• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.1. Tebliğ Metotları ve Metotların Genel Özellikleri

2.1.1. Tebliğde Zorlama Meselesi

Din insanların gönüllerine hitap etmektedir. Gönüllerse zorlama kabul etmez. Allah (c.c), eğer insanların tamamının iman etmesini isteseydi, Peygamberler göndermez ve onlara tebliğ vazifesi gibi bir sorumluluk yüklemezdi. Yûnus suresinde Allah (c.c): “Yeryüzünde bulunan herkesin iman etmesini dileseydi herkes iman ederdi.”93 “Şayet Rabbin insanları zorla imana getirmek isteseydi, yeryüzünde ne kadar insan varsa hepsi çoktan iman etmiş olurdu. Fakat O, insanların kendi özgür iradeleriyle imanı seçmelerini istedi. O halde Ey Müslüman! göz göre göre küfrü tercih eden bu insanları, sen mi zorla imana getireceksin? Senin görevin hakikati onlara güzelce duyurmaktan ibarettir. Dolayısıyla iman etmiyorlar diye kendini kahretme! Şunu bil ki: Sen ne kadar çırpınsan da Allah’ın izni ve iradesi olmadıkça hiç kimse iman etmez. Allah dürüst ve samimi bir kalple hakikate yönelmedikleri sürece kibir ve

92 Kasas 28/51. 93

16

inatla hakkı reddeden o inkârcıları imana yöneltmeyecektir. Çünkü akıllarını kullanmayan böyle önyargılı ve kötü niyetli insanların iman etmeleri mümkün değildir.”94

Bu ayetin mealini Yûsuf Işıcık şöyle vermektedir: “Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde herkes iman ederdi. Şimdi sen, insanları mü’min olsunlar diye zorlayacak mısın? Allah’ın izni (ve başarıya ulaştırması) olmadan (akledip düşünmeyen) hiç kimse iman etmez! Dolayısıyla Allah düşünüp akletmeyenleri murdar bir azaba uğratır.”95

İnsanların imanı kabul etmeleri hür iradeleriyle olmaktadır. Öyle olmasaydı Allah (c.c), yüzlerce Peygamberini tebliğ konusunda seferber etmezdi. Peygamberlerini insanlara örnek olmaları, onlara rehberlik etmeleri ve yumuşak sözlerle Allah’a dâvet etmeleri için göndermezdi. Dinde zorlama yoktur ayetinin tefsirini Şeyh Muhammed Bedreddîn “İman konusunda insanları zorlamaya ihtiyaç yoktur.”96

şeklinde yapmaktadır.

Hak ve batıl açığa çıkmıştır. İnsanlar dilediğini seçmede serbesttir. Bu konuda Sait Şimşek: “Müslümanlar, yurtlarından ve mallarından edilmiştir, hatta aralarında işkence altında can verenler olmuş ama inançlarından vazgeçmemişlerdir. İnançları sebebiyle baskı yapıldığında insanlar, inançlarından vazgeçmiş görünürler ama inançlarını kalplerinde gizlerler. Ayrıca onlara baskı yapan topluma ve yöneticilere kin beslemeye başlarlar. Bu da bir toplumun içten içe kemirilmesine neden olur. Müslümanlar kendi hayatlarında bunu yaşamışlardı ve bunun topluma bir yarar sağlamadığını biliyorlardı. O halde baskıya gerek yoktur. Dileyen doğruyu bulabilir,”97

açıklamasında bulunmaktadır.

Mevdûdî tefsirinde: “Arapçada din kelimesi hem inancı hem de bu inanç üzerine kurulan hayat tarzını ifade eder. Bu ayete göre İslâm, iman ve onun hayat tarzı kimseye zorla kabul ettirilemez”98 demektedir.

94 Mahmut Kısa, Açıklamalı Kur’ân-ı Kerim Meâli, Armağan Kitaplar, Konya, 2012, s. 210. 95

Yûsuf Işıcık, Kur’ân Meâli, Konya İlahiyat Derneği Yayınlar, III. b.s., 2010, s. 166.

96 Muhammed Bedredddin, Ebde’ul Beyân, Kahraman Yayınları, III. b.s. İstanbul, 2010, s. 114. 97 Sait Şimşek, Hayat Kaynağı Kur’ân Tefsiri, Beyân Yayınları, İstanbul, 2012, c. I, s. 274.

98Ebu’l Âlâ el-Mevdûdî (1979), Tefhîmü’l Kur’ân, Kur’ân’ın Anlamı ve Tefsiri. İnsan Yayınları, İstanbul, trz.

17

Allah (c.c.) Peygamberine tebliğ esnasında zorlama yapmamasını emretmiştir. “Sen zorlayıcı değilsin. Hatırlat sen sadece hatırlatıcısın.”99

diye tebliğin sınırlarını çizmiştir. Bu ayetle ilgili olarak Elmalılı tefsirinde: “Üzerlerine musallat olmuş bir cebbar, zorba değilsin- zorla baktırıp düşündürecek, her istediğini yaptıracak, kalplerine hükmedip dilediğin gibi inandıracak değilsin.”100

der.

Allah (c.c), insanlara akıl vermiştir. Bu akıl nimetiyle düşünmelerini, Peygamberlerin dâvetine kulak vermelerini ve itaat etmelerini yüz çevirmemelerini istemiştir. Bu hususta Peygamberlerine emrederek eğer itaat etmezlerse, dâveti kabul etmeyen, itaat etmeyen, yüz çeviren kimselere karşı görevinin sadece tebliğ olduğunu,101

onların üzerine muhafız olmadığını,102 onların vekili de olmadığını,103 beyan etmiştir.

Bu ayette, inanç özgürlüğünün garanti altına alındığını görüyoruz. Peygamberlerini tebliğle görevlendiren Allah, insanlara iman etmeleri konusunda zorlama olmayacağını kesin bir dille ifade etmiştir. Tebliğle görevli Peygamberler tebliğ metotlarının tamamını uygulayabilirler: Yumuşak ve sert davranmak, tatlı söz söylemek, defalarca tebliğde bulunmak vs. gibi. Ama zorlama noktasında durmak zorundadırlar. Allah’ın Peygamberleri vasıflandırırken sen sadece uyarıcısın,104

zorlayıcı değilsin,105

diyerek Peygamberlere sadece dâvet,106 hatırlatma,107 müjdeleme,108

görevlerini yüklemiştir.

Dâvetle ilgili Nahl Suresi 125.ayet hakkında Sait Şimşek: Ayetin nesh edilmediğini, bu ayetin, Allah yoluna dâvetin nasıl ve hangi metotlara uyularak yapılacağını anlatmaktadır, demektedir. Devamında ise bazı müfessirlerin, insanların üç farklı kategoriden oluştuklarını ve ayetin bu farklı kesimlerin nasıl dâvet edileceklerini belirttiğini söylemektedir. Buna göre, insanların bir kısmı zeki ve âlim kişilerden

99

Gâşiye 88/21-22.

100 Elmalılı, a.g.e. VIII. 420.

101 Tegâbün 64/12, Ankebût 29/18, Nahl 16/82. 102 Şûra 42/48. 103 En’âm 6/66. 104 Fâtır 35/23. 105 Gâşiye 88/21. 106 Nahl 16/125. 107 Gâşiye 88/22. 108 Â’raf 7/188.

18

oluşmaktadır. Bunlar eşyanın hakikatini öğrenmek isterler. Bunlara hikmetle yani kesin delillerle hitap edilir. İkinci kesim, selim fıtrata sahip olan genel halk kesimidir. Bunlar için iyi öğüt yani iyi hususları onlara sevdirmek ve kötü şeyler konusunda onları sakındırmak yolu takip edilir. Üçüncü kesimi ise tartışmacı ve inatçılar oluşturur. Bunlarla tartışırken kırıcı olmayan yumuşak sözle hitap edilmelidir. Aynı hususla ilgili olarak diğer müfessirlerin muhatap ayrımı yapmadan bu üç metodun her kesim için uygulanacağını da ilave etmektedirler.109

Müfessirlerin büyük çoğunluğu hak din olan İslâm’ı tebliğ hususunda cebrin olamayacağını bu ayete istinaden beyan etmişlerdir. Nesefî de bunlardan biridir.110

Tenvîrü’l Mikyas’ta; Ehli kitap, Mecusi ve Araplardan hiç kimse İslâm’dan sonra tevhid üzerine zorlanamaz,111 denmektedir.

Dinde zorlama ile ilgili olarak Esed: “İnanç ve dinle ilgili her konuda zorlamanın (ikrah) kesin olarak yasaklanmasına dayanan bütün İslâm hukukçuları (fukaha), istisnasız olarak zorla din değiştirmenin her şart altında geçersiz ve temelsiz olduğu ve inanmayan bir kişiyi İslâm’ı kabule zorlamanın büyük bir günah teşkil ettiği görüşünü benimsemişlerdir. Bu, İslâm’ın inanmayanların önüne “ya İslâm ya kılıç” alternatifi koyduğu şeklindeki yaygın safsatayı geçersiz kılan bir hükümdür,”112

der. Beydâvî dinde zorlama yoktur ayeti ile ilgili olmak üzere: “Gerçekte kimse başka şeye zorlanamaz. Zorlamadan hayır da umulmaz. Açık ayetler ve delillerle birlikte iman ve küfür birbirinden ayrılmıştır. İman ebedi saadete ulaştırır. Küfür ise aldatır ve ebedi bedbahtlığa götürür,”113

demektedir.

“Dinde zorlama konusunda Razî: “İman meselesi mecburiyet üzerine değil temkin ve ihtiyar üzerine bina edilmiştir. Allah (c.c) tevhide ait delilleri kesin şekilde

109 Şimşek, a.g.e. III, 193.

110 Abdulah İbn-i Ahmed İbn-i Mahmûd Nesefi (H. 710), Medârikü’t Tenzîl Fî Hakâik’it Te’vîl, Dâru’l

Ma’rife, II, b.s. Beyrut, 2008, s. 133.

111

Mecdüddin Ebu Tahir Muhammed b. Yakub b. Fadlullah el Firuzabadi (H. 817), Tenvîru’l Mikyâs min

Tefsîri İbn-i Abbas, Mektebetül Asriyye, Beyrut, 2006, s. 51.

112 Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, İşaret Yayınları, 1999, c. I, s. 78.

113 Abdullah İbn-i Ömer İbn-i Muhammed eş-Şîrâzî el-Kâdî Beydâvî (H. 610), Envâru’t Tenzîl ve Esrâru’t Te’vîl, Matbaatü’l Osmaniyye, İstanbul, H. 1314, c. I, s. 176.

19

beyan etmiştir. Bu açıklamadan sonra kâfirler için küfürde kalmaya bir özürde kalmamıştır,”114

demiştir.

Zemahşerî Keşşâf isimli tefsirinde ilgili ayeti şöyle açıklamıştır: “Dinde zorlama yoktur. Bilakis inanmak tercih ve isteğe bağlıdır. Şu ayette bu görüşümüzü destekliyor: “Allah dileseydi yeryüzündeki herkes iman etmiş olurdu. Mümin olsunlar diye sen mi onları zorlayacaksın?” Ama Allah öyle yapmamış ve onları muhayyer bırakmıştır. Böylelikle açık delillerle iman ve küfür belli olmuştur. Kim tâğuta inanmaz, küfrü ve putları inkâr eder, Allah’a inanırsa Allah’ın sağlam ve muhkem ipine yapışmış demektir. Kopmamasından emin olunan ip. Allah (c.c.) ın somut ip ile örnek vermesi, işitenin bunu görmesi ve sağlamca inanması içindir. Bu ayet hakkında “Dinde zorlamayın” da denilmiştir. Bazı müfessirler “kâfir ve münâfıklara karşı cihat et ve onlara karşı katı ol” ayetiyle neshedilmiştir, demişlerdir. Bu ayet hakkında şu da denilmiştir: Bu ayet ehli kitap hakkında nazil olmuştur zira onlar cizye vererek kendilerini korumuşlardır. Şu rivayet de mevcuttur: Beni Salim b. Avf’tan birinin iki oğlu vardı. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye gitmeden önce Peygambere yardımcı oldular. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye hicret ettikten sonra bunlar müslüman olmak istediler. Babaları: “Vallahi onların müslüman olmalarına izin vermem” deyince bu ayet nazil oldu. Daha sonra babaları onların müslüman olmalarına izin verdi.115