• Sonuç bulunamadı

3. HAZAR HAVZASI’NIN ENERJİ GÖRÜNÜMÜ

3.2. Temel Boru Hatları

Hazar Havzası’ndaki zengin doğal gaz ve petrol rezervlerinin uluslararası piyasalara taşınması, bölge ülkeleri için son derece önemlidir (Guliyev, 2009: s. 3171). Hazar coğrafyası, üretici ülkeleri, transfer ülkelerine ciddi oranda bağımlı olmaya mahkum etmektedir. Bu bağlamda geliştirilen boru hattı projeleri, Hazar Havzası jeo-ekonomisi ve jeo-politiğinde köklü değişikliklere yol açmışlardır.

156

Hazar enerji kaynaklarını dünya enerji pazarına transfer edecek pek çok seçenek bulunmaktadır. Hazar’ın kapalı bir bölge olması nedeni ile transfer rotasının seçimi, enerji güvenliği açısından önemli bir unsuru teşkil etmektedir. Çevresel kaygılar ve jeo-politik güçlerin baskısı nedeni ile, Hazar kaynaklarının gemiler aracılığıyla taşınması yerine transfer ülkelerine bağımlılığı daha da derinleştiren boru hatları tercih edilmek zorunda kalmaktadır (Babalı, 2006: s. 3). Boru hattı projelerinin çok sayıda ülkeden geçmesi, Hazar’da kaynak transferini daha da riskli hale getirmektedir. Hazar’a kıyısı olan devletlerden sadece İran ve Rusya’nın açık denizlerle bağlantısı bulunmaktadır. Ancak, bu iki ülkenin limanlarına gelen petrol tankerlerinin tüketici ülkelere ulaştırılabilmesi için siyasi ya da çevresel sorunların olduğu geçiş noktalarının kullanılması gerekmektedir.

Sovyet döneminde teknolojik yetersizlikler nedeni ile, rezerv geliştirme çalışmalarının yapıl(a)madığı Hazar Bölgesi’nde, Soğuk Savaş sonrası dönemde bağımsızlığını kazanan cumhuriyetler kendilerini teknolojik ve coğrafi olarak kuşatılmış bulmuşlardır. Hazar’ın karadaki rezervlerinin tükenme noktasına gelmesi, zengin ham petrol ve doğal gaz yataklarının deniz yatağında bulunması bağımsız cumhuriyetlerin kendi imkanları ile üstesinden gelemeyecekleri bir sorun olarak karşılarına çıkmıştır. İleri teknoloji ve yüksek maliyet getiren rezerv geliştirme çalışmaları bağımsızlıklarını yeni kazanan cumhuriyetleri dış destek aramaya mahkum etmiştir. Öte yandan bölgenin denizlere kapalı olması da bir diğer handikabı oluşturmaktadır. Enerji piyasasına uzak olan Hazar’ın bağımsız cumhuriyetlerinin önünde iki yol bulunuyordu. Bunlardan yatırım maliyeti en düşük olanı komşu ülkelere ham petrol ve doğal gaz satmalarıydı. Ancak, bölgenin büyük devletleri olan Rusya ve İran, kendi enerji kaynaklarına sahip olduğu için geriye ekonomik olarak istikrarlarını sağlayamamış, enerji faturasını düzenli ödeyip ödeyemeyecekleri belli olmayan Kafkaslar ve Orta Asya’nın küçük cumhuriyetleri kalmıştır. Bir diğer seçenek ise, güvenli transfer rotaları oluşturup kaynaklarını en çok enerji ihtiyacı olan Avrupa ve Asya pazarlarına ulaştırmaktır. Ancak, burada da, bölge devletlerinin enerji pazarında kendine rakip olmasını istemeyen Rusya engelini aşmanın yanı sıra ham petrol ve doğal gaz boru hatlarının inşası için politik ve ekonomik destek sağlaması gerekmiştir. Tüm bu handikapların sonucu olarak, keşif ve çıkartılma

157

maliyetleri Orta Doğu başta olmak üzere diğer enerji havzalarına17 göre yüksek olan

Hazar enerji kaynaklarının transferi için de ucuz bir alternatif bulmak çok güçtür. Bununla birlikte, Hazar enerji kaynakları SSCB’nin dağılması ile sadece enerji güvenliği açısından çeşitlendirmeye duyan Batı devletlerinin değil, dev enerji şirketlerinin de akınına uğramıştır. Bu ilgiden en çok pay alanlardan biri de tekrar Rus hegemonyasına girmemek için Batılı devletlerle yakın ilişkiler kurmaya yönelen Azerbaycan olmuştur.

Batılı devlet ve şirketlerin Hazar Havzası’na yönelik güçlü ilgisinin ise, farklı nedenleri bulunmaktadır. Enerji piyasasının büyük şirketleri –BP, Exon-Mobil, Lukoil, Royal Dutch Shell, Chevron ve Total- ilk olarak Azerbaycan ve Kazakistan başta olmak üzere Hazar’ın ham petrol kaynaklarını işletmelerini sağlayacak anlaşmalar yapmanın peşine düşmüşlerdir. Doğal gaz rezervlerinin geliştirilmesi ve pazar bulunmasındaki zorluğun aksine, petrol sektöründe daha düşük yatırım maliyetleri olması nedeni ile, ilgi doğal olarak ham petrol üzerinde toplanmıştır. Dünya ham petrol rezervlerinin düşük bir miktarına sahip olmasına rağmen Hazar’ı enerji devleri için cazip hale getiren bu bölgenin gelişme potansiyelinin yanı sıra, enerji sektöründeki millileştirme hareketi olmuştur. Rekabetin çok güçlü olduğu ve oldukça değişken olan ham petrol piyasasında, 1973 sonrasında yaygınlaşan millileştirme hareketi sonucunda, dünya petrol kaynaklarının yüzde 90’dan fazlası devlet petrol şirketleri tarafından kontrol edilir hale gelmiştir (Marcel, 2006: s. 1). Petrol sektöründeki millileştirme hareketleri sonucunda dünya rezervlerinin sadece

17

Suudi Arabistan’da 1 varil ham petrolün tankerlere yükleneceği limana getirilmesi 2-3 dolara mal olmaktadır. Kuzey Deniz’de bu rakam 5 ila 10 dolar arasında değişmektedir. Hazar’da ise varil başına maliyetler bölgelere göre değişmekle birlikte 10 doların üstündedir. Öte yandan petrol fiyatları 2000’li yıllarda yükselişe geçmiştir ve 50 dolardan 100 dolarlı rakamlara tırmanmıştır. Petrol fiyatlarının yüksek seyretmesi durumunda Hazar’ın yüksek olan geliştirme ve transfer maliyetleri ciddi oranda sorun teşkil etmemektedir. Ancak petrol fiyatlarının 1998’de olduğu gibi 10 doların altına düşmesi ya da 2008 yılındaki küresel kriz benzeri dönemlerde büyümenin yavaşlamasına bağlı olarak talebin düşmesi durumunda Hazar enerji kaynakları cazibesini yitirme riski ile karşı karşıyadır. Bu kara kehanet sadece ham petrol için değil bölgenin 21. yüzyılın yeni odak noktası olmasında büyük etkisi olan doğal gaz için de geçerlidir. Üstelik doğal gaz piyasası dalgalanmalardan etkilenmeye çok daha açıktır. Doğal gaz transferinin petrolden daha zor olması, Hazar’ın yeni bağımsızlığını kazanan cumhuriyetlerinin Rusya ve İran gibi iki doğal gaz devi ile komşu olmaları nedeni ile bu ülkelerin doğal gaz rezervleri için karlı pazarlar bulmaları hiçte kolay olmamaktadır (Cornell, 2011: s. 213- 214).

158

yüzde 1’ini18 kontrol eder hale gelen enerji devlerinin Hazar’a yönelmesinin, bu gelişme ile yakından ilgisi vardır. “Çok fazla Hazar yok” sözü ile ifade edilen bu durum, bağımsızlığını yeni kazanmış cumhuriyetler ile karlı işletim anlaşmaları yapmak üzere enerji devlerini harekete geçirmiştir (Svante, 2011: s. 213-216).

Hazar Havzası’nda önemli rezervlerine sahip olan Kazakistan, Azerbaycan ve Türkmenistan, SSCB’nin dağılması sonrasında önemli yabancı yatırımcıların dikkatini petrol ve doğal gaz sektörlerine çekmeyi başarmışlardır. Bu ülkelerin düşük iç tüketim oranlarına sahip olmaları, rezervlerinin büyük çoğunluğunun uluslararası piyasalara açılması anlamına da gelmektedir. Uluslararası petrol şirketlerinin bölgeye yönelik ilgisinin arkasında dünya enerji piyasasında yaşanan bazı gelişmeler bulunmaktadır (Svante, 2011: s. 131):

• ABD’nin bazı önemli petrol bölgelerinde ve Avrupa’nın en önemli petrol rezervlerine sahip olan Kuzey Denizi’nde üretimde görülen düşme,

• Hazar Bölgesi’nin henüz keşfedilmemiş ya da henüz işletime açılmamış geniş rezervlerinin olması,

• Orta Doğu’daki önemli petrol üreticilerinin büyük çoğunluğunun enerji sektörüne yabancı yatırımları yasaklamaları ya da çok katı kurallara bağlamaları,

• Son olarak da, Kazakistan ve Azerbaycan’ın, belirli ölçülerde de Türkmenistan’ın yabancı yatırımlar için uygun ortam ve koşullar sunmaları da uluslararası yatırımcıların bölgeye yönelmelerinde etkili olmuştur.

Hazar Denizi’ne kıyısı bulunan devletler, kendi çıkarları doğrultusunda boru hatları projelerinin hayata geçmesi için diğer bölgesel aktörler ve küresel aktörlerle iş birliklerini yoğunlaştırmışlardır. Hazar kaynaklarının dünya pazarına ulaştırılması konusunda en temel sorun yakın gelecekte kaç tane boru hattının çalışmaya

18

Dünyadaki en önemli petrol üretim sahalarındaki petrol endüstrisi millileştirilmiştir. Dünya ham petrol rezervlerinin yüzde 90`ı devlet şirketlerinin kontrolü altındadır. Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da bulunan 5 devlet petrol şirketi [Suudi Aramco, Kuveyt Petrol Sirketi (KPC), İran Ulusal Petrol Şirketi (NIOC), Cezayir Sonatrach, Birleşik Arap Emirlikleri Abu Dabi Ulusal Petrol Şirketi] dünya petrol üretiminin dörtte birini, petrol ve doğal gaz rezervlerinin ise yarısını ellerinde tutmaktadır (Marcel, 2006: s.1).

159

başlayacağı ve hangi rotanın en uygun olacağının belirlenmesidir. Bölge kaynaklarının transferi açısından en doğal rota İran’dır. Ancak, İran seçeneği ABD’nin bu ülkenin nükleer programına karşı uyguladığı ambargo nedeni ile işlerlik kazanamamaktadır (Misiagiewicz, 2012: s. 71). Buna bağlı olarak, boru hatlarının Rus topraklarında genişlemesi Rusya’ya bölge üzerinde kontrol gücü sağlamaktadır. Büyüyen enerjide dışa bağımlılığı ile Çin, Hazar enerji oyununa doğu bölgesi üzerinden planladığı boru hatları önerisi ile katılmıştır.

Hazar kaynaklarının Avrupa’ya Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden transferinde kullanılan batı rotası “21. Yüzyılın İpek Yolu” olarak adlandırılmaktadır (Türkiye’nin Enerji Stratejisi, 2010). Bu güzergahtaki ana proje 1768 kilometrelik uzunluğu ile Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi’dir. BTCP, hem ekonomik hem de politik olarak oldukça pahalı bir girişimdir (Misiagiewicz, 2012: s. 71). Yapımına 2002 yılında başlanan, 2006 yılında çalışmaya başlayan boru hattına Kazakistan da aynı yılın Ocak ayından itibaren Azerbaycan üzerinden ham petrol pompalamaya başlamıştır (Türkiye’nin Enerji Stratejisi, 2010).

Hazar açısından önem taşıyan muhtemel bir proje de Trans-Hazar Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’dir. Bu projenin amacı Türkmen gazını Rusya’yı by-pass ederek Hazar üzerinden Avrupa’ya ulaştırmaktır. Taraflar arasında 1998’de imzalanan antlaşmaya göre Hazar üzerinden Türkiye’ye gelecek olan gazın bir kısmı iç tüketim için kullanılırken, yarısına yakın olan kısım da Avrupa’ya pompalanacaktır. Bu proje, Hazar’ın statüsü konusundaki tartışmalar ve Azerbaycan ile Türkmenistan’ın Hazar kaynakları konusundaki çatışan savları nedeni ile geçerlilik kazanamamıştır (Winrow, 2006: s. 629).

Hazar’daki bir diğer girişim BTC hattına paralel olarak inşa edilen ve Türkiye- Yunanistan-İtalya ara bağlantılı Bakü-Tiflis-Erzurum Projesi’dir. Azerbaycan’a ait Şah Denizi bölgesinde bulunan gazı Avrupa’ya ulaştıracak olan proje AB’nin enerjide Rusya’ya olan bağımlılığının azaltılması açısından önemlidir (Rogojanu, 2009: s. 629).

AB, halihazırda Orta Asya ve Hazar enerji kaynaklarına Rusya’ya bağımlı olmadan ulaşmasını sağlayacak seçenekler araştırmaktadır. BTEP, bunun ilk adımı

160

olarak değerlendirilebilir. Fakat bu projenin etkisi Türkiye’nin enerji terminali olmasını sağlayacak Nabucco gibi projelerle daha da güçlendirilebilir (Misiagiewicz, 2012: s. 73). Bu bağlamda, Nabucco’nun sonunu getirdiği ileri sürülen Trans Anadolu Doğal Gaz Boru Hattı Projesi de (TANAP) önem taşımaktadır.

Rusya, Hazar Bölgesi’ndeki en önemli oyuncudur. Gazprom öncülüğünde Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan ve İtalya tarafından 2009 yılında imzalanan Güney Akım Boru Hattı Projesi, Rusya’nın Batı koridorunda elini güçlendirmiştir. Karadeniz’in altından Bulgaristan’a ulaşan boru hattı projesi AB’nin iki kutuplu enerji politikası ile de uyumludur (Misiagiewicz, 2012: s. 73).

Son dönemlere kadar Hazar bölgesindeki boru hatları SSCB tarafından kendi topraklarından geçecek şekilde dizayn edilmiştir (Bahgat, 2005: s.166). Karadeniz’deki Novorossiysk Limanı, Hazar petrol ve gazının tankerlerle Avrupa’ya ulaştırılmasında büyük öneme sahiptir. Rusya’nın ana enerji transfer projesi olan

Hazar Boru Hattı Konsorsiyumu, Kazakistan petrolünü Novorossiysk’e

ulaştırmaktadır (Baghat, 2006: s. 8).

Rusya topraklarından geçen bir diğer transfer seçeneği “Kuzey Koridoru” olarak bilinen Bakü-Novorossiysk Petrol Boru Hattı’dır. 1997 yılında ilk ham petrolün pompalandığı boru hattından Novorossiysk’e ulaşan petrol tankerlerle İstanbul ve Çanakkale Boğazları’ndan geçerek Akdeniz’e ulaştırılmaktadır (İbrahimov, 2011). Ancak, bu hat hem ekolojik olarak riskli, hem de BTC hattına göre ekonomik olarak daha maliyetlidir (İbrahimov, 2011).

Enerji ithalatçısı ülke konumunda olan Çin, Hazar enerji pazarında giderek daha önemli bir oyuncu haline gelmektedir. Çin’in en önemli enerji güvenliği sorunu sürekli artan enerji talebinin düzenli olarak karşılanabilmesidir. 1980 yılından bu yana Çin’in enerji tüketimi yaklaşık olarak yüzde 250 oranında artmıştır (Hall, 2009: s. 124). Son dönemde Çin, Kazakistan-Çin petrol boru hattı ile Türkmenistan-Çin doğal gaz hattı için önemli kaynak ayırmaktadır (Lin, 2010: s. 9).

Hazar kaynakları için bir diğer muhtemel transfer rotası ise, İran’dır. İran, Hazar Havzası ve Basra Körfezi arasında stratejik bir konuma sahiptir. İran, dünya enerji pazarları için ucuz ve doğal bir transfer koridorudur. İran’ın petrol kaynakları

161

güney bölgesinde toplanırken nüfusun çoğunluğu kuzey bölgesinde yaşamaktadır. Bu nedenle İran, Hazar devletleri ile yaptığı swap antlaşmaları ile kuzey bölgesinin enerji ihtiyacını transfer maliyetlerinden tasarruf ederek karşılayabilmektedir. Ancak, İran’ın transfer ülkesi olarak öne çıkması ABD’nin ambargosu nedeni ile gerçeklik kazanamamaktadır (Misiagiewicz, 2012: s. 78).