• Sonuç bulunamadı

Teorik ve Pratik Etkinliklerin İlişkisi, Tasarımlama ve Çabalama (§5) 72

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 80-85)

2.4. Wissenschaftslehre'de Pratik Alan

2.4.1. Teorik ve Pratik Etkinliklerin İlişkisi, Tasarımlama ve Çabalama (§5) 72

Tezin 2.2 numaralı başlığında temel ilkenin mutlak Ben ve bireysel Ben olmak üzere iki ayrı içeriği olduğu söylenmiş; 2.2.1 ve 2.2.4 numaralı başlıklarda mutlak Ben'in aslında Ben'in özgürlüğünü işaret etmek için öne sürülen bir ifade olduğu savunulmuş; 2.3'te ise tasarım yetisi ile ilişkisi içerisinde Ben ele alınarak bireysel Ben'in açımlanması için ilk adım atılmıştır. Fichte felsefesinin kalbi denilebilecek olan pratik alan ise Ben'in olabilecek en açık anlamına ulaştığımız bölümdür ve bu bölümde Ben'in teorik ve pratik yeteneklerinin bir bütünlük içerisinde nasıl işlediği gösterilmeye çalışılmıştır.

Fichte'ye göre mutlak Ben ve bireysel Ben tek bir varlıktır. Ben bir tasarıma sahip olduğunda belirli bir haldedir; zira o tasarımı zorunlu olarak tasarımlayan şeydir. Bu açıdan onun olanaklarına gönderme yapılmaz. Ancak Ben tamamen belirlenmiş olsaydı onun bir Ben olduğu söylenemezdi, edilgen bir alıcıya indirgenmiş olurdu. Bu nedenle Ben'in içinde bu zorunluluğu aşma gücü koyulur. Genel olarak, Ben'in teorik etkinliği veya nesnel etkinliği dendiğinde ilki, Ben'in tasarımlama etkinliği düşünülmeli; pratik etkinliği dendiğinde ise şimdilik ikincisi, saf etkinliği düşünülmelidir.

Teorik etkinlik olmadan pratik etkinlik söz konusu değildir. Çünkü teorik etkinlik Ben'i belirleyerek onu bir şey konumuna getirir. Tezin 2.2.4 numaralı başlığının üçüncü sonucunda mutlak Ben'in hiçbir şey olmadığı söylenmişti. Mutlak Ben, belirlenmiş bir Ben olmadan anlamsız bir ifadedir; zira Ben bütünüyle mutlak olamaz, bütünüyle mutlak olmak anlamsızdır. Sadece belirlenmiş bir Ben'in farklı olanaklarına gönderme yapan, ona bir şey işaret etmek için öne sürülen, tanıtlanamayan, aslında kavram bile olmayan

bir ifadedir. Mutlak Ben için başka bir ifade öne sürülecek olsa bu şu olabilirdi:

"Belirlenmiş değilsin, zorunlu görünen sınırlarını aşabilirsin". Öyleyse mutlak Ben, Ben'in pratik etkinliğini işaret eder. Sonuç olarak, Ben'in bir şey olabilmesi için teorik etkinlik gerekir, teorik etkinlik pratik etkinliğin koşuludur. Şu soru sorulabilir:

Tasarımlamayan şeyler, örneğin güneş bir şey değil midir? Güneş, kendisi için bir şey değildir, özbilinci olmadığı varsayılır; genel olarak eleştirel idealizm düşünüldüğünde kendinde-şey de değildir. O Ben için bir şeydir. Onun Ben için bir şey olması, Ben'in bir belirlenimi olması anlamına gelir. Yani güneş, kendisini güneş tarafından belirlenmiş olarak belirleyen Ben'in teorik etkinliği sayesinde anlam kazanır. Bu etkinlik Ben'i belirli bir Ben yapan etkinliktir ve bu sayede güneş de bir şeydir. Yani güneşin bir şey olması Ben'den yalıtık değildir, güneşin bir şey olması ile Ben'in bir şey olması aynı anda olur ve aslında bu, tek bir şeyi iki farklı şekilde açıklamaktır. Buradan şu sonuca da varabiliriz:

belirli Ben, şeylerle karşılıklı belirlenim ilişkisi içinde anlaşılır ve aslında bu ilişkiyi ilişki olarak görmemizi sağlayan kutupların kendinde-varlıkları yoktur. Diğer bir deyişle mutlak Ben ve kendinde-şey yoktur.

Pratik etkinlik olmadan teorik etkinlik söz konusu değildir. Teorik etkinlikte bulunabilmek için bir Ben olmak gerekir ve belirlemek bir Ben olabilmenin koşuludur.

Buradaki dayanak noktası sistemin temel varsayımını işaret eder ve tezin 2.2.1 numaralı başlığında karşımıza çıkan entelektüel görü kapasitesinin varsayılmasıyla ortaya konur.

Fichteci sistemde Ben'in saf bir etkinliğe sahip olduğu tartışılmazdır. Buradaki önemli noktalardan biri Ben'in iki görünümü olan Mutlak Ben ve belirlenmiş Ben'in, iki farklı etkinliği olan pratik ve teorik etkinliğin nasıl uzlaştırıldığıdır. Çünkü bir tasarımın zorunlu olduğunu öne sürüp ardından Ben'e bu tasarımı aşma gücü verildiğinde, aslında bu tasarımın zorunlu olmadığını da kabul edip çelişkiye düşeriz.

Ben'in pratik etkinliğini onun saf etkinliği olarak yorumladık. Ama tıpkı mutlak Ben'in hiçbir şey olması gibi, saf etkinlik de tek başına hiçbir şeydir. Artık Fichte'deki

bireysel Ben'in pratik etkinliği olan çabalama etkinliğine ilerleyebiliriz.

Fichte ilk olarak saf etkinlik ve nesnel etkinliğin, ilkinin sonsuz ikincisinin sonlu olması bakımından birbirinden ayrıldığını öne sürer ve bu ikisinin bir sentezini pratik etkinlik olarak ortaya koyar (GWL: 225-226).

Teorik etkinlik olarak tanıtılan nesnel etkinliğin bir nesnesi vardır ve bu nesne zorunludur. Ancak bu etkinlik Ben'i yok etmez, öyleyse Ben üzerinde bütünüyle etkili olamaz. O halde, Ben'de nesnel etkinliğe karşıt bir etkinlik vardır (228). Karşıt etkinlik bu belirli olan nesneyi aşmaya çabalar. Ancak bu nesneyi bütünüyle aşarsa ve zorunlu olan her tasarım hiç vakit kaybetmeden bütünüyle aşılacaksa, Ben kendisinin bir Ben olarak bilincine varamaz. Öyleyse bu çaba yok olmamalıdır ve daima Ben kısmen belirlenmelidir. Ben'in her zaman var olması gereken belirleme çabası onun pratik etkinliğidir. Böylece Ben'in iki temel etkinliği olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Teorik etkinlik olarak tasarımlama ve pratik etkinlik olarak çabalama etkinliği.

Başta pratik etkinlik olarak sunulan saf etkinlik şimdi çabalama etkinliği olarak belirli bir hale gelmiştir. Artık saf etkinlik bir hiçlik değildir. Fichte, çabanın Ben'in saf etkinliğinin mümkün bir nesneyle ilişkisi olduğunu söyler (232). Ancak belirtilmesi gerekir ki nesne yoksa özne de yoktur. Saf etkinliğin herhangi bir şekilde bize anlaşılır gelmesi için mutlaka onu bir çabalama eşliğinde düşünmemiz gerekir. Bu çabalamanın bütünüyle hedefine ulaştığı imkansız bir durumu nihai hedef noktası olarak koymamız gerekir. Ancak bu şekilde saf etkinlik anlam kazanır. Yani saf etkinlik çabalama ilişkisinin kendinde var olmayan bir kutbudur.

Çabalama ve nesne arasındaki ilişki bir karşılıklı koşullamadır. Çaba yoksa nesne de yoktur (233, 235, 236); zira çaba yoksa bir Ben yoktur ve bir Ben yoksa nesne de yoktur. Nesne yoksa çaba da yoktur (238); zira aşılması gereken bir nesne olmadan çaba anlamsızdır. Böylece Fichte sonlu ve sonsuz arasındaki ilişkiyi sonsuz çaba kavramıyla sentezlemeye çalışır.

Sonuç olarak pratik alanın birinci önermesi 'Ben kendisini Ben-olmayanı belirleyen olarak belirler', 'Ben Ben-olmayan'ı belirlemeye çabalar' olarak da düşünülebilir. Ben'in belirlemesi mutlak değildir. Çaba olarak kalması, Ben-olmayan'ı hiç belirleyemediği anlamına gelmez; Ben Ben-olmayan'ı kısmen belirler. Fichte'nin nicelik kavramı bunu anlamaya yardımcı olabilir (222). Bütünüyle belirleme diye bir şey yoktur. Örneğin, önümdeki bilgisayarın yerini değiştirmeye çabalarım ve değiştiririm. Ancak çabam son bulmaz, hayattaki tek idealim bilgisayarın yerini değiştirmek olamaz. İdealleri tamamıyla tükenmiş bir şey Ben değildir ve bir şeyin Ben olabilmesi için onun sonsuz sayıda idealinin olması gerekir. Tek bir ideal belirleyip bunu gerçekleştirdiğimde ve bu idealimin somutlaşmış hali nesnel olarak karşımda durduğunda, artık o bir ideal değildir.

O aşmam gereken bir zorunluluktur. Benzer şekilde zorunluluk olmazsa, bir şey bana zorunluluk olarak görünmüyorsa çaba da mümkün değildir ve ortada bir Ben yoktur.

Tasarımlama ve çabalama etkinliklerinin karşıtlığı Ben'in daima ikircikli olmasına neden olur. Zorunlu olan bana yabancı görünür (233, 234, 238) ve bu yabancılık hiç bitmeyecektir. Çabalama ise Ben'i Ben yapan özmüş gibi görünür, çünkü sonsuza uzanma iddiası taşır. Aslında bu nedenle, Ben özünde pratikmiş gibi görünür. Pratik alanın teorik alanı öncelemesi bu anlama gelir, fakat bu iki alandan herhangi birinden vazgeçmek Ben'den vazgeçmek anlamına gelir. Tasarımlama da en az çabalama kadar Ben'in zorunlu koşuludur.

Fichte'nin gerçeklik dediği şey nesnel etkinlik ve zorunlu tasarımlarla ilişkilidir. Bu etkinlik çabalama etkinliğiyle hiçbir zaman kaldırılamayacağına göre, Fichte felsefesi realist bir felsefedir. Her zaman Ben'e karşı bir güç hissedilmek zorundadır. Aynı şekilde hiçbir zorunluluk çabalama etkinliğini ortadan kaldırmayacağından, bu felsefe aynı zamanda idealisttir. Fichte'nin de iddiası tam olarak, kendi felsefesinin idealist-realizm veya realist-idealizm olduğudur (248). Ona göre sırf ideallere güvenen kişi dogmatik idealist, sırf duygulara güvenen kişi dogmatik realisttir (250).

2.4.2. Çabalama, Karşı-Çabalama ve Denge (§6-7)

Fichte'ye göre Ben'in çabalaması sonsuzsa, yani tam bir nedenselliği yoksa onun karşısında bir güç olduğu varsayılır. Ancak bu güç Ben'in çabasını sonlandırmıyorsa, Ben'in çabalaması bu güçle denge halindedir. Bu karşıt güç de Ben'in gücünü bastırmak konusunda etkisiz kaldığına göre onun da bir çabalama olduğu varsayılır. Böylece çabalama kavramının analizinden karşı-çabalama ve denge kavramları türetilmiş olur (252-253). Ardından Fichte dördüncü teoremini (§7) öne sürer: "Ben'in çabalaması, Ben-olmayan'ın karşı-çabalaması ve bu ikisi arasındaki denge koyulmalıdır" (253). Bu teoremin analizi bizi güdü ve duygu kavramlarına götürecektir.

Ben'in çabalaması ilkin refleksiyon yasasına göre sabit bir şey olarak koyulur.

İkinci olarak neden olmayı arzulayan ama neden olamayan bir şey olarak koyulur. Bu ikisi birleştirilince, sabitlenmiş çabalama anlamına gelen güdü (Trieb) kavramı ortaya çıkar (253).

Ben bir yandan güdü ile sınırları aşmaya çalışırken, diğer yandan refleksiyon eğilimine sahip olmasıyla kendisini sınırlandırır. Güdü açısından sınırlı olmadan refleksiyon yapılamaz. Güdü ve refleksiyonun bu birlikteliği ile oluşan zorlanma veya yapamama ifadesine duygu (Gefühl) denir. Duygu ilkin çabanın devam etmesi gerektiğini varsayar; çünkü yapılamayan şeyin Ben için bir varlığı olması gerekir. İkinci olarak, gerçek etkinliğin sınırlandırıldığını varsayar; çünkü var olmayan şey sınırlandırılamaz. Son olarak, sınırlandıran şeyi Ben'in dışına koyar; çünkü diğer türlü söz konusu etkinlik çabalama değil isteksizlik anlamına gelir (254).

Ben'in duyguda sınırlandırılmış olması güdünün var olduğunu gösterir; çünkü sınırı aşmak istemeyen sınırlandırılmamıştır (254). Duygu güdünün bir sınırını temsil eder. Bir duygunun diğerinden ayrılması ise bir güdünün diğerinden ayrılarak belirlenmiş olmasına işaret eder (255).

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 80-85)