0. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE MALATYALI ÂŞIKLAR
2.5. Şiirlerde İşlenen Konular
2.5.11. Tasavvuf Konulu Şiirleri
Tasavvufun ıstılahı manası; insanın eğitimi’dir. Bu anlamıyla tasavvuf, insanoğlunun dünya ve ahiret mutluluğunu temin etmeyi amaçlar. Tasavvufî eğitim, İslam dininin hayata uygulanmasıdır. İnsan bu eğitim sayesinde; Allah rızasını kazanır, ebedî saadete ermek için de nefsini eğiterek temizler, ahlakî olarak iyiler ve güzellerin safında yer alır, kendi iç ve dış dünyasını aydınlatır, istikametini belirler. İnsanoğlunun bu tasavvuf eğitimini yaparken de öncelikle İslamın ana kaynakları olan Kur’an ve sünnet’in hükümleri doğrultusunda hareket eder. Böylece toplumda önder, örnek bir kişi olmaya çalışır (Güzel, 2007: 189).
Tasavvuf; gerçek huzura ve edebî saadete erişmek için nefsi tezkiye, ahlakı tasfiye, kalple zikir ve yaşamın hakikatlerini anlamadır. Tasavvuf, cehennem korkusu ve cennet sevdası değil, Allah aşkını kalplere yerleştiren yoldur.
Halk edebiyatının tasavvufî halk edebiyatı türü 12. yüzyılda Ahmet Yesevî ile başlar. Bu edebiyatın konusu Allah’a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alanda ilk ve en büyük şairi Yunus Emre’dir.
Tasavvuf felsefesine göre kâinatın yaratılış sebebi tanrının kendi güzelliğini görmek ve bilmek istemesidir. Tanrının “ol” emri ile kâinat yaratılmıştır. Varlıklar tanrıdan kopma bir parçadır. Tanrı “Vücud –ı Mutlak” yani tek varlıktır. Dolayısıyla evrendeki varlıklar asıl varlığa dönmek ister. Varlığın kendi varlığını Tanrı varlığında yok etmesi tasavvufta en son aşamadır.
Birfâni, kendine özgü tasavvufî bir iklimde yaşar. O, Hallac-ı Mansur’dan başlayıp Hoca Ahmet Yesevî ile sürüp gelen birçok tasavvuf âlimini hocası olarak kabul eder. Kitaplığında bulunan otuzdan fazla Tasavvufî eser de onun bu konuda kendini yetiştirdiğinin göstergesidir. Tasavvuf, Birfâni’nin şiirlerinde en çok işlenen konulardandır. Âşıklığı, “Yananın yakana yolculuğu olarak” tanımlayan âşığımız, yolculuğu “Asl” olana doğru yapar.
Niyazî Mısrî’nin “Derman aradım derdime / Derdim bana derman imiş” diye başlayan şiirinde belirttiği tasavvufî düşünceye Birfâni de katılır. Âşığımıza göre gönül,
akıl ve ruh üçlüsünü bünyesinde barındıran insanoğlu bunları kullanarak Yaradan’ı kendi özünde bulabilir:
Gönül ne ararsan özünde ara Yara sende ise sendedir çare BİRFÂNİ’yim diye çıkma kenara
İzini yakala yol istiyorsan (209 / 3)
Birfâni’nin tasavvufî şiirleri insanı düşünme ve idrak etmeye yönlendirir. Onun bu tarz şiirlerinin kaynağı Hakk’ın kelamıdır. Nitekim Âl-i İmran suresinin 191. ayetinde: “Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her vakit) Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler:) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru!” Âşığımız bu ayetin ışığında insanları düşünmeye davet eder:
Allah bizi yeryüzüne Dolalım diye yarattı… Sanatına bakıp mânâ
Bulalım diye yarattı… (44 / 1)
Birfâni’ye göre âşığın gönlü sev yurdudur. O yurtta sadece Yaradan konuşur tamamı sevgili olan canlı cansız cümle varlıklar adına. Yaradan’ın konuştuğu bu yurda giren âşık, ölümlü türküler söylemeyi bırakır:
Sevda yolu süren âşık, Sev yurduna giren âşık; Güle ömür veren âşık
Ölümlü türkü söyler mi? (51 / 2)
Âşığımıza göre kendi varlığının farkında olan her can manevi coşkunun esrarında tek olana yolcudur. İnsan kerem sahibinin keremidir, yanandır. Yaratılmışların tamamı sevgiliye götüren suretlerdir. Sevgili ise yakandır, Asl olandır, Asıl’dır yani Yüce Yaradan’ın kendisidir. Asl olana yolculuk yapan âşığımız, Aslı – suret ilişkisi üzerinde derin derin düşünür:
Düşündürür deli deli, Gönül gözü sevgi dili… Ayna ile ben misali
Aslı suret ilişkisi. (54 / 3)
Suretin aslını görmek, sureti var edeni görmektir. Hakikat yurduna giren Birfâni, suretin aslını görür ve O’na âşık olur:
Sev yurduna gönül verdim Hakikat şehrine erdim Suretin aslını gördüm
Nasıl âşık olmayayım (75 / 2)
Birfâni, kâinatın özeti dediği insanı ve gördüklerini anlamaya çalışan bir öğrencidir. Onun esas aradığı kendi derinliklerindeki mana kıpırtıları ve varoluş sırlarıdır. Aşağıdaki mısralarda mana yolculuğunun hangi aşamada olduğunu anlıyoruz:
Eserde gördüm eseri, Var olduğum günden beri… Yeri göğü, âlemleri
Yaradan’ı arıyorum… (87 / 2)
Allah’a sığınmak, O’ndan yardım dilemek fıtri bir ihtiyaçtır. Âşığımız, dinsizim diyen nice insanın kendileri farkında olmasalar da kalplerinin aslında Yaradan’ın aşkıyla çarptığını düşünür:
Konuşurum insan ile, Tüm kâinat gelir dile… Dinsizim diyenden bile
Din kokusu gelir durur (126 / 3)
Âşık edebiyatında dedim – dedi tarzındaki söyleyişlerde genellikle sevgililer arasındaki diyaloglara yer verilir. Birfâni ise aşağıdaki mısralarda bir derviş ile söyleşerek tasavvufî bir yolculuk yapar. “Ben”in benlik getireceğini düşünen âşığımız ancak benlik- senlik düşüncesinin ortadan kalkmasıyla menzile ulaşılacağını düşünür:
Dedim: Hangi yol var yolcu yemeyen? Dedi: Arar bulur “ben” im demeyen. Dedim: Bir ışık tut düşeyim yayan
Dedi: Gül dér, tez git; çık pay saç yâre (142 / 4)
“Bütün Güzellere Dağıttım Seni” şiiri Birfâni’nin beşerî aşktan ilahî aşka yöneldiği şiiridir. Bu şiirdeki isimler ve benzetmeler semboliktir. Bu şiirde aşkı, yaratılışa atılan imzanın kıpırdaması, oynaması olarak tarif eder. O’na göre aşk yüreğin kasılıp gevşemesi gibidir. Toplar dağıtır:
Arzu’da, Emel’de, Özlem’de düşsün, Dudağın Gonca’da, İnci’de dişsin. Aynur’da çehresin, Hilâl’de kaşsın
Bütün güzellere dağıttım seni (159 / 2)
Varlık âlemini sorgulayan Birfâni, nereye baksa Allah’ı görmektedir. “Sana şah damarından daha yakınım” diyeni görmek kâmil insana özgüdür. Yaradan zaman ve mekândan münezzehtir. Yaradan’ın önünde nereye gitsek aldığımız yol yoktur. Bundan dolayı da sağın, solun, doğunun, batının başlanğıç ya da bitiş noktasını gösteremeyiz:
BİRFÂNİ özümün ikrarı vardır,
Her nereye baksam gördüğüm BİR’dir… Her nereyi gezsem hep aynı yerdir;
Vardığım sonucu başlangıç buldum. (195 / 5)
Başkalarının yaşadığı acı âşığımızı da sarsar. Çünkü aynı bedenin dallarından biri de kendisidir. Yetimi, mazlumu, derdini anlatamayanları gönül gözüyle görüp hal diliyle anlatmak gerektiğini düşünür. Kul hakkı gibi göz hakkı da vardır:
Gafil gezen göz kıymetin(i) bilemez Yarım bakan insan menzil alamaz Bir göz ağlar iken bir göz gülemez BİRFÂNİ bu ibret hâli seyreder
Bağrında birleşen seli seyreder (228 / 4)
İnsan Hakk’ın sevgilisi, yeryüzünün halifesi ve Allah’ın dostu olduğunun farkına vardığında duaların gücüne inanır. Âşığımıza göre bu gücün farkında olarak gerçekten isteyen insan her alanda başarılı olur:
BİRFÂNİ Hakk sücudunda Mevcut senin mevcudunda Sistem senin avucunda
Hatip kutup kâtip sensin (106 / 4)
Âşığın Hakk kelamı söylemekle görevli olduğunu ve badedeki hikmetin de bunu en güzel şekilde gösterdiğini düşünen Birfâni, bir tarikata bağlı değildir. Buna rağmen konuşmalarında ve şiirlerinde bir derinlik vardır. Onun tasavvufî şiirlerinde Asl olana, tek olana yolculuk vardır. Âşığımıza göre kendi varlığının farkında olan her can tek olana yolcudur. İnsan Kerem sahibinin keremidir, yanandır. Yaratılmışların tamamı sevgiliye götüren suretlerdir. Sevgili ise yakandır, Asl olandır, Yüce Yaradan’ın kendisidir. Birfâni’nin şiirlerindeki Aslı – suret ilişkisi ve sev yurdu çoğu mutasavvıfların vardığı menzilden başka bir yer değildir.
Âşığımızın incelediğimiz 300 şiirinden 52’si tasavvuf konuludur. Birfâni’nin tasavvuf konulu şiirlerinin numaraları şöyledir: 14, 15, 26, 28, 44, 51, 54, 64, 75, 83, 87, 89, 93, 106, 117, 119, 126, 131, 134, 135, 138, 139, 142, 159, 168, 171, 182, 187, 195, 199, 204, 209, 214, 219, 224, 228, 230, 233, 234, 261, 262, 263, 265, 266, 278, 288, 289, 290, 291, 293, 295, 299.