0. ÂŞIKLIK GELENEĞİ VE MALATYALI ÂŞIKLAR
1.2.1. Âşıklığını Hazırlayan Ortam ve Etmenler
1.2.1.5. Saza ve Şiire Yönelmesi
dile getirir.
1.2.1.5. Saza ve Şiire Yönelmesi
Hatıralar tarihe ışık tutan vesikalardır. Hatıralar, yaşandığı dönemin sosyal olaylarını aydınlatır. Devlet adamlarının, düşünürlerin ve sanatçıların daha iyi tanınmasında hatıraların önemli bir katkısı vardır. Birfâni ile ilgili yaptığımız bu çalışmanın amacına ulaşmasında ve âşığın ruhî yapısının daha iyi anlaşılmasında aşağıda zikredeceğimiz hatıraların yararlı olacağı inancındayız. Birfâni, ilkokul yıllarında şiirle ilgili bir anısını şöyle aktarır:
“Öğrenim hayatıma Aşağı Güzelyurt İlkokulu’nda kırk gün okuduktan sonra, Hekimhan Sakarya İlkokulu’nda başladım. İlkokul yıllarımda yaptığım resimler ve yazdığım şiirler beğenilirdi.
İçe dönük, çekingen, cesaretsiz; dinlediğini, okuduğunu pek anlamayan bir
öğrenciydim. Arkadaşlarım tarafından sevilirdim. Ancak oyunlara pek katılmaz, kenardan izlemeyi tercih ederdim.
İlkokul üçüncü sınıftaydım. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda
okumam için öğretmenim bana, “Harbe Giden Sarı Çocuk” adlı şiiri vermişti. İlk kez mikrofonda okul ailesine ve halka karşı okuyacaktım.
Ayakkabım eski olmalı ki babam beni Ayakkabıcı Niyazi’ye götürdü. Şiir okuyacak çoğu arkadaşlarımın – Bunlar ilçedeki memur çocuklarıydı.- kırmızı kunduraları olduğu için gözüm raftaki renkli ayakkabılara takıldı. O ayakkabıların yanında çivilenip kaldım hiçbir şey söyleyemeden. Babam anladı, alacaktı. Fiyatını da öğrendi 20 lira. Niyazi dayı karşı çıktı: “Suya çamura sokup iki günde yırtar. 25 lira verip şu çizmeyi al da beşi bitirene kadar giysin.” dedi. Güya üç yıl giyeceğim o koca lastik çizmeyi babam aldı.
O çizmeyle ilk provaya katıldım. Mikrofonun yanına vardım; çizmem diğer okuyucuların ayaklarındakilere uyum sağlamıyordu. Benden dört-beş yaş büyüklere uygun çizmeydi ayaklarımdaki. Kısacası nutkum tutuldu. Boğuluyor gibiydim, çizmelerim iyice büyüyor, ben küçülüyordum. Okuyamam dedim. Öldürseler okuyamazdım. Derdimi bilen yoktu.
Öğretmenim ısrar ettikçe, çok hastayım, boğazım ağrıyor, başım dönüyor, dedim ve okumadım. Bu olaydan sonra babam beni ilçe doktoruna götürdü. İğne, ilaç ve raporla eve döndüm. Tam on gün yattım. Şiire böyle başladım… Ta ki öğretmen olana kadar bir şiir okumadım.”
Şiire yukarıda zikrettiğimiz hüzünlü olayla başlayan Birfâni, çocukluk yıllarından itibaren birçok sıkıntıyla karşılaşır. Ailece çektikleri maddi sıkıntıların öğrenim hayatına yansıması ve ağabeyinin üzücü bir olay sonucu cezaevine düşmesi âşığımızı derinden etkiler. İnsanların yaşadıkları acı olaylar, ıstıraplar, çileler ruh yapısını derinden sarsar. Böyle durumlar şiire yeteneği olan gençlerin âşıklığa yönelmesinde etkili olur.
1967 yılında üzücü bir olay sonucu ağabeyi cezaevine düşen Birfâni bu olaydan çok etkilenir ve acılarını halk şiirleriyle dile getirir. On yedi yaşının verdiği yürek kıpırtılarının da etkisiyle saza, şiire iyice yönelir. Ağabeyinin cezaevine düşmesi, gençlik kıpırtılarıyla birleşince Birfâni, kendini şiirlerin büyülü dünyasında bulur:
Dostlar ben de bir sınavdan Geçtim on yedi yaşımda Yaprağımı âşıklığa
Açtım on yedi yaşımda (16 / 1)
Ağabeyinin cezaevine düştüğü yıllarda saza olan merakı gittikçe artan Birfâni, rüyasında günlerce “saz, saz” diye sayıklar. Bu duruma üzülen babası Sivas’ta cezaevinde olan oğlu Yılmaz’ı ziyarete gittiği bir günde saz alarak Güzelyurt’a döner. Birfâni’nin yatağının başucuna sazı bırakır. Birfâni uyanırken yanı başında sazı görür. Bu olay âşığın hayatındaki en mutlu anlardan biridir.
Sivas İlköğretmen Okulu’na okuduğu bu yıllarda, Sivas Askeri Cezaevi’ndeki ağabeyini sık sık ziyarete giden Birfâni, bu ziyaretlerde ağabeyinden saz dersleri alır. Ağabeyi (Âşık Mutsuz), cezaevinde kasetler doldurup kendisine gönderir. Bu kasetleri dinleyen Birfâni, ağabeyinin hüzünlü sesinden derinden etkilenir. Halk şiirine olan ilgisi her geçen gün artan Birfâni, âşıklar yatağı olan Sivas’ta Âşık Veysel ve yörenin diğer önemli âşıklarıyla tanışır. Yerel sanatçılarla birlikte bazı sosyal etkinliklere katılır. Kendi okulunda düzenlenen sosyal etkinliklerin önemli ismi olan Birfâni, Sivas’ta o zamanlar halka açık etkinliklerin düzenlendiği “Kale Parkı”nda da sazıyla sözüyle duygularını halkla paylaşır.
Birfâni’nin ağabeyi Yılmaz Özer, 1974 yılında cezaevinden çıktıktan sonra Hekimhan ve Güzelyurt halkı çok sevinmiş ve yörede çok sevilen bu âşığı şenliklere davet etmişlerdir. Bu sırada Hekimhan Halk Eğitim Müdürü olarak görev yapan - Şimdiki Hekimhan Belediye Başkanı- Vahit Mutlu, bu yöredeki sanatçıları türkü şöleni için Belediye Parkı’nda buluşturur. Bu etkinliğe Yılmaz Özer’le birlikte Birfâni de davet edilir. Etkinliğin sonunda Vahit Mutlu, Kültür Bakanlığı’nın gönderdiği araştırma formlarını etkinliğe katılan sanatçılara verir ve sanatçılardan bu formları doldurmalarını ister.
Kültür Bakanlığı’nın gönderdiği formları dolduran sanatçılardan biri olan Birfâni’ye birkaç yıl sonra bakanlıktan form gelir. Birfâni bu formu da doldurup Kültür Bakanlığı’na gönderir. 1982 ve 1983 yıllarında bakanlıktan istenen ek bilgileri de postayla gönderir.
1984 yılında Kültür Bakanlığı desteğiyle çalışmalarını sürdüren Halk Ozanları Kültür Derneği’nin düzenlediği bir yarışmaya davet edilir. Turist ve Turizm konulu bu yarışma onun “Halk ozanı” sıfatıyla katıldığı ilk yarışmadır. Bu yarışma vesilesiyle gittiği Ankara’da Kültür Bakanlığı’nda kayıtlı ozanlar arasında bulunduğunu ve adına bir dosya açıldığını öğrenir. Yarışmaya katıldığı “Turist ve Turizm” başlıklı şiiri Halk Ozanları Kültür Derneği Antolojisi’nde yayımlanır. Bu olaylar Birfâni’nin şiirlerini daha bir cesaretle dillendirmesine vesile olur.