• Sonuç bulunamadı

Hazar Havzası’nda Petrol ve Doğal Gaz Ana Transfer Eksenleri

19

Vaka analizi olarak post-Sovyet bölgede ülkelerinden Azerbaycan’ın, küresel ve bölgesel aktörlerle ilişkileri seçilmiştir. Hazar’ın Kafkasya cephesinde bulunan Azerbaycan, SSCB’nin dağılması sonrasında ortak geçmiş ve kültürel yapıya sahip olmalarına rağmen, Kazakistan ve Türkmenistan’dan tamamen farklı olarak hareket etmiştir. Azerbaycan, Batı ile ilişkilerini geliştirirken, Türkmenistan ve Kazakistan, Rusya ve daha sonrasında Çin ile yakınlaşmıştır.

ABD-Azerbaycan ve Rusya-Azerbaycan arasındaki karşılıklı enerji ilişkileri, çalışmanın hipotezinin sorgulanması açısından uygun bir çerçeve sağlamaktadır. Seçilen vaka analizlerinde enerji ilişkileri, arz eden ve talep eden ülke boyutlarından ele alınacaktır. Enerji ilişkileri çok boyutlu bir yapı arz etmekle birlikte pek çok enerji anlaşması, özellikle de petrol ve doğal gaz konusunda görüşmeler ve anlaşmalar, devletler arasında meydana gelmektedir. Vaka analizi olarak iki ülke arasındaki karşılıklı ilişkilerin seçilmesinin nedeni devletler arası ilişkilerin karşılıklı olarak enerji politikasını etkilemesidir. Öte yandan her bir vaka analizi enerji projelerinin karmaşık yapısını ve bu yapıya etki eden uluslararası ve çok taraflı faktörleri de kapsamaktadır. Seçilen vaka analizleri karar vericilerin ekonomik ve politik konuları nasıl değerlendirdiklerinin açıklanması açısından teorik çerçevenin somutlaşmasına hizmet etmektedir. Seçilen vaka analizleri aşağıdaki tabloda kategorize edilmiştir.

Tablo 1: Vaka Analizi Tasnifi

Vaka Ekonomik potansiyel Jeopolitik rekabet

Azerbaycan-ABD Düşük Düşük

Azerbaycan-Rusya Düşük Yüksek

Vaka analizlerinde ilk olarak, “ABD’nin kendisine çok uzak olan ve kapalı konumda olan Azerbaycan ile neden enerji işbirliği (bağımlı değişken) yaptığı?” sorusuna ekonomik ve jeo-politik (bağımsız değişkenler) unsurlar kullanılarak cevap aranacaktır.

20

İkinci vaka analizinde ise, iki post-Sovyet ülke olan Rusya ve Azerbaycan arasında Hazar Havzası’nın diğer ülkelerinden farklı olarak neden enerji işbirliği sağlanamadığı sorusuna cevap aranacaktır.

Bu çalışmada, enerji ilişkilerinin sonuçları üzerinden sürece etki eden unsurlar incelenecektir. Vaka analizi olarak seçilen ülkelerin enerji güvenliğinde önceliklerinin karar alma süreçleri ve sonuçları üzerindeki etkisi analiz edilecektir.

1.5. Araştırmanın Hipotezi

Enerji güvenliğinin çok boyutlu yapısı göz önünde bulundurularak bu çalışmada seçilen vaka analizleri ile konuya detaylı ve bütünlüklü bir açıklama getirmek hedeflenmektedir. Çalışmada, vaka analizi olarak seçilen ülkelerin enerji ilişkileri farklı teorik perspektiflerin yanı sıra Hazar enerji diplomasisinin diğer etkin aktörlerine olan etkileri açısından da ele alınacaktır. Çalışmada bağımlı değişken olarak kabul edilen enerji işbirliğine etki eden bağımsız değişkenlerden ekonomik potansiyel ve jeo-politik rekabet arasındaki ilişki incelenecektir.

Bağımlı değişken: Enerji işbirliği (Ticaret ve yatırım).

Bağımsız değişken 1: Ekonomik potansiyel (yatırım imkanları ve enerji kaynaklarının ulaşılabilirliği).

Bağımsız değişken 2: Jeo-politik rekabet.

İki taraflı enerji ilişkilerinin vaka analizleri ile inceleneceği çalışmanın hipotezleri iki farklı bağımsız değişken göz önünde bulundurularak belirlenmiştir.

Hipotez 1: Enerji işbirliği yapmanın taraflara ekonomik anlamda yüksek fayda (kar) sağlama potansiyeli varsa işbirliğinin gerçekleşme olasılığı yüksektir.

21

Bu temel hipotez, ekonomik etkinliğin pek çok proje ve işbirliği açısından temel kriter olduğu ve devletlerin de bu süreçte ekonomik çıkarlarını maksimize etmeyi hedefledikleri varsayımına dayanmaktadır. Enerji alanında yatırım kararı verilirken öncelikli olarak siyasi istikrar, vergilendirme rejimi ve özel mülkiyet hakkı başta olmak üzere enerji kaynağına sahip ülkenin yatırım iklimi de göz önünde bulundurulmaktadır (Marshall, 2003: s. 11). Bu kriterlerin cazibesi ülkenin yatırımları çekme potansiyelini belirlemektedir. Bu hipotez çok açık olmakla birlikte her zaman ekonomik olarak en karlı projenin tercih edilmemesi nedeni ile vaka analizi ile sınanacaktır.

Hipotez 2: Enerji işbirliğinin sağlayacağı ekonomik fayda çok yüksek ise jeo- politik rekabet ve siyasi ayrılıklara rağmen işbirliği sağlanabilmektedir.

Birinci hipotezin bir devamı olan bu varsayımı açıklayan en uygun örnekler ABD-Venezüella ve ABD-Suudi Arabistan arasındaki işbirliği merkezli enerji ilişkileridir. Venezüella ve ABD arasında uzun yıllardır devam eden düşmanlık ve politik sistemlerinin farklı olmasına rağmen iki ülkenin petrol konusunda işbirliği hiçbir kesintiye uğramadan devam etmektedir. İki ülke arasındaki coğrafi yakınlığın yanı sıra deniz taşımacılığı için uygun bir durumun söz konusu olması nedeni ile Venezüella petrolü düşük taşıma ücretlerinin sağladığı avantaj sayesinde ABD tarafından tercih edilmektedir (Shaffer, 2006: s. 4). Bir diğer örnek de ABD-Suudi Arabistan enerji işbirliğidir. Suudi Arabistan’ın sahip olduğu zengin petrol ve gaz rezervleri ABD açısından hayati öneme sahip olduğu için iki ülke arasındaki rejim farklılıkları ve insan hakları ihlalleri gibi konular enerji işbirliği yapılmasının önünde engel teşkil etmemektedir (Vitalis, 2009: s. 5).

Ham petrolün ticari değeri, petrol piyasasının küresel hale gelmesinden sonra üretim ve taşıma maliyetlerine endekslenmiştir. Taşıma ücretleri konusunda kıtalar arasında ciddi farklılık bulunmazken; farkı ham petrolün çıkarıldığı noktadan ihraç edileceği limana kadar taşınması belirlemektedir. Petrol yatakları ve ihraç limanı arasındaki mesafe uzadıkça taşıma maliyetleri yükselmektedir. Petrol yataklarının ihraç limanına olan mesafesine göre boru hattı ya da trenlerle limana kadar

22

ulaştırılması gündeme gelmektedir. Bu durum da yatırım karlılığını etkilediği için petrol yataklarının geliştirilmesi ulaşım imkânları ile beraber değerlendirilmektedir.

Petrolden farklı olarak küresel bir piyasası bulunmayan doğal gazın ticari değeri transfer rotası ve yöntemine endekslenmiştir. Yapısı gereği taşınması ve depolanması petrole göre daha maliyetli olan doğal gazın üretilebilmesi için önce potansiyel pazarın bulunması gerekmektedir. Doğal gaz boru hatlarının geçeceği güzergah ya da sıvılaştırılmış doğal gaz yöntemi (LNG) ile taşıma, projenin ekonomik cazibesine etki yapmaktadır. Doğal gaz fiyatının uzun dönemli sözleşmeler aracılığıyla belirlenmesi ve bölgelere göre fiyatın da değişmesi nedeni ile doğal gaz yatırım kararlarının alınması petrole göre daha karmaşık bir süreci gerektirmektedir.

Hipotez 3: İki ülke arasında enerji işbirliği olasılığı ile iki ülke arasındaki jeo- politik rekabet arasında ters orantılı bir ilişki bulunmaktadır.

Bu hipotez ülkeler arasındaki jeo-politik rekabetin işbirliğini engellediği varsayımına dayanmaktadır. Bu varsayıma göre enerji işbirliğinde ekonomik karlılık öncelik değildir. Ülkeler arasında jeo-politik rekabet söz konusu ise bölgesel hakimiyet, toprak bütünlüğü, stratejik kaynaklara erişim ile siyasi ve ekonomik bağımsızlık gibi politik unsurlar enerji işbirliğinde ekonomik unsurların önüne geçmektedir. Jeo-politik rekabetin yoğun olduğu durumlarda enerji projeleri arasında seçim yapılırken en düşük maliyetli proje yerine jeo-politik mücadele konusu olan bölgeleri by-pass etmek için maliyeti en yüksek olan proje de tercih edilebilmektedir.

Hipotez 4: Bir devletin enerji politikasında jeo-politik önceliklerin etkisi enerji sektörünün millileştirilme oranına bağlıdır. Enerji sektöründe kaynak millileştirme oranı yükseldikçe karar alma süreçlerinde jeo-politik unsur daha etkili hale gelmektedir.

Enerji sektöründe kaynak millileştirme 1970’li yıllarda tırmanmaya başlamıştır. Enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerin enerji kaynaklarının tamamı ya

23

da çoğunluk hissesini, devlete ait olan şirketler aracılığı ile kontrol etmeye başlaması ile enerji kaynakları dış politik amaçlara ulaşmakta kullanılan bir silah haline gelmiştir. 1973 Petrol Krizi ile başlayan enerjinin silah olarak kullanımı, Putin yönetimindeki Rusya’nın dış politikasında oldukça yoğun olarak hissedilmektedir. Enerji arz eden ülkelerin enerji kaynaklarını bir silah olarak kullanması, talep ülkeleri ile aralarındaki karşılıklı bağımlılık oranına ya da kaynak çeşitlendirme imkanına bağlı olduğu için bağımlılık oranının artması enerji silahının etkisinin de artması anlamına gelmektedir.

Tablo 2: Hipotez Listesi

No Hipotez

Hipotez 1 Enerji işbirliği yapmanın taraflara

ekonomik anlamda yüksek fayda (kar) sağlama potansiyeli varsa işbirliğinin gerçekleşme olasılığı yüksektir.

Hipotez 2 Enerji işbirliğinin sağlayacağı

ekonomik fayda çok yüksek ise jeopolitik rekabet ve siyasi ayrılıklara rağmen işbirliği sağlanabilmektedir.

Hipotez 3 İki ülke arasında enerji işbirliği

olasılığı ile iki ülke arasındaki jeopolitik rekabet arasında ters orantılı bir ilişki bulunmaktadır.

Hipotez 4 Bir devletin enerji politikasında

jeopolitik önceliklerin etkisi enerji

sektörünün millileştirilme oranına

bağlıdır. Enerji sektöründe kaynak

millileştirme oranı yükseldikçe karar alma süreçlerinde jeopolitik unsur daha etkili hale gelmektedir.

24 1.6. Araştırma Soruları

Araştırmanın amacı enerji diplomasisinde taraflar arasındaki ilişkinin (işbirliği) yapısını belirleyen değişkenleri ve bunların etkilerini incelemek olup araştırmanın sınırlılıkları kapsamında analiz esnasında aşağıda yer alan sorulara da cevap aranacaktır:

1: Enerji kaynakları dış politikayı nasıl etkilemektedir? Enerjinin ulusal güç unsurları içindeki konumu nedir?

2: Enerji kaynaklarının transfer koridorunun seçiminde politik unsurlar mı, yoksa ekonomik unsurlar mı belirleyicidir?

3: Enerji kaynakları üzerindeki rekabet ve işbirliğinde etkili olan unsurlar nelerdir?

4: Doğal gaz ticaretinde politik unsur petrol piyasasına göre daha mı etkilidir?

5: Enerji politikası, enerji güvenliği ve enerji diplomasisinin ortak ve farklı yönleri nelerdir?

6: Hazar Havzası’nın dünya enerji pazarındaki konumu nedir? Azerbaycan’ın sahip olduğu enerji kaynaklarının enerji piyasasındaki önemi nedir?

7: Boru hatları diplomasisi dış politikayı nasıl etkilemektedir? Boru hatları bir dış müdahale aracı mıdır? Boru hatları uluslararası sorunların çözümünde etkili midir? Boru hatlarının çatışma ve işbirliği üzerindeki etkisi nedir?

8: Enerji diplomasisinde kaynak transferinin önemi nedir? Petrol ve doğal gaz transferinin özellikleri nedir?

25

10: Enerji işbirliğinde jeo-politik, jeo-ekonomik ve jeo-kültürel dinamiklerin etkileri nelerdir?

11: Tarihsel ve kültürel olarak ortak değerlere sahip Hazar devletleri arasında bölgesel işbirliği neden sağlanamamaktadır?

12: Hazar’ın enerji arz eden ülkeleri enerji diplomasisinde politika yapıcı mı, yoksa politika alıcısı mıdır?

13: Azerbaycan enerji diplomasisi diğer Hazar ülkelerinden farklı mıdır? Farklı ise, bu nasıl açıklanabilir?

14: Hazar’ın statüsü sorunu enerji alanında bölgesel işbirliği yapılmasını nasıl etkilemektedir?

15: Enerji tüketen, enerji üreten ve transfer eden ülkelerde enerji güvenliği, dış politikada hangi şartlar altında amaç ve/veya araç olmaktadır?

2. KURAMSAL ÇERÇEVE

20’inci yüzyılın ilk yarısının iki dünya savaşına sahne olması devletler arasındaki ilişkilerin doğasının açıklanmasına yönelik çalışmaların sayısında patlamaya neden olmuştur. Uluslararası ilişkiler disiplininin teorik gelişimi, II. Dünya Savaşı sonrasında hızlanmış, iki kutuplu güç dengesine dayanan Soğuk Savaş dönemi boyunca ulusal gücü merkeze alan çalışmalara ağırlık verilmiştir. İki kutuplu güç dengesi sisteminin sona ermesi anlamına da gelen Soğuk Savaş’ın sona ermesi ile uluslararası ilişkilerin teorik boyutu da realist/idealist düalist2 yapısından

2 Uluslararası İlişkiler kuramının tartışma dönemlerine ilişkin bazı temel kaynaklar için bkz: Arend Lijphart, “International Relations Theory: Great Debates and Lesser Debates”, International Social Science Journal, 26 (1), 1974, s.11-21; Arend Lijphart, “The Structure of the Theoretical Revolution in International Relations”, International Studies Quarterly, 18 (1), 1974, s.41-74; John A. Vasquez, The Power of Power Politics: From Classical Realism to Neotraditionalism, Cambridge University

26

uzaklaşmıştır. Dünyanın ve dünya sorunlarının küresel bir hal alması uluslararası ilişkiler disiplinini de etkilemiştir. Soğuk Savaş döneminde askeri güç eksenli real- politik anlayışının yerini ekonomi ve refahın ön plana çıktığı ekonomi-politik almıştır (Booth, 2007: s. 4-7; Chernoff, 2007: s. 6-7). Ancak, hala kendine özgü bir kavramsal tanımı yapılamayan bu sürece, değişimin hala devam ediyor olmasını da göstermesi bakımından “Soğuk Savaş Sonrası Dönem” denilmekte olup yeni dünya sistemi tam olarak tanımlanamadığı için hakim bir paradigmadan söz etmek de mümkün değildir. Soğuk Savaş sonrası dönemin ekonomik rekabeti öne çıkaran gündeminde enerji güvenliği de ulusal güvenlik unsurları arasında askeri gücün bir unsuru olmanın ötesinde bir değer kazanmıştır. Enerjinin devletler arası güç mücadelesi ve ulusal güvenliğin korunmasında oynadığı önemli rol nedeni ile hükümetler enerjiyi ekonomik, politik ve stratejik bir araç olarak kabul etmekte, bu nedenle de enerji ile ilgili konulara sık sık müdahalede bulunmaktadırlar (Friedman, 2009: s.136-153: Van Der Linde, 2007).

Enerji kaynaklarının dünya geneline dengesiz şekilde dağılmış olmasının bir sonucu olarak, enerji arz eden ve enerji talep eden devletler ile enerji akışının sağlanmasında köprü işlevi gören transfer ülkeleri açısından da dış politikanın şekillenmesinde enerji güvenliği birincil önem kazanmıştır. Modern sistemin enerjiye bağımlı olması nedeni ile enerji piyasasının üç temel cephesinde de enerji güvenliğinin sağlanması Soğuk Savaş öncesi dönemde “sıfır toplamlı bir oyun” olarak değerlendirilmiştir. Taraflardan birinin kazanması diğer tarafın mutlak kaybı

Press, Cambridge, 1998; Hedley Bull, “International Theory: The Case or a Classical Approach”, World Politics, 18(3), 1966, s.361-377; Morton Kaplan, “The New Great Debate: Traditionalism vs. Science in International Relations”, World Politics, 19(1), 1966, s.1-20; David J. Singer, “The-Level- of-Analysis Problem in International Relations”, James N. Rosenau (der.), International Politics and Foreign Policy: A Reader in Research and Theory, The Free Press, New York, s.20-29; Robert O. Keohane ve Joseph S. Nye, Power and Interdependence, Scott (Foresman), Boston, 1977 (2. baskı 1989); Robert O. Keohane, “Theory of World Politics: Structural Realism and Beyond”, Ada W. Finifter (der.), Political Science: The State of the Discipline, American Political Science Association, Washington, DC, 1983, s. 503-40; Kenneth N. Waltz, Theory of International Politics, MA, Addison- Wesley, Reading, 1979; Andrew Linklater, Beyond Realism and Marxism: Critical Theory and International Relations, Macmillan, Basingstoke, 1990; Robert W. Cox, “Gramsci, Hegemony and International Relations: An Essay in Method”, Millenium, 12(2), s.162-75; James Der Derian ve Michael J. Shapiro (der.), International/Intertextual Relations:Postmodern Readings of World Politics, Lexington Books, Lexington, 1989.

27

anlamına gelirken Soğuk Savaş sonrası dönemin iki kutuplu güç dengesinden çok kutuplu bir yapıya doğru evriliyor olması ile enerji oyunu her durumda sabit toplamlı bir oyun olmaktan çıkmıştır. Öte yandan, klasik realistlerin oyuna sıfır toplamlı bakış açısı günümüz enerji ilişkilerini açıklamak için yeterli olmasa da, liberalist bakış açısının enerjinin taraflar arasında işbirliği ve buna bağlı olarak barışı geliştireceği varsayımı da her durumda yeterli açıklama gücüne sahip değildir. Enerji alanında rekabet ve işbirliğinin doğasının ele alınacağı bu çalışmada enerji rekabetini açıklamak için realist (jeo-politik) çerçeveden, işbirliğini açıklamak için liberalist (ekonomik) çerçeveden konuya yaklaşılacaktır. Küreselleşme süreci ulusal sınırları aşındırmakla birlikte enerji güvenliği ve enerji akışı hala ulus devletlerin ve coğrafi engellerinin kontrolünde olduğu için boru hatlarının birbirine bağladığı ülkeler arasında bölgesel dengeler ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, araştırmanın teorik çerçevesi ele alınırken Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya sisteminin hala tam olarak kavramsallaştırılamamış olması da göz önünde bulundurarak, enerji bölgelerinde rekabet ve işbirliği tahlilini derinleştirmek için Kopenhag Ekolü’nden ve bu ekolün kurucu isimlerinden olan Barry Buzan’ın “Bölgesel Güvenlik Kompleksi” yaklaşımından faydalanılacaktır.

Uluslararası ilişkiler disiplini genel olarak devletler arasındaki rekabet varsayımı üzerine kurulu olmakla birlikte, devletler arasında işbirliği durumu da bu disiplinin son dönem inceleme konusu olmuştur. II. Dünya Savaşı sonrasında özellikle de Avrupa’da başlayan işbirliği süreci entegrasyon teorilerinin gelişmesini beraberinde getirmiştir. Ancak, çalışmanın konusu olan Hazar Havzası’nda henüz entegrasyon konusunda önemli adımlar atılabilmiş değildir. Bu nedenle çalışmada entegrasyon yerine işbirliği kavramı kullanılacaktır. İşbirliği kavramı entegrasyona göre daha gevşek bir yapıya işaret etmekte olup taraflar arasındaki ilişkinin belirli bir alan ve boyutla sınırlanmış olduğu anlamını da içermektedir. Bölgede enerji konusunda yapılan işbirlikleri (ticaret ve yatırım) olası bir entegrasyonun temelini oluşturma potansiyeli taşımakla birlikte bölgenin jeo-politik mücadele konusu olması nedeni ile bu konuda kısa ve orta vadede somut adımlar beklenmemektedir. Bölge jeo-politiğinin entegrasyonu güçleştirmesi nedeni ile araştırmacı konuya işbirliği dinamikleri açısından yaklaşacaktır.

28

Uluslararası ilişkilerde işbirliği, genel olarak liberal kuram tarafından çalışılmaktadır. Milner’e göre anlaşmalar, işbirliğinin devletlerin karşılıklı olarak ödül ya da kazanç elde etmesinin söz konusu olduğu durumlarda karşılıklı olarak politikalarını düzenlemeleri sonucu ortaya çıkmaktadır (Milner, 1992: s. 476-468). Buradan çıkarılan temel sonuç ise; devletler arasında işbirliğinin bir zorunluluk olmadığı, fayda elde etme beklentisinin sonucu alınan stratejik bir karar olduğudur. Araştırmacı konuya çatışma ya da işbirliği açısından indirgemeci olarak yaklaşmayacak olup, rekabet ya da ortak hareket etme seçenekleri arasında karar verme sürecine etki eden unsurları ortaya koyacaktır. Uluslararası ilişkiler alanında hangi devletin, hangi durumda işbirliği, hangi durumda çatışma kararı vermeye daha yakın olacağı konusunda geniş bir oydaşma bulunmamaktadır. Devletler arasındaki işbirliği ve rekabetin koşullarını inceleyen çok sayıda paradigma olmakla birlikte bu çalışmada realist, liberalist ve inşacı yaklaşım içinde kabul edilen Kopenhag Okulu’nun varsayımları ele alınacaktır. Çalışmada bu üç yaklaşımın işbirliği konusundaki ana varsayımlarından yola çıkılarak bütüncül bir şekilde seçilen vaka analizlerinin izahı yapılacaktır.

2.1. Realist Teori

Realist paradigma, uluslararası ilişkilerdeki en eski ve en baskın teori olarak kabul edilmektedir (Legro ve Moravciks, 1999; Rengger, 2000: s. 38-50). Realist paradigmanın yaygın olarak kabul gören üç ana varsayım bulunmaktadır (Arı, 2010: s. 164; Smith, 1986: s. 1-2; Vasquez, 1998: s. 37):

1- Devlet merkezcilik (statist) varsayımı,

2- Rasyonellik varsayımı,

3- Güç varsayımı.

Devletin ana aktör olarak kabul edildiği realist paradigma iki temel ekolden meydana gelmektedir. Klasik realistler, uluslararası ilişkileri güç mücadelesi ve bu mücadeleden doğan güç dengesiyle açıklarken, neo-realistlere göre temel aktör olan devletlerin davranışlarını belirleyen etmen; uluslararası sistemdeki anarşi ve

29

düzensizliktir (Arı, 2010: s. 164). Realist teoriye göre, ana aktör olan devletlerin ana amacı, anarşik bir görünüm sergileyen uluslararası sistemde varlığını ve çıkarlarını korumaktır. Üniter (yekpare) bir yapıya sahip olduğu varsayılan devletlerin çıkarları birbiriyle çatışmaktadır. Aktörler arasındaki çatışmaların çözümü ise, aktörlerin kapasitesine bağlıdır (Mowle and Sacko, 2007: s.16). Hem klasik realistler, hem de neo-realistler güç kavramına önem vermekle birlikte güç unsuruna bakışları farklıdır. Klasikler için güce sahip olmak başlı başına amaçken, neo-realistler için güç, güvenlik amacına ulaşmakta kullanılan bir araçtır.

Klasik realizmin kurucularından Hans Morgenthau, uluslararası politikanın temel amacını güç arayışı ve güç mücadelesi ile özdeşleştirip ulusal çıkarı da güç kavramı ile tanımladıktan sonra açıklamalarının merkezine bu kavramı yerleştirmiştir. Ancak, Morgenthau, bu kadar belirleyici olduğu varsayılan bu kavramın tam olarak ne olduğunu ortaya koy(a)mamış, güç kavramının açıklanmasında her zaman bir belirsizlik söz konusu olmuştur. Klasik realistlerin güç merkezli yaklaşımına çeşitli eleştiriler söz konusu olmuştur. Holsti (1964: s. 179), Morgenthau’nun bu kavramı hem bir ilişki türü, hem uluslararası politikadaki en temel amaç ve hem de istenenlerin yaptırılabilmesi için amaca yönelik bir araç gibi farklı ve belirsiz şekillerde kullanmasını eleştirmiştir. Holsti’ye göre, güç bir ülkenin, elindeki olanak ve yetenekleri ödül, ceza, ikna ve zorlama gibi çeşitli stratejiler yoluyla kullanarak karşı tarafın davranışlarını kendi çıkarları doğrultusunda etkileme ve yönlendirme kapasitesidir. Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını sağlamaya yönelik etkidir (Tezkan, 2005: s. 137). Ashley’e (1984: s. 272) göre realist gelenekte güç kavramı, hem diğer aktörleri etkileme yeteneğine sahip olma (güce sahip olma – “to have power”) hem de bu yetenekleri elinde bulunduran aktör (güç olma – “to be power”) anlamlarında kullanılmıştır.

Gücü, unsurlarını ortaya koyarak tanımlamaya çalışanlar olduğu gibi (Morgenthau, 1985: s. 127-164) izlenen politikaların sonuçlarına bakarak bu kavramın içeriğini doldurmaya çalışanlar da olmuştur (Dahl, 1957; Ward/House, 1988; Nye, 1990-a: 155). Buna göre, coğrafya, doğal kaynaklar, endüstriyel kapasite,