• Sonuç bulunamadı

B. Alman Hukukunda Taşıyıcının Sorumluluğu

1. Alman Hukukunda Sorumluluk Kavramı ve Sorumluluk Türleri

Sorumluluk açısından Alman hukuku incelendiğinde faydalanılacak temel

kaynak, Alman Medeni Kanunu89 yani BGB’dir. Radbruch’un tabiriyle “BGB, 20.

yüzyılın yükselen temposundan çok, 19. yüzyılın yavaşlayan ritmidir.” (Güven, 2016:853). Kesin, soyut hukuki düşünce yöntemiyle hazırlanmış olan bu medeni kanun, genel olarak soyut kavramlar kullanarak terimleri aynı ve tek anlamda kullanmaya özen göstermiş, kimi zaman da tek fıkrada açıklayabileceği kavramları iki fıkraya yaymakta kararlı davranmıştır.

Sorumluluk kavramı BGB § 823 hükmünde ‘’Kasıtlı olarak veya ihmalle, başka bir kişinin yaşamını, bedenini, sağlığını, özgürlüğünü, mülkünü veya başka bir hakkını yasaya aykırı bir şekilde ihlal eden kişi, bundan kaynaklanan zarardan ötürü diğer tarafa tazminat ödemekle yükümlüdür.’’ şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere, kusur sorumluluğu esastır ve kasıtlı davranış ya da ihmal halinde tazminat sorumluluğu doğmaktadır. Bu düzenlemenin temeli de önceki dönemde oldukça popüler bir teori olan, kendi çıkarları için bir başkasına zarar veren kişilerin bunu tazmin etme yükümlülüğünün bulunması fikri, bir diğer adıyla Fayda Teorisi’dir. Bu teori baz alınarak BGB çerçevesinde sorumluluk esasları hükme bağlanmıştır.

b. Alman hukukunda işleten kavramı ve işletenin sorumluluğu

Yalnızca hayvan idare edenlerin sorumluluğu BGB çerçevesinde düzenlenmiştir. Bunun haricindeki bütün özel sorumluluk halleri kendi özel kanunları içerisinde düzenlenmiştir. Örnek verilecek olursa, hava taşıma araçları için öngörülen sorumluluk, Alman Havacılık Kanunu- Luftverkehrsgesetz (LuftVG) çerçevesinde düzenlenmiştir. Sorumlu olan kişi, işleten (Halter) dir. Kanunlarda işleten kavramının bir tanımına rastlanmasa da Alman doktrininde işleten, bir aracı geçici olmamak şartı ile kendi hesabına kullanan ve araç üzerinde fiili hakimiyete sahip olan kişi olarak

160 tanımlanmaktadır (Kaufmann, 2008: 825; Çetin, 2016: 138). Belirtilmelidir ki, işleten kavramı hem motorlu araçları hem hava araçlarını hem de hayvan idare edenleri tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır ve aynı şekilde açıklanmaktadır. İşleten, gerçek kişi veya tüzel kişi olabilmektedir ancak tüzel kişi olması durumunda, işleten sıfatı tüzel kişinin kendisine verilecektir.

Belirtilmelidir ki, Alman hukukunda adi şirketlerin de hak ehliyetine sahip olması neticesinde, bunların da işleten sıfatını haiz olması mümkündür. Kollektif şirketler açısından ise, söz konusu araç işletmeye dahil olduğu sürece tüm ortaklar işleten sayılmaktadırlar (Çetin, 2016: 138). Eğer işleten kişinin fiil ehliyeti yoksa yahut sınırlı ehliyetli ise, bu durum işleten sayılması için engel teşkil etmemektedir (Kaufmann, 2008: 828; Çetin, 2016: 139). Yani, kısıtlılar da işleten sıfatını haiz olabilmektedir. Alman hukukunda işletenin tespiti için somut olay önem taşımaktadır. Dolayısıyla, kaza anı göz önünde bulundurularak değerlendirme yapılmaktadır.

İşletenin sorumluluğunun doğabilmesi için Alman hukukunda üç şart aranmaktadır: araç üzerinde fiili hakimiyete sahip olma, aracı kendi hesabına kullanma ve geçici olmama.

Sırasıyla açıklanacak olursa; bir işletenin kullandığı araç üzerinde fiili hakimiyete sahip olması, araca yön verebilmesi, amaç ve süre gibi kavramları belirleyebilmesi olarak tanımlanmaktadır (Greger, 2007: 92; Kaufmann, 2008: 825; Çetin, 2016: 140). Belirtilmelidir ki, aracın resmi olarak sahibi olmak veya masraflarını karşılıyor olmak fiili hakimiyet anlamına gelmemektedir. Zira, Alman hukukunda somut olay önem taşıdığından, işleten sıfatını haiz olabilmek için fiili açıdan araca yön vermek gerekmektedir. İkinci şart olan aracı kendi hesabına kullanma ise, aracın kullanımından fayda sağlamak olarak açıklanmaktadır (Çetin, 2016: 139). Burada anlaşılması gereken aracı fiilen kullanarak faydalanmak değil, dolaylı yoldan dahi olsa bir fayda sağlanmasıdır. Alman yargı kararlarının işletenin tespitinde aradığı en büyük kriterlerden biri, işletme masraflarının karşılanmasıdır (Çetin, 2016: 140). Yani, aracı kendi hesabına kullanımın yanı sıra masraflarının da aynı kişi tarafından sağlanıyor olması önem taşımaktadır (Greger, 2007: 92). Üçüncü ve son şart olan geçici olmama şartı ise, aracın kullanılmasının geçici bir süreç için olmaması anlamındadır (Greger, 2007: 92). Süreklilik, işleten sıfatının esaslarındandır. Sonuç olarak, Alman hukukunda hukuki nitelikler ve tanımlamalardan ziyade, somut olayın

161 özellikleri doğrultusunda işletenin belirlendiği ve sorumluluk hükümlerine gidildiği belirtilmelidir.

c. Alman hukukunda kaza kavramı ve kazadan sorumluluk

Alman hukukunda sorumluluğun doğması için aranan koşul, kaza sonucu meydana gelen zarardır. Burada ilk akla gelen soru kazanın ne olduğudur. Kazanın kavramına herhangi bir kanun metninde rastlanmamaktadır. Ancak Alman doktrinine göre, bir kişi ya da nesnenin zarar görmesine yol açan, zaman ve mekan olarak belirli olan ve aniden vuku bulan olaya kaza denmektedir (Greger, 2007: 40; Kaufmann, 2008: 818; Çetin, 2016: 194). Burada dikkat edilmesi gereken en önemli husus, kazanın aniden vuku bulması özelliğidir. Zira, bu özellik sayesinde uzun bir zaman diliminde gerçekleşen anormalliklerin kaza olarak nitelendirilme olasılığı kalmamaktadır (Greger, 2007: 40; Kaufmann, 2008: 818). Örneğin, zaman içinde pistlerde meydana gelen normal derecede aşınmalar veya küresel ısınmanın yol açtığı mevsimsel değişimler kaza olarak değerlendirilmemektedir. Zira, ani olmayan bir olayın kaza olarak nitelendirilmesi mümkün değildir ve kaza yoksa sorumluluk da yoktur. Yani kaza, sorumluluğun doğması için bir temel yapı taşıdır (Greger, 2007: 40).

Kazanın aracın işletimi esnasında meydana gelmesi gerekmektedir. Burada, kazanın söz konusu aracın işletimi esnasında vuku bulduğunu ispat yükü zarar görene düşmektedir (Greger, 2007: 41; Çetin, 2016: 194). Ayrıca, kaza ile zarar arasında bir nedensellik bağı da olmalıdır. Yine, nedensellik bağını da ispat yükü zarar görene düşmektedir (Greger, 2007: 44; Çetin, 2016: 195). Belirtilmelidir ki, Alman doktrinindeki bazı görüşlere göre zarar gören, kazaya kendi kasıtlı olarak neden olmuş ise tazminat talebinde bulanamayacaktır (Çetin, 2016: 195). Zira, burada hukuka aykırılık unsuru bulunmamaktadır.