• Sonuç bulunamadı

3. DÜNYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜ

3.2. Doğal Gaz ve Transferi

Doğal gaz, 21’inci yüzyılın yakıtı olarak kabul edilirken, 21’inci yüzyıla “doğal gazın altın çağı” da denilmektedir. Enerji ve politika arasındaki ilişki analiz edilirken, petrol ve doğal gazın politik dinamikleri arasında, yapısal bir fark bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır. Petrol ve doğal gazın, işletilmesi, depolaması ve taşınması açısından farklı özellikleri bulunmaktadır. Dünya enerji arzında en büyük pay, petrole aittir. Petrol, ucuz ve kolay taşınabilmesinin sağladığı avantaj sayesinde; en yaygın kullanılan enerji kaynağıdır. Petrol talebinin yüksek olmasında kullanım alanının genişliği de önemli ölçüde etkili olmuştur.

Doğal gaz, dünyanın en hızlı gelişen temel enerji kaynağı olarak son dönemde öne çıkmıştır. Doğal gazın bu gelişme trendini koruması durumunda, dünya enerji tüketiminde ikinci sırada olan kömürün yerini almasının yanı sıra, çok uzak olmayan bir gelecekte petrolü de tahtından edeceği tahmin edilmektedir. Düşük emisyon oranı, doğal gaza yönelik talebin artmasında en önemli sebep olarak dikkati çekmektedir (Elkind, 2010: s. 154; Shaffer, 2009: s. 13).

Fosil yakıt kullanımında petrolden doğal gaza geçisin, kömürden petrole geçişe göre daha sancılı olacağına dikkat çeken Ediger (2008: 133), “Doğal gazın en önemli sorunlarının başında, üretim ve tüketim merkezlerinin coğrafî dağılımındaki düzensizlik gelmektedir, yani tüketim coğrafyasıyla üretim coğrafyası birbirinden farklıdır. Büyük üreticiler tüketici, büyük tüketiciler de üretici değildir. Ayrıca doğal gazdaki rezerv konsantrasyonu petrolden daha kötüdür. En büyük rezerve sahip iki ülkenin dünyadaki payı petrolde yüzde 33,5 iken (Suudi Arabistan ve İran) doğal gazda yüzde 50’den fazladır (Rusya Federasyonu ve İran). Demek ki rezerv

70

konsantrasyonu açısından doğal gazdaki tekelleşme, yani rezervlerin belirli yerlerde toplanması petrolden daha tehlikeli bir durum arz etmektedir.” diyerek, doğal gazda kaynak çeşitlendirmenin mevcut koşullarda oldukça güç olduğunun altını çizmiştir. Bu durum, doğal gazın petrole göre daha da politik bir hal almasına yol açmakta olup, doğal gaz alım-satımının halen çok önemli bir kısmının uzun vadeli ve devletler arası anlaşmalarla yapılmakta olması, jeo-politik ve politik faktörlerin gücünün daha yoğun hissedilmesine yol açmaktadır.

Artan doğal gaz talebi paralelinde, küresel doğal gaz üretimi de önümüzdeki dönemde artışını sürdürecektir. Teknolojinin gelişimiyle birlikte, geçmişte ekonomik olarak faydalanılması mümkün olmayan doğal gaz rezervlerinin kullanılabilir hale gelmesi, yeni rezervlerin keşfedilmesi ve başta kaya gazı7 olmak üzere geleneksel

7

Geçtiğimiz on yılda ABD’de yaygın bir şekilde üretilmeye başlanan kaya gazı, benzer jeolojik özelliklere ve kaya gazı rezervlerine sahip olan diğer bölgelerde de alternatif bir doğalgaz kaynağı olarak tartışılmaya başlanmıştır. Yaklaşık 350 milyon yıl öncesinde oluşan ince-taneli klastik çökelti kaya formasyonları olan şeyl (kaya gazı) tabakaları, yüksek oranda hidrokarbon içerebilmektedir. Genelde 1.500 ila 5.000 metre derinlikte yer alan şeyl tabakalarına kadar dikey kuyularla inildikten sonra tabaka içine yatay olarak 3.000 metreye kadar sondaj yapılmakta ve hidrolik basınçla çatlaklar oluşturulmaktadır. Kaya içinde hapsolmuş durumdaki doğalgaz, petrol ve diğer hidrokarbonlar, bu çatlaklardan sızarak sondaj borusuna alınmakta ve yüzeye çıkartılmaktadır. Kaya gazı üretim maliyetleri sermaye, işletme, nakliye maliyetleri ile vergi ve imtiyaz paylarından oluşmakta olup ülkeye, coğrafyaya ve operasyonun büyüklüğüne göre çeşitlilik göstermektedir. Sermaye maliyetleri temelde arama ve geliştirme maliyetlerini içermekte ve büyük bölümü kuyuların inşasına ilişkin olmaktadır. İşletme maliyetleri üretim faaliyetinin kendisinden kaynaklanan değişken maliyetlerdir. Nakliye maliyetleri ise daha çok gazın satılacağı pazarlara uzaklıkla ilgilidir. Şeyl tabakasının derinliğine, yatay sondaj uzunluğuna ve diğer faktörlere göre değişmekle birlikte ABD’de bir kaya gazı kuyusunun maliyeti 4-10 milyon USD arasında değişmektedir. Kuyu başına elde edilebilen doğalgaz miktarı ise 8 ila 300 milyon m3 arasında olabilmekle birlikte orta derinlikteki kuyularda ortalama 30 milyon m3 civarındadır. Yaklaşık bir hesaplamayla 5 milyon USD’ye mal olan ve 30 milyon m3 gaz elde edilebilecek bir kuyunun ekonomik olarak anlamlı olması için piyasada doğalgaz fiyatının 5 USD/MBtu’nun üzerinde olması gerekmektedir. ABD’de hızlı üretim artışı sonrası doğalgaz fiyatları 2 USD/MBtu seviyesine kadar düşmüş olup bu durum yalnızca gaz elde edilen (sıvı hidrokarbon çıkartılmayan) birçok projenin ekonomik olmaktan çıkmasına neden olmuştur. Ancak buna rağmen ABD’de kaya gazı üretimindeki artışın devam ettiği gözlenmektedir. Bu durum ilk bakışta çelişkili görünse de birkaç faktör bir arada değerlendirildiğinde anlaşılabilmektedir. 2010 ve 2011 yıllarındaki yoğun kuyu açma çalışmalarının ardından, bir çok projede ilk yatırım maliyetlerine halihazırda katlanılmış olduğundan bu kuyularda üretime devam edilmektedir. Bazı yatırımcılar açısından ise önceki yüksek fiyatlardan belirlenen satış sözleşmeleri devam etmektedir. Ancak en önemli faktör, NGL (doğalgaz sıvıları – etan, propan, bütan) içeren projelerin bu fiyat seviyelerinde bile ekonomik olmayı sürdürmesi ve petrole endeksli yüksek NGL fiyatlarından sağlanan kârlılığın, doğalgazın piyasa fiyatını önemsiz kılacak derecede yüksek olmasıdır. NGL, yaklaşık 40 USD/varil değerinde olup, kuyudan %40 oranında NGL, %60 oranında doğalgaz elde edilmesi durumunda, doğalgaz fiyatı 1 USD/MBtu olsa bile proje ekonomik olmaya devam etmektedir. %50 ve daha fazla

oranda NGL içeren kuyular için ise doğalgazın fiyatı önemini yitirmektedir. Bu nedenle mevcut durumda yalnızca gaz içeren kuyulara yatırımlar durmuş olup, yeni açılan tüm kuyularda NGL ve doğalgaz birlikte çıkartılmaktadır (Demirtaş, 2013: s. 9, 11, 22).

71

olmayan doğal gaz kaynaklarında da yaygın bir şekilde üretime başlanması sonucunda, doğal gaz üretimindeki artışın talebi karşılayamaması riski giderek önemini kaybetmektedir. Mevcut hesaplamalara göre, doğal gaz kaynakları dünyaya 150-200 yıl yetecek düzeyde olup, yeni teknolojiler ve verimlilik artışlarıyla birlikte bu sürenin uzaması beklenmektedir.

Şekil 6: Doğal Gaz Rezerv/Üretim Oranı (2013)

Kaynak: ENI, 2014: s. 48.

Doğal gaz arzının, geleneksel olmayan (unconventional) gaz üretimi teknolojisinin gelişmesine bağlı olarak artması beklenmektedir. IEA tahminlerine göre, küresel bazda yıllık geleneksel olmayan doğal gaz üretiminde 2010-2035 yılları arasında 800 milyar m3’ün üzerinde bir artış beklenmektedir. Bu üretim artışı ile birlikte, geleneksel olmayan gazların toplam üretimdeki payının 2010 yılındaki yüzde 14 seviyesinden, 2035’te yüzde 26’ya yükseleceği tahmin edilmektedir. Küresel üretimdeki bu artışın büyük bölümünün ABD, Çin, Kanada ve Avustralya’dan kaynaklanması beklenmektedir. Bu alanda ABD öncü konumda olup, 2013 yılında kaya gazı üretiminde ciddi artış sağlayarak doğal gaz arzında dünya genelinde ikinci sıraya yükselmiştir (IEA, 2014: s. 5). Dünya genelinde çok sayıda bölgede yüksek doğal gaz rezervleri içeren kaya gazı formasyonlarının olduğu bilinmesine rağmen, bu rezervlerin yaygın şekilde işletilmesi büyük ölçüde ABD’ye özgüdür. Çeşitli ülkelerde kaya gazı arama ve çıkartma faaliyetleri planlanmasına ve deneme kuyuları kazılmış olmasına rağmen, söz konusu faaliyetler ABD’deki aktivite ile kıyaslandığında cüzi ölçekte kalmaktadır. Artan doğal gaz talebini

72

karşılamakta konvansiyonel yatakların yeterli olmadığının 1980’li yıllarda görülmesi ile, ABD’de konvansiyonel olmayan rezervlerin geliştirilmesine yönelik ticari çalışmalar başlamıştır. 1990’lı yıllarda konvasiyonel olmayan gaz arama çalışmalarına yönelik vergi ayrıcalığı getirilmiş olmakla birlikte, ileri teknoloji ve büyük yatırım maliyetleri nedeni ile, 2000’li yıllara gelindiğinde çok az ilerleme sağlanabilmiştir. ABD doğal gaz tüketiminin ancak yüzde 1’i, 2000 yılında kaya gazı tarafından karşılanmıştır. Bununla birlikte, 2011’de bu oran yüzde 25’e yükselerek, ABD’nin doğal gaz üretiminde patlama yapmasını sağlamıştır (Yergin, 2011: s. 329). Tüm dünyada açılan kuyuların yaklaşık yüzde 99’u ABD’de açılmıştır (EIA, 2013: s. 1). ABD’nin yaklaşık 20 yıl içinde, doğal gaz ihtiyacının yüzde 50’sini kaya gazı ile karşılaması beklenirken kaya gazının kıtalar arası ticareti konusunda ise, kısa vadede

büyük bir gelişme beklenmemektedir.8 Amerikan’ın sahip olduğu kaya gazı

rezervlerinin yaklaşık 100 yıl yetmesi beklenirken Başkan Obama (Yergin, 2011: s. 331), “Son gelişmeler bize ayaklarımızın altında yüz yıl yetecek kadar kaya gazı olduğunu göstermiştir.” sözleri ile kaya gazının doğal gaz piyasasında dengeleri değiştireceğini ifade etmiştir.

8

Dünya enerji piyasasında yaşanan üçüncü büyük şok 2014 yılı Haziran ayında petrol fiyatlarında düşüş hareketi ile başlamıştır. Petrol fiyatları 110 dolar bandından 40 dolara kadar gerilemiştir. Petrol fiyatlarındaki üçüncü dalgalanmanın, talep ve arz boyutu bulunmaktadır. Talep boyutunda küresel ekonomik krizinden kaynaklanan daralma, Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve Japonya’nın resesyon içine girmesi ön plana çıkan unsurlardır. Arz boyutunda ise kaya gazı teknolojisindeki gelişme ve yüksek petrol fiyatının kaya gazı yatırımlarını karlı hale getirmesi sonucunda Amerika’da yaşanan arz artışı küresel petrol fiyatını etkilemiştir. Ancak, petrol fiyatının düşüşe geçtikten sonra arzın düşürülmemesi de fiyat düşüşünün sürmesine yol açmıştır. OPEC ülkelerinin üretim kotalarını düşürme yönünde karar almayarak Pazar paylarını korumaya yönelmeleri üretim maliyetlerinin yüksek olduğu, bütçe gelirlerinin büyük kısmı enerji kaynaklarına bağlı olan ülkeleri olumsuz etkilemiştir. ABD’de başlayan kaya gazı devriminin petrol piyasasında dengeleri bozmasını istemeyen Suudi Arabistan, düşük petrol fiyatı düzeyini destekleyerek üretim maliyeti yüksek olan kaya gazının gelişimini yavaşlatmaya yönelmiştir. Ayrıca, düşük petrol fiyatı politikası İran ve Rusya gibi uluslar arası yaptırımlarla karşı karşıya olan enerji devletlerini daha şiddetli olarak etkilemiştir. Küresel ekonomik krize bağlı olarak yaşanan talep daralmasının tetiklediği fiyat düşüsü OPEC’in arzı kısmaması ile daha da derinleşmiştir. Petrol fiyatları Mayıs 2015’te 60 dolar bandına yükselirken kısa vadede 100 dolar üstüne yeniden çıkması beklenmemektedir. Petrol fiyatlarındaki düşüş, doğal gaz piyasasını da aşamalı olarak etkileyecektir. Petrol fiyatlarındaki düşüş, doğal gaz sözleşmelerine aşamalı olarak yansıtılmaktadır. Yanar, Rüstem (Aralık 2014). Petrol Fiyatlarındaki Düşüş ve Ortadoğu Ekonomilerine Etkileri. Ankara: ORSAM. Rapor numarası 194.

73

Harita 5: Dünyada Bilinen Kaya Gazı Rezervlerinin Coğrafi Dağılımı

Kaynak: EIA, 2013: s. 5.

Doğal gaz alanında enerji arz güvenliği ele alınırken, Stern’e (2002: s.7) ait konsept kullanılacaktır. Stern’in geliştirdiği konseptte arz güvenliği temel olarak üç boyutlu olarak ele alınmaktadır: Kaynak, alt yapı (insfrastructure) ve transit bağımlılığı. Doğal gaz enerji güvenliğinin açıklanmasında kullanılacak bu temel konsepte, kaynak boyutu, kaynak (arz) ülkesi olarak kimin seçildiğini ve ihracata ne kadar bağımlı olunduğunu ifade etmekte olup, bu boyutta coğrafya ve jeo-politik göz önünde bulundurulmalıdır. Alt yapı boyutunda ise, doğal gazın hangi yöntemle (boru hattı/LNG) alıcı ülkenin sınırına getirildiği ve seçilen yöntemin sonuçları ele alınırken, transit bağımlılığında alternatif rotalar arasındaki fark ve karar verme süreci analiz edilmektedir. Elbette bu analizde doğal afetler, siyasi karışıklıklar, terörizm, iç savaş ve kazalar gibi yapısal risklerin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir (Mitchell, 2002; Fattouh, 2007).

74

Şekil 7: Bölgelere Göre 2030 Yılında Doğal Gaz Akışı (bcm/y)

Kaynak: Huppmann et. all (2009). The world gas market in 2030: development scenarios using the world gas model, Discussion papers, German Institute for Economic Research, No. 931, s. 8.

Petrol ve doğal gaz kesintileri karşılaştırıldığında (Haghighi, 2007: s.13-14; Doukas ve Psarras, 2008: s. 419-422) petrolde kesintilerin daha çok söz konusu olduğu görülmektedir. Tarihte, petrol hatlarına ve tankerlerine yönelik saldırılar, petrolün politik bir silah olarak kullanımı, kaynak ülkede yaşanan istikrarsızlıklar, kaza ve benzeri nedenlerle çeşitli oranlarda etkisi hissedilen çok sayıda petrol kesintisi meydana gelmiştir (Yergin, 2011: s. 230-233). Ancak, söz konusu doğal gaz olduğunda ise Rusya-Ukrayna krizi, Rusya-Gürcistan krizi, Arap Baharı sürecinde Mısır ve Libya’da yaşanan istikrarsızlıklar dışında gaz akışında kesinti söz konusu olmamıştır (Sevim, 2012: s. 4385). Bununla birlikte, doğal gaz kullanımının yaygınlık konusunda henüz yükseliş döneminde bulunmaktadır. Ancak, doğal gazda olası kesintilerin arz esnekliğinin (talep için de aynı durum söz konusudur) çok sert olması yüzünden petrole oranla çok daha şiddetli etki yaratması, 21. Yüzyıl enerji güvenliği tartışmalarının giderek daha fazla oranda doğal gaz üzerinde yoğunlaşmasına yol açmıştır (Doukas ve Psarras, 2008: s. 415).

Doğal gazın en önemli dezavantajı ise, mevcut teknoloji ile petrol ve kömüre göre, taşıma ve depolama maliyetinin yüksek olmasıdır. Doğal gaz piyasasının, petrol piyasasına göre daha katı bir yapıya sahip olması nedeni ile; petrol ve doğal

75

gazda enerji güvenliği farklı hassasiyetlere sahiptir (Haghighi, 2009: s. 12-15). Doğal gaz transferi, büyük oranda boru hatları ile gerçekleşmektedir.9 Petrol transferinin büyük oranda tankerlerle gerçekleşmesi nedeni ile hem arz cephesinde, hem de talep cephesinde çeşitlendirme konusunda, doğal gaza kıyasla daha fazla esneklik söz konusudur (EIA, 1995: s. 24). Doğal gazın ana transfer yöntemi olan boru hatları, yüksek yatırım maliyetleri nedeni ile uzun süreli sözleşmeler yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Petrol piyasasının aksine doğal gaz piyasasında, üretici ve tüketici arasında doğrudan bağlantı bulunmaktadır. Doğal gaz fiyatı, taraflar arasında yapılan sözleşmelerle belirlenmektedir.10 Doğal gaz fiyatı, bazı sözleşmelerde petrol fiyatına endekslenirken, bazen petrol fiyatından tamamen bağımsız olarak belirlenmektedir. Yeni boru hatlarının inşasında çoğu zaman “al ya da öde” (take or pay) adı verilen sözleşmeler yapılmaktadır. Bu sözleşmeler, doğal gaz satın alan ülkeyi kullanmasa da sözleşmede belirtilen taahhüt oranında ödeme

yapmaya mahkum etmektedir. LNG11 ticaretinin toplam doğal gaz pazarındaki payı

9

1970 yılında LNG ile yapılan ticaretin uluslararası gaz ticaretine oranı % 6,6’dan 2013 yılında % 30’lara kadar çıkmıştır (Özdemir, 2014, s. 4).

10

Doğal gaz, klasik anlamda başlıca üç bölgesel piyasada ve farklı şekillerde fiyatlanmaktadır. Bunlardan birincisi, Kuzey Amerika gaz piyasalarında hakim olan ve gazın tam rekabetçi bir ortamda ticarileşmesi suretiyle emtia fiyatının ‘Hub’ denilen gaz ticaret ve dağıtım merkezlerinde belirlendiği spot piyasa modeli (gazın gazla rekabeti), ikincisi Türkiye’nin de dahil olduğu Avrupa piyasasında kullanılan içerisinde ‘al ya da öde’ gibi üretici ve tüketiciyi anlık piyasa farklılaşmalarına karşı güvenceye alan şartları da barındıran ve gaz fiyatının petrol ürünlerine endeksli olarak belirlendiği Uzun Erimli Sözleşme modeli ve üçüncü olarak da gaz fiyatlarının uzun dönemli LNG kontratlarında doğrudan petrol fiyat ortalamalarına bağlandığı ve nakliye/navlun maliyetlerinin yansıtıldığı Asya (Japanese Crude Cocktail) modelidir (Özdemir, Mart 2015: s. 2).

11

Doğal gazın sıvılaştırılarak taşınmasına ilişkin çalışmalar 20. Yüzyıl’ın başında başlamıştır. 1940’larda ABD’de ticari anlamda LNG ticareti başlarken kıtalar arası ilk LNG ticareti Londra’da, 1952 yılında yaşanan büyük çevre kirliliği sonrasına başlamıştır. Aşırı kömür kullanımından kaynaklanan çevre kirliliği emisyonu daha düşük bir yakıt olan doğal gaz kullanımını gündeme getirince ABD’den LNG talep edilmiştir. İlk LNG tanker gemisi (Methane Pioneer), 1957 yılında İngiltere’ye ulaşmıştır (Yergin, 2011, s. 314-316). LNG, petrol ile kıyaslandığında taşıma maliyeti 7 kata kadar fazla olduğu görülmektedir(Demir, 2007, s. 38). LNG tankerleri yüksek yalıtım isteyen, gazın sıvı halde kalabilmesi için özel soğutma sistemleri barındıran gemilerdir. Taşıma maliyetinin çok yüksek olması nedeniyle taşınan doğalgazın ucuza mal edilmiş olması gerekmektedir. LNG tankerleriyle taşımanın maliyetinin yüksek olması nedeniyle, bu yolla yapılan doğalgaz taşımacılığı birden fazla şirketin oluşturduğu konsorsiyumlar tarafından yürütülmektedir. Alıcı ile 20-25 yıllık genellikle al ya da öde hükmü içeren kontratlar imzalanmaktadır. LNG ticareti genel olarak 5 ila 10 milyar dolar yatırım maliyetinin yanı sıra 5 ila 10 yıl arasında değişen inşa süresi anlamına gelmektedir (Yergin, 2011, s. 314).

76

giderek büyümektedir. Bu gelişmede Japonya gibi bazı ülkelerin, doğal gazı coğrafi şartlar nedeni ile, LNG dışında başka bir yöntemle kullanma imkanının bulunmaması da etkili olmaktadır. LNG transferi de, iki taraflı sözleşmelere dayanmakla birlikte boru hattı piyasasından farklı olarak LNG spot pazarı oluşmuştur. Ancak, doğal gaz piyasası halen bölgesel bir görünüm sergilemektedir. Artan doğal gaz talebinin, LNG yatırımlarını hızlandırmasıyla 2004-2012 yılları arasında dünya LNG kapasitesi iki katına yükselmiş olup, bu ilk 40 yılda sağlanan gelişmenin 8 yıla sığmış olması anlamına gelmektedir (Yergin, 2011: s. 332). Elbette LNG kapasitesinin artması ve ticaretinin giderek esnekleşmesi, küreselleşme hızını da aynı oranda etkilerken, ABD’nin sahip olduğu kaya gazı rezervleri de doğal gaz piyasasında ciddi değişimlerin söz konusu olacağı anlamına gelmektedir.

Şekil 8: Çıkarılabilir Doğal Gaz Rezervlerinin En Çok Rezerve Sahip 15 Ülkeye Göre Dağılımı

Kaynak: IEA, 2012, s. 81.

Doğal gazın bulunduğu bölgeler ile yüksek oranda tüketildiği bölgeler birbirinden oldukça uzaktır. Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya-Pasifik önemli doğal gaz bölgeleri olarak öne çıkmaktadır, ancak doğal gaz talebinin diğer bölgelerde de artmasına yönelik beklenti bulunmaktadır (Bilgin, 2011: s. 1083-1085). Dünya enerji rezervlerinin yaklaşık olarak yarısının Rusya ve İran’ın kontrolünde olması da, doğal gaz konusunda bir diğer handikabı oluşturmaktadır (BP, 2004).

77

Şekil 9: Dünyanın İlk 10 Doğal Gaz Tüketicisi (2013)

Kaynak: ENI, 2014: s. 48.

EIA’na göre, doğal gaz piyasasının, petrol piyasasından daha katı yapıya sahip olmasının iki temel nedeni bulunmaktadır (EIA, 1995: s. 24). Bunlardan biri, doğal gazın taşıma maliyetinin petrolden daha yüksek olmasıdır. Buna bağlı olarak, dağıtım sisteminin petrolden daha katı olması sonucu gaz piyasasının bölgesel görünüm arz etmesi nedeni ile, bir bölgede yaşanan kesintinin diğer bölgelere etkisi görece zayıf olmaktadır. Ayrıca, doğal gaz piyasası coğrafi etkilere daha açıktır. Doğal gaz tüketimi, ülkelerin mevsim şartlarından (sıcak/soğuk) etkilenmektedir. Petrol ve doğal gaz piyasası arasındaki bu farklar, politik unsur olarak güçlerine de yansımaktadır. Petrol kaynaklı enerji krizlerinde, temel problem fiyat şokları iken doğal gazda, ana sorun gaz akışının kesilmesidir (Haghighi, 2009, s. 14). Genel olarak, yeterli enerji arzına makul fiyatlarla sahip olmak olarak özetlenen enerji güvenliği açısından, doğal gaz ve petrol arasında önemli bir fark söz konusudur. Doğal gaz anlaşmalarıyla talep edilen miktarda gazın, makul fiyattan arz edileceği taahhüt edilmektedir (Luciani, 2004: s. 21). Petrol güvenliği ise, güvenilir ve yeterli miktarda arzın, makul fiyattan sağlanması anlamına gelmektedir.

78

Şekil 10: Doğal Gaz Üretim/Tüketim 0ranı (2013)

Kaynak: ENI, 2014: s. 48.

Doğal gaz ithalatında seçilecek güzergahın belirlenmesinde, karar büyük oranda politik değerlendirmelere göre alınır; çünkü doğal gaz ticareti ciddi riskler taşımaktadır. Yatırımcıların, yatırımlarının geri dönüşü için uzun süre beklemesi gerektiği gibi, bu tür projeler muazzam batık maliyetler de içerebilmektedir. Alt yapı çalışması başladıktan sonra da, yatırımcıların ev sahibi devlet aracılığıyla bir ivme yakalaması zordur. Çünkü rejimin istikrarı ve yönelimi, hangi bölgede doğal gaz projesinin gerçekleştirileceği yönündeki kararın verilmesinde temel belirleyicidir (Shaffer, 2009: s.2). Üstelik transfer rotası bir kez belirlendikten sonra, bunu değiştirmek oldukça riskli ve yüksek maliyetlidir. Doğal gaz boru hatlarının şimdilik en önemli alternatifi olan LNG ise, yüksek maliyetli bir yatırım olması nedeni ile ancak boru hatları ile taşımanın imkansız olduğu durumlar için tercih edilmektedir. Teknolojinin gelişmesi ile maliyetlerin düşmesi durumunda LNG, doğal gaz boru hatlarının ciddi alternatifi durumuna gelebilir (CIEP, 2003: s. 9-12). Ulusal güvenlik açısından taşıdığı hayati önem nedeni ile, enerji, devletler tarafından ekonomik, politik ve stratejik araç olarak görülmekte olup devletler enerji ile ilgili konulara doğrudan müdahil olmaktadır (Van Der Linde, 2007: s. 23). Doğal gaz akışı, devlet müdahalesi karşısında oldukça savunmasız durumda bulunmaktadır. Çünkü, doğal

79

gaz piyasasında taraflar devletlerdir. Alıcı, satıcı ve transfer ülkesi arasında anlaşma sağlanmadan doğal gaz boru hatları ya da LNG alt yapısı inşa edilemez.

Japonya’da Fukuşima depremi sonrasında, nükleer santrallerdeki sorunlar