• Sonuç bulunamadı

İkinci yaklaşım ikonoklazmanın İslam’ın özünden değil tarihsel süreçte ortaya çıkan ırksal tutumlardan kaynaklandığını savunur. Tarihsel-ırksal yaklaşıma göre İslam’da herhangi bir teolojik yasak bulunmamasına rağmen, İslam’ın Sami kökenlerinden kaynaklanan tarihsel bir yasak anlayışı ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Hatta bazıları İslam’da ikonoklazmayı M.S. 680 yılına dayandırmakta, tasvir yasağıyla ilgili en erken hadislerin bu dönemlere ait olduğunu ileri sürmektedir (Brubaker, 2009, p. 55). İslamî İkonoklazma Tezi modern Avrupa söylemini ve özellikle 19. yy. son dönemi Oryantalistlerin yaklaşımını belirleyen temel bilgi olarak kabul edildiği sürece herhangi alternatif bir yorumu ileri sürmek pek de kolay olmamaktadır. Fakat 1898’de Kuseyr Amra’da (Ürdün) bir hamamda 8. yüzyıl İslam hanedanlığı dönemine ait duvar çizimleri bulunduğunda İslamî İkonoklazma Tezi’ne dair genel inanç elbette ki sarsılmıştı (Grabar, 1987, p. 75). Bu buluş birçok oryantalisti ve sanat tarihçisini iddia ettikleri “yasak” argümanını yeniden düşünmeye

39 Kamuoyunun tanıdığı iki önemli isim olan Stanley Stanley Fish ve Art Spiegelman da bu görüşü

ve alternatif açıklamalar yapmaya zorladı. Bazıları Alois Riegl’e dayanarak bu eserlerin klasik sanat anlayışının İslam kültüründeki devamı olarak yorumladı (Rampley, 2009, p. 458). Bazıları ise İslam kültüründe Bizans sanatının kullanıldığı şeklinde yorumladı (Grabar, 1987, p. 46). Yanıtlar ne olursa olsun İslamî İkonoklazma Tezi bir yandan onaylanmak suretiyle, diğer yandan yeni bulguların Oryantalistlerin yaklaşımıyla uyumlu şekilde yorumlanmasıyla her iki açıdan da işe yarar temel açıklama olarak geçerliliğini koruyordu (Sadria, 1984, p. 99). Bu şekilde bir mekanizmayla İslamî İkonoklazma Tezi sürekli varlığını sürdürmesine neden oldu.

Doğu toplumlarına yönelik erken dönem çalışmalardaki dinlerle ırkları birbiriyle ilişkilendirme çabalarının da etkisiyle, tarihsel-ırksal yaklaşımı teolojik yaklaşımdan ayırmak konusunda bir zorluk söz konusu olmuştur.40

Eğer bir çalışma hususi olarak İslam’ın “özüne” göndermede bulunuyorsa bunu teolojik bir yaklaşım olarak sınıflandırılması gerekir. Bunun karşısında bir çalışma, Araplardan ya da Sami halklarından hareketle Müslümanlardan söz ediyorsa, bunu ikonoklazmanın dini metinlerin sınırlarına dayanmaktan ziyade tarihsel sürece veya ırksal tutuma dayanan bir açıklama olarak ele almak gerekir.

1946’da bu yaklaşımın önde gelen temsilcilerinden biri olan K.A.C. Creswell, İslam’ın ilk dönemlerinde herhangi bir tasvir yasağının söz konusu olmadığını; fakat daha sonra “kısmen Sami ırkların mizacında bulunan temsili sanatlara karşıtlığın, kısmen Yahudilikten İslam’a geçen bazı önemli isimlerin etkisiyle, kısmen de büyüden korkunun getirdiği tasvir karşıtlığı ile ortaya çıktığını” iddia eder (Creswell, 1946, p. 166). Bu yaklaşım “yasağı” teolojik bir sorun olmaktan ziyade ırksal kökenli bir sorun olarak formüle etmektedir. Bir diğer deyişle, Creswell’e göre, görsel imgelere karşı ırksal önyargı teolojik yorumu bastırmıştır. Dolayısıyla resim/tasvir/imge yasağına ilişkin Sami tutumu, tarihsel süreç içinde İslam’ı da etkilemiş ve tasvire karşı tutumu dönüştürmüştür. 20. yüzyılın ortalarında bu türden bir ırksal yorumda bulunan Cresswell Sami ırkından söz ederken Yahudiliği

40 Bu eğilime birçok örnek verilebilir: Dikkat çekici bir örnek olarak Von Grünebaum’ın ortaçağ

İslam’ı ile ilgili kitabından söz edilebilir (Grunebaum, 2005). Bu konuda birçok kitap ve makale bulunmakla birlikte bunlardan en klasik olanı Edward Said’in Oryantalizm adlı eseri (Said, 2003) ve

İslam’dan ayırmamakta ve İslamî ikonoklazmayı da ağırlıklı olarak Yahudi etkisine bağlamaktadır (Creswell, 1946, p. 165).

Bir diğer ünlü oryantalist Vasiliev, Halife II. Yezid’in belli tasvirleri yasaklayan ünlü fermanı ilan ettiği tarih üzerine yürüttüğü tartışmada Creswell’in iddiasına katılmaktadır. Vasiliev’e göre Halife II. Yezid’in fermanına (M.S. 721) kadar, İslam dünyasında insan figürlerine ilişkin tasvirler bulunuyordu. Tasvir ancak bu dönemden sonra yasaklandı. Buna göre İslamî ikonoklazma teolojik değil tarihsel bir gerçekliktir (Vasiliev, 1956, p. 26).

Müslümanların tasvire dair teolojik tutumlarını ele aldığı çalışmasının giriş bölümünde Arnold, Hz. Muhammed’in hayatı boyunca ve İslam dininin biçimlenme dönemlerinde herhangi bir tasvir yasağının söz konusu olmayıp, daha sonraları ortaya çıktığını öne sürer. Arnold’a göre söz konusu yasak, Peygamberin kendi ağzından değil, “başkaları tarafından onun adına uydurulmuş” bir yasaktır. Arnold iddiasını son dönemde bu tartışmanın sembol örneği olan ünlü “Hz. Ayşe’nin Minderi” örneğini ele alarak sürdürür (Elias, 2012). Arnold, -Hz. Muhammedin sözlerini toplayan ve derleyen en ünlü muhaddislerden biri olan Buhari’yi referans göstererek, yasaklanan şeyin aslında tasvir değil putperestlik olduğunu öne sürer: “Peygamber, Hz. Ayşe’nin, odasının kapısına üzerinde resimler bulunan bir perde astığını görünce birden tepki göstererek Allah’ın yaratıcı kudretini taklit etmeye çalışanların hesap gününde acı bir şekilde cezalandırılacaklarını söylemiştir; fakat eşinin perdede Peygamberi rahatsız eden kısmı keserek onlarla minder yüzü yaptığını görünce oldukça memnun olmuştur” (Arnold, 2004, p. 7). Arnold’un bu çalışması ve “Hz. Ayşe’nin minderi” etrafında dönen tartışma İslamî İkonoklazma Tezi üzerinde ciddi etkiler yaratmış, bu iddia neredeyse ana akım bir yaklaşım haline gelmiştir.

Tarihsel-ırksal yaklaşım özellikle Avrupa düşüncesinin oluşum dönemlerinde oldukça yaygın bir bakış açısıydı. Bu yaklaşıma ilişkin Friedrich Hegel ve Alois Riegl’den ilerleyen bölümlerde daha fazla örnekler sunulacaktır. Her ikisi de kendi İslamî İkonoklazma tezlerini temellendirmek için ırka ve tarihsel sürece dair aynı argümanlara başvurur. Dahası, ilerleyen bölümlerde ele alacağımız üzere, bir Sami dini olarak İslam’ın ırksal temelde yorumlanmasına dair bu yaklaşım, Hristiyanlığın

Helenleştirilmesi ve Aryanlaştırılması süreçleriyle yan yana giden ortak bir tarihsel bağlama sahiptir (Masuzawa, 2012, p. xiii).