• Sonuç bulunamadı

Kamu düzeninin sağlanması ve toplumsal huzuru bozan davranışların önlenmesi, toplum halinde yaşamanın en tabiî gereklerindendir. Bu sebeple kamu düzeni anlayışını ve tarihini insanların bir arada yaşamaya başladığı zamanlara kadar götürmek mümkündür. İslam öncesi Cahiliyye’de de daha önce ifade ettiğimiz gibi kamu düzenini korumaya matuf güçlü bir gelenek oluşmuştur. Mekke’de Benî Hâşim ve Benî Muttalib’in de içinde bulunduğu bazı kabileler Mekke’de mazlum ve mağdur kimseleri koruyacaklarını, haklarını savunacaklarını, zulme fırsat vermeyeceklerini bildirerek bir araya gelmişlerdir. Kureyş bu birliği “hılfu’l-fudûl” olarak isimlendirmiş, Hz. Peygamber de bu birliğe katılmıştır.259

İslam toplumunda kamu düzeni anlayışının tarihini müslümanların otonom bir idare olarak başlayıp ilk İslam devletinin oluşumuyla sonuçlanan Medine sözleşmesinden başlatmak gerekir. Hz. Peygamber Medine’ye hicretin hemen ardından ashabı arasında muâhaat (kardeşlik) anlaşması yaparak bu yolla ensarın malını ve mülkünü muhâcirle paylaşması, beraber iş yapmaları, kazandıklarını paylaşmaları ve - belli bir döneme kadar da olsa- birbirlerine mirasçı olmaları gibi ilkeler getirmişti. Bu yolla hem muhâcirin ihtiyacı karşılanacak, hem müslümanlar arasında birlik ve

80

beraberlik ruhu perçinlenecek, hem de sosyal yaşamı olumsuz etkileyecek birtakım tehditler önlenmiş olacaktı. 260

Medine döneminin ilk yıllarında devlet yapılanması tamamlanmış değildi. Dolayısıyla yarımadadaki kabileleri birleştirici herhangi bir hukukî düzen veya otorite de mevcut değildi. Her kabile kendi başkanından başka bir gücü kabul etmiyordu. Ortaya çıkan problemleri genellikle hakem seçerek çözmeye çalışıyor, kabileler arası problemlerin çözümünde hakemler öncü rol oynuyordu.261 Bu sebeple Medine’de kabileler ve gruplar arasında belli bir uzlaşının sağlanmasına acilen ihtiyaç duyularak, Peygamberimiz tarafından “Medine Sözleşmesi” denilen uygulama hayata geçirildi. Böylece sadece müslümanların değil müslüman olmayanların da bu mutabakat içinde yer almaları Medine’de devletleşme sürecinin başlayışını ifade etmekteydi. Bu sözleşmede sosyal hayatın korunması ve eşitsizliklerin giderilmesi ön plandaydı.262 Yahudi kabilelerle savunma anlaşması yapılıp taarruz anlaşması yapılmaması da toplum içerisindeki huzur ve güvenin sağlanmasına yönelik bir adım mahiyeti taşımaktaydı.263 Hz. Peygamber döneminde kamu düzenini sağlama adına öncelikle gerek sosyal yaşamın işleyişinde gerekse yargılamada adalet kavramına büyük vurgu yapılmıştır.264

Hz. Peygamber’in toplum birliğini ve güvenini sağlama konusunda da önemli siyasî uygulamaları olmuştur. Bunların başında toplumdaki fitne ve fesad faaliyetlerini önleyici birtakım tedbirler alması gelmektedir. Hz. Peygamber’in tebûk gazvesinden

260 Hamidullah, İslam Peygamberi, çev: Salih Tuğ, İstanbul; İrfan Yay., 1980, I, 196-197. 261 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 201-202.

262 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 207-209. 263 Hamidullah, İslam Peygamberi, I, 213-214. 264 Atar, İslam Adliye Teşkilâtı, s. 50-53.

81

döndükten sonra münafıkların yaptırmış olduğu dırar mescidini niyetlerinin ortaya çıkmasıyla yıktırması, toplumda fitne ve fesad faaliyetlerini önleme amaçlıdır.265

Mekke’nin fethinden sonra Hz. Peygamber birkaç kişi haricinde genel af ilan etmiştir. Fetihten önce müslüman olan ve vahiy katipliği de bulunan Benî Ümeyye’den Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh’i, âyetleri değiştirerek yazması ve kendisine de vahiy geldiğini iddia etmesi sebebiyle aftan yararlandırmamıştır.266 Hz. Peygamber’in bu hâdisedeki tavrı daha öncesinde gerek kutsal metne müdahale gerekse peygamberlik iddiası sebebiyle dini yıpratma faaliyetine girişen şahsın serbest kaldığında daha büyük bir fitne ve fesada yol açmasını önleme amaçlı olarak okunabileceği gibi aynı zamanda dinin temel değerlerini hafife alma, Kurân’a müdahalede bulunma ve yalancı peygamber olarak ortaya çıkma gibi ağır suçlara karşı verilen cezanın esnetilmeyerek bu niyetleri besleyebilecek diğer insanlara da ibret olması yönünde önemli mesajlar taşımaktadır.

Tebûk seferinin yapıldığı zamanda bir grup münafık yahudi Süveylim’in evinde toplanmış, halkı seferden alıkoyma çabası içerisine girmişlerdir. Bunu haber alan Hz. Peygamber de ashabdan birkaç kişiyi göndererek evi başlarına yıkmalarını emretmiştir. Ancak Dahhâk b. Halife kaçarken ayağını kırmış, diğerleri de kaçmayı başarmışlardır. 267 Hz. Peygamber özellikle toplumda ayrıştırıcı, bölücü faaliyet göstererek kamu düzenini ve toplum bütünlüğünü bozma çabalarını fitne ve fesad olarak nitelendirmiş, bu faaliyetler karşısında en ağır cezalarla mukabelede bulunmuştur.

265 Hacı Çiçek, “Münafıkların İnanç Dünyası Ve Hz. Peygamber Devrinde Münafıklar”, İnönü Üniv.

İlahiyat Fakültesi Dergisi, Malatya, 3/2(2012 Güz), s. 212-213.

266 Apak, Hz. Osman Dönemi Devlet Siyaseti, İstanbul: İnsan Yay. 2003, s. 58. 267 Çiçek, “Münafıkların İnanç Dünyası”, s. 217.

82

Özellikle münafıklar karşısındaki tutumu toplum birliği ve bütünlüğü konusundaki temel düşüncesini açık bir şekilde yansıtmaktadır.

Hz. Peygamber her ne kadar münafıkları biliyor olsa da gerek kalplerinin İslâm’a ısınması gerekse “Muhammed arkadaşlarını öldürüyor” şeklinde bir algı oluşmaması amacıyla onları öldürtmemiş, ancak kamuyu, sosyal hayatı, toplumun birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden bir durumla karşılaştığında en hafifinden en ağırına gereken ceza ne ise onu uygulamıştır.268

Hz. Peygamber’in münafıklara karşı belli bir müsamaha içinde olmasına rağmen onların toplanmalarını ve toplu faaliyet göstermelerini önlemeye çalıştığı da bilinmektedir. Çünkü burada müslüman toplumdan ayrılarak ayrı bir grup oluşturma adına tertipli ve organize bir faaliyetin kurulması önlenmek istenmiştir. Böylece müslüman toplumun gücünün zayıflaması ve toplum birliğinin zedelenmesi önlenmeye çalışılmıştır.269

Hz. Peygamber, kendisine Mekke yıllarından beri kini olan ve müslüman olduktan sonra da bu kinini sürdüren Hakem b. Ebî’l-Âs’a, Hz. Peygamber’in yürüyüşünü taklit etmesi, sırlarını ifşa etmesi ve müslümanlar aleyhine faaliyet göstermesi sebebiyle sürgün cezası vermiştir.270 Bu tarz hâdiseleri Hz. Peygamber asla şahsîleştirerek ceza yoluna gitmemiş temsil etmiş olduğu gerek peygamberlik gerekse devlet başkanlığı makamını tahfif şeklinde değerlendirerek kamu maslahatını sağlama, casusluk faaliyetlerini önleme ve toplum güvenliğini sağlama adına devlet başkanlığı yetkisine dayanarak sürgün ve hapis gibi bir takım cezalara başvurmuştur. Apak, Hz.

268 Çiçek, “Münafıkların İnanç Dünyası”, s. 218.

269 Canan, “Hz. Peygamber’in Münafıklara Karşı Takip Ettiği Siyaset”, Diyanet Dergisi,16/4(1977

Temmuz-Ağustos), s. 249-250.

83

Peygamber’in Ebû Süfyanla ilgili bazı tasarruflarını, devlet aleyhine zarar verebilecek kişilere görev verilerek bu zararın önlenmesi şeklinde siyasi bir taktik olarak değerlendirmektedir.271

Siyaseten katlin İslam toplumundaki nüvesi sayılabilecek ilk uygulamalar da bu dönemde gerçekleşmiştir. Bedir gazasının hemen sonrasında Hz. Peygamber’i kötüleyen ve müslüman kadınlar hakkında yakışıksız sözler söyleyen, Mekkelileri Hz. Peygamber’e karşı kışkırtan yahudi şair Ka’b b. Eşref anarşi çıkmaması gerekçesiyle Hz. Peygamberin izniyle öldürülmüştür. Yine Hz. Peygamber’e düşman olan İbn Ebî Hukayk ve Hz. Peygamber’e savaş açacağı bilgisi gelen Üzeyr b. Yasir öldürülmüşlerdir. Siyaseten katl, Emeviler döneminde her ne kadar uygulansa da hukuk olarak meşruiyet zemini bulamamış, Abbasilerde daha önceki dönemlerdeki uygulamaların etkisiyle kurumsallaşmaya başlamıştır.272