• Sonuç bulunamadı

2. ARAŞTIRMANIN KONUSU

1.5. Keşfü’l-Hakayik’in Tefsir Metodu

1.5.4. Tefsirin Ulumu’l-Kur’ân’a Dair Bölümün Değerlendirilmesi

Keşfü’l-Hakâyik’te Baküvî Ulumu’l-Kur’ân konularına yer vermiştir. Tefsirin

kıraat konularına geniş yer verilmediğini birkaç yerde kıraat meselelerini tahlil ettiğini göre biliriz.

187 Baküvî, a.g.e., c. III, s. 548.

188 Tabâtabâî, a.g.e., c. XX, ss. 121-122.

189 Ebu’l-İzz, el-İmam el-Gâdî Ali b. Ali b. Muhammed b. ed-Dimeşkî (ö.792/1389), Şerhu

Akidetü’t-Tahaviyye, Tahkik, Talik ve Tahriç, Abdullah b. Abdulmuhsin et-Turkî, Şuayb el-

Arnaud, 9. baskı, Müessetü’r-Risâle Yay., Beyrut, Lübnan, 1996, c. I, ss. 215-218.

Tefsirde en geniş yer bulan mesele ise nüzûl sebepleri konusudur. Müfessir Ehl-i beyt’ten olma şartı aramaksızın, başta halifeler olmakla tüm sahabilerden sebepler anlatıldığına şahidiz. Özellikle Hz. Ömer ve Âişe hakkında olan nüzûl sebeplerine yer verilmiştir.

Baküvî neshi kabül etmiş ve buna dair ayetlerden örnekler vermiştir. Neshin olamayacağını ifade edenleri ise eleştirmiştir. Nesh konusunda tüm peygamberlerin emretme ve bu emri değiştirme yetkisi olduğunu savunmuştur. Aynı zamanda böyle bir yetkinin ümmet için gerekli olduğunu beyan etmiştir.

Tefsirde zayıf hadislerin eleştirildiğini göre biliriz. Lakin ayet ve surelerin faziletine dair zayıf hadislere yer verildiğini görmekteyiz. Bu da tefsirin hadislere yaklaşımını eleştiriye açık konuma getiriyor.

Hurûf-u mukataa konusunda Şiî müfessirleri açıklama ve yorumlara geniş yer vermiştir. Hatta bu harflerin sırlarını başta Hz. Ali olmakla tüm imamlar bildiğini beyan etmişler. Keşfü’l-Hakâyik’te ise bu harflere geniş ve işari yorumlamalar getirilmemiş bunları sadece surelerin isimleri olduğu beyan edilmiştir.

Keşfü’l-Hakâyik’te rivayet tefsirine geniş yer verilmitir. Ayetleri bir diger

ayetle veya ayetlerle yorumladığına şahidiz. Ayeti ayetle tefsir edilirken konuyla uyumlu ayetler hem Arapçası hemde anlamıyla zikredirmiştir.

Tefsirde ayeti hadisle tefsir edilmesine yer verilmiştir. Bu konuda hem Sünnî hem de Şiî kaynaklar esas alınmıştır. Bazı durumlarda kaynak zikredilse de kaynağına ulaşamadığımız hadisler de mevcuttur. Şîa âlimleri genelde Ehl-i beyt dışında özellikle Hz. Âişe, Ömer ve Ebu Hüreyre’den hadis nakletmezler. Ama Baküvî adı geçen sahabelerden çokca hadis nakletmiştir.

Kur’ân sahabî sözüyle tefsirde Hz. Ali’den birçok açıklamalar nakledilmiştir. Diğer sahabilerden de rivayetler bulunmaktadır. Bazı durumlarda da bu rivayetlerin asıl kaynaklarıyla çelişkide olan durumlara rastlanmaktadır.

Baküvî israiliyata yer veren müfessirleri tefsirde kınamaktadır. Lakin kendisi de az da olsa israiliyata yer vermiştir. Bazen israiliyat rivayetini zikretmiş ve bunu rivayet edenleri ismen kınamıştır. Genellikle tefsirde eserin yapısı gereyi uzun rivayetlere rastlanmamaktadır.

Keşfü’l-Hakayik’te bilimsel konulara çok önem verilmiştir. İlgili ayetlerde

bilimsel veriler zkredilmiştir. Bu bilgilerde isabet edilen konular varsa da bazı konularda ilme zıt olan bilgiler verilmiştir. Bilimsel gelişimeye ümmet davet edilmiştir. Evrende insanlardan başka da varlıların olacağı gibi hala bilime tam malum olmayan konularda net beyanlar yapılmıştır.

Keşfü’l-Hakayik’in bir ictimai tefsir olduğunu beyan ede biliri. Dolayısıyla

tefsirde ilgili konulara geniş yer verilmiştir. İslamda haccın, cemaat namazının öneminden ve bunlarn ictimai etkilerinden bahsedilmiş ve ümmet birliğe davet edilmiştir. Baküvî kendisi de sosyal konularda aktif olmuş ve ayetler ışığında bu konuların öneminden bahsetmiştir.

Kelami konulara da eserde yer verilmiştir. Bu konularda farklı kelami mezheplerin akideleri zikredilmiş, bazıları eleştirilmiş bazıları da kabül görmüştür. Birçok konuda Şiî akidesi çizgisinden kenara çıkıldığı ve Sünnî akide çizgisine yaklaşıldığı görülmektedir. Bazı konularda da Şiî akidesinin görüşü tercih edilmiştir.

Sonuç olarak ictimai tefsir diyebileceğimiz Keşfü’l-Hakayik’te diğer tefsir ilmi konularına da yer vermştir. Halkın Kur’ân’ı okuyup anlaya bilmesi maksadıyla yazılan tefsir genelde halkı birliğe, hakikate ve ilme davet etmiştir. Kaynak açısından zengin olan tefsirde birçok bilgiye ulaşmak mümkündür. Genelde ulûmü’l-Kur’ân konularında doyurucu bilgiler elde edilmektedir.

İKİNCİ BÖLÜM

KEŞFÜ’L-HAKÂYİK’TE TASSUPTAN UZAK DİNÎ VE SOSYAL ISLAH ÖNERİLERİ 2.1. Taassup Kavramı

Taassup sözlükte: bağnaz olma durumu, bağnazca davranış, fanatizm, mutaassıplık anlamlarına gelmektetir.191 Asb (usûb) ise sözlükte, kendine çekmek, toplamak, başı kuşatan sarık, yakalamak, kuşatmak ve sarmak anlamına gelmektedir. Taassup ise “i’tasabe” fiili ile aynı anlama gelip, bir şeye gâni ve razı olmak anlamına gelmektedir. Aynı zamanda taassup kelimesi asabiyetten türemiş ve kişinin kendi soyuna yardıma davet etmesi ve zâlim ya da mazlum olsun kavmiyle beraber davranmasıdır. Bu durumda asabiyyet, kavmine zulümde yardım etmektir. Mutassıp ise kavmi için kızandır.192 Yine taassup başka bir tarafa meyl ederek delil sunulan hakkı kabül etmemektir.193 İslam literatüründe ise taassup taklit anlamına gelmiştir.194 Taassup İngilizcede fanatism ve sectarism kelimeleriyle kullanılmaktadır.

Terim olarak ise taassup: “din, ahlâk, adet, görüş ve düşünce gibi konularda haksızlık ve husumet derecesine varacak ölçüde bir saplantıya düşmek, insanları hak ile değil, hakkı insanlara göre değerlendirmek” demektir. Yanlışta ısrar etmek, bir kavim adına olabildiği gibi, insan, toprak, ideoloji, görüş, tarikat, mezhep adına da olabilmektedir.195

Taassup birçok farklı din, kültür ve düşüncelerde kullanılmıştır. Taassup cemiyetin normal formalaşmasına ve ferdin gelişimine manidir. Bir şahıs aynı zamanda bir inanca bağlı olabilir ve diger inançlara saygılı olabilir. Tarih boyunca,

191 Akalın, Şükrü Haluk, Recep Toparlı ve b. Türkçe Sözlük, 10. Baskı, Akşan Sanat Okulu Yay.,

Türk Dil Kurumu, Ankara, 2005, Bağnazlık mad. s. 182.

192 İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, I-VI, Tahkik, Abdullah Ali el-Kebir, Muhammed Ahmed Hasbullah,

Haşim Muhammed Eşşâzelî, Daru’l-Mearif, Kahire, “a’sb” mad. ss. 2964-2966.

193 Tahanevî, Allame Muhammat Ali, Mevsûatü Keşşâf’u-İstilâhâti’l-Fününi ve’l-Ulüm, I-II,

Takdim, Dr. Rafîk el-Acem, Tahkik, Dr. Ali Dehruc, Naşirun Yay., Lübnan, “Taassup” mad, c. I, s. 485.

194 Çağrıcı, Mustafa, “Taassup”, DİA, c. 39, s. 285.

195 Suuçak, Ali, Müslüman Toplumda Taassup, Basılmamış YL Tezi, Süleyman D. ÜTİBE, Isparta

bugün de din, vatan, mezhep ve millet değerleri taassuba araç yapılmıştır. Tarih boyunca taassuba kurban giden şahıslar ve bilim adamları olmuştur.196

Kur’ân-ı Kerîm’de taassupla aynı kökten kelimeler kullanılsa da terim olarak aynı anlamda kullanılmamıştır. Ama başka kelimeleri taassup anlamına kullanıldığı yerler vardır. Bunlar bir ayette gerçeğe karşı körü körüne direnmek anlamında “anîd”197 olarak, bir ayette de yanlış bir inancı inatla sürdürme anlamında “lecâc” olarak kullanılmıştır.198

Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “hamiyyete’l-câhiliyye” (cahillik duygusu, cahiliyet taassubu) kelimesi de taassuba yakın anlamda kullanılmıştır.199

Elmalılı (ö.1361/1942) Bakara 2/170 ayetin tefsirinde taassubun Allah Teâlâ’nın dediğine tabi olmağa davet edilen insanın, körü körüne atalarının yaptıklarına tabi olması olarak açıklamıştır. Devamında Elmalılı ataları taassup ile taklit etmek de onları Allah Teâlâ’ya ortak tutmak, cehalet ve dalalette boğulup kalmak olarak ifade etmiş ve taassubu tarifini şöyle vermiştir: “Binaenaleyh eski olsun yeni olsun Allah Teâlâ’nın inzal ettiği delâile bakmayıp da ataların haline yalnız ata olduklarından dolayı taklid etmek, onları Allah Teâlâ’ya endad ittihaz eylemek (ortak koşmak) ve hakkı bırakıp hayalât-ü evhama, şeytanın emirlerine uymak izince gitmektir ki buna taassup denilir.”200

Gazzali ise fırkalar arasında hakkı bulmak ve taklitten kurtulmak için çok uğraşmıştır. O, insanlar, dinler ve arasında olan ihtilafı ve ümmetlerin mezhepler arasında olan ihtilafı derin bir okyanusa benzetmiştir ki, çoğu burada boğulmuş çok azı kurtulabilmiştir. Her fırka kendinin kurtulmuş fırka olduğunu zannetmiş ve öyle deam etmektedir.201

Mezhepler kurulduğunda bunarın farklı metod ve görüşleri olmuştur. Her mezhebin de kendi müntesibi olmuştur. Ama bu mezhep ve müntesipleri arasında

196 Başcı, Vahdettin, “Taassup Doğru Düşünmeye Engeldir,” Felsefe Dünyası, 2002/2, Sayı 36, s.

32.

197 Müddessir, 74/16. 198 el-Mü’minûn 23/75. 199 el-Feth 48/26.

200 Elmalılı, a.g.e., c. I, ss. 585-587.

201 Gazzali, Huccetü’l-İslam Ebi Hâmid el-Gazzali, el-Münkiz mine’d-Dalêl ve’l-Mevsil ile zi’l-

İzzeti ve’l-Celâl, Tahkik ve Takdim, Dr. Cemil Sabir, Dr. Kamil Ayyar, 7. Baskı, Daru’l-

taassup olmamıştır. Kitaplarında fıkıh âlimlerinin görüştükleri yazılmış ve fikir alışverişinde bulunmuşlar. Mezhep taassubu III. (IX.) asırdan başlamış ve gittikce artmıştır.202

İslam yayıldıktan sonra ilk taassupa başvuran Hariciler’dir. Kur’ânı kendi siyasi anlayışlarına göre Sünneti dışlayarak değerlendirmiş ve yanlış hükümler vermişler. Müslümanlar tarihinde Kur’ân-ı Kerîm’i yanlış anlama ve yorumlamalarından dolayı ilk kan dökenler de Hariciler’dir.203