• Sonuç bulunamadı

Terörde şiddet, teröristlerin kişisel çıkarlarından ya da çekişmelerinden doğmaz, bu kişilerin kişisel güdüleri olsa bile bunlar, bazı ideolojik yorumlarla perdelenir579. Derin görüş ayrılıklarına karşın, teröristlerin ortak noktası; hepsinin dünyayı “kitleler adına” daha iyi bir yer yapmak için şiddetin esas olduğunu savunan siyasal düşünürlerden etkilenmeleridir580.

Modern terörizm ile ilgili ilk düşünceler, Alman araştırmacı Karl Heinzen tarafından ortaya konulmuştur. Heinzen; “öldürme”nin suç olduğunu, ancak özgürlükleri savunan kişilerin dünyanın önünü açmak için acımasızca bu suçu işlemeleri gerektiğini belirterek, siyasal şiddeti hararetli bir biçimde savunuyordu581.

574 YÖRÜK, Ahmet; “Terörizm ve Ekonomi”, Türkiye’de Terörizm Dünü, Bugünü, Gelişimi ve

Alınması Gereken Tedbirler, Ankara 10-11 Mayıs 2000, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003, ss.63-67, s.64.

575 ALKAN, Gençlik ve Terörizm, s.40.

576 DÖNMEZER, Milletlerarası Tedhişçilik, s.57. 577 ALKAN, Gençlik ve Terörizm, s.38.

578 BÖLÜGİRAY, s.200. 579 YAYLA, s.340.

580 ALTUĞ, Terörün Anatomisi, s.88. 581 LAQUEUR, Bomba Felsefesi, s.28.

Jean-Paul Sartre ise, terörün ideolojisini ortaya koyma çabası içerisine girmiştir. Sartre liberal demokrasiye karşı koymuş, insanlığın hak ettiği adil yaşam biçimine ancak terör yoluyla ulaşabileceğini entelektüel bir duruşla savunmuştur582. Sartre’a

göre, özgürlüğe giden yol terörden geçer583. Yaşamı boyunca liberal demokratik görüşün sert bir biçimde karşısında durmuş bulunan Sartre, özellikle kıtlık koşullarının varlığı durumunda terörü tek çıkar yol olarak görür584.

Teröre destek veren bir diğer düşünür olan Machiavelli’nin kendine koyduğu yüksek amaç olan İtalyan birliğinin sağlanmasında, bu amaca ulaşmak için seçilen her yolun yasal (meşru, mübah) olduğu savunulur. Makyavelizme göre başarının koşulu, iknadan çok zora başvurmaktır585.

Terör, Marks’a göre devrimin ana lokomotifidir. XIX. yüzyılda terör bu anlamıyla bilinmektedir586. Karl Marks, tarihin sınıf çatışmalarından ibaret olduğunu, insanlığın varolan düzeyine bu çatışmalar sayesinde eriştiğini savunmaktadır587. Marks ve Engels’in düşüncelerinin temelini “şiddete dayanan devrim” oluşturur. Onlardan sonra gelen Lenin ise, bu genel ilkeyi uygulayan bir devrimcidir588.

Lenin, "terörün amacı, insanlara dehşet salmak ve onları arzulanan bir davranış biçimine yöneltmektir" derken; Hitler, "akla karşı terör ve zordan daha kolay zafer kazanan ikinci bir şey yoktur" sözleriyle terör ve baskıyı yüceltmektedir. Onlardan en az çeyrek yüzyıl sonra dünya sahnesinde görünen Kaddafi ise "tek bir Arap'ın 300 Amerikalıyı öldürerek Amerika'nın Lübnan'dan kovuluşunu hazırlamasının sunduğu ders şudur: Muntazam ordulara her zaman güvenilmeyebilir ama silahlı bir halk hiçbir zaman yenilmez" diyerek, halkın düzenli ordulara karşı silahlı direnişinin önemini vurgulamıştır589.

582 WILKINSON, Paul; “Terör Felsefesi”, çev.Talip Kabadayı, Silinen Yüzler Karşısında Terör,

der.Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2002, ss.163-175, s.164.

583 WARDLAW, s.41.

584 HAZIR, Hayati; Siyasal Şiddet ve Terörizm, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2001, s.51.

585 ŞENEL, Alaeddin; Siyasal Düşünceler Tarihi, 11.b, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara, 2004, s.308. 586 Mehmet Ali BAL, s.51.

587 TARG, Harry R.; “Societal Structure and Revolutionary Terrorism: A Preliminary Investigation”, The

Politics of Terrorism, edited by Michael Stohl, Marcel Dekker Inc., New York, 1979, ss.119-143, s.124.

588 Mehmet Ali BAL, s.207.

Günümüzde terörle ilgili en çok tartışılan konulardan birisi de, Yahudi düşmanlığı olarak görünmektedir. Yahudilere karşı XIX. yüzyılın başlarından itibaren özellikle Kara Avrupası’nda ciddi bir düşmanlık beslenmeye başlanmıştır. Bu düşmanlık XX. yüzyılda doruğa ulaşmıştır. Düşmanlığın en önemli nedeni ise XIX. yüzyılın başlarında bir düşünce yapısı olarak ortaya atılan ve ilk kez 1879’da Viyana’lı gazeteci Wilhelm tarafından adı konulan anti-semitist felsefe yapısıdır590.

En etkin olmasa bile, en dramatik teröristler, uyguladıkları teröre, doğru bildikleri ve inandırıldıkları siyasal ve toplumsal değişimin bir aracı olarak bakan kişiler ve örgütler olmuştur591.

Devletlerin siyasal yapıları da terörle oldukça önemli oranda ilişkilidir. İnsanların temel hak ve özgürlüklerinin çiğnendiği, kişilerin başvuracağı güvenilir bir yargının bulunmadığı ve kendilerini ezilmiş bireyler olarak hissettikleri ortamlarda terör doğal olarak gelişir592. Toplumda, yoksulluğun ve iktidar baskısının olduğundan çok algılanması, adaletsizliğin bir kader değil; keyfi ve gereksiz uygulamaların bir sonucu olduğunun anlaşılması teröre kaynak oluşturur593.

Sisteme uyumsuzluk duygusu her bireyde az ya da çok bulunmaktadır. Beklentilerin çokluğu ve alınanların azlığı gibi nedenlerin herkesi bu tür bir sürece itmesi olasılığı her zaman vardır594. Halkın bazı kesimlerinde devlete karşı soğuk bir tutum gözlenmektedir. Ancak bu insanların devletin yıkılmasını, yok olmasını istedikleri anlamına gelmez. Hoşnutsuzluk ve eleştirel tavırlar, eğer insanlar devlete muhtaçsa ve devlet beklentileri istenen düzeyde karşılamıyor ise ortaya çıkar. Bu hoşnutsuzluk, sorunlar siyasal erkler tarafından giderilebildiği ölçüde geçicidir595.

590 Sait YILMAZ, s.336. 591 BAŞAR, s.13.

592 AYDIN, Mehmet Akif; “Terör ve Hukuk”, Türkiye’de Terörizm Dünü, Bugünü, Gelişimi ve Alınması

Gereken Tedbirler, Ankara 10-11 Mayıs 2000, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2003, ss.35-40, s.36.

593 ERGİL, Türkiye’de Terör ve Şiddet, s.40.

594 ÇEÇEN, Anıl; İnsan Hakları, Savaş Yayınları, 3.b, Ankara 2000, s.19.

595 UWE, Timm; “Neyse ki Özgürlüğe Doğru Gidiliyor-Özelleştirme Üzerine Liberter Perspektifler”,

Anarşizmin Bugünü, der.Hans-Jürgen DEGEN, çev.Neşe Ozan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999, ss.29-60, s.46.

Buna karşılık özellikle gelişmekte olan ülkelerde terörün tırmanmasını tetikleyen en önemli unsurlardan birisi siyasal ve yönetsel istikrar yokluğudur596. Bunun bir

yansıması olarak terör olaylarının yaklaşık yarısı Ortadoğu kökenli örgütler tarafından gerçekleştirilmektedir597.

Bazen devletin, “devlet olma niteliğini” yitirmesinden kaynaklanan teröre de rastlanmaktadır. Devlet toplumu kontrol etmede yetersiz kalıyorsa ya da isteksiz davranıyorsa, insanlar kendi güvenliklerini sağlama adına farklı yöntemlere sapabilmektedirler. Bu kapsamda gruplaşan insanlar, kendi güvenliklerini kendi başlarına sağlamak üzere silahlanarak, diğer gruplara saldırılarda bulunabilmektedirler598. Düzen karşıtı olan bireyler ya da küçük topluluklar, polisiye baskıcı bir önleme çabası ve medyanın ısrarlı kışkırtmaları ile sivrilir599. Bu tür ortamlarda ortaya çıkan ve kendi içerisinde baskıcı yapıya sahip devletçi gruplar, yasalara aykırı hareket etmeyi, otorite adına yasalara karşı koymayı bir erdem, bir kahramanlık olarak görürler600.

Terör örgütleri ve bunların eylemlerini besleyen en önemli nedenlerden birisi, adil olmayan yapılanmaların değişmesine direnen, olması gereken esneklikten yoksun toplumsal ve uluslararası kurumlardır601.

Kuzey Afrika ülkelerinde yönetimlerin baskıcı tutumları temel hak ve özgürlüklerin çok ciddi biçimde ihlal edilmesini beraberinde getirmektedir. Terörle yoğun biçimde mücadele eden bu ülkelerden örneğin Mısır’da polisin kuşkulandığı bir kişiyi mahkemeye çıkarmadan uzun süre gözaltında tutabilmek gibi olağanüstü yetkileri bulunmaktadır. Diğer ülkelerde de durum bundan çok farklı değildir. Bu ülkelerde demokratik süreç ve araçların bulunmaması nedeniyle temel insan hakları çok ağır biçimde ihlale uğramakta, siyasal katılımcılığı kısıtlanan kitleler, giderek daha da fazla şiddete yönelmektedirler. Bu ülkelerde tepkiler kendi yönetimleri yanında,

596 BÖLÜGİRAY, s.21.

597 GEORGE, Bruce-WATSON, Timothy; “1992 Sonrası Terörizmle Uluslararası Mücadele”, çev.Başak

Özger, Silinen Yüzler Karşısında Terör, der.Cemal Güzel, Ayraç Yayınevi, Ankara, 2002, ss.189-208, s.190.

598 TAŞDEMİR, s.29-30.

599 LAVABRE, Marie Claire-REY, Henri; “1968 Hareketleri”, çev.Sibel Özbudun, Sokakta ve Duvarda

1968, der. Temel Demirer ve Sibel Özbudun, Öteki Yayınevi, Ankara, 1998, s.27.

600 ERGİL, Türkiye’de Terör ve Şiddet, s.66. 601 GÜRSES, s.13.

durumlarından sorumlu tuttukları Batı ülkelerine de yönelmektedir. Aslında burada sorunun çözümü kolaydır: Demokratikleşmek. Ancak Batı’nın köktencilik korkusu bu çözümü engellemekte, yerel otoriteler de Batı’dan aldıkları destekle yönetimlerini sürdürmektedirler602.

Bunun gibi yine örneğin Saddam Hüseyin “kötü” İran’a karşı savaşırken ve “kötü” kendi vatandaşlarına karşı devlet terörü uygularken ABD’nin “iyi”siydi. Ancak bir gün Kuveyt’teki petrol kuyularını işgal ettiğinde, bunu yerinde önlemek adına kendi Panama işgalini durduran ABD, bir anda Irak’ı “kötü” ilan etti603.

Gerçekten de Saddam Hüseyin kendi halkını zehirli gazlarla kitleler halinde katlederken ABD ve İngiltere’nin bölgedeki en yakın dostlarındandı. Bunun nedeni bu ülkelerin çıkarlarının o dönemde Saddam’ı desteklemekten geçmesiydi. Ancak ABD ve İngiltere’nin, İsrail ve Irak gibi yoğun kitle katliamları uygulayan ülkelere destekle birlikte anılması, bölge halkının terörist eylemlerinde ilk hedef olarak bu iki Batı ülkesini seçmesinde etkilidir. Zaten insanlar, bu gibi duygularla intihar bombacısı olmaktadırlar604.

ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayınladığı teröre destek veren ülkeler listesinde Ortadoğu ülkeleri hem ön sıralarda, hem de listenin önemli bir bölümünü oluşturur. Bunda Ortadoğu kökenlilerin eylemlerini daha çok ABD hedeflerine yöneltmelerinin etkisi büyüktür. Bu eylemlerin nedeni ise, yıllardır ABD’nin İsrail’e karşı takındığı koruyucu ve destekleyici tavırdır605.

11 Eylül türünden saldırıların bir daha yaşanmaması için alınacak ilk önlemin, dünyadaki eşitsizliklerin azaltılması ve buna bağlı gerilimin düşürülmesi olduğu yönünde düşünceler ileri sürülmüştür606.

Türkiye’nin 11 Eylül saldırılarından çok daha önce AB’ye üyeliği onaylansaydı, Ortadoğu’da sorunlar bu denli büyümeyecek, saldırıların neden olduğu travma dünyayı

602 DAĞI, İhsan; İnsan Hakları, Küresel Siyaset ve Türkiye, Boyut Yayınları, İstanbul, 2000, s.94-95. 603 GALEANO, s.174.

604 CHOMSKY, 11 Eylül ve Sonrası/Dünya Nereye Gidiyor, s.17.

605 ALTUNIŞIK, Meliha Benli; “Ortadoğu ve Terör”, Dünyada ve Türkiye’de Terör Konferansı (20-24

Mayıs 2002), TCMB Banknot Matbaası, Ankara, 2002, ss.39-48, s.41.

bu kadar sarsmayacak, farklı uygarlıkların kutuplaşmasına zemin hazırlayan hiçbir gerekçe kalmayacaktı607.

Uluslararası alanda çıkarlar gereği yapılan yanlış işlerin, teröre hazırladığı altyapı görüldüğü üzere önemli bir sorundur. Durum ülke içi siyasal yapılarda da bundan farklı değildir. Siyasal sistem bir güç çekişmesinden ibarettir. Bir grup, diğer bir grubu yenip iktidara geldikten bir süre sonra, onunla aynı yönde hareket etmeye başlar. Bu döngü her bir iktidar heveslisi için aynı biçimde geçerlidir. Burada özgürlük talepleriyle yapılan protesto, başkalarının kapatmaya çalıştığı kapıyı zorla açmaya benzer. Kapı açıldıktan sonra bu grup kapıyı kapatmaya çalışır ve döngü her bir yeni gelmek isteyenleri içeriye almama çabası biçiminde sürer608.

Terörün en önemli nedenlerinden birisi insanlara dışlanmışlık duygusunun yaşatılmasıdır609. Her demokratik rejimde, halkın benimsemediği bir takım politikaların uygulamaya konulması olasıdır. Bu uygulamalardan bazıları halkın silahlı şiddet içermeyen tepkileri ile karşılanabilir. Böyle tepkiler demokrasi içerisinde doğal kabul edilmelidir. Eğer yönetim bu tür tepkileri ölçüsüz bir biçimde, demokratik geleneklere aykırı yollarla bastırma yöntemini seçerse, halkın devlete ve demokrasiye olan inancı, güveni ve bağlılığı sarsılır. Bu durumda, barışçı muhalefet yerini şiddete ve dolayısıyla teröre bırakabilir610. Radikal tutumları nedeniyle siyasal alanın dışına itilen ya da böyle bir tercihte bulunan örgütlenmeler, siyasal kültürde şiddetin yerini güçlendirmekte, bu da terör eylemlerinin yaygınlaşması sonucunu doğurmaktadır611.

Kişiler kendi psikolojik ya da sosyolojik durumları nedeniyle terörist olabilirken, görüldüğü gibi resmi otoritenin haksız buldukları uygulamalarından etkilenerek de terör örgütlerine katılabilirler. Bu nedenle olayı iki yönlü olarak ele almak daha gerçekçi sonuçlar elde etmemize yardımcı olacaktır612.

Toplumsal hareketliliğin, ekonomik gelişmeden daha ileri bir düzeyde olması durumunda, siyasal şiddet ve gerilimlerin baş göstermesi büyük bir olasılık olarak

607 LAÇİNER, Türkiye’nin AB’ye Tam Üyeliğinin Türk Dış İlişkileri ve AB Dış İlişkileri Üzerine Olası

Etkileri, s.30. 608 TARG, s.132. 609 ÖKE, s.60. 610 HAZIR, s.72. 611 GÜRSES, s.117. 612 ÇINAR, s.207.

görülmektedir613. Örneğin Latin Amerika ülkelerinde 1950’lerin sonunda başlayan siyasal şiddet hareketleri, değişim isteyen halkın güçlü ancak bilinçsiz ve tutarsız desteğini almıştır614.

Terör ortamının oluşmasında siyasal nedenlerin, diğer etkenlerden birisinin ya da birkaçının desteklemesiyle devreye girdiği ve bu bağlamda, teröre neden olan etkenlerin en son basamağını oluşturduğu savunulmaktadır615.

Bunların yanında teröre altyapı oluşturan birçok siyasal neden öne sürülmektedir. Örneğin dünkü teröristlerin, siyasal dengelerin bir gereği olarak bugünün saygın devlet adamları olarak nitelendirilmesi, dünyadaki diğer teröristlere de ümit ve cesaret vermektedir616. Bu görüşe bütünüyle bağlanmak doğru değildir. Çünkü bu kişiler terörist sayıldıkları dönemde de belirli bir desteğe sahiptirler. Bireysel özellikleri, olaylara hangi taraftan bakıldığının bir göstergesi olarak; kimilerinin nefretle kınadığı teröristler, kimileri içinse özgürlükleri adına savaşan dava adamlarıdır617.

Bir diğer siyasal neden terörle mücadelede yaşanan zaaflardır. Yürütülen operasyonlar için yeterli mali kaynağın sağlanamaması, muhalefet partileriyle terörle mücadele politikalarında işbirliğine gidilmemesi, terörün ülkede yaygınlaşmasına neden olabilir618.

Sol kanattaki dağınıklık, siyasal partiler yanında, sol görüşlü birçok terör örgütünün de kurulmasına zemin hazırlayabilir619.

Bir başka neden, devletin beklentileri karşılamak konusundaki yetersizliğidir. Silah insanlara güvensizliğin ve sığınılacak sağlam bir otoritenin bulunmamasının ürünüdür. Özellikle kırsal kesimde yetişen gençlerin, devlete ve onun görevlilerine güvenmediği söylenebilir. Aldıkları sınırlı eğitim bu gençlerin gelecekle ilgili beklentilerini artırmaktadır. Devletin bu beklentilere karşılık veremeyeceği konusunda

613 ERGİL, Türkiye’de Terör ve Şiddet, s.56. 614 LAVABRE, s.45.

615 Türkiye Barolar Birliği, s.143.

616 DÖNMEZER, Milletlerarası Tedhişçilik, s.62. 617 ARIBOĞAN, Nefretten Teröre, s.18.

618 ANDIZ, s.459.

619 WEINBERG, Leonard-EUBANK, William Lee; “Terrorism and Changes in Political Party Systems”,

Political Parties and Terrorist Groups, edited by Leonard Weinberg, Frank Cass, London, 1992, ss.125-139, s.138.

terör örgütleri tarafından ikna edildiklerinde, silahla düzeni değiştirme yolunu seçmektedirler620.

Terör örgütünün devlet kadroları ve sistemin diğer unsurları arasında yandaşları olması durumunda, teröristlerin yakalanması ve cezalandırılmasında güçlükler yaşanabilmektedir621.

Terör konusundaki en önemli tartışmalardan birisi de, demokrasinin teröre zemin mi oluşturduğu, yoksa terörü önlemede bir araç mı olduğu noktasındadır.

Buna göre terör, her ne kadar iyiniyetli karşı görüşler öne sürülse de, demokratik sistemlerde doğup gelişebilir. Terör için en uygun zemini demokratik bir düzen sağlayabilir622. Buna karşın devlet, terör uygulayarak asla varlığını sürdüremez. Özgürlüklerin yok edildiği, devletin ve siyasal rejimin geleceği için askıya alındığı ülkelerde terör daha çok taraftar bulma şansına sahip olacaktır623. Ancak bundan, gelişmiş demokratik ülkelerde bu türden faaliyetlerin görülmeyeceği anlamını çıkarmak doğru olmaz624.

Demokratik ülkelerde terör için gereken koşullar daha elverişli olmaktadır. Öncelikle düşünceyi yayma özgürlüğü ile terörist düşünceler daha kolay bir biçimde aktarılabilirken, örgütlenme özgürlüğü ile de terör örgütlerinin geniş üye yapısına ulaşabilmesi daha da olanaklı olabilmektedir625.

Bunun karşısında terörün, demokratik sistemlerde olduğu kadar, baskıcı sistemlerde de zemin bulup yaşayabildiği düşüncesi savunulmaktadır626. Bunun yanında demokratik bir rejime sahip olmakla birlikte teröre rastlanmayan ülkeler de vardır. Ancak bunun nedenleri nüfusa, dinsel yapıya ve barışçıl siyasal kültüre bağlanmaktadır627.

620 ERGİL, Türkiye’de Terör ve Şiddet, s.76. 621 ANDIZ, s.457.

622 ARIBOĞAN, Terör Korku Hali, s.140. 623 ÇINAR, s.250.

624 BALI, s.293.

625 ARIBOĞAN, Nefretten Teröre, s.155. 626 Mehmet Ali BAL, s.34.

Yapılan araştırmalarda, demokratik olmayan ülkelerde de önemli sayılarda terör örgütü bulunduğu, ancak en çok terörist örgütlenmenin 16’dan fazla, yani olağandan çok siyasal partinin faaliyet gösterdiği ülkelerde gerçekleştiği belirlenmiştir628.

Ancak her türlü karşıt düşünceye karşın; dine, ırka, etnik ayrıma dayalı farklılıkları, demokratik kurumlarla donatılmış, hukukun üstünlüğüne dayalı ve insan haklarına saygı gösteren bir çerçevede gören bir sistemin, toplumsal barışı ve güvenliği yakalama olasılığı çok daha yüksektir629.

Demokratik ülkelerde teröre karşı şiddete dayalı çözümlerden önce, toplumsal ve siyasal araçlar aracılığıyla yaklaşılması, terör örgütlerinin, sempatizanları olan tabana daha rahat bir biçimde ulaşabilmesini sağlarken, antidemokratik ülkelerde her sempatizan potansiyel bir örgüt üyesi olarak görüldüğünden, terör örgütlerinin tabana yayılması da güçleşmektedir630. Bireyin yabancılaşması, yalnızlaşması ve özgürleşmesi terörü artırıcı bir etkiye sahip iken, çelişkileri azaltıcı katılımcı demokrasinin güçlenmesi, bireysel terörü azaltıcı yönde bir eğilimi gerçekleştirecektir631. Demokratik olmayan, özgürlükleri kısıtlayan ve kendisine aykırı gördüğü kişilere şiddet uygulayan bir sistem, terör için en önemli zemini hazırlar. Şiddet şiddeti doğurur, özgürlükleri kısıtlanan bir toplum da bunları elde etmek uğruna teröre yönelebilir632.

Demokratik ülkeler, terörle mücadele sırasında halkla devlet arasındaki ilişkileri geliştirmekte, teröre karşı çok yönlü mücadele yöntemleri üretmekte ve bu mücadeleyi her zaman topluma güven temeline dayandırmaktadırlar. Demokrasisi henüz tam olarak gelişmeyen ülkeler ise terörü bazı vatandaşlarından kaynaklanan bir güvenlik sorunu olarak değerlendirerek, bu doğrultuda politikalara yönelmekte, sonuçta da uzun yıllar terörü önleyecek bir çıkış yolu bulamamaktadır633.

628 WEINBERG-EUBANK, s.129.

629 GÜNDÜZ, Aslan; “Hukuk Devletinde Terörle Mücadelede İnsan Hakları ve Güvenlik İkilemi: Bir

Milletlerarası Perspektif”, Hukuk Devletinde Terör ve Örgütlü Suçla Mücadele, Umut Vakfı Yayınları, İstanbul, 1996, ss.190-206, s.195.

630 ARIBOĞAN, Nefretten Teröre, s.156. 631 KONGAR, s.82.

632 ARIBOĞAN, Nefretten Teröre, s.161.

633 BAL, İhsan; “Devlet, Demokrasi ve Terör: Çözüm Önerileri”, “Meşruiyet ve Polis”, Türkiye’de

Devlet, Toplum ve Polis, ed. Hasan Hüseyin Çevik ve Turkut Göksu, Seçkin Yayınları, Ankara, 2002, s.137-151, s.148.

Görüldüğü üzere siyasal sistemin demokratik oluşu ile teröre elverişlilik konusundaki bağlantı ile ilgili görüşler birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaktadır. Biz her iki görüşten farklı bir düşüncedeyiz. Buna göre demokrasi terörün oluşması için bir “etmen” değildir. Tam aksine antidemokratik uygulamalar insanları teröre itmektedir. Ancak demokratik bir toplumda terör örgütlenmeleri daha kolay biçimde gerçekleşmektedir. Bundan başka, demokrasi bir yarış rejimidir. Teröristler bu yarışın ve sonrasındaki iktidara gelme olasılığının büyüsüne kapılmakla birlikte, düşüncelerinin halkın yeterli desteğini almaması üzerine, terör yoluyla iktidarı ele geçirme yöntemini seçmektedirler.

Peki bu durum sonsuza kadar böyle mi sürecektir? Bazı yazarlara göre, gerek ulus devletlere karşı özerklik eğilimi taşıyan alt kültür gruplarının terör saldırıları, gerekse giderek yaygınlaşan ve bireysel olarak kullanılabilen teknolojik silah olanakları, terörün gelecekte daha da önemli bir tehdit olabileceğini göstermektedir634.

Bizce yalnızca yönetim biçimi olarak demokrasi rejiminin değil, bunun yanında toplumsal bilinç sisteminde demokratikliğin yerleşmesi durumunda terör istediği zemini bu kadar rahat elde edemeyecektir.