• Sonuç bulunamadı

Kimya adlı od isterim.824

Mahtumkulu’nun bu şiirleri Erzurumlu Emrah’ın şu beyitleriyle örtüşmektedir:

Bakma hakaretle dervîşânlara, Köhne aba diken arifânlara.

Varis-i enbiyâ denmiş anlara, Mürde gönülleri ihyâ ederler.

Emrah cehd edipkâli hâl eyle, Kâl ehli olanda infisâl eyle, Ara bul erenleri imtisâl eyle, Seni de vâsıl-ı Mevlâ ederler.825

Dağları ve taşları yakıp savuran miskin dervişlerin gözyaşlarına gönül lisanı olan Mahtumkulu, garip gurabaya zulmeden zalimlerin mahşer gününde ulu divanda nasıl bir muameleye tabi tutulacakları ortaya çıkacaktır:

Mahtumkulu, gariplerin gözyaşı, Dağları yandırıp, eritir taşı, Fakire zulüm eden zalimin işi, Mahşer günü divanında bellidir.826

için terk eden zâhidler,828 maneviyat yolunda ilerleyen ve nazarları da Hakk olan kişilerdir.

Mahtumkulu’na göre, velîler ile hemhâl olan kişi terk-i dünya mertebesine ulaşır:

Gavs erle eş olan bir kimse yoktur, Terk-i dünya edip, çıkıp oturmuş.

Aktâb bir menzildir, nazarı Haktır, O ferş-i âlâya çöküp oturmuş.829

İki dünyadan da el etek çeken şâir, terk-i dünya ile ilgili görüşlerini şu şekilde sunmaktadır:

İki dünyadan gözüm yumdum senin vaslın ile, Kimi Allah’tan korkar, istemez hiç mal-u menal.830

“Küçüklükten ibadete boyun koy” diyerek “Ağaç yaşken eğilir”831 atasözünü hatırlatan şaire göre, dünyayı terk edip, zevk u sefayı ve toyu/düğünü bir kenara koyan kişi, aydınlık yoluna girmiştir ve bu yoldan da dönmemelidir:

Küçüklükten ibadete boyun koy, Kıyametin oyun kılsan, oyun koy, Terk edip dünyayı, zevk u toyun koy, Gir aydınlık yola, dönücü olma.832

Mahtumkulu’na göre, rahat vermeyen fânî dünya, bir rüyadır. Dolayısıyla onu terk etmek gerekir. Ayrıca şair, dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu söylerken

“Bu dünya hayatı hakikatte sadece bir oyun ve eğlenceden ibarettir”833 âyet-i kerîmesine iktibasta bulunur:

828 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 353.

829 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 636.

830 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 807.

831 Bkz., Aksoy, Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü 1/Atasözleri Sözlüğü, s. 11.

832 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 276.

833 el-Ankebût, 29/64.

Bu dünya oyuncudur, Oyunu çaldı gitti.

Yolcu etti nicesin, Yoldaş diye aldı gitti.834

Rahat yatırmaz dünya, Tutsa, bırakmaz dünya, Kuyruk tutturmaz dünya, Kuş gibi uçar gider.835

Firâkî, dünya düştür, Düş görsen, dibi hiçtir, Cihanda yaman iştir, Kuru gelip, boş gitmek.836

Tûl-i Emel ve Kasr-i Emel/Kanaat

Tûl, Arapçada uzun demek olup, hırs, bitmeyen istek, arzu, doyumsuzluk ve açgözlülük gibi anlamlara gelir. Tûl-i emel, insanoğlunun hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya dalıp, dünya namına çalışmasıdır.837

İmâm-ı Gazâlî, “Minhâcü’l-Âbidîn” isimli eserinde kalbin en büyük fitnesi ve kalpteki insanî duyguları kökünden silip-süpüren dört afetten bahseder. Bunlardan biri de tûl-i emeldir. Ona göre, tûl-i emel, insanoğlunun hayır işlerine engel olup, insanları bütün bela ve kötülüklere sevkeden bir afet ve felaketlere sürükleyen bir hastalıktır.838

Tûl-i emel’in zıddı olan kasr-i emel ise daha çok kanaat kavramıyla bilinmektedir.

Sözlükte, tutumlu, gönlü zengin ve tok gözlülük gibi anlama gelen kanaat kavramı, kişinin hemen ölecekmiş gibi âhiret için çalışmasıdır.839 Başka bir ifadeyle kanaat,

834 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 48.

835 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 65.

836 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 49.

837 Sâmî, Kâmûs-î Türkî, c. 2, s. 904; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 361.

838 İmam-ı Gazzalî, Abidler Yolu, (ter. Yaman Arıkan), 6. Baskı, İstanbul: Yaylacık Matbası Yay., 1968, s. 95.

839 Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 206, 361.

çalışıp çabaladıktan sonra, kendisine verilene rıza göstermektir. Çoğa sevinip aza üzülmek kanaat değildir.840 Tasavvufî düşünceyi ve Dinî-Tasavvufî Türk edebiyatı geleneğini çok iyi bilen Mahtumkulu da, dünyayı çoğu zaman aldatıcı olarak görmüş ve göstermeye çalıştığı gibi okuyucuları üzerinde bu bilinci oluşturmaya gayret etmiştir. Aynı zamanda dünyadaki bütün fenalıkların ve haksızlıkların “dünyayı kıble edinme” fikrinden kaynaklandığını düşünen Mahtumkulu, dünyanın gelip geçici bir yer olduğunu âdeta insanların kafasına nakşetmiştir.841 Şair, dünya hayatının kısa ve geçiciliğini vurgulayarak, kişinin ömürden uzun, tükenmek bitmez dünyevî istek ve arzulardan sakınması için ise şöyle haykırmaktadır:

Bu dünyanın dibi düştür, İşi aşa, vakti geçtir, Oğlanlık, yaşlılık hiçtir, Geçmeden vaktin duyuver!842

Bu dünya bir dipsiz derya, Gark eder, olma bîperva.

Mağrûr olma dünya malına, Sıralı nöbete benzer.843

Dağdan büyük olur kulun hayali, Halasına selam vermez helâli, Hocası bir sinirlenirse hȃli, Titrer düşer, izi tozu bellidir.844

Cenâbı Hakk’ın cenneteki nimetlerine kavuşmak isteyen kulu, dünyada kendisine verilen taksimatlar az da olsa bunlara kanaat edip razı olmalıdır. Çünkü cennetin bedeli dünyayı terketmekten geçmektedir.845 Mahtumkulu, fakir gönlünü zengin tutan ve

840 Yılmaz, Ana Hatlarıyla Tasavvuf ve Tarîkatlar, s. 181.

841 Mahtumkulu’nun dünya algısı ile ilgili geniş bilgi için bkz., Soner Sağlam, Mahtumkulu’nun Dünya Algısı, (ed. İbrahim Dilek, Ferah Türker), Türkmen Bilgesi Fikret Türkmen Armağanı, TKAE Yay., Ankara 2015, s. 183-194.

842 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 200.

843 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 201.

844 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 572.

845 Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfilîn, c. 1, s. 129-131.

kanaat diyarını da kendine saray kılan bir müelliftir. Şâire göre, Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği rızka razı olup onunla yetinen kanaat ehli kişiler büyük bir okyanus misalidir.

Ehl-i kanaat benzer bahr-ı ummana.846

Mahtumkulu garip gönlün bȃy edip, Kanaat ülkesin saray edip,

Her kim öz yȃrini doğan Ay edip, Ayın gözler, başka Ay’a hiç bakmaz.847

Mutasavvıflara dışardan yöneltilen eleştirilerden biri de onların kanaat tembellik vasıtası olarak algılandıklarına dair ithamlardır. Hâlbuki akl-ı selim sahibi hiçbir sûfî kanaatkâr olmakla tembelliği kastetmemiştir. Çünkü onlara göre kanaat mevcutla değil, elden gelen gayret gösterildikten sonra ele geçenle iktifa etmektir. Kanaatin zıddı olan doyumsuzluk midenin değil kalbin hastalığı olup, doymayı bilmeyen mide değil, nefistir. Hâlbuki kanaat işte değil aşta olup, sebebe değil sonuca yapılmaktadır.848 Tasavvufun “kıllet-i taâm, kıllet-i enâm, kıllet-i kelâm” dediği düsturu de kanaate dikkat çekmektedir. Mahtumkulu, bu ana kurala dikkat çekmeden önce, iç âleminde kendi nefsiyle mücadele edip, halkın dünya dediğine aldırış etmeden ebedî hayata önem vermektedir.

Evvel, Mahtumkulu, kendini düzelt, Halk dünya der, sen kıyamet gözet, Az yiyip, az yatıp da sözün az et, Ne var anlamsız söz uzatmak ile.849

Bir hasır üzerinde uyuyup kalkan ve vücudunda izler oluşması sonucu ashâbı’nın,

“Sizin için bir yatak temin etsek olmaz mı?” demelerine cevaben; “Benim dünya ile

846 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 337.

847 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 662.

848 Yılmaz, Geçmişten Günümüze Tasavvuf ve Tarîkatlar, s. 105.

849 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 315.

ne işim var. Ben dünyada, bir ağaç altında gölgelenip de sonra onu bırakıp giden bir yolcu gibiyim”850 diye buyuran Allah Resûlu (s.a.v.)’in hayatı zühdün ta kendisidir.