• Sonuç bulunamadı

Temel İlkelerin Değerlendirilmesi

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 55-60)

2.2. Wissenschaftslehre'nin Temel İlkeleri

2.2.4. Temel İlkelerin Değerlendirilmesi

bir temelde öne sürülebilmesi gerekir. Çünkü birinci ilkede Ben varım dediğimde Ben'i yüklemsiz koymuştum. 'Ben iki kollu değilim' derken yüklemsiz, mutlak bir özne olarak iki kollu olmadığımı söylüyorum. Demek ki kendimi iki kollu koyarken, iki kollu olmayı kendime karşı-koyuyorum. Burada yaptığım şey kendimi analiz etmektir. Kendimi ilineklere sahip bir özne olarak analiz ediyorum.

Geleneksel sınıflandırma açısından aynı türden olan (analitik yargı türünden) ama Fichte açısından ayrı olarak değerlendirilen iki yargı örneği verelim: (1) Kare karedir. (2) Kare, yuvarlak değildir. Hem (1) hem de (2) geleneksel sınıflandırma açısından analitiktir. Fichte açısından (1) sentetiktir, (2) analitiktir. Kısacası Fichte'nin analitik yargı olarak sınıflandırdığı yargılar olumsuz yargılardır. Yani bir şeyin bir şey olmadığını söyleyen herhangi bir yargı analitiktir/antitetiktir (GWL: 111). Olumsuz yargıların analitik yargılar olduğu söylemi kulağa tuhaf gelse de Fichte'nin bilim felsefesini düşündüğümüzde bunun neden böyle olduğu anlaşılabilir. Bütün doğru önermelerin tek bir sistem altında bir arada olduğunu ve Ben=Ben'de temellendiğini düşündüğümüzde sistemde bu temel ilke hariç yalıtık bir önerme bulunmamaktadır. Öyleyse olumsuz bir önerme doğru ise kesinliğini nereden alacaktır? Fichteci sistem açısından (2)'de yaptığımız şey aslında 'kare' ve 'yuvarlak'ın sentez halinde bulunduğu bir birliği (örneğin, geometrik şekil kavramını) analiz etmektir. Bir önceki paragrafta gösterildiği üzere analiz etme edimi karşı-koyma ediminde temellenmektedir.

Özetle, Wissenschaftslehre'nin temel ilkeleri üzerine yapılan çıkarımlar iki yargı türünü işaret etmektedir: i) Sentetik/olumlu, ii) analitik/antitetik/olumsuz (112). Olumsuz her önerme bir sentezi analiz etme ve olumlu her önerme analiz edilerek ayrılanları sentezleme iddiası taşır. Öyleyse herhangi bir önermenin olumlu hali ile olumsuz hali özne ve yüklem ilişkisini farklı temellere dayanarak gösterdiğinden doğrudur. Fichte'de olumsuz bir yargının temeli, ayrım temeli olarak; olumlu bir yargının temeli, ilişki temeli olarak adlandırılır (110). Bir sentezde bir araya gelen özne ve yüklemi ayıran edim, bir

ayrım temeline göre o sentezin analizini yapar ve bu olumsuz bir önerme ile ifade edilir;

ayrı oldukları söylenen özne ve yüklemi bir araya getiren edim, bir ilişki temeline göre ayrı olanların bir sentezini yapar ve bu olumlu bir önerme ile ifade edilir. Sonuçta tek bir gerçek vardır ki bu ayrı olanların bir sentez halinde bulunmasıdır. Bu da bilincin birliğini anlatan temel ilke ile gerekçelendirilir.

Fichte bütün yargıların kendisinde temellendiği Ben=Ben'e özel bir statü atfeder.

Bu statü nedeniyle, kesinliğini dolaysız olarak bu ilkeden alan yargılara tetik yargılar ismini verir (GWL: 115). Tetik yargılar da aslında sentetik yargılardır ancak temelini dolaysız olarak Ben=Ben'den aldığından bir ideale gönderme yapar ve sonsuzluğa işaret eder. Fichte'nin verdiği bir örneğe göre 'İnsan özgür bir varlıktır' tetik bir yargıdır; çünkü, kendimizi özgürlüğe sahip olmayan varlıklardan ayırabilmek için belirlenmediğimizi göstermeliyiz ve bunu yapamayacağımızdan bu yargı bir ideale gönderme yapar (115).

Sonuç olarak, üç temel ilkenin keşfinin ilk sonucu, yargılama edimleri ve türlerindeki değişimdir. Kant felsefesinin yargı edimleri ve türleri tek bir ilkede temellenen bir bilgi sistemi kurmanın önüne geçmektedir. Bu nedenle, sentez ile analizin aynı edim olduğu ve sentetik ile analitik yargıların aynı temele dayandığı gösterilmek zorundadır. Fichte bunun için koyma ve karşı-koyma kavramını tek bir edimi iki farklı biçim altında gösteren bir süreklilik içerisinde ortaya koymuştur. Bu nedenle bu kavramlar ne bilinç öncesi edimleri ne de metafiziksel yaratma süreçlerini ifade eder.45 2) Kant KV'de bir yargıdan içeriğini boşalttığımızda zihnin on iki mantıksal fonksiyonunu

45 Hegel'in bu konudaki yorumu şu şekildedir: "Fichte'nin, ideal unsurları, saf koyma ve saf karşı-koymayı yalnızca felsefi refleksiyon uğruna öne sürdüğü söylenebilir. Felsefi refleksiyonun çıkış noktası, muhakkak ki mutlak özdeşliktir; ama bu refleksiyon, bu özdeşliğin gerçek özünü eksiksiz bir şekilde tarif edebilmek için, mutlak karşıtlıkları öne sürerek başlar ve bu antinomiyi gidermek için onları birbirine bağlar; bu yol, mutlak özdeşliği kavramlar alanından bir defada çıkarması ve onu, özne ve nesneyi soyutlayan bir özdeşlik olarak değil özne ve nesnenin özdeşliği olarak kurabilmesi için, refleksiyonun Mutlak'ı izah edebileceği tek yoldur" (Hegel, 1977: 123). Hegel'in bu yorumunu biraz değiştirerek kabul edersek, Fichte'nin özne-nesne birliğini kurabilecek olan Edim'i felsefi bir refleksiyon ile açıklamasının tek yolunun Ben'de bir karşıtlık yaratması olduğunu söyleyebiliriz. Öyleyse hem koyma hem de karşı-koymanın, kesin bilginin olanaklı olması için kurgulanan yeni bir transandantal mantığın mantıksal idealleri olduğu söylenebilir. Diğer türlü, özne-nesne karşıtlığı temelinde kurulan empirik özbilinç ile saf özbilincin bağlantısı kurulamayacak, doğru olan bütün önermeler tek bir bilgi sistemi altında toplanamayacaktır.

elde edeceğimizi buradan da metafiziksel tümdengelim yoluyla zihnin on iki saf kavramına ulaşacağımızı öne sürmektedir (A66: 83; B91: 116). Fichte açısından, zihnin herhangi bir kavramı diğerinden ayrı olarak ele alınamaz ve hepsi temel ilkeden türetilir.

Üç temel ilkenin keşfi kategorilerin sistemli bir şekilde yeniden çıkarsanmasının temelini oluşturur.

Fichte ilk ilkeyi açıkladıktan sonra, belirli bir etkinlik olarak yargılama etkinliğini daha fazla soyutlar ve yalnızca insan zihninin genel eylem biçimini gözetirsek gerçeklik kategorisini elde edeceğimizi ifade eder (a.g.e. 100). Tezin 1.1.1.1 numaralı başlığında Kant felsefesinde gerçekliğin, genişleyen ve zorunlu bilgiyi mümkün kılan bir temelde kurulduğu söylenmişti. Benzer şekilde Fichte felsefesi de gerçekliği kesin bilgiyi geçerli kılabilecek bir temel ilke üzerine inşa etmektedir. Her iki filozof da felsefesine epistemolojiden başlar. Fichte de Kant gibi kategorileri yargı biçimlerinden türetmiştir.

Kant tek bir seferde on iki yargı biçiminden yola çıkarak on iki kategori çıkarsamış;

Fichte ise kendi sistem felsefesi gereğince, kategorileri aynı anda çıkarsamamıştır. Temel ilkenin diğer bütün önermelere kesinliğini veren ilke olmasına paralel olacak şekilde, gerçeklik kategorisi de diğer kavramlara ve kategorilere gerçekliğini ve geçerliliğini veren temel kategori olmuştur.

Fichte, birinci ilkesinden gerçeklik kategorisini üretmesine benzer şekilde ikinci ilkesinden olumsuzlama kategorisini üretmiştir (GWL: 105). İkinci ilke birinci ilkeye koşullu olduğundan olumsuzlama kategorisinin gerçeklik kategorisinden türetildiği söylenebilir. İkinci ilkenin birinci ilkeye içerik açısından koşullu olması gibi, olumsuzlama kavramı da gerçeklik kavramına içerik açısından koşulludur. Olumsuzlama, gerçekliğin değillenmesinin kavranışıdır. Bir olumsuzlama olabilmesi için öncelikle bir gerçekliğin olması gerekir.

Fichte ilk iki ilkenin sentezi olan üçüncü temel ilkeden belirlenim kategorisini türetir (GWL: 119). Fichte'nin ilk üç temel ilkeden türetmiş olduğu kavramlara

baktığımızda bunların Kant'ta nitelik kategorilerine karşılık geldiğini görmekteyiz (KV A80; B106). Kant'ın diğer kategorileri ise Fichte'de belirlenim kategorisinden türetilecektir. Örneğin, belirlenim niceliksel bir belirlenim olduğundan bölünebilirlik kavramı üzerinden nicelik kategorilerine bir geçiş yapılabilir veya belirlenim karşılıklı bir sınırlama ilişkisini temel aldığından buradan ilişki kategorilerine geçilebilir.

Sonuç olarak üç temel ilkenin keşfi kategorilerin sistemli bir sunumunu yapar.

Temel kategori durumundaki gerçeklik, olumsuzlama ile sentezlendiğinde bir çelişki olmaması adına gerçeklik bölünmek zorunda kalır. Böylece üçüncü ilkenin sonunda gerçeklik Ben ve Ben-olmayan arasında paylaşılır.

3) Kant felsefesi transandantal bir felsefe olarak nesneyi zihnin dışına çıkmadan görünüş alanı ile sınırlandırmış; özneyi ise 'empirik bir varlık olarak nesnel' ve 'ahlaki bir varlık olarak öznel' olmak üzere iki boyutlu değerlendirmiştir. Üç temel ilkenin keşfi özne ve nesnenin anlamını daha sistematik bir biçimde yeniden belirler.

Fichte felsefesinin en temel ilkesi Ben=Ben, Ben'in belirlenebilirliğini anlatmaktadır. Mutlak özne konumundaki Ben, Ben'in her zaman kendini var edebileceğini ve değiştirebileceğini anlatan bir kavramdır. Fichte'nin şu ifadesi Mutlak Ben'i net bir şekilde açıklamaktadır: "Mutlak Ben bir şey değildir" (GWL: 109). Fichte'de bir şey olmak bir yargının yüklemi olmaktır. Bir yargının yüklemi olmak ise belirlenmiş olmak demektir. Öyleyse Mutlak Ben, mutlak anlamda özgürüm demektir. Fichte Ben-olmayan'ın ise mutlak olarak hiçlik olduğunu ifade etmektedir (109). Ben-Ben-olmayan'ın tek başına bir anlamı yoktur; bir Ben'in gerçekliğini yok edebilirse, onu belirleyebilirse onu belirlediği ölçüde anlam kazanır. Üçüncü ilkede öne sürülen Bölünebilir bir Ben ve Bölünebilir bir Ben-olmayan bu iki kavramın sentezidir.

Bölünebilir Ben'i insan üzerinden düşünebiliriz. Bir insan doğa tarafından belirlenmiş, gerçekliğinin bir kısmı elinden alınmıştır. Ancak, o yine de özgür seçimler yapabilen bir varlıktır yani hala bir Ben olarak gerçektir. Çevresini belirlemesini

sağlayacak zihinsel etkinliklerini ve bu etkinliklerini somutlaştırmasını sağlayacak bedensel uzuvlarını yitirdiğinde yok olmuş olur yani Ben-olmayan olmuş olur. Öyleyse Ben-olmayan belirlenendir. Fichte insanın özgürlüğünü onun doğayla kurduğu ilişki bağlamında ele aldığından, Kant'ın iki dünyaya ait Ben kavramını da değiştirmiş olur.

Özgürlük doğa tarafından belirlenmemek ve doğayı ahlaki amaçlar için belirli bir düzene sokmaktır. Ben'in gerçekliği niceliksel olduğundan bu başarıldığı ölçüde Mutlak Ben idealine yaklaşılmış olunur. Fichte Ben'in Ben'e karşıt olduğunu söylerken kastettiği şey, Ben'in belirlenmiş bir Ben olarak koyulduğunda Mutlak Ben'e karşıt oluşudur. Ancak bu karşıtlık niceliksel bir spektrumda iki kutup arasında duran bir noktanın, kutuplardan birine diğer kutba yakın olduğu ölçüde karşıt olmasıdır. Yani karşıtlık her zaman vardır ama nicelikseldir. Yüzde yüz olarak bütün yüklemlerden bağımsız olunduğunda düşünmek imkânsız hale gelir ki bu da bir yok olmadır.

Fichte'nin yapmış olduğu bu temellendirme, Mutlak Ben ve Bölünebilir bir Ben kavramları üzerinden doğadaki insanın özgürlüğünün bir temellendirmesidir. Bu temellendirme Kant'ın numenal-fenomenal düalizmini aşabilme adına yeni bir çerçeve sunar.

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 55-60)