• Sonuç bulunamadı

İÇSELLEŞTİRME

A. Bamyan Budaları Meseles

Taliban, Mart 2001’de Orta Afganistan’ın Bamyan kentinde bulunan, son derece iyi tanınan tarihi iki dev Buda heykelini yıktı. Bamyan Budaları ile ilgili yıkım kararı Taliban lideri Molla Ömer’in verdiği bir fetva63

üzerine gerçekleştirildi. Molla Ömer, verdiği fetva nedeniyle birçok protesto ve eleştiriye maruz kalmıştır. Molla Ömer, bu eleştirilere karşı, verdiği kararı savunarak yıktığı şeyin “sadece taş” olduğunu ifade etmiştir. Yıkım fetvasının İslam’ın bir gereği olduğunu söyleyen ve bu kararı dini bir jargonla savunan Taliban, kararı “İslamî yönetimin uygulaması” olarak savunmuştur. UNESCO ise yıkım ile ilgili tartışmalara müdahil olarak, seküler bir sanat jargonu ile kararı eleştirerek, yıkımı “(Afgan) kültür mirasının yok edilmesi” olarak tanımlamış ve Taliban’dan yıkımı derhal durdurmasını istemiştir. Tartışmaya katılan Budizm uzmanı Profesör Kotatsu Fujita da UNESCO’ya benzer bir dil kullanarak, Taliban’ı “dünya mirasını” yok ettiği gerekçesiyle eleştirmiştir. Halkı Budist bir ülke olan Tayland’ın Dışişleri Bakanı da yine seküler-evrenselci-dünya- dini jargonuyla yıkımı saldırı olarak görerek, yıkım eylemini “insanlık için büyük kayıp” şeklinde nitelemiştir (“‘All we are breaking are stones’: Afghan militia leader,” 2001). Taliban’ın yıkım kararını eleştirenler arasına etkili bazı Müslümanlar da katılmıştır. Bazı önemli Müslüman dini liderler Taliban'ı eleştirmiş ve yapılanın “gayrı İslamî” ve “insanlığa karşı kültürel bir soykırım” olduğunu ifade etmişlerdir. Hatta eleştiren Müslüman liderlerden biri İslam tarihi boyunca, Müslümanların yönetimi altındaki ülkelerde tarihi eserlerin yıkılmadığını, tam tersine muhafaza edildiğini dile getirmiştir (“Muslim leaders condemn Taliban destruction,” 2001). Bamyan Budalarının yıkımından dolayı Taliban, çeşitli yayınlarda “Ortaçağ karanlığına ait”, “barbar” “gerici” ve “vandal” olarak tanımlanmıştır. Yıkımla ilgili tartışmalar sırasında, dünyada modern sanatın en güçlü kurumu olan Modern Museum

63

Afganistan İslam Devleti’nin 12 Rebülevvel 1421’de (26 Şubat 2001) yayımladığı bildiri şu şekildeydi: “Afganistan İslam Emirliği dini liderler, ulemanın fıkhi ictihatları ve Afganistan yüksek mahkemesinin temsilcileriyle yapılan istişareye dayanarak, Afganistan İslam Emirliğinin farklı bölgelerindeki tüm heykellerin ve İslam-dışı tapınak/türbelerin yıkılması kararını almıştır. Bu heykeller şimdiye kadar kâfirlerin tapınakları olarak varlıklarını sürdürmüşler ve kâfirler bu tapınaklarda ibadet etmeye, batıl tanrılarına tapmaya devam etmişlerdir. Ancak tapınmaya layık tek Tanrı Allah’tır ve tüm bu sahte tanrılar/ putlar yıkılmalıdır. Bu yüzden Afganistan İslam Emirliğinin mutlak lideri, İyiliği Emretme ve Kötülükten Sakındırma Bakanlığı ile Enformasyon Bakanlığının yetkililerine tüm heykellerin yıkılması talimatı vermiştir. Ulema ve Afganistan İslam Emirliği Yüksek Mahkemesinin kararıyla tüm heykeller yıkılacak ve böylece gelecekte kimse bu batıl yapılara tapamayacak, saygı duyamayacak” (Flood, 2002, p. 655).

of Art (MoMa) Bamyan Budalarını satın almayı, Afganistan’da alınarak muhafaza edilecekleri “seküler bir ortama” taşınmasını bile teklif etmiştir.64 Fakat tüm bu

protestolara rağmen, Bamyan Budaları bir yıkım sürecinin ardından 9 Mart 2001’de tamamen yok edilmiştir.

İronik bir şekilde, Bamyan Budalarının yıkımına dair tüm dini meşrulaştırmalara rağmen, Molla Ömer Temmuz 1999’da birkaç defa komutanlarına talimatlar göndererek heykellerin korunması emrini bizzat kendisi vermiştir (“Afghan Taliban leader orders destruction of ancient statues,” 2001). Molla Ömer’in Bamyan Budaları ile ilgili yıkım kararı öncesi iki fetva yayımlayarak heykellerin korunmasını savunmuştu. Bu iki fetva “Kültürel Mirasın Korunmasına Dair Karar” ve “Afganistan’daki Tarihi Eserlerin Korunmasına Dair Karar” başlıklarıyla bilinmektedir. Fetvaların birinde Molla Ömer şu görüşleri dile getiriyordu: “Taliban hükümeti Bamyan Budalarının yıkılmaması, aksine korunması emrini vermektedir.” (Krieken-Pieters, 2006, p. 210). Bir diğer deyişle bu fetvalarda Bamyan Budaları “kültürel mirasın” bir parçası görülerek savunuluyor, heykellerin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olduğundan bahisle korunmaları gerektiği söyleniyordu. Yakından bakıldığında bu fetvaların dilinin, yıkım kararına karşı öne sürülen eleştirilerin diliyle neredeyse aynı olduğu görülmektedir. MoMA ve UNESCO ile Taliban Bamyan Budaları konusunda neredeyse aynı dili konuşmaktadır. Konunun uzmanlarından Pieters’a göre “Taliban hükümeti Afganistan’ın kültürel mirasının korunması için gerçekten büyük çaba sarf etmiştir” (Krieken-Pieters 210). Bu tartışmalara dil ortaklığı ışığında bakıldığında, Taliban’ın Bamyan Budalarını yıkmak konusunda önceden tasarladığı bir plan olmadığını, aksine yıkım kararının sonradan bir tutum değişikliği ile alındığını gösterir (Elias, 2007, p. 26). Bir diğer deyişle, her ne kadar Taliban yıkım kararını dini bir argümanla meşrulaştırmaya çalışsa da, aynı Taliban 2 yıl önce başka dini gerekçelerle aksi bir kararı savunuyordu.

Bu tutum değişikliğini çok iyi gören Simpson, yıkım kararının teolojik tartışmalar ve dinî meşrulaştırma çabalarına rağmen İslam’la ya da İslam’ın özsel bir unsuru olduğu savunulan İslamî ikonoklazma anlayışıyla hiçbir ilgisi olmadığını, aksine kararın tamamen siyasi olduğunu savunur. Simpson’a göre Bamyan

Budalarının yıkımını şöyle anlamak gerekir: “Taliban’ın temel gerekçesi, Afganistan ağır ekonomik yaptırımlar altında yoksullukla mücadele ederken UNESCO’dan bir heyetin aynı yılın Şubat ayında Afganistan’a gelerek heykellerin korunması için para teklifinde bulunmasıydı. Anlaşılan bu teklif Taliban mollalarını oldukça kızdırmıştı: ‘Yanı başında çocuklar yetersiz beslenmeden ölüyorken, sözü edilen para bu heykelleri korumaya gidecekse bu tavır heykelleri zararlı kılar. Biz de bu nedenle heykelleri yıkacağız” (Simpson, 2010, p. 1). Simpson’la aynı düşüncede olan arkeoloji profesörü W.L. Rathje, Taliban’ın ülkede kıtlık, kuraklık, savaş ve depremlere duçar olan insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için uluslararası insanî yardım örgütlerinden yardım talebinde bulunduğunun altını çiziyor (Rathje, 2001). Fakat uluslararası yardım örgütleri, Taliban’ın teröristleri ülkede barındırdığı gerekçesiyle Taliban’ın bu insani yardım talebini reddetmiştir. Aksine, insani yardım yerine, Taliban’a Bamyan Budalarının korunması için yardım etmek istendiği teklifi iletilmiştir. Dolayısıyla Taliban’ın tepkisi insani trajediye karşı duyarsız kalan, buna karşın heykellerin korunması için yardımı teklif eden tutuma karşı bir protesto olarak gelişmiştir.

Eğer bu hikâyeyi ciddiye alır ve Molla Ömer’in Bamyan Budalarının korunmasına yönelik fetvalarını da hatırlarsak, bu durumda heykellerin yıkılmasının İslam ile ya da ikonoklazma ile alakalı olduğu sonucunun çıkarılması oldukça zorlaşır. Dahası, Taliban yanlısı dini liderler ve Taliban’ın siyasi destekçileri bile heykellerin yıkılmasını ikonoklazma ekseninde savunmamışlardır (Elias, 2007, pp. 22–3). Ne var ki bu yıkım olayı uluslararası medyada İslamî İkonoklazma Tezinin doğal bir sonucu olarak yorumlanmıştır. Yıkımı eleştiren devletler, akademisyenler ve sanatçılar yıkımı doğrudan İslam’la ve İslamî İkonoklazma ile ilişkilendirmiş, bizzat bir din olarak İslam’a yoğun tepki gösterilmiştir. Bir diğer deyişle bu yıkım olayı İslamî İkonoklazma Tezinin, yani Müslümanların imgeyi yasaklamalarının doğal bir kanıtı olarak görülmüştür.

Her ne kadar Müslümanlar arasında ve hatta Taliban içinde dahi konuyla ilgili birbiriyle çatışan fikirler ve fetvalar bulunsa da, İslamî İkonoklazma Tezinin tüm bu tartışmaları belirleyen ana tema olduğunu açıkça görülür. Bu yaklaşıma göre Bamyan Budaları Müslümanların özsel olarak ikonoklazmaya inanmalarından dolayı yıkılmıştır. Taliban’ın bu eyleminin nasıl yorumlanması gerektiğine yönelik çeşitli

yaklaşımlar bulunmakla birlikte, tartışmaya müdahil olan farklı kesimlerin yaklaşımı İslamî İkonoklazma Tezinin varlığını genel geçer bir kabul olarak benimsediği görülür. Hatta birbiriyle çatışan muarız argümanlar bile İslamî İkonoklazma Tezinin temel argümanlarını tekrar edip durmaktadır. Taliban’ın Bamyan Budalarını yıkımından 16 yıl önce yazdığı eserinde G.R. D. King, İslam’da bazı imge, tasvir yıkımı örnekleri bulunduğunu, fakat bu yıkım ya da yok etme tecrübelerinin büyük ölçüde dini değil siyasi nedenlerden kaynaklandığını savunuyordu. King, bu tür eylemlerin ikonoklazmayla alakalı olduğunu söylemenin oldukça zor olduğunu ifade ederek, İslam’ın ilk yıllarında Bizans İmparatorluğu’nun sembolü olarak görülen haçın kırılması örneğinde, Hz. Meryem ve Hz. İsa’ya ait resimlere ise dokunulmaması örneklerini iddiasına delil olarak göstermektedir (King, 1985, p. 268).

İkonlar üzerinden yürütülen tüm mücadelelerin siyasi olduğunu savunan önemli kuramcılardan Bruno Latour da ikonlar üzerine yürütülen tartışmaları ele aldığı makalesinde, Bamyan Budalarının yıkılmasını Taliban’ın “dinsel imgelerin hala yoğun bir etkileyici gücü olduğunu fark etmesine” bağlamaktadır (Latour, 2002, p. 20). Latour’a göre Taliban’ın eylemi İslam’la alakalı olmaktan ziyade imgeler üzerinden yürütülen genel siyasi kavgayla ilgilidir. Bu nedenle de İslam bağlamında değil, imgeler ve ikonlar üzerinden yürütülen çatışmalar bağlamında ele alınmalıdır.

İkon savaşları ve imgelerin gücü konusunda önemli isimlerden Simpson İslamî İkonoklazma Tezi’ni reddederek, eğer Taliban’ın yaptığı ikonoklastik tavrının illa bir harekete benzetilecekse bunun başka tarihsel bir Müslüman grup ya da İslam’a değil de, ilk dönem modernleri olan İngiltere’deki Evanjelik Hristiyanlar olabileceğini savunur (Simpson, 2010, p. 4). Taliban’ın tavrını yorumlayan, İslamî İkonoklazma Tezinin en önemli eleştiricilerinden biri olan Flood da “İslamî ikonoklazma” yorumunu reddederek Bamyan Budalarının yok edilmesinin İslam’ın ortaçağ tutumuyla alakası olmadığını kaydeder. Flood’a göre Taliban’ın yıkımı daha ziyade tarihsel gelişmeler, siyasi bağlam ve çağdaş dünyanın gerçekleriyle ilgilidir (Flood, 2002, p. 654).

Bamyan Budalarının yıkılması konusunda kuramsal yaklaşımların çoğu da sorunu doğrudan İslam’la ilişkilendirerek, İslamî İkonoklazma Tezini doğrudan savunmaktadır. Önemli eleştirel-feminist düşünürlerden Camilla Paglia Taliban’ın Bamyan Budalarını yıkmasını “tam bir ikonoklazma” olarak görüyor. Paglia’ya göre

Taliban’ın bu tutumu, dinî bir anlayıştan yani İslamî ikonoklazmadan kaynaklanmaktadır. Bununla beraber Paglia, ikonoklazmayı sadece İslam’a has görmeyip “Yahudi-Hristiyan çizgisine ait bir gelenek” olarak tarif eder (Paglia, 2004, p. 17). Bu suretle Paglia, pek de yaygın olmayan bir görüş ortaya atarak monoteist dinleri içeren bir ikonoklazma argümanı ortaya koymaktadır. Daha önceki bölümlerde de bahsettiğimiz üzere, birçok örneği olmasına rağmen, literatürde genellikle Hristiyanlık ikonoklastik bir din olarak kabul edilmez. Hristiyanlığın üç ana damarından Protestanlık içindeki yaygın ikonoklazma geleneği ise modası geçmiş, eski ve genel normdan bir sapma örneği olarak görülmektedir.

Başka bir perspektiften Francioni ve Lenzerini, İslamî İkonoklazma Tezini savunarak, Taliban’ın bu eylemini “kültürel terörizm” ve “Afganistan’daki İslam öncesi mirasın kasıtlı yok edilmesi suretiyle kültüre karşı işlenmiş bir suç” olarak nitelemektedir (Francioni & Lenzerini, 2003, p. 628). Yazarlar bu iddialarını ortaya koyarken, talihsiz bir biçimde Afgan savaşı sırasında sadece “İslam-öncesi mirasın” değil, “birçok İslamî abidenin” de büyük ölçüde yok edildiği gerçeğini görmezden gelmekten çekinmezler (Ball, 2006, p. 40).

Özetlemek gerekirse, Bamyan Budalarının Taliban tarafından yıkılması, birçok çatışan olguya rağmen ana akım medyada ve akademide çok yaygın bir biçimde İslamî ikonoklazmanın yeni bir örneği olarak sunulmuş ve kabul görmüştür. Bu yaklaşımı eleştiren bir kaç cılız ses ise ana akımı etkilemek noktasında pek de başarılı olamamıştır. Bamyan Budalarına benzeyen ve İslamî İkonoklazma Tezini yeniden ve daha da güçlendirerek gündeme taşıyan bir diğer örnek ise Avrupa’ya yakınlığı ve yarattığı şiddet içeren sonuçları itibariyle çok daha fazla dikkat çeken ve büyük tartışmalara sebep olan Danimarka’da yayımlanan karikatür vakıasıdır.