• Sonuç bulunamadı

3. DÜNYA ENERJİ GÖRÜNÜMÜ

3.1. Petrol Piyasası ve Transferi

Petrol, dünyanın en yaygın tüketilen yakıtıdır (IEA, 2013). Gelecekle ilgili tahminler, petrolün bu özelliğini 2030 yılına kadar koruyacağı şeklindedir. EIA (2014), 2030 yılından sonra, doğal gazın en çok tüketilen yakıt olacağını tahmin etmekteyken, OPEC’in (2014) 2040 yılı tahmininde, ham petrol enerji tüketiminde birinci sırada yer almaktadır. 2040 yılında dünya enerji talebinin artışına ilişkin olarak yüzde 37 ila yüzde 60 arasında değişen tahminler bulunmaktadır. Bu da, petrol başta olmak üzere fosil yakıtların, enerji alanında radikal bir değişim meydana gelmediği sürece önemini korumaya devam edeceği anlamına gelmektedir.

EIA’ya göre (2013: s. 9), artan enerji talebinin yüzde 85’i gelişmekte olan ülkelerden gelecektir. Enerji talebi özellikle, çok büyük nüfusa sahip Çin’de yüksek oranlarda artmaktadır. EIA (2013: s. 9), bu ülkede 2030 yılında enerji tüketiminin 2002 yılına oranla ikiye katlanacağını öngörmektedir. Bu artışın yaklaşık yarısı katı yakıtların, yüzde 30’u petrolün, yüzde 10’u ise doğal gazın payına düşecektir. Fosil yakıtların, Çin’in yükselen enerji tedarikine katkısı yüzde 90’dan biraz az olacaktır. Süratle yükselen enerji talebinin arta kalan kısmını ise, yenilenebilir ve nükleer enerji kaynakları karşılayacaktır (Commission of the EC 2006: s. 4).

Hindistan’ın enerji gereksiniminin, 2030 yılına kadar yüzde 90 oranında artacağı öngörülmektedir. Bu ülkede, artışın büyük kısmı fosil yakıtlar (katı yakıtlar

63

yaklaşık yüzde 40, petrol yüzde 30 ve doğalgaz yüzde 14) tarafından karşılanacaktır. Yenilenebilir enerji kaynaklarının (ağırlıklı olarak geleneksel biyokitle), genel talep içerisinde doğal gaz kadar ağırlık teşkil edeceği, nükleer enerjininse yüzde 5 oranında katkı sağlayacağı öngörülmektedir. OECD ülkelerinin enerji talebinde ise, 2030 yılına kadar yüzde 30’luk artış öngörülmektedir. Tüketimdeki artış da, bu ülkeler için fosil yakıt ağırlıklı olacaktır (yüzde 80 oranında). Talebin geri kalan kısmı, yenilenebilir enerji kaynakları ve nükleer enerjinin payına düşecektir.

AB Komisyonu’nun 2006 yılı Avrupa Enerji Stratejisi çalışma raporunda, bazı ülkelerin toplam petrol tüketimi ve kişi basına petrol tüketimi hakkında 2030 yılı için öngörüde bulunulmuştur. İncelemeye konu olan ülkeler ABD/Kanada, AB-25, Japonya/Kore, Çin, Hindistan ve Suudi Arabistan’dır. 2002 yılında gerçekleşmiş olan petrol tüketimi temel alınarak 2030 yılı için yapılan tahminler, geleceğe yönelik bazı genel sonuçlar ortaya koymuştur (Commission of the EC, 2006: s. 5). Buradaki ilk gözlem, kişi başına tüketimdeki büyük farklılıkların 2030 yılında da esas olarak değişmeden kalacağını göstermektedir. Kişi başına petrol tüketiminde, en yüksek değerle ilk sırada bulunan Suudi Arabistan ve en düşük değerle son sırada bulunan Hindistan yerini koruyacaktır. ABD/Kanada ve Çin arasındaki fark, 2002 yılında 21,4’ten 2030 yılında 20,6 değerine düşerek pek fazla değişmeyecektir. Aynı raporun toplam petrol tüketimi verilerinin incelenmesinden, Çin’in ekonomik yükselişini sürdüreceği sonucuna varılabilir. Fakat buna rağmen, 2030 yılında ABD/Kanada’nın petrol tüketiminin, Çin’e oranla yaklaşık 2 kat fazla olacağı öngörülmektedir. Bunun yanı sıra Kuzey Amerika’daki bu ülkelerin petrol tüketimi, 2030 yılında beklenen nüfus artışına oranla daha büyük bir artış gösterecektir. Nitekim, öngörülen 88 milyonluk nüfus artısına paralel olarak beklenen miktarın 5,7 mv/gün olmasına karşın, tüketimin 6,6 mv/gün olarak gerçekleşeceği öngörülmektedir. Hindistan’da 383 milyonluk nüfus artısına, 1,4 mv/gün’lük, Çin’deki 164 milyonluk nüfus artışına ise 1,5 mv/gün’lük petrol tüketim artışı denk gelmektedir. Gelişmekte olan en büyük iki ülkede, Çin ve Hindistan’da 2030 yılında gerçekleşecek olan toplam petrol tüketimi 2002 yılına oranla, yaklaşık yüzde 157 ve yüzde 124’lük bir artış gösterecektir. Mutlak değer olarak ise, bu ülkeler petrol tüketiminde hem ABD ve Kanada’nın, hem de AB’nin gerisinde kalacaktır. Nitekim, ABD ve Kanada için 2030 yılında petrol tüketimi öngörüsü günlük 26,3 milyon varil, AB içinse 2002

64

yılındaki göstergeye oranla daha düşük artışın sağlanmasıyla 14,9 milyon varil olarak değerlendirilmektedir. Bu değerlere göre, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışına rağmen bu ülkelerin küresel enerji (veya petrol) sistemine katkılarının ABD, Kanada ve AB kadar olamayacağı söylenebilir. Gelişmiş ülkelerin enerji tüketimine katkısı yine belirleyici olarak kalacaktır (Commission of the EC, 2006: s. 6).

Harita 4: Petrolün Dünyadaki Önemli Ticari Akış Hareketleri (2013)

65

Tablo 4: 2013 Yılı İtibariyle Bazı Bölge ve Ülkelerin Petrol Ticaret Miktarları (2013)

ÜLKELER

Milyon Ton Yüz Bin Varil Günlük

İhracat İthalat İhracat İthalat

Ham Petrol İşlenmiş Petrol Ham Petrol İşlenmiş Petrol Ham Petrol İşlenmiş Petrol Ham Petrol İşlenmiş Petrol ABD 364,4 99,2 5,6 151,1 7719 2074 112 3158 Kanada 27,6 10,8 132,2 29,7 554 226 2655 621 Meksika + 28,9 60,3 5,9 + 603 1212 123 Orta ve Güney Amerika 25,1 78,0 151,3 32,0 503 1631 3339 669 Avrupa 463,8 159,0 18,9 96,6 9313 3324 330 2019 Eski SSCB 0,2 6,1 300,1 124,6 4 126 6027 2605 Orta Doğu 10,8 41,1 855,3 108,2 216 960 17176 2263 Kuzey Afrika 2,7 19,1 95,2 23,7 54 399 1712 495 Batı Afrika + 13,2 214,9 6,6 + 276 4316 137

Doğu ve Güney Afrika 13,4 20,0 6,8 0,7 269 417 137 15

Avustralya 28,4 22,2 115 3,0 569 464 231 62

Çin 282,6 59,1 0,9 29,3 5675 1236 19 612

Hindistan 190,5 12,9 + 59,1 3825 269 + 1236

Japonya 178,2 45,5 0,6 14,8 3579 961 13 309

Singapur 44,4 101,7 0,1 81,1 882 2125 2 1695

Diğer Asya Pasifik 226,4 142,1 34,4 92,5 4547 2971 690 1933

TOPLAM 1878,3 858,8 1878,3 858,8 37720 17952 37720 17952

*0,005’den az **0,5’den az

Kaynak: BP, 2014: s.19.

Petrol arz güvenliğinde, son dönemde öne çıkan iki unsur bulunmaktadır. Bunlardan biri, petrol rezervlerinin tepe noktasına ulaşması, bir diğeri de, kolay petrol döneminin sona ermiş olmasıdır. Bu iki öngörü de, petrol arzını artırmanın giderek daha çok maliyet ve buna bağlı olarak da daha çok paylaşım mücadelesine yol açacağı anlamına gelmektedir (Klare, 2008: s. 18). 1900’de dünyada yıllık 150 milyon varil petrol üretilirken, 2000’de bu rakam 28 milyar varile ve 2006 yılında ise 31 milyar varile yükselmiştir. Ancak, 2006 yılında 9 milyar varil civarında yeni petrol kaynağı bulunabilmiştir. Petrol üreten ülkelerin pek çoğunda yıllık petrol üretim miktarları tepe noktasına ulaşmış durumdadır (Sevim, 2012: s. 56-57).

Enerji rezervlerinin ne zaman sona ereceğini tahmin etmeye yönelik pek çok bilimsel çalışma söz konusudur. Bu çalışmalarda, rezerv/üretim (reserve to production R/P ratio) oranından yola çıkılarak enerji rezervlerinin mevcut durumdaki üretim oranlarının korunması durumunda kaç yıl daha kullanılabileceği

66

hesaplanmaktadır. Burada, söz konusu enerji rezervinin kaç yıldır işletilmekte olduğu ve üretim düzeyi, rezerv ömrünü belirleyen kriterler olmaktadır. Ancak, rezerv ömürlerine yönelik tahminler oldukça farklı olmakla6 birlikte üretim oranlarının değişmesi ya da yeni enerji kaynaklarının kullanıma girmesi ile bu konuda tüm tahminler değişmek zorunda kalabilir.

Şekil 5: Rezerv/Üretim Oranı (2013)

Kaynak: ENI, 2014: s. 16.

Gelecekteki üretim eğilimlerini öngörebilmek için rezerv/üretim ilişkisi kullanılmaktadır. M. King Hubbert, 1956’da petrol üretiminin yapısını dikkate alarak, yeni rezerv keşiflerinin tepe noktası ile üretimin tepe noktası arasında geçen zamanın öngörülebilir olduğu kuramını öne sürmüştür. Bu teoriye “Hubbert Zirve Teorisi”, veya “Petrolde Hubbert Zirvesi” denilmektedir. Hubbert, bu teori ile enerji piyasalarında çığır açmış ve enerji araştırmalarına damgasını vurmuştur. Hubbert Zirve Teorisi, petrol yataklarında üretim miktarının istatistikte kullanılan çan eğrisi formunu izlediğini söylemektedir. Yani bir yatakta petrol keşfedildiği zaman, üretim hızlı bir şekilde artar, daha sonradan bir zirve yapar, ve en sonunda bu sahadan üretim hızlı bir şekilde düşecektir. Zira, keşfedilen yatakta sınırlı bir miktarda petrol bulunmaktadır. Bu sınırlı rezerv, hızla yeryüzüne pompalanmaya başlandıktan sonra zaman içinde ilgili yataktan çıkarılan petrol miktarı hızla düşecektir. Bu kurama

67

göre, ABD’deki rezerv keşiflerinin hemen hemen 1930 yılında tepe noktasına ulaştığı belirtilmiş olup, ülkedeki petrol üretiminin 1970’te tepe noktasına ulaşacağı tahmin edilmiş ve öngörü tam olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca aynı kurama göre, global kömür ve doğal gaz kaynaklarının geleceği konusunda oluşturulan projeksiyon da tam olarak gerçekleşmiştir. Dünya geneli için yapılan tahminler petrolde zirve noktasını genellikle 2005–2020 yılları arasına koymaktadırlar. Bu projeksiyonlar, zaman içerisinde bazı oynamalar göstermekle beraber yaklaşık bir değer ortaya koymaktadır (Sevim, 2012: s. 55-59).

Yapılan araştırmalar, konvansiyonel petrol yataklarında yapılan keşiflerin dünyanın hızlı petrol tüketimini karşılayamadığını göstermektedir. Özellikle, Çin ve Hindistan gibi kalabalık nüfusa sahip ülkelerin kişi başına petrol tüketimi, gelişmiş ülkelerin çok altındadır. Bu ülkelerde kişi başına gelir miktarı yükseldikçe, bu ülkelerin ihtiyaç duyacağı petrol ve diğer enerji kaynakları oldukça hızlı bir şekilde artacak, bu da dünyada kısıtlı enerji kaynaklarına ulaşmak için rekabeti arttıracaktır. Petrol üretimi zirve yaptıktan sonra hızla düşmeye başlayacağı için, bu nedenle sistemin enerji darboğazına girmemesi için gerekli tedbirler çok daha önce alınmalıdır.

BP’nin 2014’te yayımladığı enerji görünümü raporuna göre, 2013 sonunda dünyadaki ispatlanmış petrol rezervleri 1687,9 milyar varil düzeyine ulaşmıştır. Aynı raporu göre, mevcut kullanım miktarı bu şekilde devam ettiği taktirde söz konusu petrolün ömrü yaklaşık 53.3 yıl olarak öngörülmektedir (BP, 2014: s. 6) Aynı rapora göre, 1993-2013 yılları arasındaki dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin bölgelere göre dağılımı da yer almaktadır. Söz konusu dağılıma göre, petrol rezervlerinin Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya, Afrika ve Asya Pasifik bölgesinde göreceli olarak azaldığı görülürken, genel itibariyle Amerika kıtasında arttığı görülmektedir. Bu grafiğe göre, yaklaşık 20 yıl içinde Ortadoğu’daki ispatlanmış petrol rezervleri yüzde 63,6’dan yüzde 47,9 seviyelerine gerilemiştir. Aynı dönemde, Orta ve Güney Amerika bölgesinde ise, rezervler yüzde 7,7’den yüzde 19,5’e çıkmıştır (BP, 2014: s.7).

Petrol rezervlerinin tükenmeye başladığını gösteren bir diğer veri de, yeni keşfedilen yatakların ve toplam rezerve olan petrol katkılarının sürekli azalmasıdır.

68

Yaklaşık 40 yıl önce, her yıl bulunan petrol yataklarının toplam rezerve olan ortalama katkısı 55 milyar varil/yıl olurken, bu değerler 2004–2005 yıllarında 12 milyar varile düşmüştür (BP, 2014: s. 7).

Petrol rezervleri tükenişe doğru ilerlerken, enerji güvenliği yalnız belli bir yerde üretimin olması ya da rezervin saptanmasını değil; bunların zamanında, ucuza, yeterli düzeyde sisteme entegre edilip taşınabilmesi ve bunun sürekliliğinin sağlanmasını da kapsamaktadır. Bu noktada, enerji kaynaklarında yaşanan fiyat artışlarının arz güvenliğini önemli ölçüde etkilemesi beklenmektedir. Diğer yandan, enerji kaynağının sürekliliğinin sağlanmasında başta petrol olmak üzere rekabet artarken, petrol üretimindeki zirve noktasının fiyatların çok arttığı bir dönemi başlatacağı kuşkusuzdur. Olası fiyat şoklarından daha az etkilenmek için, sanayileşmiş ülkeler stratejik rezervlerinin düzeyini yükseltmekte ve kaynak sağlanan bölgeler arasındaki çeşitliliği artırmaya çalışmaktadırlar.

Grafik 5: Dünya Petrol Ürünleri ve Diğer Likit Yakıtlar Üretimi, 2010- 2040 (günlük milyon varil)

Kaynak: EIA, 2013: s. 3.

Bunun yanında, petrol kaynaklarının yüzde 95’nin de keşfedilmiş olduğu, petrol tüketim değerinin hızla arttığı ve mevcut arzın bunu karşılamakta zorlandığı dikkate alındığında, petrol çağının sonunun oldukça yakın olduğu öngörüsünde rahatlıkla bulunulabilinir. Söz konusu zirve etkisinin petrol fiyatları üzerinde baskı oluşturacağı kuşkusuzdur. Petrol fiyatları, ülke ekonomik performansını etkileyen

69

faktörlerin başında yer almaktadır. Fiyatlardaki artışın yüksek ve uzun süreli olması, petrol ithalatçısı konumundaki ülkelerde ödemeler dengesini bozmaktadır. Enflasyon ve girdi maliyetleri artmakta, bu durum da, işsizlik ve dolayısıyla ekonomik kriz olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, petrol ithalatçısı ülkelerin uluslararası rezerv gereksinimi de artmaktadır. Petrol fiyatında meydana gelen artış sonucu ortaya çıkan ticaret kayması, petrol ithal eden ülkelerden, petrol ihraç eden ülkelere doğru bir gelir transferi oluşturmaktadır (EIA, 2006: s. 140).