• Sonuç bulunamadı

2. ARAŞTIRMANIN KONUSU

2.2. Keşfü’l-Hakayik’in Sünnî Âleminde Genel Kabul Gören Yönleri

2.2.2. Keşfü’l-Hakayik’te Alevilerin Yanlışları

Baküvî tefsirinde, kendi açısından bakarak mümkün mertebe objektif olmaya gayret etmiştir. Baküvî tesbit ettiği yanlışları kınayıcıların kınamasından çekinmeyerek ifade etmiştir.251 Müfessir gerekli gördüğü yerlerde bazı mezhep müntesiplerinin yanlışlarını eleştirmiş ve İmamiyye mezhebi dahil yanlışa yanlış deme erdemliğini göstermiştir.252 Konuyu örneklerle ele alalım:

2.2.2.1. Şefaat Konusunda Alevilerin Yanlışları

2.2.2.1.1. Ehli Kitap’la Şiîler’in Şefaat Konusundakı Benzerliği

Yahudiler kendilerini peygamber nesli sayarak atalarının kıyamette onlara şefaat edeceklerini umarlar. Aynı durum Şiîler’de de mevcuttur. Onlar da kendilerini Ehl-i beyt aşığı sayar ve kıyamette kendilerine bu sebeple şefaat olunacağını umarlar.

Tefsirde bu konunun nasıl değerlendirildiğine örnekle bakalım:

﴿

َنوُّنُظَي َّلَِإ ْمُه ْنِإَو َّ ِنِاَمَأ َّلَِإ َباَتِكْلا َنوُمَلْعَ ي َلَ َنوُّيِ مُأ ْمُهْ نِمَو

Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab'ı (Tevrat'ı) bilmezler. Onların

bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. 253

Baküvî Bakara sûresinin yukarıdaki âyetini tefsir ederken şöyle der: Bazı Yahudiler var ki, yazma okuma ve Tevrat’ı bilmezler. Ancak Allah Teâlâ’dan kendilerini bağışlamasını umut ederler. Bunun sebebini de şöyle açıklıyorlardı: “Çünkü biz peygamber evladıyız, dedelerimiz bizden ötürü şefaat eyler ve cehenneme girmeyiz.” Kuşkusuz Yahudiler bu arzularında zan içindeler, kesin bilgileri yoktur. Zanettikleri için böyle derler, onların bu zanları batıldır. Allah Teâlâ yanında soy sop muteber olmayıp, salih amel ve selim kalp gereklidir.254

Dahası yukarıdakı âyet sadece beni İsrail’e mahsus değildir, bizi de ihtiva eder. Beni İsrail sadece kendilerinin şefaatle kurtulacaklarını zanediyor, ama şefaatle kurtulacaklarını kesin bilmiyorlar. Ama bizim zamanımızda olan Şiîler sadece

251 Baküvî, a.g.e., c. III, s. 268. 252 a.g.e., c. III, s. 448.

253 Bakara, 2/78.

kendilerinin şefaatle kurtulacaklarına inanmakla kalmıyor, aynı zamanda diğer insanlara da kendileri şefaat edeceklerini inanyorlar.

Dahası böyle inanan Şiîler kendilerinden bir sineğin eziyetini defetmeye güçleri olmadığı halde millet için ağız ve abdest suyunun öldürücü hastalıklara şifa olduğunu iddia ediyorlar. Böylece halkı aldatarak birçok dünya malı topluyorlar. Cahil halk ise Allah Teâlâ’dan yüz çevirerek, isimlerini muvahhit koymuş, bahsedilen batıl inaçlara uymuş ve şirki kendilerine şiar edinmişlerdir. Hatta fıkıh ve usülünü bilen şahıslar bile kendilerini Hz. Peygamber’in (s.a.s.) vekili ve veşefaat mertebesinde zannediyorlar.255

Müfessir kıyamet gününde başkasına güvenerek salih ameli terk etmek doğru olmadığını ifade etmiştir. Bu yaklaşımıyla İmamiyye mezhebinin çok önemli bir inancına karşı çıkmıştır. Dolayısıyla şefaatin arkasına sığınıp günah işleyen ve salih amel yapmayan Şiîler’i bu konuda Yahudilere benzetmiştir. Herkesde şefaat yetkisi olmayacağını bunu iddia edenler sahtekar olduğunu ifade etmeye çalışmıştır.

Her ne kadar Baküvî ayetin tefsirinde “emâniyye” kelimesini Yahudiler’in şefaat umutları olarak açıklasa da müfessir Maturidî ayetin tefsirini farklı yapmıştır. Şöyle ki: “emâniyye” onlar için baş veren batıl olaylar ve aynı zamanda “yalan” ve “tilavet” anlamı vermiştir.256

2.2.2.1.2. İslam Âlimlerinin Şefaat Konusudaki Görüşleri

Tahavi’ye göre, Allah Teâlâ katında şefaat onu izniyle olur, şefaat edene bu Allah Teâlâ tarafından bir ikramdır. Bazı istisnalar olsa da, bu üzerinde ittifak edilmiş konudur. Şefaat Allah Teâlâ’nın verdiği nimettir, bir kimse şefaate nail olacaksa bu onun tevfikiledir. Dahası şefaat ümmetten büyük günahları olanlar, sevap ve günahları eşit olanlar, cennete girenlerin derecesinin yükselmesi ve azabı hafifletmek içindir.257

Vefat etmiş şahıslardan yardım ve şefaat istemeyi şirk sayan âlimler vardır. Bazıları da bu tür şefaat isteğine cevaz vermişlerdir. İster diri isterse de vefat etmiş şahıslardan şefaat istenmesinin doğru olduğunu ifade etmişler. Hz. Peygamber

255 Baküvî, a.g.e., c. I. s. 60. 256 Maturidi, a.g.e., c. I, s. 499. 257 Ebu’l-İzz, a.g.e., ss. 282-294.

(s.a.s.) vefat ettikten sonra Hz. Ebu Bekir Onun alnından öpmüş ve “Allah Teâlâ katında bizleri de an” demiştir. Selefî, Mâtürîdî, Eşarî ve Şiî mezhep âlimleri “şefaat, büyük günah işleyen ve tevbe etmeden ölen müminleri de kapsayacaktır” demişler.258

Şiî akidesinde şefaati değerlendirecek olursak Şiî âlimi Zencani şefaat hakkında birtakım hadisler rivayet eder: “Kıyamet günü Allah Teâlâ herkesi haşr edip bir tepeye toplar. Her yere karanlık çöker ve onlar Allah Teâlâ’ya dua edip karanlığı kaldırmasını isterler. Bu anda bir grup insan gelir ve onların nuru etrafı nurlandırır. İnsanlar derler ki, bunlar meleklerdir. Onlar ise melek olmadığını, Hz. Muhammed’in (s.a.s.) ve Hz. Ali’nin (r.a.) neslinden olan Aleviler olduğunu derler. Allah Teâlâ katından bir nida gelir “sizi seven taraftarlarınıza şefaat edin.”

Daha sonra Zencanî, Hz Ömer’den bir rivayetle devam eder: “Kıyamet günü Peygamberin sebeb ve nesebinden başka tüm sebeb ve nesebin kesilir ve Fatıma’nın nesebi Peygambere aittir.”259 Şiîler genelde Hz. Ömer’den gelen rivayetleri kabül etmezler ama sözkonusu kendi görüşlerini destekleyici hadis olunca rivayet ettiklerine şahit oluyoruz.

Şiî âlimi olan Humeynî ölülerden, Hz. Peygamber (s.a.s.) ve İmamlar’dan bir şey istemek şirk olmadığını savunmuştur. Şirkin Allah Teâlâ dışında birinden ilah olduğuna inanarak istemek olduğunu beyan etmiştir. Bunun dışındakileri şirk saymamıştır. Bu konuda diri ve ölü arasında fark olmadığını, batıl amel olsa da, hacetini taştan ve kayadan istemek şirk olmadığını savunmuştur. Allah Teâlâ’nın kendilerine kudret verdiği İmam ve Enbiya’nın ruhlarından yardım istediklerini beyan etmiştir.260

Humeyni Baküvî’nin vasfettiği din âlimi kriterlerini kendisinde görmekteyiz. Zira bahsi geçen konuları Baküvî eleştirmiştir. Tahavi’nin ise Humeyni’den farklı olarak konu hakkındaki görüşleri şöyledir: Başkasının hakkı için Allah Teâlâ’dan bir şey istemek mahzurludur. Bir insan Peygamberin hakkı için ve ya başkasının hakkı

258 Yavuz, Yusuf Şevki, “Şefaat”. DİA, c. 38, ss. 412-414.

259 ez-Zencanî, Seyit el-Mûsevî İbrahim, Akâidu’l-İmâmiyye el-İsnâ Aşeriyye, I-II, 5. Baskı,

Çaphane-i Piruz Yay., Kum, 1972, c. II, s. 284.

260 Humeynî, Rûhullah, (ö.1408/1987), Keşful Esrar, Farsça’dan Arapça’ya çeviren, Muhammet el-

Bendari, Takdim, Muhammed Ahmed el-Hatib, Ta’lik, Selim el-Helali, Dârul Ammar Amman Yay., s. 49.

için dese, Allah Teâlâ’dan başkasına yemin ettiği için ve başkasının Allah Teâlâ’nın üzerinde hakkı olduğuna inandığı için mahzurludur. Allah Teâlâ’dan başkasına yemin etmek caiz değildir. Nebilerin ve evliyaların hürmetine diyerek vesile etmek de mahzurludur. Sahâbîler sadece peygamberin sağlığında zikrolunan şekillerde dua etmişler.261

Şîa mezhebi ölüm ve yas üzerine kurulmuş bir mezheptir. Ölüleri mukaddes tutmak, onları yüceltmek temel Şiî esasıdır.262 Baküvî ise ölülerin mukaddes tutulmasının aleyhinedir.263 Dahası O, şefaate bel bağlayarak ameli terk etmenin aleyhinedir. Hatta evliyaların, seyitlerin ve imamların şefaat edemeyeceğini savunmaktadır. İnsana başta fayda veren şey amelidir demiştir. O, şefaat konusunda son derece hassas davranarak, Allah Teâlâ’nın izin vermediği hiçbir kimse kıyamet gününde şefaat ede bilmeyeceğini defalarla vurgulamıştır.

2.2.3. Keşfü’l-Hakayik’te Ümmetin Geri Kalma Sebepleri