• Sonuç bulunamadı

TAYYARE MEKTEBİNİN AÇILMASI

Yarbay Süreyya Bey’de İstanbul’da bir tayyare mektebi açma düşüncesi giderek kuvvet kazanıyordu. O tarihlerde bir uçağın fiyatı 1000 altın Osmanlı lirası civarındaydı. İki pilot adayının okul ücretleri, kırım bedelleri ve yolluk-gündelikleri toplandığında bir uçak bedelinden daha fazla bir maliyet ortaya çıkmaktaydı. Yani Avrupa’da öğrenim görme karşılığında sadece yetişmiş birkaç subayımız olacaktı. Buna karşılık, İstanbul’da bir tayyare mektebi ve buna bağlı bir merkez kurulduğu takdirde, burada hem çok sayıda tayyareci yetiştirilebilecek ve hem de yetişmiş olanların devamlı olarak eğitimlerini tazelemeleri ve geliştirmeleri mümkün olabilecekti. Kırımların onarım ve bakım işleri okula bağlı olarak kurulacak tamirhanelerde yapılabileceğinden, hem zaman ve hem de para bakımından tasarruf sağlanacaktı. Böyle bir projenin gerçekleştirilmesi kuşkusuz, idarecilerin kafalarının buna yatkın olmasına ve gerekli mali ödeneğin bulunmasına bağlıydı. Süreyya Bey, bu konudaki düşüncelerini Çürüksulu Mahmut Paşa kanalıyla Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşaya iletti. Paşa, bütçede bunun için tahsisat bulunmadığından bahsederek, bu konun 1912 mali yılına bırakılmasını ve şimdilik Avrupa’ya pilotaj öğrenimi görmek üzere subay gönderilmekle yetinilmesini istedi104.

Süreyya Bey’in tayyare mektebi açılması konusundaki ısrarı sonuç vermiştir. Çürüksulu Mahmut Paşa imzasıyla 5 Mart 1912 tarihli bir muhtıra105, K.F.M.M.M.U.liğine gönderilir. Bu muhtırada çok önemli konulara değinilmektedir. İlk olarak; Tayyare Mektebinin kurulabilmesi için gerekli paranın tahmin dökümü yapılmıştır. Bu döküme göre, yılda 30-40 tayyareci subay 15.000 liraya yetiştirilebilecektir. Öğretmen ve makinistlere ödenecek aylıklar toplamı da 5.000 lira olarak düşünülmüştür. Bu hesaplamalara göre, okulun bir yıllık gideri 20.000 lira olmaktadır. Öğrenim için başlangıçta 15-20 uçak tedariki gerekeceğinden,

104

İlmen, s.25.

105

bunların toplam bedeli olarak da 20.000 liraya ihtiyaç duyulacaktır. Böylece, toplam olarak 40.000 liranın, okul için sarf edilmesi Genelkurmayca kararlaştırılmış olup, Harbiye Nezaretinden onay istenmiştir 106.

Bu muhtıradan sonra Havacılık Komisyonu ilk olarak Paris Askeri Ataşe Vekilinin yolladığı raporlar ve projeleri ile R.E.P.(Robert Esnault - Pelterie) fabrikasının önerdiği havacılık mektebi kurma projesini inceledi. Daha sonra uçak fabrikasının sahibi Mösyö.Simone ile toplantılar yaparak, fabrikanın önerisi üzerinde son rütuşları ve pazarlığı yaptı. R.E.P uçak fabrikası 15.000 liraya okulu kurabileceğini ve ayrıca, kendi projeleri kabul edildiğinde, 10 pilot adayı subay ile 15 makinist ve marangozun fabrikada hiçbir ücret ödenmeden yetiştirebileceğini, İstanbul’a hemen bir mühendis ile bir öğretmen pilot göndermek suretiyle, tayyare mektebini 3 ay içerisinde kurabileceğini taahhüt etmiştir. Bu durumda mektep yeri seçildikten sonra, bina-hangar inşaatını meydan tanzim ve tesviyesini Genelkurmay yapacaktı. Fabrika ise, mektep araç ve gereçleri ile öğretmenler sağlayacaktı. Okul kurulana kadar da pilot adayları ve makinist -marangozlar Fransa’daki fabrikada ücretsiz yetiştirileceklerdi 107.

Tayyare mektebi projesi bu şekilde karara bağlandıktan sonra, sıra yer seçimine gelmişti. Komisyon, Mösyö Simone’u da yanına alarak İstanbul civarında yer aramaya koyuldu. Mektebin havaalanı için 2000x700 metre boyutlarında düz bir arazi gerekiyordu. Ayrıca, Vadilerin açıldığı yerler, buralarda oluşacak hava akımları tehlikeli olacağından tercih edilmiyordu. Uçuş güvenliği açısından meydan yakınlarında ağaçlıklar ve binalar olmamalıydı. Bu koşullara en uygun yer olarak, bugünkü Florya’nın gerisinde Şenlikköy’ün yerinde bulunan Kalitarya köyü ile Ayamama çiftliği arasında kalan 4-5 dönümlük, tamamen düz ve açık arazinin tayyare mektebinin havaalanı için uygun olduğuna karar verildi. Mektebin yeri olarak Ayastefanos (Yeşilköy)-Safraköy yolu ile İstanbul-Küçükçekmece yolunun keşiştiği noktanın kuzeyinde kalan arazi kesimi saptandı. Çevrede hakim rüzgar yönünün kuzey olması nedeni ile hangarların kapılarının kuzeye bakmasına ve hangarların, Kalitarya köyü ile Ayamama çiftliği arasında, bir hat üzerinde inşa edilmesine karar verildi. Burası Ayastefanos’a sadece 3 km.olduğundan, İstanbul’a ulaşım için demiryolundan da faydalanılabilecekti. Süreyya Bey arazinin sahibi olan Sabuncuzadeler ile inşaata hemen başlanabilmesi için anlaşır. Yapılacak inşaat; 3 uçak hangarı, müdüriyet binası ve subay

106

Kural, s.165.

107

ikamet yeri ile ufak hastane, tamir ve imalat atölyesi, yedek parça deposu ve yer altı benzin deposu olarak düşünülmüştü108.

Mösyö Simone ile askeri havacılık teşkilatının kuruluşu konusunda da toplantı ve görüşmeler yapıldı. Bu konudaki çalışmalar, hemen hemen bütün ülkelerde yeni başlamıştı. Dolayısıyla yerine oturmamıştı. Bunun için örnek olarak Fransız teşkilatı incelemeye alındı. Komisyon dörder uçaklık tayyare bölükleri teşkilini kabul etti. Ayastefanos’ta kurulacak tayyare mektebinin, aynı zamanda bir ana merkez olması düşünülmekteydi. Bu ana merkezde onarım ve büyük bakımlar için gerekli gereç ve avadanlıklar bulundurulacak ve aynı zamanda pilot, makinist ve diğer tayyareci sınıflar yetiştirilebilecekti. Öncelikle tayyare mektebi kurularak faaliyete geçecek ve burada pilot yetiştirilmesinden sonra, ikinci aşama olarak, tayyare bölüklerinin kurulmasına geçilecekti. Başlangıçta Ordu Müfettişlikleri emrine birer tayyare bölüğü verilmesi, yeterli sayıda pilot ve uçağa sahip olduktan sonra da, kolordular düzeyine inilerek, her bir kolorduya birer tayyare bölüğü tahsis edilmesi aşamasına gelinmesi, bu durumda başlangıçta müfettişlikler emrine verilmiş olan bölüklerin ihtiyat tayyare bölükleri olması görüşünde birleşildi. Komisyon toplantısında, tayyare birlik kuruluşlarının, bölük ve takım seviyelerinde kurulmaları ve bu şekilde adlandırılmaları uygun bulunmuştu. Buna göre; bir tayyare bölüğü 2 takımdan, bir takım ise, 2 uçaktan meydana gelecekti. Takımlar ikişer kişilik uçaklarla donatılacaktı. Takımların yanlarında taşıyacakları çadır hangarların boyutları ve yedek parça cinsleri ve adetlerine varıncaya kadar saptanarak, çok ayrıntıya inen fevkalade bir çalışma ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada tayyare bölüklerinin kuruluşu ve teşkilatı da tasarlanmıştı 109.

Komisyon, toplantı sonuçları, mektep ve tayyare bölüklerinin teşkilat ve kadrolarını 18 Mart 1912 tarihli bir rapor halinde Harbiye Nezaretine sundu. Öncelikle bir takım oluşturabilecek 2 uçak satın alınmasını ve bunun için gerekli tahsisatın sağlanarak, sarf yetkisi ile beraber komisyon emrine verilmesini talep etmekteydi. Paris’te bulunan R.E.P. fabrikasına gönderilecek 6 subay ve 5 makinist, marangoz için 1500 lira yolluk ve gündelik ile 2500 lira uçak bedeli olmak üzere, toplam 4000 lira bulunduğu takdirde, Mösyö Simone ile hemen 2 uçaklık bir sipariş sözleşmesi imzalanacak, bu sayede subay ve makinist, marangozlar da hemen öğrenime gönderilecekti 110.

108

Kansu-Şenöz, s.117.

109

Keyüsk, s.25; Kurter, s.66; Kural.s.169.

110

Bu dönemde Osmanlı Devleti büyük mali sıkıntı içerisindeydi. Bu nedenle, Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa, Türk askeri havacılığının kurulması için gerekli olan paranın bağış yolu ile toplanması yolunda yapılan önerileri kabul etmişti. Paşa, uçak alımı için açılan bağış kampanyasına öncülük ederek, 30 altın vermişti. Kendisi ve bütün Genelkurmay mensupları da 6 aylık maaşlarının ¼’ünü bu kampanyaya yatırdılar. 13 Mart tarihinde yayınlanan bir genelge ile kampanya tüm ordu mensuplarına duyuruldu. Ayrıca Süreyya Bey, uçakların Osmanlı Ordusu için önemini ve gelecekteki savaşlarda oynayabilecekleri rolü belirten bir makale hazırladı. Bunun son bölümünde, tüm ordu mensuplarına 6 aylık maaşlarının ¼’ünü bağış olarak bırakmaları çağrısını yapıyordu.111 Bu yazı, 20 Mart 1912 tarihli Ceride-i Askeriye’de yayınlandı. Bunlardan başka, tüm halka da bu kampanyanın duyurulması ve yaygınlaştırılması arzu edilmekteydi. Donanmay-ı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti donanma için bağış toplamanın yanı sıra, uçak satın alınması için de yardım toplayacaktı. Mahmut Şevket Paşa Cemiyet başkanlığına bir yazı göndererek, bu isteği dile getirdi. Cemiyet, isteği kabul etti ve uçak tedariki için halktan bağış toplamaya başladı. Açılan bağış kampanyasına Sultan Reşat 1000 Lira vermek suretiyle katılır. Uçak bedelleri ile Paris’e gönderileceklere verilecek yolluk ve gündelik toplamı olan 4000 liradan geri kalan 3000 lira ise, Cemiyet tarafından verildi ve R.E.P. fabrikası ile yapılan sözleşme yürürlülüğe girdi. Anlaşmaya konulan bir madde ile uçaklardan birisi, 27 Nisan 1912 günü yapılacak olan

Cülusu Hümayun törenine katılmak üzere acele hazırlanacak ve fabrikanın sağlayacağı bir

pilotla İstanbul’a gönderilerek, tören alanı üzerinde gösteri uçuşu yapacaktır 112.

Fransa’dan daha önce yola çıkarılmış olan 2 adet Deperdussin uçağı 12 Mart 1912 günü İstanbul’a getirilerek, Hasköy’deki Piri Paşa ambarlarına kondu. Uçakların İstanbul’a varışı üzerine, Süreyya Bey, 13 Martta Paris Askeri Ataşeliğine bir telgraf göndererek Yzb. Fesa Bey’i acele İstanbul’a çağırttı. Gelen uçaklardan bir tanesi 70 beygirlik Gnome motorlu, 2 kişilik askeri uçak, diğeri de 35 beygirlik Anzani motorlu, tek kişilik okul uçağı idi 113.

Nisan ayı başlarında tayyare mektebi inşaatına başlandı. Süreyya Bey’in daha önce çıkarttığı bir miktar tahsisat ile okul yeri seçilen yerde 2 hangarın inşasına başlanmıştır. Hasköy’de Piri Paşa ambarlarında bulunan 2 uçak 20 Nisan 1912 günü, Fesa Bey ve Yusuf Kenan Bey’lere teslim edilmişti. Teslim alınan uçaklar Ayastefanos’a taşınmış, hangar inşaatı yeni başladığından, sandıklar çadırlarda muhafazaya alınmış ve montaj çalışmaları da

111

Rıfat Uçarol, “Türk Havacılığını Güçlendirme Kampanyası İlk Defa 1912 Yılında Nasıl Başlamıştı?” Havacılık Dergisi, sayı 24, Ankara 1975, s.9; Keyüsk, s.33.

112

İlmen, s.24; Keyüsk, s.34.

113

başlamıştır. İki kişilik Deperdussin uçağına Osmanlı adı verilmişti. Diğer uçağa da Ordu ismi verilir.

R.E.P. uçağı da pilot ve makinistle beraber Paris’ten yola çıkarılmıştı. 19 Nisan 1912 günü İngiliz pilot Gordon Bell ve 2 makinist uçakla birlikte İstanbul’a gelir. Uçağın montajından sonra, 26 Nisan 1912 günü deneme uçuşu gerçekleştirilir. Uçak İstanbul semalarında 1000 metreye kadar yükselir. Bu irtifaya çıkışı bir barograf yardımıyla ölçülür. Bu başarılı uçuş sonrasında, Mahmut Şevket Paşa, Ayastefanos’a gelerek inşaatı devam eden hangarları inceler. O sırada hangarların önünde 2 Deperdussin ve 1 R.E.P. uçağı bulunmaktaydı. Mahmut Şevket Paşa’nın Ayastefanos’ta bulunduğu sırada R.E.P. uçağı ile Gordon Bell, tek kişilik Deperdussin ile Fesa Bey deneme uçuşları gerçekleştir. Böylece 26 Nisan 1912 günü, Türk uçak ve pilotlarının, Türk gökleri ile ilk defa tanıştığı bir gün olarak, Türk askeri havacılık tarihindeki yerini aldı114.

27 Nisan günü yüzlerce kişi Ayastefanos Hava Meydanı ve civarını doldurmuştu. Çünkü, cülus töreninde gösteri uçuşu düzenlenecekti. Yapılan konuşmaların arkasından Ordu adı verilen R.E.P. uçağı havalanarak tören alanının üzerinde 1000-1500 metrede rule yaparak uçuşu tamamladı. Bu uçuştan sonra, Mahmut Şevket Paşa, Süreyya Bey’i kutladı. Uçak daha sonra sökülerek sandıklandı ve ertesi gün Harbiye Nezaretine teslim edildi115.

Mösyö Simone ile yapılan anlaşma gereğince fabrikaya gönderilecek 6 subay için görüşmeler yapılarak bu sayı 8’e çıkartıldı. Yapılan seçimle pilot adayı 8 subay ve 5 makinist ve marangoz adayı seçilerek Paris’e gönderildiler. Öğrenimleri 15 Nisan’da Paris yakınındaki Bucq’da başlar. Yapılan seçim sonucunda gönderilen pilot adayları şunlardır 116;

1. İstihkam Kolağası Cemal 5. Piyade Yüzbaşı Refik

2. Piyade Yüzbaşı Fevzi 6. Topçu Üsteğmen Nuri

3. İstihkam Üsteğmen Salim (Batur) 7. Topçu Yüzbaşı Salim (İlkuçan)

4. Topçu Üsteğmen Mitat (Tuncel) 8. Süvari Ütğm. Mehmet Şükrü Bey

Yzb.Refik ve Ütğm.Nuri Bey’ler okulda büyük bir başarı göstermişler ve 23 Haziran 1912’de okuldan diploma almayı başarmışlardır117.

114 Kural, s.178. 115 İlmen, s.30. 116 Kurter, s.71; Keyüsk, s.41. 117

Pilot adaylarımızın Paris’e gönderilmelerinde sonra 13 Mayıs günü, uzun zamandır beklenen Drachen tipi sabit balona kavuşuldu. Balon, yedek balon ve aksesuarları 3 vagon içerisinde Edirne’ye geldi. Balon ve aksesuarları Harbiye Nezaretine 1030 liraya mal olmuştur. Balonu kullanmak üzere görevlendirilmiş bulunan İstihkam Teğmenleri Hüseyin Hüsnü ve Emin Fuat Beyler, daha önceden 19 Şubat 1912 günü Berlin’de eğitim görmek üzere İstanbul’dan ayrılmışlardı118.

118

II. BÖLÜM

TRABLUSGARP SAVAŞI VE TÜRK ASKERİ HAVACILIĞI

A. TRABLUSGARP SAVAŞI

1. Savaşın Nedenleri

İtalya, Almanya ile birlikte Avrupa’da birliğini kuran son iki devlettir. İtalya, 1861 yılında birliğini kurarak Avrupa’nın güçlü devletleri arasında yer almak istiyordu. Fakat nüfusunun büyük kısmı henüz tarımla geçinmekteydi. Büyük ovalarında bataklıklar kurutulamamış ve sulama projeleri başlatılamamıştı. Ülkenin güney kesimi ve Sicilya adasında ekilebilir topraklar az oluşuna karşın hızlı bir nüfus artışı vardı. Halk, yoksul ve hatta açtı. Her yıl gerek Amerika Birleşik Devletleri ve gerekse Güney Amerika ülkelerine büyük kitleler halinde göçler olmaktaydı. İtalya zenginlik ve refaha kavuşmanın yolunu sömürgeler elde etmekle açabileceğini ümit ediyordu 119.

Osmanlı toprakları olan Kuzey Afrika’nın büyük bölümünde İngiltere ve Fransa sömürgeler kurmuştu. Sadece Trablusgarp ve Bingazi Osmanlı denetimindeydi. İtalya XIX.yüzyıl sonlarına doğru, Doğu Afrika’da Eritrea ve Somali’yi ele geçirerek Etiyopya sınırına yaklaşmıştı. 1896’da Adoua’da Etiyoplılar bir İtalyan ordusunu kuşatarak bu kuşatma harekatını yok etmişlerdir. Buradan ümidini kesen İtalya, yeni bir sömürge olarak Trablusgarp ve Bingazi topraklarına göz dikmişti. Kuzey Afrika’daki son Osmanlı toprakları olan bu yerlere, nüfusu giderek artan Güney İtalya çiftçi kesiminin yerleştirilmesi düşünülüyordu. Fakat bu topraklar büyük miktarda çiftçi nüfusunu besleyecek kapasitede olmadığı gibi İtalya’nın buraya büyük mali yatırım yapabilecek gücü de yoktu. Bu nedenle İtalyan kamuoyunda bu konu tartışma yaratmış ve Kuzey Afrika’ya yatırılacak paranın, Güney İtalya’ya sarf edilmesi gerektiğini savunanlar çıkmıştır120.

İtalya’nın Kuzey Afrika’yı elde etme isteği daha XIX.yüzyıl içerisinde belirmiş ve 1878 Berlin Kongresinde kendisine hareket serbestliği tanınmıştı. Üçlü müttefikler (Almanya, Avusturya-Macaristan ve İtalya) arasında, İtalya’yı bu ittifaktan koparmamak için onun bu isteğine göz yumulduğu gibi üçlü anlaşma devletleri olan İngiltere, Fransa ve Çarlık Rusyası da onu kendi taraflarına çekebilmek için girişimlerinde serbestlik tanıyorlardı. Bu konuda,

119

Fahir Armaoğlu,19.Yüzyıl Siyasi Tarihi(1789-1914), T.T.K.Basımevi, Ankara 1999, s.324.

120

1902’de Avusturya –Macaristan, Fransa ve 1904’te İngiltere, 1909’da ise Çarlık Rusyası ile anlaşan İtalya’nın önünde, Trablusgarp ve Bingazi’yi ele geçirmek için siyasi bir engel kalmamıştı121.

Afrika’daki Osmanlı topraklarının ele geçirilmesiyle, yeni bir İtalyan İmparatorluğunun temelleri atılmış olacaktı. Zaten İtalya, kendisini Roma İmparatorluğunun varisi saymaya ve Kuzey Afrika topraklarını, tarihten gelen bir hak olarak, kendisinin olduğunu iddia etmeye başlamıştı. Bu toprakları istila hedefini böyle bir bahane ile örtmek istiyordu. İtalya’nın Kuzey Afrika topraklarını elde etmek istemesinin adıl nedeninin Sudan olduğunu ileri sürenler de vardır. Sudan, Mısır’ın güneyinde çok geniş araziye sahip, tropikal iklim kuşağında, verimli topraklara sahiptir. Sudan’ı dış dünyaya bağlayan, Büyük Sahra’dan geçen kervan yollarıdır. Bu yollar Kuzey Afrika’da Trablusgarp ve Bingazi limanlarına ulaşıyordu. İtalya, bu limanları elinde bulundurduğu takdirde, bunları büyütebilir ve çölden geçen kervan yollarını da ıslah ederek, Sudan’ı dış dünyaya bu yoldan para kazanabilirdi122.

1911 yılı İtalya için yoğun siyasi ve askeri hazırlıklarla başladı. Bu yılın başında İtalya henüz savaşa karar vermiş değildi. Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp için savaşı göze alamayacağı düşüncesi İtalyan siyasi ve askeri çevrelerinde daha ağır basıyordu. Fakat 1911 Martından sonra siyasal baskılarla Trablusgarp’a sahip olamayacaklarını anlayan İtalyanlar, askeri hazırlıklara hız verdiler123.

Osmanlı Devleti, bu dönemde iç ayaklanmalar, siyasal kutuplaşma ve çekişmeler gibi önemli iç ve dış sorunlarla karşı karşıya bulunuyordu. İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emellerinden çok daha öncesinden farkında olan Osmanlı Devleti içinde bulunduğu askeri ve mali çaresizlikten ötürü İtalya ile yapılacak bir savaşı siyasi girişimlerle önleme hayalindeydi. Bu maksatla başta Almanya olmak üzere devreye sokulan diğer büyük devletlerin Trablusgarp krizi hakkında Osmanlı Devleti’ne bir şey yapamayacaklarını bildirmeleri üzerine, Osmanlı Devleti hiç olmazsa bir kısım askeri malzemeyi Trablusgarp’a nakletmeyi uygun gördü. Bu karardan sonra, 18 Eylül 1911’de Derne Gemisi silah, cephane ve erzak yüklü olarak Trablusgarp’a yola çıkarıldı124.

Bu gelişmelerden altı gün sonra İtalya Hükümeti 23 Eylül 1911’de Osmanlı Devleti’ne bir ültimatom verdi. Bu ültimatomda İtalyan Hükümeti, Trablusgarp’ta İtalya’nın çıkarları ile ilgili konularda Babıali’nin davranışını tatmin edici bulmadığını ve buradaki vatandaşlarının

121

Oral Sander, Siyasi Tarih, Ankara 1992, s.141.

122

Armaoğlu, s.327.

123

Sander, s.151.

124

hayatlarının tehlikede olduğu gerekçesiyle bu eyaleti işgal etme kararına vardığını bildiriyordu. Babıali’ye işgal kuvvetlerine karşı direnme gösterilmemesi ve Trablusgarp’taki Osmanlı makamlarına gereken talimatın verilmesi söyleniyordu. İtalya’nın öne sürdüğü koşulları kabul etmek için Türk Hükümetine 24 saat süre tanınmaktaydı. Aksi halde savaş açılacaktı 125.

Osmanlı Devleti, bu ültimatoma 29 Eylül 1911’de cevap vererek, İtalya’nın iddialarını ve isteklerini reddettiğini, ancak görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Osmanlı Hükümeti son ana kadar kararsızlık içindeydi; Trablusgarp ve Bingazi gözden çıkartılmıştı. Bütün ümitler sahil kesiminin işgali için geçecek süre içinde büyük devletler aracılığıyla İtalya’nın barışa razı edilebileceği üzerinde toplanıyordu. Bu da gerçekleşmezse çete muharebeleri ile düşmanı

iç bölgelere sokmayarak savunmayı düşünüyordu 126.

2. Savaşın Başlaması ve Tarafların Hava Faaliyetleri

1 Ekim 1911 tarihinde iki İtalyan gemisinin Derne’yi topa tutmasıyla savaş başlamış oldu. Harbin başlamasıyla beraber İtalyan savaş gemileri Preveze’de bazı küçük savaş gemilerimizi batırdı. 3 Ekim’de Trablusgarp ve Bingazi bombardıman edildi. İtalyanlar, 8 Ekim’de kıyıya asker çıkartmaya başladılar 127.

Osmanlı Devleti Trablusgarp’ı Türk havacılığı bu savaşın başladığı sıralarda henüz kuruluş safhasındadır. İki subayımız Paris’de öğrenimlerine devam etmektedirler. Uçuş için balon ve uçak yoktur. Harbiye Nazırlığı, Trablusgarp Savaşında kullanılmak üzere tayyare ve yabancı pilot temini için girişimlerde bulunmaktadır.

İtalyan ordusunda ise 28 tayyare ve 2 adet güdümlü balon bulunmaktadır. Tayyarelerin 22 tanesi Fransız yapımı Nieuport ve Blériot, 6 tanesi de Etrich Taube ve Bristol tipidir. İtalyan balonları ise P1 ve P2 isimli iki sabit balon ve harbin devamında gerekirse Çanakkale’yi bombalamak için alınan P3 ve M1 isimli 2 adet güdümlü balondan oluşmaktadır. İtalyanların sahip oldukları bu hava gücü Ege Adaları ile Batı Anadolu ve Çanakkale Boğazını tehdit etmektedir 128.

22 Ekim 1911 günü dünya havacılık tarihine girecek olan bir ilk gerçekleştirildi. İtalyan pilot Yüzbaşı Carlo Piazza, Blériot XI tipi uçağı ile Türk hatları üzerinde keşif uçuşu yaptı. Bir saat süren bu uçuş askeri harekatta yapılan ilk keşif uçuşudur. Yzb. Piazza, bu uçuşu 125 Kurtcephe, s.22. 126 Sander, s.158. 127 Kurtcephe, s.31. 128 Kurter, s.47; Kural, s.293.

kendi inisiyatifi ile yapmıştı. Bu keşiften çok memnun kalan İtalyan karargahı ertesi günden itibaren keşif uçuşlarının devam ettirilmesini istedi129.

25 Ekim günü yapılan hava keşiflerinden birinde Yzb. Moizo, ilk defa yerden açılan ateşle tanıştı. Uçuş sonrası, uçağının kanatlarında 3 kurşun deliği sayıldı. Türk birlikleri üstlerinden geçen uçağa sırt üstü yatarak veya diz çökerek ateş etme yöntemini uygulamaya başladılar. Bu suretle Türkler, bir uçağa ilk defa yerden ateşle karşılık vererek, havacılık tarihinde yer almış oluyorlardı. Sonraki keşifler yüksek irtifadan yapılmaya başladı. Böylece keşiflerdeki sıhhat azalmış, görülen fundalıklar asker sanılmaya başlanmıştı. Bununla beraber, uçakların havacılık tarihindeki ilkleri devam ediyordu. 28 Ekim günü Yzb. Piazza, havadan ilk defa topçuya ateş tanzimi yaptırmıştı. Fakat uçakla yer arasında iletişimin güç olmasından sonuçlar pek başarılı olmamış, sadece hedefe isabet olup olmadığı gözlenebilmişti 130.

Trablusgarp Savaşında hava harekatı çeşitlilik kazanmaktaydı. 1 Kasım günü Tğm. Gavotti, havadan ilk bombardımanı gerçekleştirdi. Gavotti, 800 m. İrtifadan 4 bombayı nişan almadan attı. Yüksek irtifadan dolayı hedefler vurulamıyordu. Atılan bombalar cipelli tipi olup, küreseldi. Portakaldan biraz büyük, 2 kilo ağırlıktaydı. Pilot bombayı elle atmadan önce