• Sonuç bulunamadı

1. Savaşın Nedenleri ve Osmanlı Devletinin Savaşa Girmesi

Birinci Dünya Savaşı görünürde Saraybosna suikasti sonucunda patlak vermişse de bu savaşın çıkmasına yol açan birtakım nedenler bulunmaktadır. Bunlar;

1. Endüstrinin gelişmesiyle yeni Pazar bulma ve sömürgecilik yarışı, Avrupa’nın büyük devletleri arasında hızlı bir rekabete yol açmıştı. Endüstrisi gelişmiş, üretimine yeterince pazara sahip, büyük sömürge arazileri bulunan devletler bu yolla zenginleşip güçlendikçe aralarında bir üstünlük ve egemenlik mücadelesi başlamıştı. Bu mücadelede, devletler kendilerine müttefikler aramakta ve Avrupa, kamplara bölünmekteydi.

2. Devamlı silahlanan ve savaş hazırlığı yapan Avrupa devletleri kendilerine müttefik arayışı içine girmişlerdi.Bunu ilk başlatan Almanya olmuştur. Fransa’nın 1870 bozgununun öcünü almak için fırsat kolladığını sezinlemiş ve ilk aşamada Avusturya-Macaristan ve İtalya ile birlikte 1872 yılında üçlü ittifak anlaşmasını yapmıştı. Almanya’nın giderek güçlenmesi ve yayılmacı siyaset gütmesinden dolayı diğer devletler de birtakım anlaşmalar yapmak zorunda kalmışlardır. Fransa-İngiltere, Fransa-Rusya anlaşmaları sonradan bu üç devletin bir blok oluşturmaları ile üçlü itilaf anlaşması ortaya çıktı. Bloklar arasındaki rekabet ve güç gösterisi sonunda bir savaşa yol açacak gibi gözüküyordu275.

Avusturya-Macaristan tahtının varisi ve bu ülkenin tüm silahlı kuvvetlerinin genel müfettişliği görevini üstlenmiş bulunan, imparatorun yeğeni Arşidük Franz Ferdinand ve eşi Düşes Sophie von Hohenburg’un 28 Haziran 1914 günü Saraybosna’da bir suikast sonucu öldürülmeleri sonucunda dünya tarihinin akışı bir anda değişmiştir. Kamplaşmaların sonucunda gerginleşen devletler arası ilişkiler, bu suikast sonucu kopmuştur 276.

Almanya, Avusturya-Macaristan’ı kışkırtarak, suikast sonucunda Sırbistan’a ültimaton vermesini sağladı. Sırbistan hükümeti, bu ültimatonu redetti. Bunu onur kırıcı ve iç işlerine

275

John Lukacs, Yirminci Yüzyılın ve Modern Çağın Sonu, , Çev:Mehmet Harmancı, İstanbul, 1994, s.61; Kurter, s.177.

276

karışma niteliğinde bulduğunu ilan etti. Bu suretle de savaş makinesinin düğmesine basılmış oldu. Avusturya-Macaristan Hükümeti harekete geçmeye karar vererek, 28 Temmuz 1914 günü Sırbistan’a savaş ilan etti. Bunun üzerine İngiltere de Almanya’ya savaş ilan eder. Bu savaş ilanı, zincirinin son halkasını Avusturya-Macaristan oluşturdu ve 6 Ağustos’ta Rusya’ya savaş ilan etti. Bu suretle, artık söz silahlara kalmış ve 5 yıl sürecek olan büyük ve kanlı savaş başlamıştı277.

Birinci Dünya Savaşının başladığı günlerde Osmanlı tahtında Padişah Mehmet Reşat oturuyordu. Padişahın yetkileri elinden alınmış bulunmaktaydı. Gerçek iktidar ve yöneticilik, İttihat ve Terakki Partisi kurucuları ve ileri gelenlerin elindeydi. Talat, Cemal ve Enver Paşa’ların Hükümet üzerindeki ağırlığı fazlaydı.

Yeni başlayan bu savaşta Osmanlı Devleti politik bakımdan iki seçenek ile karşı karşıya kalmıştı. Bunlardan birisi, tarafsızlığını ilan ederek, bunu savaş sonuna kadar devam ettirmekti. İkinci seçenek ise, savaşın taraflarından birisinin saflarında yer almaktı.

İttihat ve Terakki Partisi ileri gelenlerinin çoğunluğu Alman taraftarı idi. Özellikle bir Alman hayranı olan, devletin en kudretli kişisi durumundaki Enver Paşa, Almanya’nın zaferine körü körüne inanmaktaydı. 2 Ağustos 1914 tarihinde İstanbul’da bulunan Alman Sefaretinde Türk-Alman anlaşması imzalandı. Bu bir gizli anlaşmaydı. Bu anlaşmayla Osmanlı Devleti Almanya’nın yanında yer alacaktı. Savaşa girmesi halinde, Osmanlı Devletine Alman askeri yardımı yapılacak, Türkiye’deki Alman askeri heyeti Osmanlı Ordusu emrine girecekti. Anlaşma, 31 Aralık 1918’e kadar yürürlülükte olacak ve bitiminden 6 ay önce bir istek gelmediği takdirde, otomatik olarak beş yıl daha uzatılacaktı278.

Bu anlaşmanın ardından iki Alman gemisinin ve mürettebatının Osmanlı Ordusu emrine girmesi ve bu gem ilerin 29 Ekim 1914 tarihinde Rusya’nın Sivastapol, Odesa, Teodasya ve Novorosisk askeri limanlarını bombardıman etmesi sonucu Rusya, Fransa ve İngiltere Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler. Osmanlı Devleti de cevap olarak 11 Kasım’da bu ülkelere savaş ilan etti. 12 Kasım 1914 günü, bütün Müslümanların halifesi olan padişah Mehmet Reşad, Cihadı Ekber ilan ederek, tüm İslam nüfusunu savaşa davet etti. Almanların istediği olmuş ve Osmanlı Devleti de savaşa girmişti279.

277

Armaoğlu, s.634.

278

Üçok, s.199; Uçarol,Siyasi Tarih, s.355.

279

Stanford, J. Shaw-Ezel, Kural SHAW, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, C..2, E yay., İstanbul, 1982, s.373-374; Kurter, s.184.

2. Savaşın Başlangıcında Devletlerin Hava Gücü

O dönemlerde kullanılan uçakların ahşap iskeletleri bezle kaplanıp, güçsüz bir motorla donatılmaktaydı. Uçak motorları, uçağın sert bir rüzgarda baş tutmasına yeterli olmayan, fazla ağırlık kaldıramayan ve çoğunlukla hava ile soğuyan tiplerdi. Bu motorların sağladığı 80-130 beygirlik güç yardımıyla uçak, 1 pilot ve 1 rasıtı havaya kaldırabilmekteydi. Uçağın hızı saatte 100 km’e erişebiliyor ve 3000 metreye kadar tırmanabiliyordu280.

Pilot yönünü pusula ve harita yardımı ile bulabiliyordu. Fakat pratikte, görerek uçuş yapılıyor ve pilotlar, yerdeki bilinen yol güzergahları ve akarsuları takip ederek uçuş yapıyorlardı. Uçağın üssü ve diğer uçaklarla iletişimi yoktu.

Uçaklar genellikle silahla donatılmamışlardı. Pilot ve rasıtlara tabanca ve karabina veriliyordu. Daha sonraları makineli tüfek kullanılmaya başlandı. Makineli tüfekler, pervane dönüş dairesi içinden ateş edebilen, pervane devri ile senkronize hareket edebilme kabiliyetine sahiptiler.

Uçakta bulunan rasıt, yanına aldığı 2-4 sayıdaki ve maksimum 10-15 kiloluk bombaları, kokpitin kenarından elle bırakmak suretiyle atmaktaydı. Yerdeki ordu birlikleri üzerine çivi- okçuk-fleşet adları verilen çivileri de atabiliyordu281.

Gelişmiş bir uçak endüstrisine sahip olan Fransa Hava Kuvvetlerinin envanterinde bulunan 216 askeri uçağı, 8’er uçaklık 27 filo halinde tertiplenmişlerdi. Fransızlar, Blériot, henri Farman, Voisin, Bréguet ve Caudron tipi uçakları kullanmaktaydılar282.

İngilizler, ağırlıklı Fransız uçakları ve motorlarını kullanmaktaydılar. İngiliz Kraliyet Hava Kolu, 12’şer uçaklık 7 filo halinde tertiplenmiş olan 84 uçağa sahipti283.

Rusya havacılık endüstirisi büyük ölçüde Fransızlara bağımlıydı. Rusların toplam 190 uçağı vardı. Ruslar, savaş sırasında 4 motorlu büyük bir bombardıman uçağı olan İlia Mourometz’i üretebilmişlerdir.

İtalya’nın savaş başında 94 uçağı bulunuyordu. Belçika’nın ise 30 uçak, 60 pilot ve rasıtı vardı.

Savaşta önce Almanya’da balonculuk büyük gelişme göstermiştir. Almanlar, geleceğin büyük hava donanmalarının güdümlü balonlardan oluşacağını ve bunların düşman hatlarının 280 Kurter, s.206. 281 Kurter, s.207. 282 Kansu-Şenöz, s.166. 283 Kurter, s.208.

derinliklerine girerek, tüm stratejik hedef ve şehirleri yakıp yıkacağı fikrini savunuyorlardı. Almanların elinde 15 adet büyük hacimli güdümlü balon bulunmaktaydı.

Alman askeri havacılığı envanterinde 238 uçak bulunuyordu. Almanlar, Taube, Pfalz, Fokker, Albatros, Aviatik, Rumpler, D.F.W, L.V.G ve A.E.G. uçak motorlarını kullanmışlardır.

Avusturya havacılık endüstrisi fazla gelişmemişti. Bu nedenle Avusturya ordusunda Fransız yapımı uçaklar bulunmaktaydı. Avusturya-Macaristan askeri havacılığı, 9 filo oluşturan 70 uçaktan ibaretti284.

Savaşın başlangıcında Osmanlı askeri havacılığının elinde 2’si onarımda olmak üzere, değişik tiplerde 6 kara uçağı bulunuyordu. Ayrıca envanterinde 3 deniz uçağı görünmekte ise de bunlardan ikisi seferberlik döneminde Çanakkale Boğazı keşif uçuşlarında kullanılarak elden çıkma durumuna gelmişti. Diğeri ise, envantere girdikten sonra hiç uçmamış olup, yer eğitimlerinde kullanılmıştır. Yetişkin pilot sayısı 10’u bulmuyordu. Fakat bunların büyük kısmı, Balkan Savaşlarında deneyim kazanmış, cesaretli ve yetenekli kişilerdi.

Diğer muharip devletlerin hava kuvvetleri ile karşılaştırıldığında, Türk havacılarının bu

savaşa hemen hemen sıfırdan katılma durumunda bulundukları görülüyor285.

Ayastefanos’ta kullanılabilir durumdaki uçakların sayısı son derece az olup, tek elin parmaklarını bile bulmuyordu. Uçuş yer eğitimleri için kullanılan 2 Blériot ile 1 Deperdussin bulunuyordu. Uçak adedini artırabilmek için ülkesine geri dönen Alman pilot Basser’in Rumpler tipi uçağına da el konularak Fethi adı verilmiştir. Keza, savaş başlayınca ellerindeki uçakları bırakarak, geri dönmek zorunda kalan Fransızların Nieuport deniz uçaklarına da el konmuştu. Bunlardan 2 kişilik olanına Mahmut Şevket Paşa ismi verilmişti. Ertuğrul isimli Blériot uçağı Kahire yolculuğu sırasında Edremit civarında yaptığı mecburi inişte büyük kırım geçirmiş ve ortadan ikiye bölünmüştü. Hediye olarak gelen Ponnier uçağı da kırım geçirmiş olup, uçamaz durumdaydı. Ayastefanos Tayyare Mektebinin bağlı uçaklarını uçuracak pilotlar belirlenerek bunların her an harekete hazır bir halde tutulmaları sağlandı.

Osmanlı Ordunun emrinde bulunan uçaklar şunlardı286:

Rumpler 4 A/13 (Fethi) – Ütğm. Şakir Fevzi

Deperdussin (Osmanlı) – Tğm. Mehmet Ali (Kurcer)

284

Kansu-Şenöz, s.166.

285

Mazlum Keyüsk, Türk Havacılık Tarihi II (1914-1916), Hava Basımevi, Eskişehir 1951, s.76.

286

Blériot XI-2 (Edremit) – Yzb. Salim (İlkuçan)

Blériot XI-2 (Tarık Bin Ziyad) –Yzb. Fesa (Evrensev) Nieuport 6H (Mahmut Şevket Paşa) – Ütğm. Fazıl

Bunlardan ilk dört uçak kara uçağı olup, Ayastefanos meydanında bulunuyordu. İki deniz uçağı ise Deniz Tayyare Mektebindeydi. Burada ayrıca, satın alınan ve hiç uçurulamayan Curtiss F2 deniz uçağı da vardı. Ayastefanos Tayyare Mektebinde karacı ve denizci pilot ve rasıt adaylarının öğrenim ve eğitimlerine büyük bir gayretle devam edilmekteydi. Yzb. Refik Bey ile, öğretmen kadrosunda bulunan Tğm. Mitat (Tuncel), Yzb, Fevzi ve Hidayet Bey’ler teorik dersleri veriyorlardı. Yzb. Fesa,Yzb Salim ve Ütğm. Fazıl ise uçuş eğitimi yaptırıyorlardı.

Seferberliğin başlaması ile birlikte Muhabere ve Muvasala Dairesi yeni oluşturulan Genel Karargah’a bağlanmıştı. Havaiye Müfettişliği, bu daireye bağlı olduğundan, dolayısıyla Genel Karargah emrine girmiş bulunuyordu287.

B. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA TÜRK ASKERİ HAVACILIK TEŞKİLATI