• Sonuç bulunamadı

Türkiye’de faaliyet gösteren yasadışı yıkıcı örgütler, uluslararası ideolojik mücadelenin Maoist veya Leninist türevlerini örnek almış, onlara göre şekillenmiştir. Yani, yıkıcı ve bölücü terörizm, temelde sahip olduğu ideolojiyi, yerli değerlerle sentezleyerek, Marksist- Leninist ideolojiyi ülke şartlarına göre yeniden revizyona tabi tutarak, devrimi gerçekleştirme yolunda ideolojik mücadelesini sürdürmüştür. İdeolojik mücadele sürecinde örgütler legal ve illegal alanda çok iyi bir şekilde teşkilatlanmışlar ve bu teşkilatlar arasında sıkı bir koordinasyonu sağlamıştır. Böylece söz konusu örgütler, Türkiye’nin içerisinde bulunduğu siyasi, ekonomik ve kültürel bunalımları çok iyi değerlendirmek suretiyle, birbirleri arasında sinerji oluşturarak, ülkeyi belirli dönemlerde provokasyona müsait hale getirmişler ve kitleleri harekete geçirerek, bir kaos ve kargaşa ortamı yaratmaya çalışmaktadırlar.42

Ülkemizdeki terörizm olgusunun ekonomik nedenlerini önemli olarak kabul edenler, iki ayrı parametreyi gündeme getirmektedirler. Bunlardan birincisi sosyo-ekonomik gelişmişlik farklılıkları (bölgeler arası dengesizlik), ikincisi ise kronik gelir dağılımı bozukluğudur. Düşük sosyo-ekonomik şartlarda yaşayan kişiler geçimlerini sağlamakta güçlük çekmektedir. Daha çok kırsal kesimde ve gecekondu bölgelerinde, bu bozukluk ve zor yaşam şartları kendini belirgin bir biçimde göstermektedir. Toplumda varolan dengesiz gelir dağılımı ve olumsuz sonuçlar terör odakları tarafından propaganda malzemesi yapılmakta, düzenin kötülüğüne örnekler verilerek, özellikle genç kesim, bu şartların mücadele ile değişeceğine inandırılarak terör örgütlerinin ağına düşürülmektedir. Ülkemizde sosyal yapı hızla gelişirken ekonomi ve gelir düzeyi, gelişen sosyal yapının çok gerisinde kalmış, artan nüfusa yeterli derecede iş olanağı oluşmamış, işsizlik oranı artmıştır. 43

Bu bağlamda ekonomik zorluklar yaşayan toplumumuzun önemli bir kesimini güvensizlik ve dayanıksızlık duygusu sarmış, sürekli hale gelen ekonomik sorunlar, toplumda yaygınlaşan tedirginlik ve güvensizliği beslemiş, sisteme karşı doğan güvensizliği, tedirginliğin artmasını kolaylaştırmak isteyen sol ve sağ örgütler ortaya çıkarak belirli amaçlar doğrultusunda istismar etmişlerdir. 44

Terörün nedenleri kimilerine göre ekonomik sıkıntılardan kaynaklanır, kimilerine göre eğitim yetersizliğinden, bazılarına göre tamamen dış kaynaklıdır, bazılarına göre terör grupları eşkıya ve çapulculardan oluşur. Ancak sorunun esas nedeni, yukarıda ifade edilen tek başına

42

Olcay Atar: Türkiye’de Yıkıcı ve Bölücü Terörizmin İdeolojik Kökleri, Yüksek Lisans Tezi, Polis Akademisi Güvenlik Birimleri Enstitüsü, 2005, s.3.

43 Şükrü Baybaş: a.g.e., s.27

münferit etken değildir. Sorun; coğrafi, askeri (halkın güvenliğinin sağlanması), siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik, idari, eğitsel ve kültürel faktörlerin olumsuz yanlarının ve yetersizliklerinin dış güçler tarafından istismar edilmesinden kaynaklanır. Başka bir deyişle, zayıflamış, bakımsız bünyeye dış ortamdan mikropların musallat olmasıdır. Mevcut olan bütün hastalıkların, hastayı ölüme götürmeden, fazla acı vermeden, hastayı en kısa zamanda ayağa kaldıracak şekilde ve hepsinden de önemlisi, içinde her daldan uzman doktorların bulunduğu bir heyetin yapacağı konsültasyonlar zincirini kapsayan bir tedavi konseptinin uygulanarak çözüme ulaşılması gerekir.45

Türkiye’de sol hareketler daima bazı ülkelerin teşvikiyle ve desteğiyle gelişmiştir. Bunun çok örnekleri vardır. Zaman zaman ele geçirilen örgüt liderlerinden bir bölümü Rusya, Suriye hatta Yunanistan ve İran’dan yardım gördüklerini itiraf etmektedirler. Nitekim destek görmeyen terör örgütleri yok olmuştur. Türkiye, petrol çemberinin merkezinde olması, tarihi ve tabii güzellikleriyle, boğazlarıyla, batı ile doğu ülkeleri arasında bulunması sebebiyle sürekli tehlikelerle karşı karşıya kalmıştır. Ülkemizde sol örgütlerin yapılarını incelemeye geçmeden önce, anarşinin yayılmasında en önemli etkenlerin eğitimsizliğin yanı sıra terörün sebeplerine yeterince inilmeyişi ve terör suçlularının cezaevlerinde ıslah edilmeyişini belirtmek gerekir.46

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğun terör faaliyetlerinin görülmesinde, bölgenin fiziki coğrafya özellikleri önemli bir rol oynamaktadır. Bunun yanında sosyo-ekonomik şartlar, gelişmişlik durumu, eğitim durumu, bölgenin jeopolitik özellikleri ve konumu, terör olaylarının Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yoğunlaşmasına sebep olmuştur. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin litolojik yapısı mağara ve olukların oluşmasına uygun olması, bitki örtüsünün meşe ve ardıç türleri açısından zengin olması teröristlere barınma ve saklanma olanağı sağlayarak teröre elverişli bir imkan sağlamaktadır. Ayrıca arazinin deri ve sarp vadilerle yarılmış olması, ulaşım ve güvenliği engelleyici bir duru oluşturur. Kış ayının uzun ve soğuk olması, düşen yağışların kar halinde düşmesi ve yerde kalma sürelerinin uzunluğu güvenliği ve ulaşımı engelleyicidir.47

1961 Anayasası ile oluşturulan geniş hürriyetler ortamı yeni ve farklı arayışları da beraberinde getirmiştir. Tarihinde ilk kez batılı anlamda tanımlanabilecek işçi ve burjuva sınıfları ortaya belirgin biçimde çıkmış, kitle iletişim araçlarının hızla ilerlemesiyle birlikte insanların ufuklarını genişleterek bireylerin talep ve yaşamdan beklentilerini artırmıştır. Ayrıca kırsal kesimden kentlere doğru göç hız kazanmış, şehirlerde yaşayan nüfus oranı kırsal kesime göre artış göstermiştir. Ancak bu dönemde ekonominin sunduğu imkanlar, hızla gelişen ihtiyaçları

45 K. V. Bilgiç, a.g.e., s.153. 46

Emin Demirel, Terör, IQ Kültür-Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2001, s.44

47 Z. Boyraz ve T. M., Şengün; “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin Fiziki Coğrafya Özelliklerinin Terör

Faaliyetleri ve Sınır Güvenliği Açısından Değerlendirilmesi”, Fırat Üniversitesi, IV.Türkiye’nin Güvenliği Sempozyumu, (16-17 Ekim 2003-Elazığ), s.191-196.

karşılayamamış, toplumun özellikle öğrenci ve işçi kesiminde kıpırdanmalar başlamıştır. 1968 Haziran ayında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi ile Ziraat Fakültesi’nde öğrenci olayları görülmeye başlanmıştır. Ardından olaylar, İstanbul’a sıçramış, birbiri ardına üniversite işgalleri görülmüştür. Masum öğrenci talepleri şeklinde başlayan bu hareketler o zamanlar kamuoyunda tepki ile karşılanmamıştır48.