyla ilişkili olan çekme hareketini yapabilir (Rose, 1993:268).

Turkanapithecus’un ulna’sının birçok özelliği ise Proconsul’e benzemektedir.

Ulna gövdesi Proconsul’de olduğu gibi iridir. Bu özellikler, dirsekte hızlı bir uzanma ve güçlü esnemeye imkan sağlamaktadır. Radius ise var olan veya fosil hiçbir anthropoidlerde görülmeyen bazı özellikler sergilemektedir (Rose, 1993: 265).

Genel olarak Turkanopithecus’un ön kolu göreceli olarak geniş bir pronotion-supination hareketini yapmakta, bu da quadrupedalism, tırmanma ve sallanmayla ilgili etkinliklerin yapıldığını göstermektedir (Rose, 1993:265).

Literatürde Plio-Pleistosen Dönemine ait, en iyi biçimde ele geçen ulna 1971 yılında, Güney Etyopya’nın Omo yöresinin alt kısımlarında Shungura oluşumunda bulunmuştur (Howell ve Wood, 1974:174). Bu örnek (Omo Loc 40-19) hem uzunluk bakımından hem de morfolojik açıdan insan ulna’sıyla farklılıklar göstermekte ve daha çok Paranthropus boisei’ye benzemektedir (Howell ve Wood, 1974; McHenry ve Corruccini ve Howell, 1976).

40-19 Omo ulna’sı, modern insan ulna’sından uzunluk, gövde morfolojisi, kas yapıları ve biçim açısından değişkenlik göstermektedir. Özellikle de ulna gövdesinin uzunluğu, morfolojik özellikleri ve diğer açılardan ele alındığında, bu ulna daha çok şempanze ve gorillerin ulna’sının özelliklerini yansıtmaktadır. Uzunluk olarak bu kemik gövdesi insanlarınkine oranla çok uzundur ve proximal ulna’nın arkaya doğru eğilimi, şempanze ve goril ulna’larının özelliklerini taşıdığını göstermektedir, çünkü insanda proximal ulna öne doğru eğimlidir (Howell ve Wood 1974:175).

Australopithecus africanus’a ait ikisi Makapansgat, biri de Swartkrans’dan olmak üzere üç adet radius parçası bulunmakta ve hepsi de modern insanın radius özelliklerine çok benzemektedir (Robinson, 1972).

Pliyosen Döneme ait radius (KNM-ER 20419), erken hominidlerin işlevsel

morfolojisi ve hareket kabiliyeti konusunda, özellikle de iki ayak üzerinde hareket eden hominidlerin hareket yeteneği hakkında bilgi edinebilmemizi sağlamıştır (Heinrich ve diğerleri, 1993:139).

KNM-ER 20419, uzun radial bir boyun, geniş diafiz ucu ve iyi gelişmiş brachioradialis crest ile şu anda mevcut olan maymunlarda görülen özellikleri yansıtmaktadır. Afrika maymunları ve Pongo’ya olan bu genel benzerlikler dışında, KNM-ER 20419 en çok Australopithecus afarensis radius’una (A.L. 288-1) benzemektedir. Bu fosiller arasındaki en belirgin farklılık boyutudur. KNM-ER 20419’un tahmini uzunluğu A.L. 288-1’in uzunluğunun iki katıdır (Heinrich ve diğerleri, 1993:

139).

.

Paranthropus robustus’a ait olan tek ulna örneği, Kromdraii’de bulunan TM 1517’nin küçük bir parçadır. Fosilin büyük bir kısmı kayıp olduğundan, ayrıca pongid ve hominid dirsek mafsalları birbirine çok benzediğinden dolayı, bu örnekten çok fazla bilgi elde edinilememiştir. Elde edilen bilgiler ışığında, bu örneği modern insandan ayırt eden hiçbir özellik bulunamamıştır ( Robinson, 1972:191)

Olduvai Boğazı’ndan bulunan ve insanın evriminde önemli bir yere sahip olan Olduvai Hominidi’nin (OH 62) radius’unun büyük bir kısmı sağlam olarak ele geçirilmiştir. Tuberositas radii geniştir ve daha yuvarlaktır. Gövde çevresi A.L. 288-1 için ölçülenden daha geniştir. Ayrıca OH 62’nin radius’u daha kısa ve daha iridir ( Johanson ve diğerleri, 1987: 208). Aynı bireye ait OH 62 proximal ulna’sının tüm

anatomisi A. afarensis’e (A.L. 288-1) çok benzemektedir ( Johanson ve diğerleri, 1987:

208).

Neandertal dirsek eklemi, Neandertaller’in modern insanınkinden daha güçlü ön kollara sahip olduklarını göstermektedir. Özellikle, proximal ulna’nın morfolojisinden, ön kollarının günümüz insanlarından daha düz ve daha gergin olduğu anlaşılmaktadır.

Ayrıca, radial boyun birçok Neandertaller’de, Afrika ape’lerinde ve Paranthropus robustus’ta olduğu gibi uzundur. Radius gövdesi ise modern insanlarda olduğundan daha fazla bir bükülme derecesine sahiptir. Bu da dirsek gerilmesi esnasında hareket ve kaldırma avantajını arttırmaktadır (Aiello ve Dean, 1990: 370-371).

Neandertaller’in modern insanlara oranla daha güçlü bir kas ve kemik yapısına sahip olduklarını belirten bu özelliklerin yanında, trochlear çentiği daha çok arkaya doğru eğilimlidir ve bu özellik ne modern insanlarda ne de günümüzde yaşamını sürdüren büyük maymunlarda görülmektedir. Neandertaller’deki trochlear çentiğinin arkaya doğru eğilimli olmasını, çok fazla hareket yeteneği göstermediğine bağlamaktadırlar.

Neandertal radius ve ulna’sında bulunan bu özelliklerden, ön kollarını modern insanlarda belirgin ve yaygın olan biçimden daha çok, gergin olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır (Aiello ve Dean, 1990:372).