• Sonuç bulunamadı

7. EDEBÎ ŞAHSİYETİ

7.3. Rüyada Bâde İçmesi

kolu olan bir Nakşibendi dervişi ve şeyhidir.119 Hidayet Peker’e göre de Hakk âşığı Mahtumkulu, tasavvufî ahlâk ve neşve yoluyla halkı iyiye ve doğruya çağıran büyük bir mürşiddir.120

Dinî eserlerde, Rahmânî rüya/sâdık rüya, şeytânî rüya ve nefsânî rüya olmak üzere üç çeşit rüyadan bahsedilir.129 Tasavvuf terminolojisinde ise bu üç rüya türü şöyle izah edilir: İlki Rahmânî rüya olup, Allah Teâlâ’dan olan ilâhî rüyalar açık ve anlaşılır olduğundan dolayı yoruma ihtiyaç yoktur. İkincisi Melekî rüya yani rüyâ-yı sâdıka da denilen rüya ise yoruma muhtaçtır. Üçüncüsü ise Şeytânî rüya sayılıp aslı olmadığı için itibar edilmez.130

Farsça olan bâde kelimesinin divan edebiyatımızda dâima şarap, içki, hamr ve mey gibi anlamlara gelmesine karşın tasavvufî sembolizmde bâde, ilâhî aşk, muhabbet, zevk ve hakîkat gibi mânaları ifade etmektedir. Sadece Bektaşî geleneğinde bu mânanın ötesinde, gerçek anlamda da kullanıldığı görülür.131

Mahtumkulu’nda “bâde içme” sembolüne gelecek olursak; eğitimini bizzat ilahi inayet sonucu elde etmiş olan Mahtumkulu Firâkî, tasavvuf perspektifinde “hakikat bilgisinin belirli bir terbiye sürecinden geçmeksizin, ilahi inayet sonucu elde edilmesi”

anlamına gelen ve “bâde içme” sembolü ile anlatılan bu hâli Mahtumkulu bizzat yaşamış ve hakikatin bilgisini bizzat Hz. Muhammed (s.a.v.)’in emriyle erenlerin elinden içtiği görülür.132 Mahtumkulu, “Sen Kalk Dediler” şiirinde bu mânevî hâli şöyle anlatmaktadır:

Bir gün uyuyordum gece yarısında, Dört atlı gelerek: “sen kalk!” dediler.

“Haberimiz var sana Fırsat Evi’nde, Orada erler var, “sen gör!” dediler.

Gözüm gördü, orada dört merdâne, Gönlüm cûşa geldi, başım gerdâne,133

129 Bkz., İlyas Çelebi, “Rüya”, DİA., TDV. Yay., İstanbul 2008, XXXV, 306-309.

130 Detaylı bilgi için bkz., Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 300-301.

131 Bâde kelimesinin lugat anlamı için bkz., Sâmî, Kâmûs-î Türkî, c. 1, s. 260; Tasavvuf ıstılahı için bkz., Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri Ve Deyimleri Sözlüğü, s. 63; Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, s. 63; Ayrıca bade ile ilgili bkz., Hacı Dağlı, Âşık Edebiyatında “Bade İçme” Motifi ve Şamanizmdeki Benzerliği, Avrasya Sosyal ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi, 5/12, (2018), 898-908.

132 Bkz., Peker, “Mahtumkulu Firâkî’de Tasavvufî Temalar”, s. 16-17.

133 Gerdân: Dönen, dolaşan. Gerdâne: Kendi etrafında dönen. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, I бөлүм, с. 206.

O anda var idi iki divâne:

“Durma, evlat, oraya sen var!” dediler.

O iki divâne kolumdan tuttu, Durduğum yerden beni alıp gitti, Yanımda birisi işaret etti:

“Sayram’da bulunup sen dur!” dediler.

Oturmuştuk, geldi iki pîr-i zâde, Gözünden yaş akar, dili duâda,

“Hû, Hakk!” diye çıktı altı piyade, Âdem şimdi gelir, sen gör!” dediler.

Dört atlılar geldi, yeşil kıyafetli, Âsâları da yeşil, eğitilmiş atlı,

“Meclis halkasını kurmayın kısıtlı, İnsan çok, genişçe sen kur!” dediler.

Ufuklarda altmış atlı gördüler,

“Muhammed!” diye, hep O’na vardılar, Sağlık, selametlik bir bir sordular,

“Buyurun, ulu eve sen gir!” dediler.

Bir atın sırtına bizi verdiler, Gidip Sayram’daki evde durdular, Tamam oturdular, meclis kurdular,

“Evlat, bu araya sen gir!” dediler.

“Ali’dir” dediler, tuttu destimden,134 Hasır döşeğimi aldı altımdan, Bilemedim, bir şey döktü üstümden,

134 Dest: El. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, I бөлүм, с. 264.

“Gelmiş bir devrandır, sen sür!” dediler.

Tümünü Haydar’a sordum ad be ad:

“O, Hazreti Peygamber, olma sen hiç yâd, O, Eslim Hoca’dır,135 o da Baba Züryad, O, Veysel Karani, sen bil!” dediler.

“O, Bahaeddin’dir, o da bir erdir, Biri Zengi Baba, o da nâmdardır, Birbirine destekli dört çâr-yâr’dır,136 Maksadın dile de “sen al!” dediler.

O anda duran birkaç Şeyh-i şâb,

“Bu evlada dua edin” dedi hep, Yüz yirmi dört bin enbiya, ashab, Tamamı onlardır, sen bil!” dediler.

Resûlullah dedi: “Yâ, Şâh-ı Merdân, Ey Eslim Hoca,137 yâ, Baba Selmân,138 Ebû Bekir-i Sıddîk, yâ Ömer, Osman, Kulun maksadını sen ver!” dediler.

Eslim, Baba Selman buyurdu merde, Kadeh verip beni saldılar derde,

135 Eslem Hoca: Muhammet Eslem Tûsî (Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, III бөлүм, с. 1121). Tam adılya, Ebü’l-Hasen Muhammed b. Eslem b. Sâlim el-Kindî el-Horasânî et-Tûsî (ö. 242/856) diye tanınan bu zât, muhaddis ve zâhiddir (Bkz., Raşit Küçük, “Muhammed b.

Eslem”, DİA., TDV. Yay., İstanbul 2005, XXX, 527-528).

136 Çaryâr/Ciharyâr/Çeharyâr: Hz. Muhammed (s.a.v.)’den sonra halîfe olan Hz. Ebûbekir (r.a.), Hz.

Ömer (r.a.), Hz. Osman (r.a.) ve Hz. Ali (r.a.)’a verilen ortak isim, dört halîfe, hulefâ-i râşidin. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, III бөлүм, с. 1003.

137 Eslem Hoca: Hz. Ömer (r.a.)’ın âzatlı kölesi (Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, III бөлүм, с. 1121). Tâbiîn âlimlerinden olan Ebû Üsâme Zeyd b. Eslem el-Adevî el-Ömerî (ö. 136/754), Medine tefsir ekolünün öncülerindendir (Bkz., Muhammed Fatih Kesler, “Zeyd b. Eslem”, DİA., TDV. Yay., İstanbul 2013, XXXXIV, 318-319).

138 Baba Selmân: Selmân Fârisî (Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, I бөлүм, с. 91; II бөлүм, с. 736). Ebû Abdillâh Selmân el-Fârisî (ö. 36/656 [?]), İslâmiyet’i kabul eden İran asıllı ilk sahâbîdir (Bkz., İbrahim Hatiboğlu, “Selmân-ı Fârisî”, DİA., TDV. Yay., İstanbul 2009, XXXVI, 441-443).

Aklım başımdan gidip, yattım orda,

“Arşta, ferşte ne var, sen gör!” dediler.

Yel oldum, koşturdum yer damarına, Ulaştı nazarım arş kemerine,

“Ceberût aleminde Celil sırrına Bizzat kendin gelip, sen gör!” dediler.

Neyi hayal ettiysem, elde ettim, Gördüğüme nazarımı ilettim, Bu hal ile ben gayet rahat yattım,

Yüzüme tükürüp:139 “Kul, kalk!” dediler.

Resulullah dedi “ashab! yürüyün, Evlâdı uğurlayın, dua verin”, Buyurdu ki dört atlıya “götürün, Getirdiğin yere sen koy!” dediler.

Kalkmış Mahtumkulu, gözünü açmış, Aklına ne fikirler gelmiş de geçmiş, Kudurmuş Buğra da köpükler saçmış,

“Evlât, Allah yârın, sen var!” dediler.140

Müellif, “Rastladım” şiirinde ise, yaşadığı başka bir mânevî tecrübeyi şöyle anlatır:

Seher vakti seyran edip gezinirken, Tuhaf menzil, garip yere rastladım.

Yön bilmeden, yoldan yola geçerken, Hûb mekâna, hûb saraya rastladım.

Üstadsız işlenen, kirişsiz kurulan,

139 Yüze tükürmek: Olumlu ve olumsuz anlamları olan bu deyimin şiirdeki anlamı olumludur. Eski tasavvuf geleneğine göre bâde içmede peygamber veya eren tarafından kâmil duruma gelen kişinin yüzüne tükürülür. Bkz., Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 524, Dipnot 3.

140 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 523-524.

Kıymetsiz satılan, elsiz tutulan, El değmeden çekilen, oksuz atılan, Kirişsiz kurulan yaya rastladım.

Nice dostlar ile seyranda iken, Sıradan kayboldum kervanda iken, Candan ümit kesip, hayranda iken, Yıldızdan yol bulup, aya rastladım.

Gönlüm gitti dostlar içilen şerbette, Onlar yüz sefada, ben bin hasrette, Ayrılıp nalede, kaldım gurbette, Çeşmeden su isteyip, çaya rastladım.

Ne tende kuvvet var, ne içte can var, Bu işte ne sûd var, bilmem, ziyan var, Ne hesap, ne hesapçı, ne belli san141 var, Kişi bilmez, ne sevdaya rastladım.

Başa bağlayıp divanelik kemendin,142 Koşup da yetiştim aşkın semendin,143 Al şaraba el uzattım emendim,144 Durusun içmişler,145 tortuya rastladım.

141 San: Miktar, sayı. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, II бөлүм, с. 713;

Berdimuhamedow, Türkmen Diliniň Düşündirişli Sözlügi, II tom, K-Z, s. 238.

142 Kement: a) Uzaktaki bir kimseyi (düşmanı) veya geyik vb. hayvanları tutmak için atılan ucu ilmikli ip. b) Hayvanlara takılan yular. c) Dîvan edebiyatında Sevgilinin saç kıvrımı, zülfü. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, II бөлүм, с. 418; Berdimuhamedow, Türkmen Diliniň Düşündirişli Sözlügi, II tom, K-Z, s. 21.

143 Sement: Kula at, güzel, süratlı ve çevik at. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, II бөлүм, с. 740; Berdimuhamedow, Türkmen Diliniň Düşündirişli Sözlügi, II tom, K-Z, s.

256.

144 Emenmek: Tamahkâr olmak. Özellikle yenilip içilen bir şeye göz dikmek. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, III бөлүм, с. 1106-1107; Berdimuhamedow, Türkmen Diliniň Düşündirişli Sözlügi, I tom, A-Ž, s. 351.

145 Türkiye Türkçesine aktarılmış olan kaynak eserde bu kıta “Durusun içtim” yani sıvının temiz olanını içtim şeklinde geçerken, Türkmence kaynaklarda ise “Durusun içmişler” yani temiz olan sıvıyı başka birileri içmiş ki, daha sonra Mahtumkulu, o sıvının dibindeki çamura yani tortuya rastladığını

Mahtumkulu derler benim adıma, Âlem elin ısıtır görse odumu, Ey, yârenler, kime diyem dâdımı, Başım çıkmaz, ne sevdaya rastladım.146

Mahtumkulu bunlara ilaveten, “Sen Kalk Dediler”, “Oldum Giryâne”, Uçtum Yârenler”, “Uyan Dediler”, “Dîvâna Geldi”, “Külahlı Geldi”, “Bir Nân Getirdi”,

“Eyyamı Gördüm” ve “Seyran İçinde” gibi pek çok şiirinde bâde içtiğinden söz eder.

Müellifin rüyada bâde içmesi ile ilgili bazı görüşleri nakleden Ali Torun, rüyanın klasik planının; 1. Hazırlık Devresi, 2. Rüya, 3. Uyanış, 4. İlk Deyiş evrelerinden oluştuğunu belirttikten sonra şu izahı yapar: “Mahtumkulu’nun rüyası ve rüyada sunulan bâde konusunda bizzat kendi anlatımıyla teferruatlı bir bilgiye sahip değiliz.

Bu nedenle rüya motifinin kronolojik sırasını muhtelif şiirlerindeki kayıtlardan takip edebiliyoruz. Fakat Hazırlık Devresi ile ilgili Divan’da Muhtumkulu’nun herhangi bir sıkıntı yaşadığına dair bir kayıt bulunmamaktadır.”147 Ali Rıza Koçak da, Mahtumkulu’nda “bâdeli âşık”larda görülen “hazırlık devresi” bulunmadığı noktasında Ali Torun ile hem fikirdir. Abid Nazar Mahtum’a göre Mahtumkulu Firâkî, saz çalan bâdeli âşık değildir.148

Bütün bu değerlendirmelere binaen Mahtumkulu’nun Üveysî meşrep149 bir Hakk aşığı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca bâde içmiş Mahtumkulu’nun, âşıklık geleneği içerisinde ilahî aşkla özdeşleşen mutasavvıf “sazsız bâdeli bir âşık” şair olduğu da, pekâlâ düşünülebilir.

dillendirmektedir. Bkz., Мередов, Магтымгулынын Дүшүндиришли Сөзлүги, II бөлүм, с. 464;

Aşyrow, Magtymguly Eserler Ýygyndysy, II jilt, s. 148.

146 Firâkî, Mahtumkulu Dîvânı, s. 407.

147 Bkz., Ali Torun, “Mahtumkulu’nun Bade İçmesiyle İlgili Bazı Düşünceler”, (ed. Abdurrahman Güzel), Uluslararası Türkmen Şairi Mahtumkulu Firaki Sempozyumu Bildiri Kitabı, Ankara: 2015, s.

88-100, s. 91.

148 Bkz., Mahdum, “Mahtumkulu Ferâği ve Tasavvuf”, s. 206-207.

149 “Bir kimsenin zâhiren görmediği kişi ya da kişilerden mânevî eğitim alması ve bu yolla meydana gelen tarikat anlamında tasavvuf terimi” olarak bilinir. Bkz., Necdet Tosun, “Üveysîlik”, DİA., TDV.

Yay., İstanbul 2012, XXXXII, 400-401.