• Sonuç bulunamadı

1.7. Mesellerin Derlenmesi

1.8.12. Tercüme-i Durûb-ı Emsâl-i Acem

Mütercimi bilinmeyen bu eser iki varaktan (247b-248b) oluĢup Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Nuruosmaniye bölümünde 4965 numarada kayıtlıdır. Çok kısa olan bu eserde yaklaĢık 80 Farsça menĢeli mesel Türkçeye çevrilmiĢtir.

29

BÖLÜM 2: ÂSIMZÂDE HÂMİD

2.1. Hayatı (ö. 1258/1842):99

Kâmûs-ı Muhît'in tercümesini yapan ve geçim sıkıntılarıyla uğraĢan ünlü Mütercim

Âsım'ın büyük oğlu Hâmid, farklı milletlerin kültürüyle yoğrulan Gaziantep'te dünyaya gelmiĢtir. Osmanlı edebiyatının son dönem sanatçılarından biri olan Hâmid, yaĢadığı dönemde Hâmid Efendi, Âsımzâde Hâmid ve Hâmid Hoca isimleriyle tanınmıĢ olup döneminde bu isimlerden daha çok Âsımzâde Hâmid ismiyle anılmıĢtır.100

Hâmid'in doğum yeri kesin olarak bilinir, ancak doğum zamanı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak eldeki bilgilerin ıĢığında Ģöyle bir tahminde bulunmak mümkündür: Mütercimin babası Âsım Efendi'nin H.1169/M.1755 yılında dünyaya gelmiĢ olduğu hesaba katılırsa, Hâmid‟in yaĢı ile babasının yaĢı arasında 20-25 yıllık bir farkın bulunması muhtemeldir. Kaynaklarda Âsım Efendi'nin 1802‟de Ġstanbul'a taĢındığı yazılmaktadır. Buna göre müellifin 1780-1785 yıllarında doğmuĢ olabileceği varsayılabilir. Dolayısıyla Hâmid Efendi‟nin XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğduğunu söylemek hata olmaz. Güzelbey, eserinde “Asım Efendi İstanbul'a, zevcesi Kerime

Hanım, oğlu Hâmid Efendi ve gelini ile birlikte döndüğünü söyler. Demek ki bu dönüşün tarihi olan 1802‟de Hâmid Efendi evli ve bülûğ çağına ermiş bulunmaktadır. Buna göre bu tarihten 15–20 yıl öncesinde doğmuş olmalıdır. Bu hükme, babasının

doğumunu göz önüne alarak varıyorum.''101

diyerek Âsımzâde Hâmid‟in XVIII. yüzyılın son çeyreğinde doğmuĢ olduğunu hatırlatır.

Hâmid'in annesi Kerîme Hanım, 25 Muharrem 1259/25 ġubat 1843 senesinde vefat etmiĢtir. Kerime Hanım, Hayrat Vakfı müessisi Fadlacızade Hacı Ġsmâil Efendi‟nin

99 Âsımzâde Hâmid'in hayatına dair bilgiler verilirken kendisinden bahseden Ârif Hikmet'in (ö. 1276/1859) Tezkire-i Şu'arâ, Fatîn Davud'un (ö. 1283/1866) Hâtimetü'l-Eş'âr, Mehmed Tevfik'in (ö. 1311/1892) Kâfile-i Şu'ara ve Mehmed Süreyyâ'nın (ö. 1327/1909) Sicill-i Osmanî eserlerinden yararlanılmıĢtır. Adı geçen bu eserlerde mütercimin hayatına dair bilgilerin yetersiz olması nedeniyle müellifin babası Mütercim Âsım'dan bahseden Cemil Câhit Güzelbey'in Cenânîler, Ömer Asım Aksoy'un Mütercim Asım eserleri ve yeri geldiğinde dipnotta gösterilen bazı tezlerden hareketle Âsımzâde Hâmid'in hayatına dair tatmin edici bilgiler vermeye çalıĢılmıĢtır.

100 Ârif Hikmet, Tezkire-i Şu‘arâ, nĢr. Sadık Erdem (Ankara: Türk Tarih Kurumu yay, 2004), s. 61; Fatîn Davud, Hâtimetü'l-Eş‘âr, nĢr. Ömer Çiftçi (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı yay), s. 98; Mehmed Tevfîk, Kâfile-i Şu‘arâ, nĢr. Fatma Sabiha vd. (Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2017), 204; Mehmed Süreyyâ, Sicill-i Osmanî, nĢr. Nuri Akbayar (Ġstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996), c. 2, s. 599.

30

kızıdır. H.1217/ M.1802 senesinde Ġstanbul'da dünyaya gelen Hâmid'in küçük biraderi Ġsmâil Nevres, babasından yaklaĢık bir ay önce H.1235/M.1819 senesinde vefat etmiĢtir. UlaĢılan kaynaklardan Hâmid'in iki kızının olduğu, bunlardan birinin erken yaĢta öldüğü, diğer kızından olan iki torunun da genç yaĢta vefat ettikleri kayıtlıdır.102

Hâmid Efendi'nin eĢi ve onun ailesi hakkında herhangi bir malumata ulaĢılamamıĢtır. BaĢvurulan kaynaklara göre Mütercim Âsım Efendi'nin ailesinin çoğunluğu ta'ûn (veba) hastalığı yüzünden vefat edip nesli devam etmemiĢtir.103

Hac farizasını yerine getirmek için H.1217/M.1802 senesinde Hicaz‟a giden Âsım Efendi, oradan dönerken Gaziantep‟e uğrayıp ailesini de yanına alarak Ġstanbul'a taĢınmıĢtır.104

Hâmid Efendi, iyi bir eğitim ve öğretim ortamına sahip olan Gaziantep'te ilim tahsiline baĢlamıĢ ve gençliğinde babasıyla birlikte ilim ve kültür baĢkenti Ġstanbul'a taĢınmıĢtır. BaĢka bir deyiĢle, edebiyat, Ģiir ve ilimle ilgilenen bir aile ortamında bulunan Hâmid Efendi‟nin yetiĢmesinde ailesinin ilmî tarafıyla Ġstanbul'da içinde bulunduğu edebî ortamın büyük bir tesiri vardır. Hâmid'in iyi bir eğitim ve öğretim gördüğü bilinse de hangi medreselerde eğitim gördüğü ve kimlerin elinde yetiĢtiği bilinmemektedir. Aslında hocaları bilinmese de babasının onun yetiĢmesinde büyük bir rol oynadığını söylemek mümkündür. Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen babası, oğluna bildiği bu dilleri öğretmiĢtir. Âsımzâde Efendi‟nin iyi derecede Arapça ve Farsça bildiği, BeĢir Ağa Camii civarı ile Bâb-ı Âli'deki bazı kâtiplere hem Fünûn-ı

Fârisiye'yi hem de „Ulûm-ı Âliye‟yi öğretmesinden anlaĢılmaktadır. Kaynaklardan

müellifin Arapça ve Farsçaya hâkim olduktan sonra 24 Haziran 1822 yılında Gurebâ-yı Yemin Kâtipliği‟ne getirildiğini öğreniriz.105

Hâmid Efendi‟den bahseden tezkireler, onun ilim ve sanat alanında kendisini iyi yetiĢtirdiği konusunda birleĢirler. Hâmid Efendi'nin Arapçadan tercüme ve Ģerh ettiği

Şerh-i Mezâmînü'l-Emsâl, onun Arapçaya ne derece vakıf olduğunu göstermesi

bakımından önemlidir.

102 Güzelbey, age, s. 26-34; Ali Osman Yalçın, Mütercim Âsım Efendi'nin Merahu'l-Me‘âlî Adlı Eseri ve Kelâmî Görüşleri, (Yüksek Lisan Tezi, Çorum: Hitit Üniversitesi, 2017), s. 9-10.

103

Ömer Asım Aksoy, Mütercim Asım, (Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi, 1962), s16.

104 YaĢar Zorlu, ''Mütercim Ahmed Asım'ın Toplumuna ve YenileĢmeye BakıĢı'', (Doktora Tezi, Sakarya: Sakarya Üniversitesi, 2004), s. 17.

31

Kaynaklar, Hâmid Efendi‟nin hayatının son yıllarında inzivaya çekildiği ve titreme denen ra'şe hastalığı yüzünden 25 Zilkâde 1258/28 Aralık 1842 senesinde vefat ettiğini zikretmektedir. Müellif, annesinden yaklaĢık iki ay önce vefat etmiĢtir. Babasının ölümünden önce vefat eden kardeĢi gibi, o da benzer bir kadar yaĢamıĢtır. Fatîn

Tezkiresi‟nde geçen ''Hâce Hâmid menzilin kılsın livâülhamd İlâh'' mısraı Hâmid'in

vefatına düĢülmüĢ tarih olarak kayda geçmiĢtir.106

Müelliften ve babasından bahseden kaynaklara bakılınca Hâmid'in babası kadar meĢhur olmadığı, saray Ģair veya ediplerinden oluĢuyla ilgili herhangi bir bilginin bulunmadığı, Arapça ve Farsçaya dair ilimlerden baĢka bir ilimle ilgilenmediği anlaĢılmaktadır. 2.2. Edebî Kişiliği

Âsımzâde Hâmid, geleneğe uygun eser vermiĢ bir edebiyatçıdır. Onun en güçlü yanı tercüme ve Ģerhtir. Arapça ve Farsçaya vakıf olması edebî hayatına da yansımıĢtır. Klasik Osmanlı Türkçesiyle yazdığı eserleri, döneminde rağbet görmüĢtür. Eserlerinde telmih ve iktibaslara sıkça yer vermiĢtir.

Ḥamd ol Allāh'a kim odur maḥmūd Huve fī kulli ezmunin mevcūd107

Âsımzâde Hâmid, eserlerini klasik edebi anlayıĢa uygun olarak kaleme almıĢtır. Eserlerindeki dil ve muhteva özelliklerine bakıldığında onun sadece didaktik bir çerçevede konuyu ele almadığını, aynı zamanda estetik bir bakıĢ açısına da sahip olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle söz ve anlam birlikteliği konusunda gösterdiği hassasiyet dikkat çekicidir.

Daha çok sosyal konular üzerine yoğunlaĢan Ģairin eserlerinde döneme ait zihniyetin izleri okunabilir. Pek çok sanatçı gibi o da dönemine ayna tutmuĢtur. Toplum ve hayat arasındaki bağlantıyı doğru bir biçimde kurgulamıĢtır. Aldığı eğitimin eserlerine yansıması bu bağlamda önemlidir.

Âsımzâde Hâmid, genel kabul görmüĢ kalıplarla birlikte Arapça bilgisini ortaya koyan özgün tanım ve tariflere de yer vermiĢtir. Kültür itibariyle yaĢadığı dönemin din ve

106 Davud, age, s. 98.

32

tasavvuf bilgisine hâkim olan sanatçı, Ģerhlerinde bu alandaki bilgisini ortaya koymaktan keyif alır. Aklî ve naklî ilimlerdeki tecrübesini eserlerine aktarmakta baĢarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Âsımzâde Hâmid, kendini iyi yetiĢtirmiĢ bir sanatçıdır. Eserlerindeki manzum parçalardan anlaĢıldığı üzere, söyleyiĢe ve ahenk unsurlarına önem vermiĢtir. Önceki kaynaklardan yararlandığını, geniĢ bir bibliyografik tecrübeye sahip olduğunu görürüz. Kendinden önceki eserleri inceleyen ve bunlardan azami ölçüde faydalanan Âsımzâde Hâmid, geleceğe önemli eserler bıraktığını söylemek lazımdır.

Divanı ele geçmediği için Ģiiri konusunda her ne kadar teferruatlı bilgi verilemese de nesir alanındaki çalıĢmaları, bize “mektepli bir müellif” tanımlamasıyla onu yâd etmeyi gerekli kılmaktadır.

2.3. Eserleri

Müellifin hayatına dair bilgi veren kaynaklarda onun XIX. yüzyıl divan Ģairlerinden biri olduğu zikredilmesine rağmen Ģimdiye kadar divanına ulaĢılamamıĢtır. Ayrıca hayatında çağdaĢlarını veya kendisinden önceki Ģairleri tanzîr ettiği gibi kendisinden sonra gelen Ģairlerin kendi Ģiirlerine nazire yazdıklarına dair herhangi bir malumatımız yoktur. ġiir alanındaki tesirleri ve edebî dili ele geçen eserlerindeki müstakil Ģiir parçalarından ancak kısmî olarak çıkarılabilir. Elimizdeki bu bilgilere göre onun çok iyi bir Ģair olmadığı düĢünülebilir.

Daha önce belirtildiği gibi Fatîn Tezkiresi‟nde Ģiir ile ilgili bilgiler bulunduğunu dile getirmiĢtik. Söz konusu Tezkire'de geçen tek gazeli aĢağıdadır:

Ey reng-i ruhu bir gül-i ra„nâ-yı muhabbet V‟ey turraları sünbül-i sahrâ-yı muhabbet İller o siyeh hâline dirlerse karanfil Bizler de deriz fülfül-ı zîbâ-yı muḥabbet Meclisde nice cûş u ḫurûş eylemesin dil Şevk-âver olur ķulķul-ı mînâ-yı muḥabbet Bezminde bu dehrin olalım dâfi„-i âlâm Sâķî içelim gül-mül-i ḥamrâ-yı muḥabbet

33

Şevķ-i gül-i sad berg-i izârın ile Ḥâmid

Olmuş hele bir bülbül-i gûyâ-yı muḥabbet108

Gazel dikkatle incelendiğinde diğer klasik dönem Ģairleri gibi onun da imaj ve sembol olarak divan Ģiirinin ortak anlam ve imge dünyasından beslendiğini görmekteyiz. “Turra, saki, gül, mül, bülbül, bezm… gibi mazmunlar, klasik Ģiirde en çok baĢvurulan anlam kalıplarıdır. Buna bağlı olarak Âsımzâde Hâmid‟in aynı çizgede olduğunu tespit edebiliriz.