• Sonuç bulunamadı

Tasarlama Haksız Tahrik

Tasarlama, 5237 sayılı TCK'nın 82/1-a maddesinde kasten adam öldürmenin nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. Kanunda tasarlamanın tanımı yapılmamıştır. Bu nedenle de kurumun tanımı ve esası hakkında birçok görüş ileri sürülmüştür488.

Haksız tahrik ile tasarlamanın bir arada bulunup bulunmayacağı hususu öğretide tartışmalıdır. Bu tartışma, tasarlamanın tanımı ve esası konusunda görüş birliğinin olmamasından kaynaklanmaktadır.

Psikolojik (soğukkanlılık) görüşü savunan yazarlara göre489, tasarlama, failin

soğukkanlılık ve sükûnetle düşünüp karar verdikten sonra suçu işlemesidir. Tasarlamanın unsuru olan soğukkanlılık ve sükûnet ile haksız tahrikin unsuru olan hiddet veya şiddetli elem birbirine zıt ruhsal durumlar olması nedeni ile aynı anda

488 Özalp, s.85.

aynı kişide varlığından söz edilemeyeceğinden490 haksız tahrik ile tasarlama bir arada

bulunamaz.

Plan kurma ve kronolojik görüşü savunan yazarlara göre, tasarlama, failin suç işleme kararı aldıktan sonra suçun işlenmesine kadar geçen süre içerisinde düşünüp taşınması, bu kararını gerçekleştirmek için plan yapması ve bu plan doğrultusunda suç işlemesidir491,492. Hiddet ve şiddetli elemin etkisi altında failin düşünme ve

yapacağı hareketi planlama yeteneği devam eder493. Bu görüşe göre, haksız tahrikin

uygulanabilmesi için tepki suçunun haksız eylemden hemen sonra işlenmesi zorunlu olmadığından, başka bir anlatımla haksız eylemden kaynaklanan hiddet ve şiddetli elem durumunun uzun süre devam etmesi ve bu arada failin plan kurarak suç işlemesi mümkün olduğundan haksız tahrik ile tasarlama bir arada uygulanabilir.

Soyaslan’a göre494, ağır ve haksız bir eyleme maruz kalan kişi bunun öcünü

soğukkanlılıkla hasmını öldürerek alabilir.

Başar’a495 ve Hakeri’ye496 göre, tasarlama ile haksız tahrikin bir arada bulunup

bulunmayacağı konusunda ölçülü davranılmalı ve somut olayın koşullarına göre durum değerlendirilmelidir. Failin eylemden önceki ve eylem esnasındaki içsel durumuna göre haksız tahrik ve tasarlamanın bir arada olup olmadığı ayrıca değerlendirilip kabul veya reddedilebilir.

Dönmezer/Erman’a göre497, tasarlama için şart olan suç işleme kararı ile

harekete geçme zamanı arasındaki zaman aralığı haksız tahrikte de bulunabilir. Çünkü tepki suçunun haksız tahriki oluşturan eylemin hemen akabinde yapılması, haksız tahrikin bulunması için zorunlu değildir. Tasarlamanın ikinci koşulu olan bu süre içerisinde bir plan kurulması da haksız tahrikin sübjektif unsurunu oluşturan

490 Erem/Danışman/Artuk, s.604.

491 Dönmezer/Erman, s.349; Öztürk/Erdem, s.218-219; Centel/Zafer/Çakmut, s.440-441; Demirbaş, 2011, s.403; Aydın, s.242-243; Bardak, s.51; Tutumlu, s.66.

492 Aydın, s.242-243; Demirbaş, 2011, s.403; Tutumlu, s.66. 493 Centel/Zafer/Çakmut, s.440-441.

494 Soyaslan, Özel Hükümler, s.106. 495 Başar II, s.356.

496 Hakeri, Kasten Adam Öldürme Suçları, s.220-221. 497 Dönmezer/Erman, s.349.

hiddet (öfke) veya elem (üzüntü) durumu ile bağdaşabilir. Hatta bir kimsenin bu gibi hiddet (öfke) veya elem (üzüntü) anlarında daha derin ve ayrıntılı bir şekilde düşünüp taşınması, benliği saran öç alma veya karşılık verme düşüncesinin etkisi altında daha iyi hazırlanması mümkündür.

Aydın’a göre498, TCK taammüden değil, tasarlayarak adam öldürmeden söz

ederek tasarlama ve kronolojik ölçütü tercih etmiştir. Bu durumda suçun temel şekline oranla cezanın artırılmasının nedeni, suçun iyi tasarlanmış ve tertiplenmiş olması ve bu nedenle de mağdurun kendisini savunabilmesini güçleştirmesidir. Bu durumda cezanın artırılmasının bir nedeni de faildeki kastın ve tehlikenin yoğunluğudur. Bu nedenle fail, hiddet ve şiddetli elemin etkisi ile tasarlayarak adam öldürme suçunu işleyebilecektir.

YCGK, 5237 sayılı TCK döneminde verdiği bir kararında; “Tasarlama halinde fail, anında karar verip eylemi işlememekte, suç işleme kararı ile eylemin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail bu süre içinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır. Tasarlama ile haksız tahrikin bir arada uygulanıp uygulanmayacağı konusu öğreti ve uygulamada tartışmalı olmakla birlikte, failin, haksız tahrikin doğurduğu hiddet veya şiddetli elem nedeniyle adam öldürmeye karar vermesi ve suçu nasıl işleyeceği konusunda plan yapması, bütün tasarlama süreci boyunca hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında bulunması, başka bir anlatımla maruz kaldığı tahrik ile işlediği suç arasında nedensellik ilişkisi bulunması durumunda tasarlayarak öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir...” şeklinde499

498 Aydın, s.243.

“Haksız tahrik; “haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemek” olduğuna göre, örneğin cinsel saldırı gibi bir suçun mağduru olan kişiye karşı bu mağduriyeti dolayısıyla suç işlenmesinde haksız tahrikin koşulları bulunmayacaktır. Gerçekten de töre veya kan gütme saiki ile işlenen eylemlerde fail haksız bir fiilden duyduğu öfke ve şiddetli elemin etkisi altında değil, bu konudaki töreden kaynaklanan bilinç ve saik ile hareket etmektedir. Dolayısıyla haksız tahrikin koşullarının bulunduğu olaylarda töre saiki ile öldürmekten söz edilmesine olanak bulunmamaktadır.

Tasarlayarak öldürme de 5237 sayılı TCK’nın 82/1. maddesinin (a) bendinde kasten öldürme suçunun nitelikli halleri arasında düzenlenmiştir. Gerek madde metninde gerekse gerekçesinde “tasarlama” kavramının tanımına yer verilmemiş, bu konunun açıklığa kavuşturulması, öğreti ve yargısal kararlara bırakılmıştır. Öğretide tasarlamayı açıklama bakımından soğukkanlılık ve planlama teorisi olarak iki görüş ileri sürülmüştür. Soğukkanlılık teorisine göre, tasarlayarak öldüren kişide bir soğukkanlılık gözlenmektedir. Bu kişinin başkasını öldürürken hiç heyecan duymamış olması, ondaki ruhsal kötülüğü göstermektedir. Ayrıca fail, öldürme kararını önceden almış olmasına, araya zaman girmiş olmasına karşın, soğukkanlılığını korumuş ve bu karardan vazgeçmemiştir. Planlama teorisine göre ise, tasarlama ile işlenen öldürme suçlarında suç; önceden kararlaştırılmış, hazırlanmış ve planlanmıştır. Bu hazırlık; pusu kurmak, mağduru ya da maktûlü bulmak, hile ile öldüreceği yere getirmek şeklinde olabilecektir. Burada fail, önceden aldığı suç işleme kararını gerçekleştirmek için suçta kullanacağı araçları seçip, temin etmekte ve bu suçu nasıl işleyeceği konusunda plan yapmaktadır.

765 sayılı TCK’nın yürürlükte olduğu dönemde, Ceza Genel Kurulu’nun 09.07.2002 gün ve 138 E- 301 K ile 03.12.2002 gün ve 247 E- 414 K sayılı kararları ile, “Failin bir kimseye karşı bir suçu işlemeye sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, suçu işlemeden önce soğukkanlı bir şekilde düşündükten sonra ulaştığı ruhsal sükûnete rağmen kararından vazgeçmeyip ısrarla ve bu akış içerisinde fiilini icraya başlaması halinde tasarlamadan söz edilebilir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında bir süre geçmektedir. Fail bu süre içinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte, ancak tasarladığı suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi fakat bir başka nedenle ve ani bir kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının ne zaman alındığı ve eylemin ne zaman işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı araştırılmalıdır” sonucuna ulaşılmıştır.

Yerleşik yargısal kararlarda kabul edildiği ve duraksamasız bir şekilde uygulandığı üzere, tasarlamadan söz edilebilmesi için; “failin, bir kimsenin vücut bütünlüğü veya yaşam hakkına karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermiş olması, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makûl bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükûnete rağmen bu kararından vazgeçmeyip sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması ve gerçekleştirmeyi planladığı fiili, belirlenmiş kurgu dâhilinde icra etmesi gerekmektedir” Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.1998 gün ve 117 E- 155 K, 13.11.2001 gün ve 239 E- 247 K, 03.10.2006 gün ve 30 E -210 K, 15.12.2009 gün ve 200 E- 290 K, 02.02.2010 gün ve 239 E- 14 K, 16.02.2010 gün ve 251 E- 25 K ile 25.01.2011 gün ve 122 E-7 K sayılı kararları da bu doğrultudadır.

Tasarlama halinde fail, anında karar verip eylemi işlememekte, suç işleme kararı ile eylemin icrası arasında sükûnetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail bu süre içinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır.

Tasarlama ile haksız tahrikin bir arada uygulanıp uygulanmayacağı konusu öğreti ve uygulamada tartışmalı olmakla birlikte, failin, haksız tahrikin doğurduğu hiddet veya şiddetli elem nedeniyle adam öldürmeye karar vermesi ve suçu nasıl işleyeceği konusunda plan yapması, bütün tasarlama süreci boyunca hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında bulunması, başka bir anlatımla maruz kaldığı tahrik ile işlediği suç arasında nedensellik ilişkisi bulunması durumunda tasarlayarak öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.

açıklamalar doğrultusunda tasarlayarak adam öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.

YCGK başka bir kararında; “Tasarlama ile haksız tahrikin bir arada uygulanıp uygulanamayacağı konusu öğreti ve uygulamada tartışmalı olmakla birlikte, failin haksız tahrikin doğurduğu hiddet veya şiddetli elem nedeniyle adam öldürmeye karar vermesi ve suçu nasıl işleyeceği konusunda plan yapması, bütün tasarlama süreci boyunca hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında bulunması, başka bir anlatımla maruz kaldığı tahrik ile işlediği suç arasında nedensellik ilişkisi bulunması halinde tasarlayarak öldürme suçlarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 26.06.2012 gün ve 76 E- 258 K sayılı kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır...” şeklinde500 benzer doğrultuda karar

vermiştir.

Yine Yargıtay 1.CD bir kararında501; “...Sanık Ferda hakkında tasarlayarak

öldürme suçundan kurulan hüküm yönünden: Oluşa ve dosya kapsamına göre güzellik salonu işleten sanık Ferda ile maktûl Mustafa arasında gönül ilişkisi bulunduğu, sanığın ayrıca maktûlün işlettiği lokale ortak olduğu, sanık Ferda'nın ortaklığını ve gönül ilişkisini bitirdiği, maktûlün, sanık Ferda’yı "seni bu iş yerinde çalıştırmam diyerek tehdit ettiği, olaydan önceki günlerde sanık Ferda'nın telefon ile çalışanı tanık Ziya’ya maktûl Mustafa'nın iş yerine gelmesi halinde içeri almaması yönünde verdiği talimatı duyan maktûlün Ferda hakkında gıyabında hakaret ettiği, ettiği hakaretin sanık Ferda tarafından telefonda duyulduğu ve telefonda tartıştıkları, maktûlün bu durumdan sorumlu tuttuğu Ziya'yı darp ettiği, sanık Ferda’nın diğer

Amacı somut olayda maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, suçu işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmek olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de öğreti ve uygulamada; “suçsuzluk” ya da “masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında cezalandırma bakımından göz önünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna ilişkin kuşkunun, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi ya da vasıflandırılması konusunda kuşku belirmesi halinde uygulanacağı gibi, dava koşulları bakımından da geçerlidir...” (Adalet Bakanlığı UYAP Elektronik Sistemi, Yargıtay Kararları, erişim tarihi: 02.01.2017).

500 YCGK 18.12.2012 T, 2012/1-1049- 2012/1851 K sayılı kararı (Adalet Bakanlığı UYAP Elektronik Sistemi, Yargıtay Kararları, erişim tarihi: 02.01.2017).

501 Yargıtay 1. CD 06.03.2014 T, 2013/5720- 2014/1301 K sayılı kararı (Adalet Bakanlığı UYAP Elektronik Sistemi, Yargıtay Kararları, erişim tarihi: 02.01.2017).

sanıklar ile tasarlayarak maktûlü öldürdüğü ve kabulünde bu yönde olduğu olayda; maktûlden kaynaklanan ve sanık Ferda'ya yönelen söz ve eylemler nedeni ile sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği halde maktûlün kıskançlık nedeni ile Ferda'ya yönelik söz ve davranışlarının haksız eylem olarak değerlendirilemeyeceği şeklinde yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile sanık hakkında fazla ceza tayini...” şeklinde aynı uygulamayı benimseyen karar vermiştir.

Buna göre, YCGK ve Yargıtay Daire kararlarında tasarlayarak adam öldürme suçlarında koşulları varsa haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceği görüşü istikrar kazanmıştır.

Kişisel görüşümüze göre;

Tasarlamanın kasten adam öldürme suçunun nitelikli hâli olarak düzenlenmesini açıklayan iki görüşten plan kurma ve kronolojik ölçütü esas alan görüş daha isabetlidir. Tasarlama, failin suç işleme kararı ile eylemi icrası arasındaki süre zarfında suç işleyip işlememe konusunda düşünüp taşınarak adam öldürmeye karar vermesi, bu suçu nasıl işleyeceğini planlaması ve hazırlıklarını yapması, bu süre zarfında suç işleme kararından vazgeçmemek sureti ile suçu işlemesi sürecini ifade etmektedir. Failin suç işleme kararını ani olarak vermeyip düşünme süresine ve koşullarına sahip olmasına rağmen suçu işlemekten vazgeçmemesi, suç işleme kararında sebat etmesi, “suç işleme kastının yoğunluğu” ve suçu planlayarak mağdurun kendisini savunma koşullarını zayıflatması veya tamamen ortadan kaldırması itibariyle “tehlikenin yoğunluğu” göz önünde bulundurularak kanun koyucu suçun temel hâline göre cezayı arttırmıştır. Ancak bu durum suçun hiddet (öfke) ve şiddetli elemin etkisi altında işlenmesi bakımından psikolojik veya kanuni engel oluşturmaz. Başka bir anlatımla hiddet (öfke) veya şiddetli elemin etkisi altında failin düşünme ve yapacağı hareketi planlama yeteneğinin devam etmesi mümkündür. Öte yandan haksız tahrik hükümlerinin uygulanması bakımından tepki suçunun haksız eylemin icrası esnasında veya hemen sonrasında işlenmesi zorunluluğu yoktur. Tahrik edici eyleme verilecek tepkinin süresi bakımından nedensellik bağı devam etmek kaydı ile belli bir zaman sınırlaması öngörülmemiştir. Bu bağlamda, hiddet (öfke) veya şiddetli elemin etkisi ile tasarlayarak adam öldürme suçu işlenebilir. Burada önemli olan husus, failin bütün tasarlama süresince hiddet

(öfke) veya şiddetli elemin etkisinde olması ve failin maruz kaldığı haksız eylem ile işlediği kasten öldürme suçu arasında nedensellik bağının bulunmasıdır. Bu unsurlar gerçekleştiği takdirde haksız tahrik ile tasarlama bir arada uygulanabilir.

I. Töre Saiki- Haksız Tahrik

Töre saiki ile adam öldürme suçu, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nın 82. maddesinin 1. fıkrasının (k) bendinde, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’da yer almadığından yeni bir düzenlenmedir502.

Aile bireyleri, töreyi ihlâl ettikleri düşüncesi ile çoğu zaman da kadın olan mağduru, önce yargılamakta sonra da aldıkları bir aile meclisi kararı ile infaz etmektedirler. Burada sadece devlete ait olan yargılama ve cezalandırma hak ve yetkisi gasp edilmiş olmaktadır. Kanun koyucu bu tarz eylemlere bir son verebilmek için töre saikini adam öldürme suçunun nitelikli hâli olarak düzenlemiştir503. Bu

madde hükme göre, töre saiki ile adam öldürme suçuna verilen ceza ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıdır504.

Yeni Türk Ceza Kanunu’nun 82.maddesinin (k) bendinde düzenlenen töre saiki ile öldürme suçunda “saik” suçun unsuru olarak kabul edildiğinden bu suç açısından özel kast aranmaktadır505.765 sayılı Türk Ceza Yasası'nda yer almayan ve 5237 sayılı

TCK ile somut bir norm olarak hukukumuza giren “töre saiki”nin tanımı yasada yapılmamış506, “töre saiki”nden ne anlaşılması gerektiği, toplumsal yapıdaki

dinamizm de nazara alınarak uygulama ve öğretiye bırakılmıştır.

Söz konusu maddenin kanunlaşma süreci incelendiğinde; TBMM Adalet Komisyonu görüşmeleri esnasında verilen bir önerge ile, “töre saiki” ile

502 Bkz. 765 sayılı TCK ve 5237 sayılı TCK m.82.

503 Cumhur ŞAHİN: “Törelerin Etkisiyle İşlenen Adam Öldürme Suçlarının Ceza Hukuku

Açısından Değerlendirilmesi”, Töre Cinayetleri, (Ankara: Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Yayınları, Aralık 1999), s.36 (Şahin, Töre Cinayetleri); Eker Kazancı, s.1347.

504 Bkz. 5237 sayılı TCK m.82.

505 Zeynep Burcu AKBABA: “Töre Namus ve Töre Saikiyle Kasten Öldürme”, Türkiye Barolar

Birliği Dergisi (TBBD), Y.21, S.75, s.342, Ankara 2008 (Akbaba); Kaya, s.73.

506 Salih Zeki İSKENDER: “Öğreti ve Yargısal Kararlar Işığında Töre Saikiyle Öldürme Suçunun

gerçekleştirilen kasten öldürme eylemleri 5237 sayılı TCK'nın 82. maddesinde nitelikli hâl olarak düzenlenmiş; yapılan görüşmelerde, namus saiki ile işlenen öldürme eylemlerinin de bu kapsamda bulunduğu, namus kavramının çok geniş ve ortak bir tanımının bulunmasındaki güçlük gözetilerek kullanılmadığı, toplumsal bir değer olarak hukuk düzenince de korunması gereken namusa yönelik saldırılar karşısında esasen haksız tahrik oluşturan davranışlar nedeniyle işlenen suçlarda, toplumsal bir değer olarak kabul edilen bir namus anlayışının da, hukuki korumadan yoksun kalabileceği ve maddenin uygulanması koşullarının oldukça genişletileceği, esasında cezada indirim yapılmasını gerektiren bir hâl bulunmasına karşın bunun nitelikli hâl olarak düzenlenmesi suretiyle bazı koşullarda çelişki yaratılacağı, buradaki saikin hukuken onaylanmayan ve kabul görmeyen bir saik olması gerektiği, dolayısıyla haksız tahrikin koşullarının bulunduğu olaylarda esasen bu saik ile de hareket edilemeyeceği görüşleriyle, “töre saiki” tanımı yapılmadığı gibi, madde metninde de, “namus saiki” ifadelerine yer verilmemiştir.

Türkçe sözlüklerde, “saik” kavramı, “sebep”, “güdü”, “sevk eden”, “bir yere götüren”, “faili suç işlemeye sevk eden his ve menfaat” şeklinde tanımlanmıştır507.

Saik kasttan önce gelen ve kastı hazırlayan duygu ve düşünceler bütünüdür. Hatta “failin harekete geçmesine yol açan nedendir” demek daha uygun olabilecektir. İnsan yaptığı hareketleri mutlaka belli bir saikle yapar. Suçun unsuru olarak saike yer verilmesi, failin belirli bir saikle hareket etmesinin, o suçun benzer suçlardan ayırt edilmesinde önemli bir etmendir508.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “namus” kavramının anlamı “Bir toplum içinde ahlâk kurallarına ve toplumsal değerlere bağlılık, iffet”509 şeklinde açıklanmaktadır.

Namus kavramının içeriği, cinsel davranışa ilişkin geleneklerden kaynaklanır ve bu suçun mağduru/maktûlü genellikle kadınlardır. Çünkü kadından evleninceye kadar cinsel saflığını koruması, evlendikten sonra da cinselliğini sadece kocasına sunması beklenmektedir510.

507 www.tdk.gov.tr (erişim tarihi: 08.09.2017)

508 Demirbaş, s.343-344; Taşdemir, s.67; Açıkgöz, s.161. 509 https://kelimeler.gen.tr (erişim tarihi: 08.09.2017)

510 Mahmut TEZCAN: “Ülkemizde Aile İçi Töre Ya da Namus Cinayetleri”, Töre Cinayetleri,

Töre; bir toplumda benimsenmiş, yerleşmiş davranış ve yaşama biçimlerinin, kuralların, görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların, tutulan yolların bütünü, âdet”511, dar anlamda ise “bir toplumdaki ahlaki davranış biçimleri”512 şeklinde

tanımlanmaktadır. Sosyolojik anlamıyla, kuşaktan kuşağa aktarılan, toplumun, topluluğun üyeleri arasında güçlü bir bağ yaratan alışkanlıklar, kültürel aktarımlar, bilgi, âdet ve davranışlardır513.

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “töre cinayeti” kavramı, “Bazı bölgelerde geleneksel anlayışlara uymama sebebiyle genellikle genç kız veya kadınların ailesinin kararıyla yine aileden biri tarafından öldürülmesi, namus cinayeti” şeklinde tanımlanmıştır514 .

Törenin belli koşullarda namusu da içeren bir üst kavram anlaşılmakta ise de töre ve namus cinayetlerinin aynı olup olmadığı veya kanun koyucunun töre saiki ile işlenen kasten öldürme suçlarında, namus saiki ile işlenen kasten öldürme suçlarını mı kast ettiği hususu tartışmalıdır:

Hafızoğulları/Özen’e göre515; töresel olmayan fakat yaygın rastlanan bazı

durumlar konusunda bir açıklık getirmemiş olmakla birlikte kanun, feodal toplumun, feodal toplum kalıntısı toplumların töresel bir davranışı olan namus kurtarmak saiki ile insan öldürmeyi suçu ağırlatan neden sayması övülecek, yerinde bir davranış olmuştur. Töre saiki ile öldürmenin kabul edilebilmesi ve cezanın artırılabilmesi için, öldürme eylemi, namus kurtarmak adına, aile meclisinin kararı olarak, kirlendiği düşünülen kadın veya kızın yahut birlikte kirletenin öldürülmesi şeklinde gerçekleşmiş olmalıdır.

511 Akbaba, s.333; Kaya, s.71; Duran, s.222; Taşdemir, s.67; Bostancı Bozbayındır, Ceza