• Sonuç bulunamadı

3. MATERYAL VE YÖNTEM

4.3. Defterde Yer Alan Belge Türleri

4.3.6. Terekeler

İslam dininin şer’i miras hukuku, mirasçıları ve hisselerini ayrıntılı ve net bir şekilde belirlemiştir. İslam hukukunda miras ile yakın anlamda kullanılan terim “tereke”dir. Tereke, ölenlerden geriye kalan menkul ve gayrimenkul, her türlü malların ve alacak, borç, vasiyet, hibe gibi tasarruflarla meydana gelen malların teferruatlı bir dökümüdür.

Kadıların önemli görevlerinden birisi de; ölen bir kimsenin geride bıraktığı mal varlığını, varislerin talebi üzerine, şer’i kuralların belirlediği çerçevede mirasçılar arasında paylaştırmak, varis yoksa Beytülmal (hazine) adına mirasa el koymaktı. Bu konuda kadının en büyük yardımcısı kassamlardı. Bir terekenin kadıya intikal edip paylaşımının yapılması, ancak ilgililerin talebi ve devletin mirasçılığı durumunda gerçekleşirdi. Uzaktaki ve küçük yaştaki mirasçının haklarının korunması da kadının görevlerinden birisiydi.

Tereke defterine ilk olarak ölen kişinin yaşadığı şehir, mahalle ve ardından adı ve babasının adı yazılırdı: ‘‘Medîne-i Tokat’da Mihmâd Hâcib Mahallesi mütemekkinlerinden iken bundan akdem hâlik olan Beros veled-i Haçator…’’ (TŞS 16, 138/1). Daha sonra mirasçıların adları yazılırdı: ‘‘verâseti zevce-i metrûkesi Nazlı bint-i Serkiz ile sulbî kebîr oğlu İstifan ve sagîr oğulları Artin ve Gevik ve kebîre kızı Hirosima ve sagîre kızları Maryem ve Margrit’e münhasıra olduğu şer‘ân zâhir ve nümâyân oldukdan sonra…’’ (TŞS 16, 137/1) Mirasçı anne karnında ise ‘‘ haml-ı mevkûfe’’ (TŞS 16, 138/2 vd.) olarak belirtilmiştir. Küçük yaştaki erkek çocuklar sagir kız çocuklar ise sagire; büyük yaştakiler ise kebir ya da kebire şeklinde nitelenmiştir. Miras babadan kalıyorsa sulbi ya da sulbiyye; anneden geliyorsa sadri ya da sadriyye olarak bağlılık ifade edilmiştir.

Defter hazırlanırken orada olmayan mirasçılar ve ölenin birden fazla eşi varsa onların da adları terekeye yazılırdı : ‘‘…ve gâ’ib-i ani’d-diyar ammi-zâdeleri Mustafa ve Osman’a…’’ (TŞS 16, 132/1).

Tereke defterleri; ölen kişilerin hayatta iken tasarrufunda olan dükkân, bağ, çiftlik, hayvan, her türlü ev eşyası vb. mallarının miktarını içermekte; bütün malların tahmini veya müzayede ile satılması sonucu ortaya çıkan fiyatlarını ortaya koymaktadır.

Defterlerdeki fiyatlar, birbirleriyle karşılaştırıldığında bunların değişken ve rayiç bedeller olduğu anlaşılmaktadır (Özyurt, 1991: 95).

Miras taksimi sırasında mirasçılardan biri ya da bir kaçı mahkemede hazır değil ve şehir dışındaysa ya da akıbeti belli değilse, ayrıca doğmamış bir çocuk söz konusuysa mahkeme bu kişi ya da kişiler için bir hüccetle kayyım atayabilirdi (Bkz. TŞS 16, 9/3 ve 138/2 vd.). Ölenin küçük çocukları varsa, büyüyene kadar kadı kendilerine kalan mirası gözetmek için aileden veya mahalleden uygun birisini vasi olarak atardı (TŞS 16, 84/2). Kayyımlık ya da vesayet için belirlenen harçlar da terekenin zorunlu harcamalar kısmında belirtilirdi. Mahkeme vâsilere nazır da atayabilirdi (TŞS 16, 15/2).

Terekenin varisler arasında paylaştırılmasının İslam miras hukuku gereği bazı şartları vardır. Mirastan en fazla pay erkek çocuğa, kız çocuklarına ise erkeğin yarısı kadar pay verilirdi. Doğmamış çocuğa da erkek çocuk kadar hisse verilirdi. Belli hissesi olan akrabalara ‘‘ashâbu’l-ferâ’iz’’ denirdi. Birinci derecede miras hakkı olan grup Kur’an, sünnet ve icma ile belirlendiğinden dolayı ikinci derecedeki mirasçılar ancak bunlar yoksa veya bunlar hisselerini aldıktan sonra kalan bir şey olursa mirastan pay alabilirlerdi. Ashâbu’l-ferâ’iz 12 kişidir. Bunlardan on tanesi “nesebî”, iki tanesi “sebebî”dir. Nesebi olanların yedisi kadın, üçü ise erkektir. Bunlar, şu şekilde sıralanabilir: Baba (eb), babanın babası (cedd-i sahîh), ana bir erkek kardeş (ahi li- ümm), ana (ümm), ananın anası/babanın anası (cedde-i sahîha), öz kız (bint), oğlunun

kızı (bintü’l-ibn), ana baba bir kız kardeş (uht le-humâ), baba bir kız kardeş (uht li-eb), ana bir kız kardeş (uht li-ümm). Sebebî olanlar ise; koca (zevc) ve karıdır (zevce).12

Ölen kişinin mirasçısı yoksa terekenin tamamı, mirasçısı olup hisse artmışsa artan kısım beytülmala teslim edilirdi (TŞS 16, 79/2). Ölen kadın ise ve mirasçı olarak yalnız kocası kalmışsa, kocaya terekeden 1/2 hissesi verilir, geri kalan ise beytülmala bırakılırdı. Ölen kocaysa ve mirasçı olarak geride yalnız karısı kalmışsa, kadına 1/4 hissesi verildikten sonra mirasın kalan kısmı beytülmala geçerdi. 16 numaralı defterde yer alan bir fahişenin de mirasçısı bulunmadığından malları beytülmala bırakılmıştır (TŞS 16, 45/1). Bütün bu şartlar mahkemeye başvuran Gayrimüslimler için de geçerliydi. Mirasçıların ortaya çıkması durumunda beytülmala itiraz edip mahkemeye başvurup miraslarını isteme hakları vardır. Hamamlı Boğazı civarında yaşamını yitiren bir Musullunun malı bu şekilde vekilleri aracılığıyla mirasçılara ulaştırılmıştır (Bkz. TŞS 16, 115/1, 115/2, 114/1 ve 114/2). Ortaklık yapan iki kişiden birisi ölürse, ölen kişinin mirasçıları hisselerini talep edebilirdi. Bu durumda ortakların mal dökümü yapılır ve mal hisselerine göre ayrılır ve mirasçılara düşen pay verilirdi (TŞS 16, 122/1). Terekelerde malların listesi ve toplam fiyatları çıkarıldıktan sonra yapılan zorunlu harcamalar minha’l-ihracat başlığında toplanırdı. Bu zorunlu harcamalardan bazıları: Resm-i kısmet (tereke taksiminde kadıların aldığı ücrettir), kâtibiye (yazıcı ücreti), ihzarîye (mahkemeye çağırma masrafı), kaydiye (kayıt karşılığı alınan ücret), kalemiye (yazı yazılması karşılığı alınır), hüddâmiye (hademe ücreti), çukadâriye (hizmetçi ücreti) idi. Devletin tereke paylaşımı dolayısı ile koyduğu vergiler de tereke toplamına göre alınırdı. Terekedeki malların satılarak alınan paranın mirasçılara taksimi

12

Terekede yer alan mal varlığının mirasçılar arasında taksimi ve bu taksimde uyulan oranlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Halil Cin ve A. Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi,2. baskı, c.2,Selçuk Üniversitesi Basımevi, Konya 1995, s.121–134.

gerekiyorsa, satışta görev ifa eden dellallara, muhamminlere (mallara bedel takdir edenler) terekeden ödeme yapılırdı. Bu zorunlu harcamalar kısmında ölenin vasiyeti de dikkate alınırdı. Örneğin Arife Hatun diye birisi Yarahmed Mahallesi’nin kaldırımlarının tamiri ve düzenlenmesi için yüz guruş vasiyet etmiştir ve bu vasiyet terekenin zorunlu harcamalar kısmında yer almıştır (TŞS 16, 68/3). Tatar Süleyman bin Murad Hurûc Medresesi talebeleri için 300 guruş vasiyet etmiş ve bu da zorunlu harcamalar kısmında kendisine yer bulmuştur (TŞS 16, 132/1). Burada şunu da belirtmek gerekir: Kişinin vasiyeti ancak terekedeki miktarın 1/3’üne kadar gerçekleştirilirdi. Aslında bu vb. örnekler halkın sosyal konulara duyarlılığını göstermesi bakımından önemlidir. Zorunlu harcamalar kısmında beytülmala hizmet, diğer masraflar, varsa kayyımlık ve vâsi ücretlerine de yer verilebilmekteydi. Eğer ölen erkekse karısının mehri de zorunlu harcamalar kısmına dâhil edilirdi. 16 numaralı defterde çok ilginç bir durum da bazı Gayrimüslimlerin terekelerin de kadınların mehrinin yer almasıdır (Örnek olarak bkz. TŞS 16, 92/1).

Terekeden yapılan zorunlu harcamalardan sonra mirasın taksimine geçilirdi. Kişi borçluysa önce borçları ödenir kalan kısım olursa mirasçılara dağıtılırdı. Sözlükte ‘‘ bir şeye düşkün olma, bağlanma, ısrar etme’’ anlamlarına gelen gurm (garm) ve bu kökten türeyen garâmet kelimeleri örfte, borç-borçlu veye alacaklı-borçlu arasındaki bağla ilgili olarak ‘‘ borcu ödeme ya da ödenmesi gereken borç’’ anlamında kullanılmaktadır. Garîm kelimesi ise, hem alacaklı hem de borçlu manasına gelirken garim sadece ‘‘borçlu’’ anlamında kullanılır. (Bardakoğlu, 1996:359) 16 Numaralı Defter’de bazı borç terekeleri de vardır. Bunlardan bir kısmı sicile ‘‘gurema defteri’’ olarak işlenmiştir (Örnek olarak bkz. Attar Menzek’in gurema defteri TŞS 16, 149/2).

16 Numaralı Defter’de birbiriyle alakalı kişilerin ardı ardına ölümü sonucu ortaya konan tereke defterleri de (TŞS 16, 113/2, 108/1, 106/2, 103/1, 89/1, 88/1) bulunmaktadır. Bunlar, İslam hukukunun veraset konusundaki uygulamalarını aydınlatması bakımından önemlidir. Bizim incelediğimiz sicilde çarpıcı bir durum da, terekelerle ilgili kayıtların çok ileriki tarihlerde açılıp üzerinde yeni işlemler yapıldığına dair örneklerin bulunmasıdır. Hicri 1234 senesinde yani defterin hazırlanmasından altı sene sonra defter yeniden açılmış ve arada bir boşluk bulunarak 55/2 (H.1228/M.1813) belgeyle ilgili ortaya çıkan yeni durum bu deftere kaydedilmiştir. Konu kısaca şöyledir: Mustafa kızı Şerife ölmüştür. Mirası kocasına, anasına ve kızı Münise’ye düşmüştür. Mahkeme Münise’ye aynı zamanda mirasçılardan biri olan anneannesi Ahmed kızı Fatma’yı vasi atamıştır. Daha sonra eklenen 54/1 numaralı belge adeta bunun devamı gibidir. H.1234/M.1819 senesinde anneanne Fatma’da ölmüştür. Ancak hayatta iken vasisi olduğu Münise’nin 438 guruşluk hissesinden 300 guruşunu kendi işleri için kullanmıştır. Buna karşılık Yaşmeydan Mahallesi’nde bulunan evinin altlı üstlü iki odasını ve bir mağazayla sokak kapısını bırakmıştır. Buna karşılık gelen meblağ yeni vâsi dayısı Abdullah bin Ebubekir’e teslim edilmiştir. Aslında bu örnek, şer‘iye sicillerinin bir kenara atılmadığını ve yeri geldikçe açılıp bakıldığını ve ileri tarihlerde de defter üzerinde çalışıldığını göstermesi bakımından önemlidir.

16 Numaralı Defter’de toplam 147 tane tereke kaydı olup bunlardan 110’u Müslimlere, 37’si Gayrimüslimlere aittir. Gayrimüslim terekelerinden birisi Tokat menzilinde hastalanarak ölen bir İngiliz’e (TŞS 16, 124/2), bir diğeri de Yahudi bir aileye ait olup (TŞS 16, 43/1) kalanların tamamı Hıristiyan Osmanlı vatandaşlarına aittir. Şehirde yaşayan Müslim ve Gayrimüslim oranı göz önüne alındığında Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yaşayan Gayrimüslim vatandaşların da şer‘i mahkemelerin

kararlarına güvendikleri söylenebilir. Serkiz adlı bir keşişin mirasının bile kadı tarafından çözülmesi Gayrimüslimlerin Osmanlı adaletine güveninin bir başka göstergesidir (TŞS 16, 66/2).

Müslim ve Gayrimüslim terekeleri şekil olarak aynıdır. Ancak terekeler yazılırken kullanılan terimler farklılık göstermektedir. Ölenlerin yaşadıkları yer ifade edilirken Müslimler için “…sâkin / sâkine”, zimmîler için ise “…mütemekkin /mütemekkine” terimleri kullanılmıştır. Ölen şahıslar için de kullanılan terimler farklıydı. Müslimler için, “müteveffa / müteveffiyye / fevt olan”, zimmîler için “hâlik /hâlike olan” tabirlerine yer verilmiştir. Ölen kişi babasının adı ile belirtilirken Müslimlerde “oğlu / kızı” demek için “bin / bint” yazılırdı. Gayrimüslimlerde ‘‘oğlu’’ yerine “veled” terimi yazılırdı. Burada techîz ve tekfîn masrafı kısmı Müslim terekelerinde, “ Müteveffâ-yı mezbûrun techîz ve tekfînine masraf”’, zimmî terekesinde ise: “lâşesine masraf’’ olarak belirtilirdi.

Benzer Belgeler