• Sonuç bulunamadı

Bu araştırmada, iki farklı egzersiz modeli (TRX ve Dambıl) ile yapılan sekiz haftalık (24 antrenman birimi; 3 gün/hafta; 60-dk/gün) kuvvet antrenmanlarının yıldız erkek voleybolcuların dikey sıçrama yüksekliği, sıçrama gücü, smaç hızı, omuz izokinetik kuvveti ve omuz eklem hareket açıklığı üzerindeki etkileri incelenmiş ve kuvvet antrenmanları arasındaki gelişim farklılıklarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Araştırmamızda elde ettiğimiz en temel sonuç: TRX ile yapılan kuvvet antrenmanlarının; dikey sıçrama yüksekliği, sıçrama gücü ve smaç hızı performanslarındaki artışa, dambıl egzersizlerine göre daha büyük katkı sağlamasıdır. Buna karşılık araştırmamızda uygulanan iki farklı egzersiz modelinin, omuz izokinetik kuvvetinin ve omuz eklem hareket açıklığının artışında guruplar arasında bir fark yaratmadığı ortaya konmuştur. Grup içi yapılan karşılaştırmalarda ise, her iki antrenman modelinin de dikey sıçrama yüksekliği, sıçrama gücü, smaç hızı ve omuz izokinetik kuvvet gelişimi üzerinde anlamlı artışlar sağladığı tespit edilmiştir. Bununla birlikte dambıl egzersizlerinin omuz eklem hareket açıklığının azalmasına sebep olduğu; ancak TRX antrenmanlarının herhangi bir fark yaratmadığı sonucuna varılmıştır.

Bilgimiz dahilinde araştırmamız, yıldız voleybolcularda iki farklı antrenman modelini (TRX ve Dambıl) karşılaştıran ilk çalışmadır ve bu açıdan özgün bir çalışma özelliği taşımaktadır. Literatürde, araştırmamız kapsamına aldığımız ve yaş grubu 14-16 arasında olan erkek voleybolculara ilişkin TRX ve dambıl antrenman modellerinin karşılaştırıldığı benzer çalışmaya rastlanmamıştır. Bu nedenle araştırma sonuçlarımızın bazı bulguları literatür verileriyle birebir karşılaştırılamamıştır.

Çalışmaya en az 2 yıldır düzenli antrenman yapan, yaş ortalaması 15,33±0,60 yaş/yıl olan ve altyapı liginde lisanslı voleybol oynayan 25 erkek voleybol oyuncusu dâhil edilmiştir (deney n=13, konrol n=12). Çalışmaya katılan voleybolcuların, boy uzunlukları (181,56±6,16 cm), vücut ağırlığı (70,00±9,87 kg), BKİ (21,20±2,62 kg/m2) ve antrenman yaş ortalamaları 3,24±0,88 yaş/yıl olarak kaydedilmiştir. Dünya Sağlık Örgütünün 2007 yılında yayınlamış olduğu (www.who.int/growthref, erişim tarihi: 05 Haziran 2019) persantil değerlendirme tablosuna göre 15,3 yaş grubu

114

erkeklerin boy ortalaması 170,10±7,8 cm, BKİ ortalaması ise 19,96±0,12 kg/m2

olduğu tespit edilmiştir. Araştırmamızda yer alan katılımcıların kendi yaş gruplarıyla kıyaslandığıklarında, boy uzunluklarına göre %85-%95 persentil aralığında yer aldıkları ve ortalamanın üstünde oldukları gözlenmiştir. Ayrıca araştırma sonuçlarımız, Mazıcıoğlu ve arkadaşlarının (2009), Türk çocuklarının ve adölesanların boy uzunluğu (172,61±0,38 cm) persentil tablosuyla karşılaştırıldığında; sporcularımızın boy uzunluklarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Araştırmamıza katılan voleybol oyuncularının bu referans tablosuna (Mazicioğlu ve ark., 2009) göre % 97- %100 persentil aralığında bulunmaları çok yüksek bir boy uzunluğuna sahip olduklarını göstermektedir. Bunun sebebi, genetik özelliklerin yanı sıra, voleybolda yetenek seçiminde boy uzunluğu kriterinin öncelikli olarak ele alınması ve seçimde uzun boylu sporcuların göz önüne alınmasına bağlanabilir (Grabara, 2015).

Literatürde bu yaş grubu voleybolcuların boy uzunlukları ile ilgili araştırmalardan biri olan; Günay (2013) çalışmasında, 14-16 yaş erkek voleybolcuların boy ortalamalarını 186,12 cm. olarak tespit etmiştir. Gisslen ve Alfredson (2005), İsveçli 16,3 yaş grubundaki voleybolcuların boy ortalamalarını 190±6 cm olduğunu bildirmişlerdir. Bu bağlamda, katılımcılarımızın boy uzunluklarının, Günay’ın (2013) ve Gisslen ve Alfredson’un (2005) araştırmalarında yer alan voleybolculardan daha kısa oldukları belirlenmiştir. Bir başka araştırmada ise Grabara (2015), Polonya yıldız erkek (14-16 yaş) takım voleybolcularının boy ortalamalarını 177,45±7,9 cm olduğunu raporlamışlardır. Araştırmamızdaki voleybolcuların boy uzunlukarı (181,56 cm) Grabara’nın (2015) katılımcılarından biraz daha uzun olduğu gözlenmiştir. Çalışmamıza katılan 14-16 yaş erkek voleybolcuların TRX ve dambıl gruplarının her ikisinde de boy uzunluğu değerlerinde anlamlı artış olmasının temel nedeni, sporcuların fiziksel olarak büyüme ve gelişme döneminde olmalarından kaynaklandığı düşünülmektedir (Günay, 2013).

Dünya Sağlık Örgütünün 2007 yılında yayınlamış olduğu (www.who.int/growthref, erişim tarihi: 05 Haziran 2019) vücut ağırlığı ortalamaları tablosunda bu yaş grubunun bilgileri bulunmadığı için bu parametre ile ilgili değerlendirme yapılamamıştır. Ancak literatürde yapılan çalışmalar incelendiğinde, Günay (2013), 14-16 yaş erkek voleybolcuların vücut ağırlığı ortalamalarını 72,56±9,98 kg olarak tepit etmiştir. Buna karşılık Grabara (2015), Polonya yıldız erkek

115

(14-16 yaş) takım voleybolcularının vücut ağırlığı ortalamalarının 66,65±13,73 kg. olduğunu saptamıştır. Buna göre; bizim çalışmamızda yer alan voleybolcuların vücut ağırlığı ortalamalarının (70,00±9,87 kg) literatür sonuçlarına (Günay, 2013; Grabara, 2015) göre az da olsa biraz daha yüksek olduğu ve farklılık gösterdiği görülmüştür.

Araştırmamıza katılan voleybolcuların BKI ortalamaları (19.96±0.12 kg/m2), Dünya Sağlık Örgütünün (www.who.int/growthref, erişim tarihi: 05 Haziran 2019) 2007 yılında yayınlamış olduğu bu yaş grubu verileri (21,20±2,62 kg/m2) ile karşılaştırıldığında, daha düşük; ancak normal düzeyde olduğu belirlenmiştir. Katılımcılarımızın boylarının daha uzun olmasının bu farkın oluşmasında etken olduğu düşüncesindeyiz. Bununla birlikte Polonya yılıdız erkek (14-16 yaş) takım voleybolcularının BKI ortalamalarının 21,07±3,75 kg/m2 olduğu raporlanmıştır (Grabara, 2015). Günay, (2011) çalışmasında 14-16 yaş takım sporcularının BKI ortalama değerlerinin 20,78±2,21 kg/m2 olduğunu belirtmiştir. Literatürle (Grabara, 2015; Günay, 2011) kıyasladığımızda, 14-16 yaş sporcularda ortaya koyulan BKI ortalama değerlerinin bizim çalışmamız sonuçlarıyla paralellik göstermektedir.

Grup içi karşılaştırmalara göre; TRX (% -1,73) ve dambıl (% -2,53) gruplarının her ikisinde de BKI değerlerinde azalma yönünde anlamlı farklılık görülürken, guruplar arası BKİ değerleri karşılaştırıldığında anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir.

Voleybol sporu, patlayıcı güç, çabuk kuvvet, sürat, hız gibi fiziksel özellikler içeren sıçrama, vuruş, düşme, konma, hızlanma ve yavaşlama gibi pek çok motor becerinin sıklıkla kullanıldığı bir yapıdadır (Fathi ve ark., 2011). Bu karmaşık yapı içerisinde sporcuların performansını geliştirmek ve aynı zamanda oyun ihtiyaçlarıyla başa çıkabilmelerini sağlayabilmek için çok yönlü bir antrenman sürecine ihtiyaç duyulmaktadır. Genç sporcuların fonksiyonel kapasitelerinin geliştirilmesinin yanında sakatlıkların önlenebilmesi için iyi bir fiziksel antrenman eğitimi almaları gerektiği vurgulanmaktadır (Ciccarone ve ark., 2008). Ayrıca voleybolda fiziksel antrenmanın önemli rol oynadığı belirtilmiş, özellikle maksimum kuvvet ve özel kuvvetin geliştirilmesinin önemine dikkat çekilmiştir. Bu amaca yönelik olarak uygulanan kuvvet antrenmanlarının, TRX ve serbest ağırlık gibi farklı aletlerin kullanılmasıyla direnç egzersiz modelleri önerilmektedir (Ciulea ve Burcă, 2015).

116

Voleybolda patlayıcı güç gerektiren sıçrama, vuruş gibi en çok kullanılan motor becerilerin geliştirilmesine yönelik olarak son yıllarda serbest ağırlıklar ile yapılan geleneksel kuvvet antrenmanları uygulanmaktadır. Bunun yanı sıra, çok yönlü fonksiyonel hareketlerin kullanıldığı kuvvet antrenman modellerinin kassal performas gelişimine önemli ölçüde katkı sağladığı belirlenmiştir (Saeterbakken, 2010; Tomljanovic ve ark., 2011; Başandaç, 2014). Ayrıca, voleybolda sezon öncesi hazırlık döneminde ve sezon içinde yapılan kuvvet antrenmanlarının, özellikle altyapılarda büyüme ve gelişme çağında olan genç sporcuların iskelet ve kas gelişimlerin destekleyecek nitelikteki fonksiyonel antrenman modelleri daha da önem kazanmıştır (Bompa, 2000). Fonksiyonel antrenmanlar özel egzersizler ile sporda her türlü hareketi içeren farklı şekillerde çeşitlendirilmiş performas geliştirici antrenman aracı olarak kabul edilmektedir (Mallmann ve ark., 2019).

TRX, insanların kendi vücut ağırlıklarını (ya da ağırlığın uyguladığı gücü) bir direnç olarak kullanıp çoklu hareket düzlemlerini, kas gruplarını ve eklemleri kapsayan egzersizlerin uygulanmasına olanak tanıyan yeni bir fonksiyonel antrenman türüdür (Arazi ve ark., 2018). Bu yaklaşımla son yıllarda yaygın olarak kullanılmaya başlanmış ve çeşitli araştırmalarda kassal performans üzerindeki etkileri ispat edilmiştir (Dawes 2017; Carbonnier ve Martinsson, 2012; Pastucha ve ark., 2012). TRX’in kuvvet antrenmanlarında kullanımı yaygınlaştıkça buna paralel olarak sporcular üzerindeki etkileri çeşitli yönleriyle incelenmeye başlanmıştır (Carbonnier ve Martinsson, 2012; Snarr ve ark., 2014; Melrose and Dawes 2015; Gaedtke ve Morat, 2015; Şenol, 2016; Nalbant, 2018; Anbarcı, 2018). Araştırma sonuçlarında, TRX antrenman modelinin, özellikle kuvvet, güç, dayanıklılık, core kuvveti, denge, koordinasyon ve esneklik gelişimine katkı sağlayan bir yapıya sahip olduğu da ortaya konmuştur (Wibowo ve Fathi, 2017).

Voleybolda kuvvet çalışmalarının birçoğunun alt ekstremiteye yönelik olmasına (Yıldız, 2012) karşılık, üst ekstremite ile ilgili kuvvet bileşenlerinin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar ise sınırlı sayıdadır (Başandaç, 2014). Ayrıca sayı kazanılmasında önemli bir kriter olarak değerlendirilen smaç performansının arttırılmasına ilişkin çalışmalar ise çok yetersizdir (Öz, 2006). Gelecekte profesyonel olacak genç voleybol oyuncularının temelini teşkil eden fiziksel gelişimlerinin de önemli olduğu vurgulanmıştır (Ciccarone ve ark., 2008). Bu yaklaşımla uygulanacak fiziksel

117

antrenmanın büyük bir rol oynadığı; özellikle de maksimum ve özel kuvvetin geliştirilmesine odaklanılması gerektiği belirtmişlerdir. Bu amaçla TRX, dambıl, ağırlık gibi farklı aletlerle egzersiz türlerinin de kullanılması önerilmiştir (Ciulea ve Burca, 2015). Buna karşılık, bilgimiz dâhilinde kuvvet bileşenlerinin geliştirilmesinde etken olan ve daha fazla kassal aktivasyon sağlayan TRX (Mallmann ve ark., 2019) kullanımının yarattığı etkilerin incelendiği ve farklı modellerle karşılaştırılmasını kapsayan yıldız yaş grubu sporcularına yönelik çalışmaların olmaması ise dikkat çekicidir.

Tüm bu yaklaşımlarla uyguladığımız iki farklı egzersiz modeli (TRX ve Dambıl) ile yapılan 8 haftalık (24 antrenman birimi; 3 gün/hafta; 60-dk/gün) kuvvet antrenmanlarının, yıldız erkek voleybolcularında dikey sıçrama yüksekliğine ve patlayıcı güç değerlerinde farklı bir etki oluşturduğu ortaya konmuştur. Araştırmamızda TRX antrenmanı dikey sıçrama yüksekliğinde %12,17 oranında anlamlı bir artış oluşturmuş ve orta düzeyde (d=0,92) bir etki büyüklüğü yaratmıştır. TRX sıçrama gücünde ise %9,55 oranında anlamlı bir artış oluşturmuş ve düşük düzeyde (d=0,47) bir etki büyüklüğü yarattığı belirlenmiştir. Buna karşılık, dambıl grubuna uygulanan antrenman programının ise dikey sıçrama yüksekliğine %0,83 oranında anlamlı olmayan bir değişim ve bir etki büyüklüğünün (d=0,03) de önemsiz düzeyde olduğu görülmüştür. Ayrıca dambıl egzersizleri sıçrama gücünde (% -0,24) anlamlı olmayan bir değişim sağlamış ve önemsiz (d=-0,05) bir etki büyüklüğü yaratmıştır. Buna göre, TRX ile yapılan kuvvet egzersizlerinin dikey sıçrama kuvvetini ve sıçrama gücünü dambıl egzersizlerine oranla daha fazla geliştirdiği ortaya konmuştur. Bu durumun oluşmasındaki en önemli faktörlerden birinin, TRX antrenmanlarının core kuvvetini geliştirmesi ile gövdenin stabilizasyonunu artırarak karın, sırt ve bacak kasları üzerinde destekleyici etkisinden kaynaklanmış olabileceği düşüncesindeyiz. (Tomljanovic ve ark., 2011). Araştırmamızda core kuvvetinin gelişimi incelenmemiş olup bu çalışmamızın bir sınırlılığı olarak kabul edilebilir. Voleybolda dikey sıçrama yüksekliğinin geliştirilmesinin core kuvveti antrenmanları ile ilişkili olduğu ortaya konmuştur (Sharma ve ark., 2012). Dolayısıyla gelecek çalışmalarda TRX antrenmanlarının core kuvvetine olan etkisin de incelenmesi önerilebilir.

118

Sıçrama performansı, kasılma gücü ile hareket hızı (güç) etkileşiminden ortaya çıkan karmaşık eşgüdümlü görevi temsil etmektedir (Cortis, 2009). TRX grubunda dikey sıçrama yüksekliğindeki ve sıçrama gücündeki artış farkının oluşmasında başka etken mekanizmaların da etken rol oynayabileceği düşüncesindeyiz. Dikey sıçrama hareketinin oluşumunda dizlerin %49, kalçanın %28 ve ayak bileklerinin %23 oranında katkısı olduğu bildirilmiştir (Hubley ve Wells, 1983). Buna göre, dikey sıçrama üzerinde diz ve kalça kaslarının etkisinin daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır., TRX ile yapılan bacak kaslarına yönelik lunge ve hip-trust hareketlerinde sporcuların stablizör kaslarında daha fazla sayıda motor ünite aktive edilmiş olabilir. Buna bağlı olarak ta bacak kaslarının patlayıcı gücünün artışında TRX dambıl grubuna oranla daha fazla katkı yaratmış olabilir (Snarr ve ark., 2013; Arazi ve ark., 2018). Sannicandro ve arkadaşları (2015), TRX ile yapılan yarım squat egzersizindeki kuvvet ve güç üretimine ilişkin analizler yapmışlardır. Araştırmacılar (Sannicandro ve ark., 2015), TRX ile antrenman yapan grupta alt ekstremite anaerobik güç değerlerinde anlamlı gelişim ortaya çıktığını belirlemişlerdir. Sannicandro ve ark., (2015) ortaya koyduğu bu sonuç, TRX antrnaman modelimizin dikey sıçrama gücünde oluşturduğu gelişime yönelik bulgularımızı destekler niteliktedir.

TRX üzerine yapılmış bir başka araştırmada ise Şenol (2015), 13 yaş grubu erkek yüzücülerde genel hazırlık döneminde TRX ve vücut ağırlığıyla yapılan kuvvet çalışmalarının yüzme derecelerine olan etkisini incelemiştir. Bu çalışmanın sonucunda TRX grubunun, vücut ağırlığı ve su grubuna göre yüzme ve fiziksel performansın gelişimini olumlu yönde etkilediği belirlenmiştir (Şenol, 2011). U-21 basketbol oyuncularında uygulanan bir başka çalışmada ise, TRX ile yapılan kuvvet antrenmanlarının çeviklik ve kuvvet performansı üzerine etkileri araştırılmıştır (Nalbant, 2018). Bu çalışmada kuvvet gelişimine paralel olarak, dikey sıçrama yüksekliğinde de önemli bir gelişim olduğu görülmüştür (Nalbant, 2018). Ayrıca, Mate-Munoz ve arkadaşları (2014), bosu ve TRX kullanılan stabilizasyon antrenmanı ile geleneksel direnç antrenmanlarını karşılaştırılmışlardır. Dikey sıçrama yüksekliği gelişiminin de incelendiği bu çalışmada (Mate-Munoz ve ark., 2014); TRX ve bosu ile yapılan sabit olmayan egzersiz grubunun dikey sıçrama yüksekliği gelişiminde %22,1 oranında gelişim olduğunu belirlenmişler ve geleneksel direnç antrenmanı göre pozitif yönde anlamlı bir fark yarattığı tespit edilmiştir. Dolayısyla, birçok çalışmada TRX

119

antrenman modelinin dikey sıçrama yüksekliğinde olumlu etkiler yarattığı ortaya konmuştur (Mate-Munoz ve ark., 2014; Sannicandro ve ark., 2015; Şenol, 2015; Nalbant; 2018). Araştırmamızda da TRX antrenman modelinin dambıl ile uygulanan geleneksel modele göre dikey sıçrama yüksekliğinin ve gücünün geliştirilmesinde daha etkili bir model olduğu sonucuna varılmıştır. Bu bağlamda araştırmamızda TRX antrenman modelinin dikey sıçrama performansında yarattığı olumlu gelişmeler Şenol (2015), Sannicandro ve arkadaşlarının (2015, Nalbant (2018) ve Mate-Munoz ve arkadaşlarının (2014) da çalışmalarını destekler niteliktedir.

Araştırmamızın ön test verilerine göre sporcularımızın dikey sıçrama yükseklikleri TRX grubundakiler için 47,48 cm, dambıl gruplarındakiler için 45,58 cm olarak belirlenmiştir. Sonuçlarımız; Duncan ve arkadaşlarının (2006), 16-19 yaş grubu elit yıldız voleybolcuların dikey sıçrama yüksekliğinin mevkilere göre 42-49 cm arasında değiştiğini bildirdiği veriler ile parelelik göstermektedir. Ayrıca Sattler ve arkadaşları (2015), farklı ülkelerin (Slovenya, İspanya, İtalya, Norveç, Belçika) ulusal ve yerel lig takımlarında oynayan 22-27 yaşları arasındaki erkek voleybolcularda dikey sıçrama yüksekliğini (CMJ) 40,3-49,7 cm arasında olduğunu raporlamışlardır. Sattler ve arkadaşlarının (2015) araştırmalarında bildirmiş oldukları yaş grubu bizim çalışmamızdan daha yüksektir. Böyle olmasına karşılık, TRX grubunun dikey sıçrama yüksekliğini 8 hafta gibi kısa sürede, literatürde kendi yaş grubundan daha büyük ve çok farklı ülkelerin sporcularının ortalama değerlerinin (40,3-49,7 cm) üzerine çıkartmış olması (47,48 cm’den 53,11 cm) çok önemli bir gelişme olarak yorumlanabilir.

Araştırmamızın motor bileşenleri arasındaki ilişkiler Spearman korelasyon ile incelendiğinde, dikey sıçrama yüksekliği değişimlerinin, sıçrama güçü değişimleri (r:939, p<,001) ve smaç hızı değişimleri (r:547, p<0,005) ile anlamlı düzeyde ilişkili olduğu tespit edilmiştir. Bu ilişki, dikey sıçrama yüksekliğindeki artışın smaç hızındaki artışa katkı sağladığı yönündedir. Bu sonuç, smaç performansında dikey sıçrama yüksekliğinin önemli ölçüde katkı sağlamış olması ile açıklanabilir. Sıçrama performansına katkıda bulunan karın, sırt ve bacak kaslarının gelişimi aynı zamanda hız ve patlayıcı kuvvet gerektiren sporlar için önemli bir faktördür (Muratlı ve ark., 2011). Ayrıca çalışmamıza paralel olarak Forthomme ve ark., (2005), voleybolcuların

120

smaç hızı üzerine etki eden faktörlerini inceledikleri çalışmalarında da smaç hızı ve dikey sıçrama yüksekliği arasında anlamlı bir ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır.

Voleybolda en önemli motor becerilerden biri dikey sıçrama olup smaç, blok ve sıçrayarak atılan servis gibi tekniklerin sergilenmesinde performansı belirleyen en önemli faktördür (Borras ve ark., 2011). Bu yaklaşımla, 8 haftalık TRX antrenman modelinin özellikle dikey sıçrama yüksekliğinde sağladığı %12,17 oranındaki artışın sporcularımızın voleybola özgü tekniklerin uygulamasına da katkı verebileceği için önemli olduğu düşüncesindeyiz. Araştırma sonucumuzda ortaya koyduğumuz diğer önemli bir bulgu olan smaç hızının, sıçrama yüksekliği ve gücü ile pozitif yönde bir ilişkisinin olması da bu görüşümüzü destekler niteliktedir.

Literatürde voleybol oyuncularında dikey sıçrama performansının artırılmasına yönelik yüksek dirençle uygulanan kuvvet antrenmanları (Fatouros ve ark., 2000), balistik güç antrenmanları (Newton ve ark., 2006) ve pliometrik antrenmanlar (Markovic ve ark., 2007; Markovic ve ark., 2010) önerilmektedir. Araştırmamızda TRX antrenman modelinin kısa sürede sağladığı dikey sıçrama performansındaki artış nedeniyle, genç voleybolcuların fiziksel gelişim sürecinde oldukları da dikkate alınarak, farkı bir antrenman modeli olarak uygulanması önerilebilir.

Literatürde TRX antrenmanlarının kassal performans üzerindeki etkilerinin ortaya koyulduğu çalışmalar son yıllarda artmaya başlamıştır (Melrose and Dawes 2015; Carbonnier ve Martinsson, 2012; Gaedtke ve Morat, 2015; Snarr ve ark., 2014; Şenol, 2016; Nalbant, 2018; Anbarcı, 2018). Ancak voleybolcularda TRX ve geleneksel kuvvet antrenman modellerinin izokinetik omuz kuvveti gelişimi üzerine etkisini inceleyen çalışmalar ise sınırlıdır. Araştırmamızda, yıldız erkek voleybolcularda uygulanan TRX ve geleneksel kuvvet antrenmanlarının omuz izokinetik kuvveti üzerine etkisi incelenmiştir.

TRX grubunun omuz izokinetik internal rotasyon kuvveti % 7,77 (60°/s – PT) ve %12,08 (180°/s – PT) oranında, omuz eksternal rotasyon kuvveti % 7,39 (60°/s – PT) ve %14,01 (180°/s – PT) oranında artış göstermiştir. Dambıl grubu omuz izokinetik internal rotasyon kuvveti ise % 9,46 (60°/s – PT) ve % 14,87 (180°/s – PT) oranında, omuz eksternal rotasyonu izokinetik kuvveti % 11,27 (60°/s – PT) ve %17,46 (180°/s – PT) oranında artış göstermiştir. Buna göre TRX ve dambıl gruplarının grup içi karşılaştırmaları sonucunda her iki grubun da izokinetik omuz kuvveti

121

parametlerelerinin tamamında anlamlı düzeyde gelişme gösterdikleri tespit edilmiştir. Buna karşılık, TRX ve dambıl gruplarının izokinetik omuz kuvveti değerlerinin gruplar arası karşılaştırmalarına göre; her iki antrenman modelinin gruplar arasında anlamlı bir farklılık yaratmadığı belirlenmiştir. Ayrıca TRX ve dambıl antrenmanlarının omuz izokinetik kuvveti üzerine etki düzeyini belirlemek için Rhea’nın (2004), etki büyüklüğü ölçeği kullanılmıştır. TRX antrenmanının omuz izokinetik internal rotasyon kuvvetine düşük düzey (d=0,48;60°/s – PT) ve orta düzey (d=0,86;180°/s – PT) etki, omuz eksternal rotasyon kuvvetine düşük (d=0,35; 60°/s – PT) ve orta (d=1,00; 180°/s – PT) düzey etkili olduğu tespit edilmiştir. Dambıl grubu omuz izokinetik internal rotasyon kuvvetine ise düşük (d=0,65; 60°/s – PT) ve orta (d=1,25; 180°/s – PT) düzey, omuz eksternal rotasyonu izokinetik kuvvetine de düşük (d=0,67 (60°/s – PT) ve orta (d=1,07; 180°/s – PT) düzey etki gösterdiği tespit edilmiştir (Rhea, 2004). Buna göre TRX ve dambıl gruplarının her ikisininde omuz izokinetik kuvvetini (ER) ve (IR) geliştirdiği ve benzer seviyede etki büyüklüğü gösterdikleri saptanmıştır. Bu sonuçlar dikkate alındığında, gerek TRX ve gerekse dambıl antrenman modellerinde maksimal kuvvetin göstergesi olan 60°/s – PT açısal hızdaki internal ve eksternal izokinetik kuvvet gelişimine istatistiksel açıdan katkı sağlamasına rağmen, ekti büyüklüklerinin düşük olduğu gözlenmiştir. Buna karşılık, her iki antrenman modelimizin, çabuk kuvvetin göstergesi olan 180°/s – PT (Agopyan, 2018) açısal hızdaki internal ve eksternal izokinetik kuvvet gelişimine istatistiksel açıdan anlamlı katkı sağladığı ve etki büyüklüğünün orta düzey oduğu ortaya koyulmuştur (Agopyan, 2018).

Her iki antrenman modelinin (60°/s – PT ve 180°/s – PT açısal hız) izokinetik kassal kuvvet performansında guruplar arası istatistiksel açıdan bir fark yaratmamasına karşılık, dambıldaki (%9,46-%11,27) yüzdelik gelişimin TRX ‘e (%7,39- %7,77) göre biraz daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Ayrıca her iki açısal hızda (60°/s – PT ve 180°/s – PT), TRX ve dambıl grubunun her ikisinde de, omuz IR kuvvetinin ER kuvvetine göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. Araştırma sonuçlarımız voleybolcularda omuz IR değerlerinin ER’na göre (60o/s ve 180o/s) göre daha yüksek olduğunu bildiren (Franceschini ve ark., 2011; Kim ve Jeoung, 2016) bildiren çalışmalarla da paralellik göstermektedir. Bu sonuç; aktivite sırasında tekrarlayan hızlanma hareketleri nedeniyle dominant kolun IR kas kuvveti kazancının

122

bir sonucu olduğu belirtilmektedir (Mendonça ve ark., 2010). Voleybolda sporcuların smaç ve servis gibi teknik nitelikteki hareketleri sergilerken, kolun internal rotasyon kas gruplarının eksternal rotasyonel kaslara oranla daha fazla aktive olduğu ortaya konmuştur (Franceschini ve ark., 2011).

Bilgimiz dahilinde literatürde araştırma kapsamına aldığımız 14-16 yaş grubu erkek voleybolcularda TRX ve dambıl antrenman modellerinin karşılaştırılarak omuz izokinetik kuvveti üzerine yapılmış çalışmalar bulunamamıştır. Araştırmamızdan spor dalı, yaş grubu ve cinsiyeti farklı olmasına rağmen, Prokopy ve arkadaşlarının (2008), uyguladıkları TRX antrenman modelinin izokinetik kuvvet performansındaki artışındaki sonuçlar çalışmamızla benzerlik göstermektedir. Prokopy ve arkadaşları (2008), 1. lig kadın softbol oyuncuları üzerinde asılı egzersiz sistemiyle (TRX) uygulanan, omuz kaslarını içeren kapalı-kinetik zincir hareketlerinin atış performansı üzerine etkisini incelemişlerdir. 12 hafta uygulanan program sonrasında geleneksel kuvvet antrenmanı yapan açık-kinetik egzersiz grubu, omuz kas kuvveti ve gücünde çok az gelişim göstermiştir. Buna karşılık asılı egzersiz sistemi (TRX) ile yapılan kapalı-kinetik zincir egzersiz grubunun omuz kas kuvveti ve gücü ile ilgili tüm parametrelerinde daha fazla gelişim gösterdiği ortaya koyulmuştur. Aynı çalışmada TRX grubunda ekternal rotasyon izotinetik PT kuvvetinde %13 oranında gelişim görülürken, geleneksel antrenman grubunun eksternal rotasyon PT kuvvetinin %2,2