• Sonuç bulunamadı

Doğu ve Batı tabirleri gibi, Doğulu ve Batılı olmak tabirleri de geçmişten beri tartışma konusudur. İstanbullu aydın kitlenin Tanzimat’la başlayan ve uzun yıllar devam ederek özentiliğe varan Avrupaî olma özlemi, Doğululuk ve Batılılık kavramlarının üzerinde daha fazla durulmasına neden olmuştur. Peyami Safa, Doğu ve Batı’yı tarif ettiği gibi Doğulu ve Batılının özelliklerini de tarif etmiş, bu iki medeniyetin etkileşiminden, birbiri ile benzeşen ve ayrışan yönlerinden bahsetmiştir.

Peyami Safa’ya göre “Doğuyu Batıdan ayıran en büyük fark, Doğuluların

Batılılar gibi rasyonel (yâni akıl nizamına bağlı düşünce ve irade) den mahrum, yalnız bir ânın duygusuna ve heyecanına bağlı şekilde çalışmalarıdır.”494 Yani diğer bir

deyişle “alaturkalık”larıdır. Üstelik bu alaturka düşünce ve yaşayış biçimi hem devleti hem de ferdi içine almaktadır. Hesaptan, ölçüden mahrum olan Doğu insanını eleştiren Peyami Safa, bu bağlamda randevulara zamanında yetişilmediğini, devletin çeşitli makamlarına gelmiş kişilerin şahsi sebeplerle işlerini zamanında yerine getirmediklerini, kanunların, kuralların sık sık değiştiğini, bir meselenin izahını kısa

ve net şekilde yapmak varken uzun ve karmaşık şeklin tercih edildiğini ve daha nice örneği sıralar.

Mükemmel adamın vasıflarını Batılılar gibi prensip sahibi ve dakik olmakta, rasyonel kalmakta bulan İstanbul aydını, giyimi, hayat karşısındaki tavrı ve insanlarla olan muhataplığı bakımından böyle medenî bir insan portesi çizmeye çalışmıştır. Ancak taklit derecesinde kalan bu Batılı olma girişimi ne derece başarılıdır, tartışılmalıdır. Buradan hareketle Peyami Safa, gerçek anlamda nasıl Batılı olunacağının da cevabını verir:

“Gerçek mânâsıyla Batılı olmak da Batıya inanmak dahil, tenkitsiz ve

tahlilsiz, her türlü dogmatizmden sakınmakla olur.”495

Peyami Safa, Türkiye’deki Batı anlayışının ikiye ayrıldığını söyler. Ona göre bu anlayışın ilki Batı’yı sadece ilim ve teknik olarak görmektedir. İkincisi ise teknik ve ilmin dışında onda aşk, hürriyet, din gibi manevi değerlerin de olduğunu kabul etmektedir. Elbette, bu anlayışlardan ilki geçerliliğini yitirmiştir. Çünkü 19. yüzyılın yarısından sonra pozitivist ve materyalist dünya görüşünün yıkılmasıyla beraber Batı, makine medeniyetinin sömürdüğü insan ruhunu kurtarmak için, yüzünü mistik ve metafizik olan Doğu’ya çevirmiştir. Dolayısıyla Türkiye, Batı medeniyetinin geçirdiği bu değişmeyi göz ardı etmemelidir. Konuyla ilgili olarak Safa’nın görüşleri dikkate değerdir:

“O zaman görecektir ki, dünkü Batı örneğine göre Avrupalılaşmak artık bahis mevzu değildir ve Batı’nın bugün aradığı birçok manevî değerleri Türkiye’nin kendi geleneklerinde (traditions) araması lazımdır.”496 Zira, Türkiye Batı kadar

endüstrileşmediği için manevi değerleri daha canlı kalmıştır.

495 Peyami Safa, Doğu-Batı Sentezi, Yağmur Yayınları, İstanbul 1963, s. 63.

496 Peyami Safa, “Batı Örneği”, Objektif: 8, 20. Asır Avrupa ve Biz, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2016, s.

“Cumhuriyet’ten sonra başlıca devlet adamlarımız tekniğin, başlıca fikir

adamlarımız da ilmin üstünlüğüne ve bütün meselelerimizi halledeceğine inanmışlardır”497 diyen Peyami Safa, ilim ve teknikteki gelişmelere karşın manevi ve

ahlaki anlamda bir çöküş devresinin başladığını söyler. Üstelik bu durum sadece Türkiye’ye has bir şey değildir. Ancak, meseleye Türkiye’nin yaklaşımı ile dünyanın yaklaşımı oldukça farklıdır. Batılı ülkeler bu karşıtlığın farkına vararak meseleyi çözme gayreti içindedir. Örneğin, büyük bir maddi ve teknik imkâna sahip Hıristiyanlık âlemi teknik gelişmeyle manevi gerileme arasındaki seviyeyi eşitlemek için çeşitli girişimler içindeyken Türkiye’de böyle bir hamle görülmemektedir.

Bununla beraber, din kurumları, manevi yolu gösterme ve telkin etme özelliğinden mahrumdur. Ahlak, inkılap, rejim, ekonomi, alfabe, dil, edebiyat, sanat ve daha pek çok alanda sağcı-solcu, dinci-devrimci tartışmaları ve yaşanan anlayışsızlıklar Batı medeniyetinin yanlış anlaşılmasından ileri gelmektedir. Dolayısıyla memlekette herkes “sihirli bir formül” peşindedir. Bu formül kimilerine göre demokrasi, kimilerine göre sosyalizm, kimilerine göre marksizm, kimilerine göre ise garpçılık ya da laiklik denilen siyasi sistemlerdir. Fakat Peyami Safa’ya göre geriliğimizin tek bir sebebi olmadığı için bahsedilen formüllerden hiçbiri tek başına geçerli değildir.

Peyami Safa’ya göre “Bir millet yabancı ve üstün bir medeniyetten her şey

alabilir ve almalıdır: İlim, teknik, metot, rejim, kelime, terim hatta muaşeret, sanat ve hassasiyet. Birbirinden tesir almayan millet yoktur.”498 Dolayısıyla memleketle ilgili meselelerin çözümünde Batı medeniyetine ihtiyaç duyulmaktadır. Bununla beraber geri olunan teknik ve kültür meselelerinde ileri olan Batı örnek alınmalı, hatta zaman zaman Batılı uzmanların yardımlarına başvurulmalıdır. Fakat Batı denilen medeniyet, formülünü kendisinin de bilmediği bir düşünce ve davranış sisteminden oluştuğu için

497 Peyami Safa, “Batıyı Niçin Yanlış Anlıyoruz?”, Objektif: 8, 20. Asır Avrupa ve Biz, Ötüken Neşriyat,

İstanbul 2016, s. 263.

498 Peyami Safa, “Ruhumu Geri Ver”, Objektif: 8, 20. Asır Avrupa ve Biz, Ötüken Neşriyat, İstanbul

Batı’yı örnek almak, Batılı olmakla ya da Batı’nın onayını almakla karıştırılmamalıdır. Peyami Safa’nın konuyla ilgili tavrı oldukça nettir:

“Siyasî tenkit ve hareketlerimizde artık bu ‘yabancı ölçü’yü terk etmeliyiz. Yoksa, biz, kendi kendine yetmeyen bir millet olduğumuz inancına ve aşağılık duygusuna yuvarlanırız ki, bunun da son maddî ve manevî kapitülasyon, hatta -Allah saklasın- belki de ikinci bir Sevr’dir.”499

Bir başka mesele de Doğulu olmak ya da Batılı olmakla ilgili yapılan tartışmalarda sadece bir tarafı kabullenmek, diğerini körü körüne inkâr etmektir. Peyami Safa bu tavrı eleştirir. Türk toplumunun içinde Batı’yı ya da Doğu’yu daha fazla benimseyen kutupların olabileceğini hatta bunun, toplumun canlılığının işareti sayıldığını söyler. Ancak bu iki kültürün toptan inkârına gelir:

“Fakat Doğu hayranı Batıya, Batı hayranı Doğuya ait kültür ve medeniyet değerlerinin topyekûn inkârına kalkıp da bu değerlerin müdafaası karşısında yaygarayı bastığı ve şiddet metotlarına başvurduğu zaman, yobazın ta kendisi olur.”500

Yazar, Doğu yobazı ile Batı yobazının özelliklerini de sıralar. Ona göre bu iki yobazın ruh, kafa ve zekâ yapısı aynıdır. İkisi de karşı fikre karşı hoşgörüsüz, saldırgan ve kincidir. Üstelik bütün bunlara bir de siyasi tahrikler eklendiğinde bir ülkeyi iç savaşa götürebilecek kadar tehlikeli hâle gelmektedir. Dolayısıyla konuyla ilgili olarak ülkenin aydınlarını bilinçlenmeye davet etmektedir.

Peyami Safa, Batılıların Doğu’ya karşı takındığı tavırdan da bahseder. Ona göre, Batı medeniyeti Tanzimat’tan sonraki Türkiye’yi tanımazdan gelir. Türkleri temsil eden resimlerde, reklamlarda eli palalı, pala bıyıklı yeniçeri ağaları tasvir

499 Peyami Safa, “Dışarısı ve İçerisi”, Objektif: 8, 20. Asır Avrupa ve Biz, Ötüken Neşriyat, İstanbul

2016, s. 275.

500 Peyami Safa, “Doğu Batı İkiliği”, Objektif: 8, 20. Asır Avrupa ve Biz, Ötüken Neşriyat, İstanbul

edilerek Türk milletinin modern olmadığı algısı işlenir. Dolayısıyla bu konuda resmî makamların ve ilgililerin durumu düzeltmeye yönelik çalışmalar yapmaları gerekmektedir.

Bununla birlikte, Batı’nın Doğu’ya karşı bakışı genel anlamda olumsuz da olsa Batı’da da Doğulu insan tipine çok fazla rastlandığını söyleyen Safa, pek çok Amerikalı ve Avrupalının, Asya’da doğmuşçasına bize yakın olduğunu ifade eder ve bu fikrini Maeterlinck’in de işaret ettiği üzere bütün insanların beyninde bir Doğu bir de Batı köşesinin olmasına dayandırır. Dolayısıyla hiçbir memleket veya insan için kesin olarak Doğulu ya da Batılı olduğu söylenemez. Üstelik coğrafî olarak da bakıldığında bir yönüyle Doğu’ya bir yönüyle de Batı’ya bağlı olunduğu için bunun aksi mümkün değildir. Kaldı ki “Tek taraflı bir bağlanış bizi ruhî, tarihî, coğrafi ve

millî bütünümüzden mahrum…”501 edecektir.