• Sonuç bulunamadı

a. Yolcunun ölümü veya yaralanması halinde

Varşova/Lahey Sistemi ve 1999 Montreal Sözleşmesi hükümlerince davacı sıfatını kimlerin taşıdığına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle de yolcunun ölümü veya yaralanması durumunda, davaya bakacak mahkemenin ulusal hukukuna göre davacı tarafın kimlerden oluştuğu belirlenecektir (Mankiewicz, 1981: 160; Ülgen, 1987: 215; Kırman, 1990: 165; Bozkurt Bozabalı, 2013: 195-196; Birinci Uzun, 2015: 139).

Yolcu, taşıma sözleşmesinin tarafı olduğundan ve yolcunun yaralanması halinde taşıyıcının sağ salim götürme borcu ihlal edilmiş olduğundan, bu durumda davacı sıfatı yolcuya ait olacaktır (Ülgen, 1987: 160-161; Kırman, 1990: 59; Birinci Uzun, 2015: 139). Yolcunun ölümü halinde ise, eğer mahkemenin hukuku izin veriyorsa davacı sıfatı yolcunun mirasçılarına ya da destekten yoksun kalan kişilere

geçecektir (Mankiewicz, 1981: 160; Ülgen, 1987: 215; Kırman, 1990: 165;Bozkurt

Bozabalı, 2013: 196; Birinci Uzun, 2015: 139). b. Bagaj veya yükün ziyaı ya da hasarı halinde

Varşova/Lahey Sistemi ve 1999 Montreal Sözleşmesi hükümlerinde bagaj veya yükün ziyaı ya da hasarı halinde kimlerin davacı sıfatına haiz olduğuna ilişkin bir düzenleme yoktur. Davacı sıfatı belirlenirken öncelikle bakılması gereken, taşıma sözleşmesinin taraflarıdır. Zira, Varşova/Lahey Sistemi yahut 1999 Montreal

168 Sözleşmesi’nin uygulanabilmesi için taraflar arasında bir hava taşıma sözleşmesinin bulunması şarttır (Mankiewicz, 1981: 33; Ülgen, 1987: 15; Kırman, 1990: 21; Birinci Uzun, 2015: 140).

Bagajın ziyaı ya da hasarı halinde taşıma sözleşmesinin taraflarından olan yolcu, davacı sıfatına sahip olacaktır. Bagajın malikinin yolcudan başka bir kişi olması durumunda ise malik, hava taşıma sözleşmesinin taraflarından olmadığı için uğradığı zararın tazminini sadece haksız fiile dayanarak talep edebilecektir (Ülgen, 1987: 215; Birinci Uzun, 2015: 140). Davaya uygulanacak hukukun Türk hukuku olarak tespiti halinde ise haksız fiil hükümleri olan TBK madde 49 ve devamı hükümleri uygulama alanı bulacaktır (Ülgen, 1987: 215; Birinci Uzun, 2015: 140).

Yükün ziyaı ya da hasarı halinde ise taşıma sözleşmesinin taraflarından olan gönderen davacı sıfatına haiz olacaktır. Gönderenin yanı sıra gönderilen de Varşova/Lahey Sözleşmesi madde 13 ve 1999 Montreal Sözleşmesi madde 13 hükümlerine göre yükün teslimini taşıyıcıdan talep hakkına sahip olduğundan, dava açma hakkına da haizdir. Yine, yükün kaybolması veya varması gereken tarihten itibaren yedi gün geçmesine karşın varmaması durumlarında da gönderilen, taşıyıcıya dava açma hakkına sahip olacaktır. Burada, hem gönderenin hem de gönderilenin aynı anda dava açma hakkına sahip olup olmadığı tartışılabilir. Doktrinde aksini savunan görüş mevcut olsa da hakim görüş ve bizim kanaatimiz uyarınca; gönderen ve gönderilenin taşıma sözleşmesinden doğan tazminat talepleri ziya, hasar yahut gecikmeyi baz alsa dahi, bu taleplerin bizzat kendilerince ileri sürülmesinde menfaatleri bulunabileceğinden aynı anda dava açma hakkına sahip oldukları kabul edilmektedir (Ülgen, 1987: 126; Turhan, 2016: 186).

Varşova/Lahey Sözleşmesi madde 14 ve 1999 Montreal Sözleşmesi madde 14 hükümlerine göre; zararın gönderen ya da gönderilen nezdinde gerçekleşmediği, bu kişilerin kendi adına ve başkasının hesabına komisyoncu olarak hareket ettikleri durumda da gönderen veya gönderilenin başkası hesabına taşıyıcıdan zararın giderilmesini talep hakkı bulunmaktadır.

Belirtilmelidir ki, dava açma hakkına haiz kişiler arasında sigortacı da bulunmaktadır. Zarar veya ziya meydana gelmesinin ardından geçerli bir sigorta sözleşmesine sahip olan sigortacı, sigortalıya bir sigorta bedeli ödemektedir (Ülgen,

169 1987: 127; Turhan, 2016: 187). Bu bedelin ödenmesi ile halefiyet hükümleri uyarınca sigortacı, taşıyıcıya karşı dava açma hakkı kazanmaktadır (Ülgen, 1987: 217).

Varşova/Lahey Sözleşmesi madde 30/3 ve 1999 Montreal Sözleşmesi madde 36/3 hükümlerince, mütevali taşımalarda, bagaj veya yükün ziyaı ya da hasarı halinde, kural olarak ilk taşıyıcıya karşı gönderen, son taşıyıcıya karşı ise gönderilen dava açma hakkına sahiptir. Bunun yanında, zarar ilk taşıyıcının ifa ettiği bölümde meydana gelmiş ise ilk taşıyıcıya karşı hem gönderen hem gönderilen tarafından; son taşıyıcının ifa ettiği bölümde meydana gelmiş ise son taşıyıcıya karşı hem gönderen hem gönderilen tarafından dava açılabilmektedir.

c. Yolcu, bagaj ve yükün gecikmesi halinde

Yolcunun gecikmesi halinde talep hakkı kural olarak yolcuya aittir. Ancak Varşova Sözleşmesi madde 30/2 hükmünde belirtilen ‘’…yolcu ve diğer talep hakkı sahibi kişiler…’’ ifadesinden anlaşıldığı üzere, gecikmeden kaynaklı dolaylı olarak zarar gören kişilerin de davacı sıfatı kazanabilecekleri kabul edilmektedir (Ülgen, 1987: 217; Kırman, 1990: 166; Birinci Uzun, 2015: 141-142). Bu duruma en bilinen örnek, gecikme sebebi ile hasta yolcuya doktor tarafından zamanında müdahale yapılamaması ve yolcunun bu sebeple ölmesi halinde, mirasçılarının ve destekten yoksun kalanların dava açma hakkına sahip olabilmeleridir (Ülgen, 1987: 217; Kırman, 1990: 166; Birinci Uzun, 2015: 141-142). Elbette burada gözetilmesi gereken konu, gecikme ile ölüm arasındaki illiyet bağının kesilmemiş olması zorunluluğudur (Kırman, 1990: 166).

Bagajın gecikmesi halinde, sözleşmenin tarafı olması sebebiyle yolcu, davacı sıfatına haizdir. Yükün gecikmesi halinde ise, gönderen ve gönderilen talep hakkına sahiptir ve yukarıda bagaj veya yükün ziyaı ya da hasarı halinde ne olacağı konusunda yapılan hukuki açıklamalar burada da geçerliliğini sürdürmektedir.

2. Davalı a. Taşıyıcı

Kural olarak taşıyıcı, davalı sıfatına sahiptir. Varşova/Lahey Sözleşmesi’ne göre taşıyıcının belirlenmesi ise taşıma sözleşmesine bakılmak sureti ile yapılacaktır.

170 Taşıma sözleşmesine taraf olmayan kişi ve kuruluşlar ise taşıma işini bizzat gerçekleştirmiş olsalar dahi davalı sıfatı kazanamayacaklardır (Kırman, 1990: 167).

Mütevali taşımalarda ise, Varşova/Lahey Sözleşmesi madde 30/2 hükmünce; yolcu ya da diğer talep hakkı sahipleri, ilk taşıyıcının bütün seyahat için açıkça sorumluluğu yüklenmiş olması hali dışında, yalnızca kazanın veya gecikmenin meydana geldiği taşımayı yapan taşıyıcıya karşı dava açabilmektedir (Kırman, 1990: 167).

Görüldüğü üzere, Varşova/Lahey Sistemi akdi taşıyıcı kavramından hareket ederek taraflar arasında bulunan taşıma sözleşmesini esas almaktadır. Zaman içerisinde, taahhütte bulunan kişi ile taşıma işini gerçekleştiren farklı kişiler olduğu için yeni düzenlemeler yapılma ihtiyacı doğmuştur. 1961 Guadalajara Ek Konvansiyonu bünyesinde akdi taşıyıcının yanında fiili taşıyıcıyı kavramına da yer verilmiştir ve bu konvansiyon maddeleri 1999 Montreal Sözleşmesi içerisinde aynen dahil edilmiştir (Ülgen, 1987: 63; Birinci Uzun, 2015: 142-143). Fiili taşıyıcı, taşımanın sadece kendisi tarafından ifa edilen bölümünden, akdi taşıyıcı ise taşımanın tamamından sorumludur. Fiili taşıyıcı tarafından ifa edilen kısım açısından ise, akdi taşıyıcı ve fiili taşıyıcı yolcu ve gönderene karşı müteselsilen sorumludur.

1999 Montreal Sözleşmesi madde 36/2 hükmünce; mütevali taşıyıcıların her biri, kendisi tarafından ifa edilen kısım bakımından hava taşıma sözleşmesinin tarafıdır ve bu bölümden sorumludur. Dolayısıyla, zararın gerçekleştiği bölümü ifa eden taşıyıcı davalı sıfatına haiz olacaktır.

Varşova/Lahey Sözleşmesi madde 30/3 ve Montreal Sözleşmesi madde 36 hükümlerince, bagaj ve yük açısından meydana gelen zararlarda ise mütevali taşımalarda, gönderen ilk taşıyıcıya, gönderilen de son taşıyıcıya karşı dava açma hakkına sahiptir. Zararın meydana geldiği kısmı ifa eden taşıyıcıya ise hem gönderen hem de gönderenin dava açma hakkı mevcuttur.

b. Taşıyıcının adamları

Taşıyıcının adamlarına karşı da dava açılabilmektedir. Böyle bir durumda, taşıyıcının adamları, kendilerine verilen bir görevin ifası ile alakalı bir fiil nedeniyle kazanın meydana geldiğini ispat ederek taşıyıcının başvurabildiği miktar sınırlamalarından faydalanabileceklerdir (Mankiewicz, 1981: 46; Kırman, 1990: 112;

171 Birinci Uzun, 2015: 144-145). Varşova Sözleşmesi madde 25/A ve Montreal Sözleşmesi madde 30 ve 43 hükümlerince; eğer, zarar kendilerine verilen bir görevin ifası ile alakalı bir fiil nedeniyle vuku bulmuş ise bu durumda artık taşıyıcının adamlarının kişisel sorumlulukları söz konusu olacaktır ki bu durumda ilgili sözleşme hükümlerinde bir düzenleme bulunmadığından yetkili ulusal hukuk uygulama alanı bulacaktır (Ülgen, 1987: 207-208; Kırman, 1990: 111; Birinci Uzun, 2015: 145). Yetkili ulusal hukukun Türk hukuku olması halinde ise haksız fiil sorumluluğunu düzenleyen TBK madde 49 ve devamı hükümler uygulanacaktır.