• Sonuç bulunamadı

Schulze'nin Aenesidemus Metni

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 30-35)

1.2. Kant'tan Fichte'ye Felsefi Uğraklar ve "Aenesidemus'un Eleştirisi"

1.2.4. Schulze'nin Aenesidemus Metni

Aenesidemus metni Hermias ve kuşkucu filozof Aenesidemus'un hayali mektuplaşmaları üzerinden Reinhold ve Kant felsefesini hedef alarak eleştirel felsefesinin bir bilim olamayacağını göstermek ister (Schulze, 2000: 104-136). Aenesidemus incelendiğinde, bu metinde yapılan eleştirilerin Jacobi'nin yaptığı eleştirileri tekrarladığı görülür:29 (i) Reinhold nedensellik kategorisini işlevi dışında kullanmıştır. Kant'a göre kategoriler sadece empirik görülere uygulanabilir. Reinhold ise bu kategoriyi deneyimin nesnesi olmayan tasarım yetisi ile tasarım arasındaki ilişkiye uygulamıştır (2000: 109-110).

(ii) Kant felsefesi zorunluluğu mutlak kabul edip onu zihnin kategorilerine dayandırmıştır. Zorunluluk ve nedensellik mutlak olarak kabul edilmediği zaman Kant felsefesi evrensel bir bilim olma statüsüne yükselemeyecektir. Zorunluluğu akıl temelinde kurmak bu kavramı daha anlaşılır kılmaz. Aklın sınırları kendinde-şey olarak bilinemeyecekse, zorunluluğu nesneler arasındaki ilişki yerine zihnin bir kategorisi olarak koymak felsefeye bir şey katmaz (113-115, 118).

(iii) Aklın sınırlarını keşfetmek aslında aklın kendisinin nesnel olarak koyulduğunu söylemek anlamına gelecektir. Bu da aklın bir kendinde-şey olarak ortaya konuluşudur (119-122). Schulze, Kantçı felsefenin, aklın nedensellik kategorisinin nedeni olduğu bir totoloji içerdiğini göstermektedir.

Schulze'nin Jacobici eleştirileri sürdürmüş olması Reinhold'un transandantal idealizmi evrensel bir bilim statüsüne yükseltemediği anlamına gelir. Bunun temel nedeni, realist ve kuşkucuların Kant felsefesinin gerçeklik anlayışını reddetmeleridir.

Beiser, Schulze'nin eleştirisini Kant felsefesinin psikolojik yorumuna dayanması gerekçesiyle zayıf bulur. Kant'ın quid facti ile değil quid juris30 ile ilgilendiğini, yani

29 Tezin bu başlığında, Jacobi'nin yaptığı eleştirilerin tekrar edilmiş olması ile yetinilecektir. Schulze'nin yaptığı diğer eleştiriler "Aenesidemus'un Eleştirisi"nin ele alındığı bir sonraki başlıkta ele alınacaktır.

30 Kant, hukukçuların yasal bir mesele hakkında konuşurken yasal olanın ne olduğu sorusuyla (Quid juris), olgunun neye ilişkin olduğu sorusunu (Quid facti) ayırt ettikleri ve yasal olanın ne olduğunu araştırırken deneyimden çıkarılamayan kavramları tümdengelim ile türettikleri analojisinden yola çıkarak, kendi felsefesinde, deneyimden edinilemeyecek olan saf a priori kavramların tümdengelim ile türetilmesi

kavramın nasıl biçimlendiği ile ilgilenmek yerine onun evrensel geçerliliğini meşru kılmaya çalıştığını söyler; ancak Schulze'nin, Kantçı felsefenin reddettiği bir varsayımı (bilginin tasarımdan bağımsız bir gerçeklik alanının bilgisi olduğu varsayımını) eleştirisine katarak Kant'ın tartışmadığı şekilde onu eleştirdiği iddiasında bulunur (1987:

282-284).31 Beiser'in bu eleştirisi zayıf bir eleştiridir. Schulze'nin amacı Kant felsefesinin bir bilim olmadığını göstermektir. O, bu sebeple, genişleyen, evrensel ve zorunlu bilgiyi varsayarak yola çıkan Kant felsefesinin içkin bir eleştirisini yapmak zorunda değildir.

Martin'e göre, Aenesidemus Fichte'yi temelde iki grup eleştiri ile etkiler: i) Bilinç ilkesi ile ilgili olan eleştiriler, ii) nedensellik kavramı ile ilgili eleştiriler (2016: 16). Fichte açısından, birinci grup eleştiriler bilinç ilkesinin yerine yeni bir ilke koyulmasını şart koşar; ikinci grup eleştiriler ise kendinde-şey alanının tartışılmayacak bir biçimde ortadan kaldırılması gerektiğini gösterir.

1.2.5. "Aenesidemus'un Eleştirisi"

Buraya kadar yapılan tartışmaların Fichte'yi nasıl etkilediği kısaca hatırlatılmalıdır.

Fichte Kantçı bir filozoftur. Kant'ın empirik gerçeklik anlayışını ve özgürlüğü temel alan ahlak anlayışını benimser. Diğer yandan ahlaki alanın gerçekliği empirik gerçeklikten ayrı olarak ele alınırsa hem ahlaki gerçeklik kurulamaz hem de empirik gerçeklik anlamını yitirmeye başlar. Jacobi, Kant felsefesini tutarlılık ilkesine tabi tutarak onun öznel bir idealizm olması gerektiğini söyler ve eleştirisini Kantçı empirik gerçeklik anlayışına aşkın bir şekilde sürdürerek, dolaysız bilginin temel inançlarımız için olmazsa olmaz olduğunu savunur. Reinhold Kant'a yöneltilen eleştirilerden sıyrılma yolunu tek bir ilkede temellenen bir sistem felsefesinde arar; ancak bu yolla sadece tutarsızlık

gerektiğini ifade eder (CPR A85, B117). Kant'ın Quid facti yerine Quid juris ile ilgilendiğini ifade etmek, onun görünüş alanında kurmuş olduğu gerçekliğin kendinde bir gerçeklik olup olmadığı ile ilgilenmek yerine bu kurmuş olduğu gerçekliğin genişleyen, evrensel ve zorunlu bilgiyi meşru kılacak çerçeveyi verip verememesi ile ilgilendiğini ifade etmek anlamına gelir.

31 Beiser bu eleştiride Maimon'dan ilham alır. Maimon'a göre Kant felsefesi bilginin içeriğini analiz edip sistematik hale getirmekten başka bir şey yapmaz; deneyimin nedensel koşullarını değil, yargımızın doğruluk koşullarını inceler (Beiser, 1987: 321).

eleştirisine cevap vermiş olur. Schulze, Jacobi'nin aşkın eleştirilerini tekrarlamakla kalmaz, bu başlık altında göreceğimiz üzere Reinhold'un tutarsızlık eleştirisinden bile kaçamadığını gösterir. Fichte'nin "Aenesidemus'un Eleştirisi"ni yazmasının asıl amacı Kant felsefesinin tutarsızlık eleştirisinden kaçabileceği bir temel bulmaktır. Bu temel Kant'ın iki gerçeklik düalizmini tek bir gerçeklik kavramı altında birleştirmelidir.

"Aenesidemus'un Eleştirisi"nin ortaya çıkışındaki temel süreç bu şekilde işlemiştir. Buna ek olarak, Fichte temel ilkeyi belirlemede Jacobi'nin dolaysızlık felsefesinden ve Maimon'un eleştirel-kuşkucu felsefesinden faydalanmıştır. Fichte Jacobi'den etkilenerek felsefesinin temeline özgürlüğün dolaysız bilgisi anlamına gelebilecek bir ilke yerleştirmiştir. Ayrıca bu ilke bir ideali temsil ettiğinden, onun Maimon'un sonsuz çaba argümanı ile desteklendiği görülmektedir.

Aenesidemus'un eleştirel felsefeye yönelttiği bazı itirazlar, Fichte'nin bu eleştirilere cevabı ve bu eleştirilerden yola çıkarak kendi felsefesinin temelini nasıl belirlediği şu şekilde özetlenebilir:

1) Aenesidemus, Reinhold'un bilinç ilkesinin çelişmezlik ilkesine tabi olduğunu söyler ve bu sebeple temel ilke olmadığına kanaat getirir. Buna cevap olarak Fichte, düşüncenin yasaları üzerine yine bu yasalara göre düşünülebileceğini ve bu yasalara göre düşünmenin, içeriğin bu yasalara göre belirlendiği anlamına gelmediğini savunur (2006a:

33-34). Fichte'de mantık yasaları temel ilkeden soyutlanarak elde edilir ve ikincildir.

Kesinliği kendilerinden gelmez. Bu yasalar ilk ilkelerden soyutlanarak elde edilen yasalar olarak, bir bütünlük arz eden insani bilgi sisteminin bir parçasıdır. Bu yasalara göre düşünmek bu yasalar temel ilkeler olmasa da meşrudur. Fichte'ye göre temel ilke yalnızca biçimsel olan bir ilke olamaz.

2) Aenesidemus'a göre Reinhold'un bilinç ilkesi özne kavramına deneyimde bir yüklemin eklendiği sentetik bir önermedir. Bu ilkeye uymayan bilinç durumları vardır. Reinhold bu ilkenin analitik olduğunu öne sürmektedir. Fichte'ye göre ise özne, nesne ve tasarım

arasındaki ilişki, ayırt etme ve ilişkilendirme içerdiğinden bir sentezdir ve empirik bir olguya işaret eder. Fichte'ye göre temel ilke bir olgu olamaz; zira, olgular koşulludur ve koşullu olan hiçbir şey temel ilke olamaz (2006a: 37-39).

Fichte, temel ilkenin hem salt biçimsel olmadığını hem de herhangi bir olguya karşılık gelmediğini belirtmiştir. Bu durumda temel ilke, olgu olmayan bir maddiliğe, yani kendi kendini koşullayan bir maddiliğe gereksinim duyar. Çünkü temel ilke maddiliğe sahip olmadığı zaman genel olarak maddiliğin nereden türetildiği anlaşılamaz.

3) Aenesidemus Reinhold’u, tasarımdan tasarım yetisi olgusuna gitmesi sebebiyle, Kant’ı da deneyimi mümkün kılan koşullardan varlığın koşullarına gitmesi sebebiyle eleştirir.

Fichte bu eleştiriye, "bir şeyin düşüncemizden bağımsız ve kendinde yargılarımızın bir temeli olduğunu söylemenin, bu aynı şeyin kendisi bir düşünce ise ne anlama geleceğini"

sorarak yanıt verir (2006a: 43). Fichte için, düşüncenin varlıkla özdeş olmayabileceği eleştirisi, düşünmeden yapılamayacağından anlamsızdır. Fichte, Kant'ın kendinde-şeyi ve Reinhold'un tasarım yetisini ortaya koyarak dogmatik bir tavır aldıklarını ve böylece düşünmenin dışına çıkarak eleştirel felsefenin tinine aykırı hareket ettiklerini savunur.

4) Aenesidemus'a göre, zorunluluğun akıldan kaynaklandığını söylemek, dış nedenlerden kaynaklandığı söylemeye göre daha açıklayıcı değildir. Bu eleştiri, transandantal idealizmin realizme karşı bir üstünlüğünün olmadığını iddia etmektedir. Fichte'nin bu eleştiriye karşı savunusu hem eleştirel felsefenin amacını hem de onun sınırlarını göstererek kendi felsefesinin hangi zeminde yükseleceğini açıklar:

Belki de temellerini tamamen zihnimizde bulduğu kabul edilen bu zorunluluk için hâlâ daha yüksek bir temel mi aramalıyız? Zihinlerimizde keşfedilen bu koşulsuz zorunluluk, daha yüksek bir şey tarafından türetilmiş, onun terimlerinde açıklanmış ve kavranmış olmakla mı koşullu olmalı? Bu yüksek temel için nereye bakmalıyız? Daha önce mutlak otonomiye erişmiş olduğumuz kendi içimize mi? Mutlak otonomi başka bir şey üstüne mi kurulmuş olmalı? Yahut bu yüksek temel için kendi dışımıza mı bakmalıyız? Ancak sorgulanan, tam da dıştan içe bu geçiş ya da tersidir. Eleştirel felsefenin görevi, tam da böyle bir geçişin gerekli olmadığını, zihnimizde beliren her şeyin, zihnin kendisinin temelinde tam olarak açıklanabileceğini ve kavranabileceğini göstermektir. Eleştirel

felsefe akla aykırı bir soruyu yanıtlamayı tahayyül dahi etmez. Bu felsefe, bize içinden kaçamayacağımız döngüye işaret eder. Öte yandan, bu döngünün içinde bizi tüm bilgimizin en büyük tutarlılığıyla donatır. (45).

Fichte mutlak özerklikten daha temel bir ilke aranamayacağını söyleyerek kendi temel ilkesini ortaya koymuş olur. Bu ilke bir özgürlük ilkesi olan Ben ilkesidir. Diğer yandan, Fichte eleştirel felsefenin döngüsel olduğunu da kabul eder.

5) Aenesidemus, Reinholdcu anlamda tasarımlama yetisinin ve Kantçı anlamda aklın, yine Kant felsefesinde transandantal özne anlamına geldiğini iddia eder. Bu öznenin sadece düzenleyici işlevi olan bir biçime karşılık geldiği ve yalnızca mantıksal geçerliliği olduğu Kant felsefesinde açık bir şekilde belirtildiği için hem Reinhold hem de Kant, eleştirel felsefe ile çelişir. Fichte'ye göre transandantal özne diğer transandantal idelerden farklıdır. Bu ide, entelektüel görü aracılığıyla "Ben varım" ve "Ben yalın olarak var olduğum için varım" yoluyla gerçekleşir (46). Fichte, transandantal özneyi sadece düzenleyici bir biçim olarak düşünmez, ayrıca ona bir içerik atfeder.

Fichte'nin Ben ilkesi biçimselliğe ve olgu olmayan bir maddiliğe sahipse, onun maddi geçerliliği, zorunluluğunu ya da olumsallığını göstermeyecektir. Bu sebeple, 'Ben ilkesi' teorik anlamda olgu-biçimsellik ayrımını aşamaz. Pratik anlamda ise bu ilke, olguyu biçimsel olana çekmek için çabalayan bir özgürlük ilkesi olarak okunabilir. Ancak bu durumda özgürlük tam anlamıyla gerçekleşemez ve sonsuz bir çaba olarak kalır.32 Diğer yandan bir sistemin sınırsız ve kanıtlanamaz böyle bir temele dayanmasının bazı avantajları vardır. Rockmore'a göre Fichte böyle bir temel ortaya koyarak, Kartezyen bilgi modelini başarılı bir şekilde geride bırakan ilk epistemolojiyi sunmuştur. Fichte argümanlarla ortaya konan bir temele dayanmasına rağmen Kartezyen anlamda kesin bir

32 Bu çıkardığım sonuç, Hegel'in çıkardığı sonuçla paraleldir. Hegel'in Fichte yorumunda, Ben'in kendini sınırlayarak özbilincine vardığı ve böylelikle kendini var ettiği etkinliğinde, özgürlük Ben'in kendisini özgürce sınırlaması olarak anlaşılırsa, o mutlak özdeşliktir ve o, onun sonlu görünümüyle çelişerek dizge içerisinde gerçekleşemez. Diğer yandan özgürlük, Ben'e karşıt olarak koyulan Ben-olmayanı aşma, onu Ben'e bağımlı kılma ve daha doğrusu onu ortadan kaldırma anlamına gelecekse o zaman Ben-olmayan, Ben'in varlık koşulu anlamına geldiğinden, bu kaldırma işlemi Ben'in kendisini de ortadan kaldırması anlamına gelecektir. Yani özgürlük pratik anlamda da gerçekleşemeyecek ve o sonsuz bir çaba olarak kalacaktır (Hegel, 1977: 130-131).

temele dayanmayan temelsiz bir sistem önermiş ve temel ilke kanıtlanamayacağı için bilgi iddiasını hipotetik olarak kurmuştur (2019: 75-77).

Belgede TÜRKİYE CUMHURİYETİ (sayfa 30-35)