• Sonuç bulunamadı

Peyami Safa, dünya üzerindeki bütün milletlerin birbirleri ile etkileşime geçerek kelime alışverişinde bulunduğunu ve bunun doğal bir durum olduğunu söyler. Yalnız, bu kelime alışverişinde belli başlı ölçütler esas alınmadığı için özellikle terim konusunda karmaşa yaşanmaktadır. O, bu karmaşanın sebeplerini kendince birkaç maddeyle izah eder.

368 Peyami Safa, “Bir Cevap”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat, İstanbul

2013, s. 169.

369 Peyami Safa, “Dil Sıkıntısı”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat, İstanbul

2013, s. 201.

370 Peyami Safa, “Bir Cevap”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat, İstanbul

Öncelikle “Tarihî ve millî kusurumuz: Metodsuzluk”371 diyerek Türk

eğitiminin bir metoda bağlı olmadığı için terim konusunda öz Türkçe kelimeleri mi yoksa Yunanca ve Latince kelimeleri mi esas alacağını kestiremediğini, bunun sonucunda üç dilden de kelime aldığını ifade eder. Bu durum terim karmaşasına sebep olmaktadır. Ayrıca sadece eğitim kurumlarının değil toplanan komisyonların da bir metotları olmadığı için bu konuda başarısız olunmaktadır. Bununla birlikte yeni yapılan terimlerin pek çoğunun köklerinin halk dilinden alınmış olmaması ve kulağa saçma gelmesi de cabasıdır.

Bir diğer karmaşa ise aynı kökten gelen iki yabancı terimin Türkçeleri arasında aynı ilkelere bağlı kalınmamış olmasıdır. Örneğin “observation” kelimesi “gözleme” diye tercüme edilirken, gözlem evi anlamına gelen “observatoire” kelimesi “observatuar” olarak kalmıştır. Bu örnekten yola çıkarak kendi deyimi ile “Ana diliyle

mektep, hayat diliyle mektep, kültür diliyle mektep arasında hiçbir alaka aranmamış”tır.372 Çünkü “Ana dilinde ‘gözleme’ bir tatlının adıdır; hayat ve ilim dilinde observation, rasad, tarassud, müşahede ve tetkik mânâsına”373 gelmektedir.

Öte yandan sadece hayatla okul arasında değil, okulların kendi arasında da bir birlik olmadığı için lise çağlarında gençlerin uydurma terimler öğrenmeleri, asıllarından ise üniversiteye geçince haberdar olmaları da bir diğer problemdir.

Peyami Safa, sadece terim karmaşasının sebeplerini ileri sürmekle kalmamış aynı zamanda bu karmaşaya çözüm önerileri de getirmiştir. Bu önerileri sıralamadan evvel onun, terimlerin kökeni hakkında neler düşündüğüne değinilmelidir.

371 Peyami Safa, “Esasta Anlaşmak Şarttır”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken

Neşriyat, İstanbul 2013, s. 125.

372 Peyami Safa, “Terim Rezaleti”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat,

İstanbul 2013, s. 45.

“Mefhumların da bir vatanı vardır”374 diyen Peyami Safa’ya göre, terimler

insan isminin kişiye has olması gibi belli bir memlekete ve o memleketin kültürüne hastır. Dolayısıyla bir kültürden doğan terimlerin o kültüre özel terminoloji ile ifade edilmesi söz konusudur. Başka bir kültürün, bu terimlerle karşılaştığında yapacağı şey tercüme etmek olmamalıdır. Ayrıca “Batının kültür dilinde, Türkçe’si, Arapças’sı,

Farsça’sı, Uygurca ve Çağatayca’sı olmayan bu kelimeler o kadar çoktur ve gittikçe o kadar çoğalmaktadır.”375 Dolayısıyla Batı kültüründen doğan terimlerin ancak o

kültüre ait terminoloji ile ifade edilmesi ve tercüme edilmeye kalkışılmaması gerektiğini söyler. Üstelik terimler şöyle dursun günlük dilde kullanılan kelimelerin bile Türkçesini veya Osmanlıcasını bulmanın mümkün olmadığını ekler. Peyami Safa, konuyla ilgili bir çözüm önerisi de getirir:

“Bu mefhumların Türk dilinden evvel Türk düşüncesine mal edilmesi lâzımdır. Dil, düşüncenin ifade vasıtasıdır ve mefhumların zihinde teşekkülü şartına bağlıdır.”376

Bu itibarla, “Türkçede uygun karşılığı olmayan ve yaratılamayan bütün

yabancı kelime ve terimleri benimsemeğe razı, çünkü mecburuz”377 diyen Peyami Safa

burada bir noktaya dikkat çekmektedir; o da Türkçesi dururken yabancı bir kelime almanın yanlışlığıdır. Bu yanlışın özellikle spor terimlerinde sıkça yapıldığını söyleyerek alınan terimlerin tespit edilip elenmesi gerektiğini söyler.

Ancak bütün bu düşüncelere rağmen terim sorunlarının önüne geçilememiştir. Bu sorunun önüne geçilmesi için Peyami Safa’nın sihirli bir kelimesi vardır, o da “sistem”dir. Bir sistem dâhilinde yetkili ve uzman kişilerin, bütün eğitim

374 Peyami Safa, “Medeniyet Treni ve Bedeviyet Kervanı”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca,

Ötüken Neşriyat, İstanbul 2013, s. 61.

375 Peyami Safa, “Aydın Dili”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat, İstanbul

2013, s. 148.

376 Peyami Safa, “Aydın Dili”, age., s. 149.

377 Peyami Safa, “Spor Terimleri”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat,

kurumlarındaki delegelerin toplanarak politikanın emellerine alet olmaksızın bir eğitim teşkilatı kurmalarını önerir.

Bir diğer çözüm önerisiyle ilgili olarak “Biz garp milletleri ailesine giriyoruz.

Onlar, hayat dilinde kullanılmayan ıstılahları hangi kökten alıyorlarsa biz de oradan alacağız”378 diyen Peyami Safa, Greko-Latin kültür çevresine dâhil olan milletlerin

ortak terimlerinin alınması gerektiğini söyleyerek, bunun yarım saat sürecek kadar kolay bir iş olduğunu öne sürer. Bu kolaylığı açıklamalarıyla temellendirir.

Öncelikle üç tür terim olduğunu söyleyen Peyami Safa, ilkinin yalnızca ilim dilinde kullanılanlar, ikincisinin hem ilim hem de hayat dilinde kullanılanlar, üçüncüsünün ise asıl maddeleri ilim ve hayat dilinde farklı farklı olanlar olduğunu söyler ve bunları irdeler.

İlim dilinde kullanılan terimlerin ufak tefek farklarla Greko-Latin çevresine ait bütün milletlerde ortak olduğunu belirterek, bu terimler için çözüm yolunun oldukça basit olduğunu; bütün Batı milletlerinin kabul ettiği gibi Latin ve Yunan köklerini kabul etmek gerektiğini söyler. Konuyla ilgili tartışmalarda bu kökleri kabul edebilmek için Yunanca ve Latince öğrenilmesi gerektiğini düşünenlere, Batı ülkelerinde teknik okullara gidenlerin bu terimleri kullandıkları hâlde o dilleri öğrenmek zorunda kalmadıklarını örnek gösterir.

Hem hayat hem de ilim dilinde kullanılan terimlere gelince, bunun lisanın olgunlaşma merhalesine ait bir mesele olduğunu söyleyerek Türkçe terimlerin önce hayat diline sonra okul diline yerleşmesi gerektiğinin altını çizer. Ona göre “Prensip:

Hayat evvel, mektep sonra” 379 şeklindedir.

378 Peyami Safa, “Şalvar-Smokin Taraftarları”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken

Neşriyat, İstanbul 2013, s. 51.

379 Peyami Safa, “Gene Terim Bahsi”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat,

Son olarak asıl maddeleri hayat ve ilim dilinde farklı farklı olan terimlerde ise şu yolun benimsenmesi gerektiğini söyler. Örneğin, hayat dilindeki “ruh” kelimesi kullanılmalı ancak ruh bilimi yani “ruhiyat” olarak ad verilen bu terimin aslı olan “psikoloji” kelimesi esas alınmalıdır. Yine, Türkçesi olmayan kelimelerde de örneğin, Batı dillerinin kabul ettiği ortak terim “spontané” kelimesi “spontane” şeklinde alınmalıdır.

Peyami Safa, terim meseleleri ile ilgili değerlendirmelerinde her ne kadar üç tür terim olduğunu söylemiş ise de bu görüşünü daha sonra yazmış olduğu bir yazısında nakzeder ve bu sefer “Terimler benim bir tasnifimle ikiye ayrılırlar: Yarım

terimler, tam terimler”380 der. Bu ayrımın önceki değerlendirmesiyle çeliştiği açıktır.

O, “yarım terim”leri hem hayat hem de ilim dilinde kullanılan terimler olduğunu ve bu terimlerin her memleketin kendi hayat dilinden alındığını söyler. Dolayısıyla bu terimlere Türkçe karşılıklar aranmalı, bulunamadığı takdirde en azından yeni karşılık bulunana kadar Arapçası kullanılmalıdır.

“Tam terim”lere gelince, bunların yalnız ilim dilinde kullanılan terimler olduğunu söylemekte ve daha önce ifade edildiği üzere bu terimlerin her Batı memleketinde olduğu gibi Yunanca ve Latince dillerinden alınması gerektiğini eklemektedir. Çünkü ona göre “(…) ilmin mefhumları, onun tekâmül tarihine sımsıkı

bağlı müstakil bir mânâya sahiptirler.”381

Terim meselesi üzerinde yoğun mesai sarf eden Peyami Safa’ya göre “Terim

meselesi bu sistemle halledilirse bir talebe veya herhangi bir vatandaş ister Türkçe ister Fransızca olsun ister Almanca ister İngilizce ister İtalyanca okusun bir kültür ve

380 Peyami Safa, “Gramer Terimleri”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat,

İstanbul 2013, s. 104.

medeniyet çevresine mensup milletler arasında müşterek enternasyonal tabirleri derhal anlayacak”tır.382

Peyami Safa, gramerdeki terimlerden bahsettiği bir yazısında terim konusunda memlekette beş farklı görüşe sahip grubun olduğunu söyleyerek bu grupların özelliklerine değinir.

Bunlardan ilki “ananeciler”dir. Bu grup okul kitaplarındaki Arapça, Farsça

terimlerin değiştirilmesini istemekte fakat terkiplerin bozulmasına razı

gelmemektedir.

İkinci grup “İtidalciler” dir. Bu grup Türkçeye girmiş Arapça kelimelerin değiştirilmemesini istemekte ve bazı Arapça kelimelerin kendisi dururken yabancı asıllarını Türk imlasıyla kullanmak istemektedirler.

Üçüncü grup ise, Yunanca ve Latince taraftarlarıdır. Peyami Safa, bu grubun Türkçeleşmiş Arapça kelimelerin kalmasını istediğini ancak Arapçadaki ağır terimler yerine bu iki dilden alınma kelimelere itibar ettiğini ekler.

Dördüncü gruba gelince “öz Türkçeciler”in olduğu gruptur. Bunlar Türkçeye yerleşmiş Arapça kelimeleri benimsemiş fakat benimsenmeyen ve alışılmayan Arapça kelimelerin yerine bir önceki grubun tam aksine Yunanca ve Latince kelimeler değil, öz Türkçe kelimeler konulmasını istemişlerdir.

Son grup ise “Telifçiler” dediği gruptur. Bu grup ananeciler dediği grubun dışında, itidalcilerin, Yunanca ve Latinceyi savunanların, bir de öz Türkçe

382 Peyami Safa, “Gene Terim Bahsi”, Objektif: 1, Osmanlıca Türkçe Uydurmaca, Ötüken Neşriyat,

taraftarlarının düşüncelerine, yapmak istediklerine orta yol bulmak suretiyle ortaya çıkmış bir grup olduğunu söyler.

Peyami Safa’nın terim meselesi üzerine yapmış olduğu bu değerlendirmeler, devrin genel görünümünü ortaya koymaktadır. Bu tablodan da anlaşılacağı üzere terim konusunda ne aydınlar ne yazarlar ne de kurumlar tam bir mutabakata varabilmiştir. Nitekim dönemin Eğitim Bakanlığı bu görüşlerden itidalcilerin, Türk Dil Kurumu ise öz Türkçe taraftarlarının görüşünü benimsemiştir.

Sonuç olarak Peyami Safa’nın terim konusunda düşünen ve sadece düşünmekle kalmayıp aydın sorumluluğu ile hareket eden ve meseleye çözüm önerileri sunan bir aydın olduğu söylenebilir. Dönemin basın yayın organlarında terim hakkında yaptığı bu açıklamalar bunun en açık göstergesidir.