Mihne sürecinin sonuçlarını görmeye Me’mûn’un ömrü vefa etmemiş, seferdeyken vefat etmiştir. Kendisinden sonra yerine geçecek olan Mu’tasım’a (Ebû İshâk) (218- 227/833-841), Kur’ân hakkında yolunu takip etmesini vasiyet etmiş, o da aynı şekilde mihne sürecini devam ettirmiştir. Ancak Me’mûn döneminde Mu’tezile’nin de payının olmasıyla birlikte daha çok Mevâlî merkezli ilerleyen politika Mu’tasım döneminde Bağdat Mu’tezile ekolüne mensup bir Arap olup Me’mûn’un Alioğullarına yönelik politikalarına uygun hareket eden İbn Ebî Duâd öncülüğünde devam etmiştir. İbn Ebî Duâd danışmanlığın ötesinde kâdı’l-kudât olarak atanmıştır. Böylece Mevâlî tabanlı Mu’tezile resmen ilmi bir zeminden siyasî bir zemine kaymış, Arap olan İbn Ebî Duâd kontrolünde bürokraside yayılarak söz sahibi olmaya başlamıştır.408
İbn Ebî Duâd’ın öncülüğünde yürütülen bu tarz bir politika her ne kadar Mutezilî fikirlerin yaygınlaşması amaçlı gibi gözükse de mevâli, halife Mu’tasım üzerinde etki oluşturarak yönetimde belli bir güce ulaşmıştır. 409 Meselenin bu boyutlara taşınmasında Mu’tasım’ın Me’mûn kadar ilmi merakının ve birikiminin olmamasının büyük rolü olmuştur.
407 Akoğlu, “Mu’tezile’nin Tarihsel Seyrinde Mihne”, s. 28. 408 Akoğlu, “Mu’tezile’nin Tarihsel Seyrinde Mihne”, s. 48-49. 409 Akoğlu, “Mu’tezile’nin Tarihsel Seyrinde Mihne”, s. 50.
121
Bu dönemde Ahmed b. Hanbel ve Nuaym b. Hammâd (ö. 229/843) başta olmak üzere birçok kişi Me’mûn dönemine nazaran daha şiddetli bir baskıya maruz kalmış, Ahmed b. Hanbel işkence görmüş, dövülerek hapse atılmıştır.410 Affân b. Müslim’in Kurân’ın mahlûk oluşunu kabul etmemesi sebebiyle her ay kendisine yapılan sosyal yardımlar kesilmiş,411 halku’l-Kur’ân yanında Mu’tezile ile özdeşleşen birtakım tezler resmî ideoloji olarak benimsenerek eğitim müfredâtının da bu doğrultuda yapılandırılması emredilmiştir. 412
Mu’tasım döneminde devlet otoritesine karşı ayaklanmalar ve devlet güvenliğini tehdit eden çeşitli gruplar etkisiz kılınmaya çalışılmış, bu sebeple de ağır cezalara çarptırılmışlardır. Tarih kitapları bu hâdiselerden bazılarına aşağıda sunulacağı şekilde yer vermektedir.
Me’mûn’un vefatından sonra yerine gelen Mu’tasım’a ordu biat etmeyip ayaklanmış, Me’mûn’un oğlu Abbas’ın hilafete geçmesini istemişlerdir. Ancak Abbas Mu’tasım’a biat etmiştir. Mu’tasım ilk olarak kendini din olarak gören ve karargâh kuran Hürremîler adı altındaki gruba müdahale edilmesini emretmiş ve bir grup esir olarak alınmış,413 rakamlar her nekadar abartılı gözükse de İbnü’l-Esir’in naklettiğine göre Hürremî esirlerden çocuk ve kadınlar hariç yüz bine yakın kişi İshâk tarafından öldürmüştür. 414 Geçmişten bu yana bakıldığında devletler özellikle kanun dışı örgütlenmelere ve isyan hareketlerine karşı mücadelede bu hareketlerin başta fikir öncülerini ve ileri gelenlerini cezaya çarptırma ve teşhir etme yoluyla kıyam hareketlerini bastırmaya ve öncülerini uslandırmaya çalışmışlar, gerekli durumlarda
410 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 445.
411 Akoğlu, “Mu’tezile’nin Tarihsel Seyrinde Mihne”, s. 51. 412 Akoğlu, “Mu’tezile’nin Tarihsel Seyrinde Mihne”, s. 50. 413 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 447-449.
122
ortadan kaldırarak peşinden gidenlere gözdağı vermeyi amaçlamışlar, bazen de isyan hareketlerine katılanları toptan cezalandırma yoluna gitmişlerdir. Fakat zikredilen hâdiseler, cezalandırma boyutunu aşarak adeta keyfi uygulamaların ve toplu katliamların yapıldığını da gözler önne sermektedir.
Mu’tasım, Basra yolunu ele geçiren, fitne ve fesat çıkaran, o bölgede insanların mahsüllerine el koyan, yol güvenliğini ihlâl eden Zût’lar denilen gruba ordu göndererek önce uyarmış ardından da savaş başlatmıştır. Savaşta beş yüz esir elde edilmiş, üç yüz kişi de öldürülmüştür. Esirlerin savaş sonrasında kelleleri vurulmuş, eman verilenler ise gruplar halinde değişik bölgelere gönderilmişlerdir.415
Bu hâdiseden anlaşılacağı üzere devlet otoritesini kabul eden veya kabule yatkın kimselere dokunulmamış, ancak kamu güvenliğini ve devlet otoritesini bozacak şekilde örgütlenmelerine fırsat vermemek için de değişik bölgelere sevk edilmişlerdir. Böylece ihtimal dahilinde olan bir ayaklanmanın önüne geçilmiş, daha kolay kontrol altında tutulmaları sağlanmıştır.
Fadl b. Mervân, Mu’tasım ile halife olmadan önce tanışmış, daha sonra katipliğine getirilmiştir. Onunla Suriye ve Mısır taraflarına birçok sefere gitmiş, o bölgelerde yaptığı ticaretle zengin olmuş, halifeyi de tesiri altına almayı başarmıştır. Mu’tasım’ın birtakım isteklerini yerine getirmemesi sonucu Fadl, görevinden uzaklaştırılmış ve es-Sinn bölgesine sürülmüştür.416
415 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 443-444, 446. 416 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 453-454.
123
Mu’tasım daha önceki dönemlerde de isyan eden Babek’e karşı ordu kuvveti göndererek isyan hareketini kontrol altına almaya çalışmıştır. 417 Devlete karşı ayaklanma gerçekleştiren ve savaşan Bâbek el-Hürremî, El-Mu’tasım’a getirildiğinde halkı bir araya toplamış ve Bâbek’i bir filin üzerine bindirerek teşhir etmiştir. Daha sonra Mu’tasım’ın emriyle saraya alınmış, cellad tarafından elleri ve ayakları kesilmiş, yere düşünce Mu’tasım boğazlanmasını emretmiş, cellad da boğazlayarak karnını yarmış ve teşhir için Merra’da bir yere astırmıştır. Mu’tasım Babek’in kardeşi Abdullah’ın Bağdat’a İshâk b. İbrahim’in yanına götürülmesini ve ona da aynı muamelenin yapılmasını emretmiştir. İshâk da ellerini ve ayaklarını kestirmiş, ardından boynunu vurdurmuş ve gövdesini Bağdat’ın doğu tarafına astırmıştır.418
Mazyâr b. Kârin b. Vendâd Hürmüz, Horasan Valisi Abdullah b. Tâhir ile olan problemleri sebebiyle haracını ona vermeyip doğrudan el-Mu’tasım’a vermek istemiş, Mu’tasım’ın Abdullah’a vermesini emretmesine rağmen dinlemeyerek isyan başlatmıştır. Birtakım siyâsî çıkarların da etkisiyle başkaldırarak Taberistan bölgesini ele geçirmiştir. Bunun sonucunda Mu’tasım ordu göndererek savaşılmasını emretmiştir. Sonuçta yakalanan Hürmüz, ölünceye kadar dövülmüş, ölüsü de Bâbek’in yanına asılmıştır.419 Abbas b. Me’mûn da el-Mu’tasım karşısında komplolara işbirlikçi olması sebebiyle tutuklanmış, onunla birlikte birçok kimse de öldürülmüştür.420
Halifenin isyanlara karşı bu şekilde cezalar vermesi, boyun vurdurması, astırması, teşhir ettirmesi ve çeşitli uygulamalarda bulunması her ne kadar kamu otoritesine başkaldırı, onu tanımama, kamu güvenliğini ve kamu düzenini ihlâl gibi
417 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 456-460. 418 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 477-478. 419 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 495-496,504 420 İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VI, 489-494.
124
suçlara ağır cezalar verilerek bunların tekerrürünü önlenmeye çalışma şeklinde değerlendirilebilse de, bir kısmı ceza sınırlarını aşan ve vahşet derecesine ulaşan uygulamalar olarak gözükmektedir. Uygulanan meşru cezalar açısından bakıldığında sadece katl cezası değil, kişinin bedeninin veya kellesinin asılarak teşhir edilmesi, ya da canlı olarak değişik cezaların uygulanarak kamuya teşhir edilmesi bu uygulamaların benzeri suç girişimlerinin önlenmesine yönelik yapıldığı düşüncesine sevk etmektedir. Ancak zikredilen hâdiseler sonucu uygulanan bu tarz cezalarda halifenin tek başına söz sahibi olduğu gözükmekte, fukahânın veya kadıların rollerinden bahsedilmemektedir. Halkın bu uygulamalara sert tepkilerinden dolayı Mu’tasım’ın valilere genelge göndererek bu uygulamalardan vazgeçtiği zikredilmiştir. 421 Ayrıca rivayetlerde zikredilen öldürülenlere ilişkin rakamlar ve uygulamalar her ne kadar abartılı gibi gözükse de birtakım klasik ve modern tarih kitaplarımızda bu şekilde yer almaktadır.