• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM: TÜRKİYE’DE SOSYO-EKONOMİK GELİŞİM SÜRECİNDE

2.1. Türkiye’de Eşitsiz Sosyo-Ekonomik Gelişme

2.1.2. Tarihsel Açıdan Kayseri’nin Sosyo-Ekonomik Gelişimi

Tarihi ticaret yollarının düğümlendiği önemli noktaların birinde yer alan Kayseri, bölgesinde ve çevresinde önemli bir ekonomik merkez olma özelliğini bugün de sürdürmektedir. Bugün için çevresine göre ticaret ve sanayi anlamında öne çıkmaktadır. Kayseri, İç Anadolu’nun Orta Kızılırmak bölümünde yer almaktadır.

Kuzey doğusunda Sivas, güneydoğusunda Kahramanmaraş, güneyinde Adana, batısında Niğde ve Nevşehir, kuzeyinde ise Yozgat ile komşudur. Yerleşimi MÖ 4 bin yılına kadar uzanan Kayseri’nin ilk adı “Mazdaka”dır. MS 17. Yüzyılına doğru Kapadokya’yı Roma eyaletlerinden birine dönüştüren İmparator Tiberius tarafından Augustus’un anısına izafeten Latince imparator manasına gelen “Caesarea (Kaisareia)” ismi verilmiş ve bu kelime Arap müelliflerince “Kaysariyya” adıyla Osmanlı’nın resmi yazılarına girmiş ve nihayetinde Cumhuriyet döneminde

“Kayseri” adını almıştır (Satoğlu,2002:221-222).

78

3917m yüksekliğindeki Erciyes Dağı eteklerinde kurulmuş kentte 2014 TÜİK verilerine göre 1.322.376 nüfusa sahiptir (http://rapory.tuik.gov.tr/27-05-2015-10:36:24-5398473282609243852065643245.html). Nüfus yoğunluğu ise 78 kişi/

km2’dir. 2012 TÜİK verilerine göre köy/belde nüfusu ise 158.575’tir

(http://rapory.tuik.gov.tr/27-05-2015-10:43:36-7398705944444392431071909714.html).

Ankara ve Konya’dan sonra İç Anadolu’nun 3. Büyük kenti olan Kayseri, bölgenin de sanayi merkezlerinden biridir. Tarihi İpek Yolu üzerinde bulunmasından ve coğrafi açıdan yolların kavuşma noktası olmasından ötürü ticaretin de tarihsel merkezlerinden biri olagelmiştir. Akkışla, Bünyan, Develi, Hacılar, İncesu, Kocasinan, Melikgazi, Pınarbaşı, Sarıoğlan, Tomarza, Yahyalı, Talas, Özvatan, Felahiye ve Yeşilhisar olmak üzere toplam 16 ilçesi bulunmaktadır. Melikgazi (537.035), Kocasinan (384.203), Talas (128.414), İncesu (24.405) ve Hacılar (12.290) merkez ilçelerini oluştururken aynı zamanda nüfusunda da çoğunluğunu taşımaktadırlar. Merkez ilçelerin nüfusu artarken ilçe nüfusları azalma eğilimi göstermiştir. Kayseri’nin göç hızını TÜİK 2014 yılında %5,8 olarak hesaplamıştır.

Ekseriyetle göçü, ilçelerinden ve diğer iller ile bu illerin ilçe ve köylerinden almaktadır.

Kayseri’nin bugünkü sosyo-ekonomik yapısının tarihsel olduğu söylenebilir.

Ticaret yollarının kesiştiği yerde kurulan Kayseri’nin ticaret merkezlerinden biri olduğuna yönelik en önemli kanıtlardan biri Erciyes Dağı’nın eteklerindeki Sarımsak Ovası’nın ortasında yer alan Kültepe’dir. Eski adı Kaniş olan Kültepe’de yapılan arkeolojik çalışmalarda çıkarılan tabletler Anadolu’nun tarihine ışık tutmakla birlikte Kayseri’nin önemli ticaret merkezlerinden biri olduğunu kanıtlamıştır. Yapılan

79

kazılar sonucunda Kültepe’nin MÖ 3.binyılının ilk yarısından itibaren iskân edildiği ortaya çıkarılmıştır. Bununla birlikte Aşağı Şehir’de ise MÖ 1200-1700 yılları arasındaki Assur Ticaret Kolonileri Çağı’na ait yerleşim izleri tespit edilmiştir (Kulakoğlu,2013:36). Bütün bu bulgular Kültepe’nin “yalnızca büyük bir ticaret merkezi veya Hitit devletinin ilk başşehri değil, aynı zamanda Anadolu’yu Kuzey Suriye’ye; Asur aracılığıyla da Mezopotamya’nın yüksek uygarlıklarına bağlamış büyük bir kültür merkezi” olduğunu gösterir (Kulakoğlu,2013:35). Bu gerçeklikten hareketle dünyanın en eski şehirlerinden biri olan Kayseri’nin Kalkolitik Çağlardan başlayarak (MÖ 4000) Asur, Hitit, Frigler, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Dönemleri’nde önemli bir ticaret merkezi niteliği devam ettiğini görürüz.

(http://www.kayseri.gov.tr/nufus-ve-idari-yapi).

MÖ 3.binyılın sonlarında bağımsızlığını elde etmiş Assur Krallığı, Kral I.Erišum döneminde ve onun tarafından krallığın geleceğini garanti altına almak maksadıyla ticarette çeşitli reformlar gerçekleştirilmiş ve Anadolu ile sistemli bir ticaret başlatılmıştır. Ticarette devlet tekeli ortadan kaldırılmış, serbest ticarete olanaklar sağlanmıştır. Gelişen dinamikler ve krallığın ortaya koyduğu bu ticari anlaşmalarla birlikte MÖ 2.binyılın ilk dönemlerinde Anadolu ile Kuzey Mezopotamya arasında güçlü bir ticaret ağı ortaya çıkmıştır. Bu ticaret ağının merkezini Kültepe-Kaniş oluşturmuş, Kaniş’e getirilen mallar Anadolu’ya buradan dağıtılmıştır. Assurluların önderliğinde kurulan bu sistem ticaret kolonileri şeklinde gelişim göstermiş, “Karum” adı verilen ve liman anlamına gelen ticaret merkez(leri)/pazaryer(ler)i ile bu faaliyetler mekânsal manada kurumsallaşmıştır.

Yapılan arkeolojik kazılarda Assurlu tüccarlara ait binlerce çiviyazılı ticari belgeler bulunmuştur. “Anadolu’nun ilk sistemli uluslararası ticaret kuralları”nın keşfedildiği

80

bu tabletlerde iki tarafın birbirine karşı sorumlulukları, haklarının kayıt altına alınması, tüccarların krallık bölgesinde güvenli şekilde hareket edebilmeleri, vergi usulleri ve ikametgah biçimleri gibi çeşitli usullere ve ticari mektuplara rastlanmıştır (Kulakoğlu, 2013:38-45).

Kulakoğlu (2013:44-45) o dönemdeki ekonomik manzara ile ilgili şunları ifade eder: “Assur Ticaret Kolonileri Çağı ekonomisi büyük oranda maden ve tekstil üzerinedir. Assurlu tüccarların Anadolu’da kurdukları bu ticaret kolonilerinin amacı da, Anadolu’nun bu zenginliğinden faydalanmaktı. Assur’da yola çıkan tüccarlar, 200-250 yüklü eşekten oluşan kervanlarla Dicle, Habur vadilerini geçerek Orta Anadolu’ya; ticaret sisteminin Anadolu’daki merkezi Kültepe Kaniş-Karum’a erişiyorlardı. Kültepe’ye getirilen mallar, gerekli işlemlerden sonra Anadolu içlerine kadar dağıtılmaktaydı. Bu ticaret, belli esaslara bağlı, kanunları ve düzenlemeleri olan bir ticaret idi.”

Çağlar değişse de Kayseri’nin Assurlar zamanındaki ticaret merkezi olma işlevi çok fazla değişmemiştir. Sadece dönemin karakterini almıştır. Ekonomik form her döneme ayak uyduracak şekilde yeninde üretilmiştir. Aktörler, sosyal ağlar değişmiş olsa da ticaret formu süreklilik çizgisi içinde ilerlemiştir esas olarak. Söz gelimi Assurlar zamanındaki Karum bir yönüyle bugünün çarşı-pazarı ve Organize sanayi bölgesi (OSB) suretini almıştır diyebiliriz.

Kayseri’nin (Mazaka) Assurlular zamanındaki ticaret merkezi olma işlevi Hititler, Frigler zamanında da devam etmiştir. Diğer ticari faaliyetler yanında özellikle madenler (demir, bakır vb) açısından bu coğrafya o dönem için önemli ekonomik fonksiyonlar üstlenir. Roma ve Bizans dönemlerinde de, Selçuklu

81

döneminde de ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur. Söz gelimi en şaşalı devirlerden biri olan Alaeddin Keykubad döneminde (1221-1237), yılın belli bir ayında uluslar arası ticaret fuarı başlatılmıştır. Bugünkü adı “Pazar” olan “Pazarören”

kasabasında kurulan fuarda (Selçuklular dışarıdan gelen tüccarların katıldığı bu fuara

“Yabanlu Pazar” demişlerdir), Hint’ten, Çin’den, Ortadoğu’dan, Avrupa’dan, Rusya-Kırım’dan ve kimi zaman İskandinav ülkelerinden (Vikingler) gelip mallarını satan ve değişik yerlerden gelenlerden mal satın alan tüccarlar ticari faaliyetler gerçekleştirmiştir (Çayıroğlu, 2013:143). Kayseri, Selçuklu zamanında göreli olarak daha parlak bir zaman geçirmiştir. Osmanlı’da ise daha durağan bir seyir söz konusudur. Bunda çeşitli istilalar (Moğol ve Timur), depremler ve beylik savaşları yanı sıra Osmanlı İmparatorluğu’nun yönünü ağırlıklı olarak Rumeli’ye yüzünü dönmesi ve bu yönde yatırımlar yapmasının da etkisi büyük olmuştur (İmamoğlu, 2013:254). Kuşkusuz Osmanlı zamanında kentin fiziki ve sosyal yapısını çok da geri değildir. Nitekim çeşitli kervansaraylar, hanlar, çarşılar (Kapalı Çarşı) inşa edilir.

Ama kentin sülieti genel olarak Selçuklu ruhunu taşımaktadır (Akşit vs, 2012:113;

Cengiz, 2013:80).

1243’teki Kösedağ Meydan Savaşı’nda Selçukluların Moğollara yenilmesiyle birlikte yaklaşık 150 yıl süren Moğol hâkimiyeti, Kayseri’nin sosyal ve ekonomik kaynaklarını tahrip etmiştir (Akbaş, 2011:18-19; Karatepe,2003:93-94).

Selçuklulardan sonra Kayseri ve Sivas bölgesinde hâkimiyet kuran Alaeddin Eratna beyliği de sona erdikten itibaren (1381) Kayseri Kadısı ve veziri Burhaneddin Ahmet kendi adıyla 18 yıllık bir devlet kurmuştur. Kadı Burhaneddin, 1398’de Akkoyunlular tarafından tasfiye edilmiş, nihayetinde 1399’da Yıldırım Beyazıt tarafından fethedilerek Osmanlı toprağına katılmıştır. 1402’de ise Yıldırım Beyazıt

82

ile Timur arasındaki Ankara Savaşı (1402) sonrasında bu sefer de Timur tarafından talana uğramıştır. Şehir bir zaman sonra Karamanoğullarına geçmişse de 1419’da Memluklular almış, ancak bu durum da kısa sürmüş ve sonrasında Dulkadiroğulları Beyliğine bırakılmıştır. Her ne kadar Karamanoğlulları şehri almışsa da II.Murad zamanında şehir yeniden alınarak Dulkadiroğlulları’na devredilmiştir (1436).

Sonrasında yeniden Karamanoğlulları’na geçen şehir, Fatih Sultan Mehmet ile Karamanoğlu Pir Mehmet arasında yapılan savaş sonrasında Karaman eyaletine bağlı bir sancak olarak Osmanlı toprağına dâhil edilmiştir. Bu dönemle birlikte başta Kayserili Mimar Sinan’ın mimari eserleri olmak üzere dini, ilmi ve edebi alanda pek çok Kayserili Osmanlı’ya damgasını vurmaya başlamıştır. Ekonomik yönden Selçuklu dönemindeki kadar parlak olmasa da ticari faaliyetler devam etmiştir.

Dericilik, bakırcılık, dokumacılık, pastırma ve halıcılık ile öne çıkan Kayseri pazarı, ticarette bu işlevini Osmanlı döneminde de sürdürmüştür (Satoğlu,2002:226-227).

Kayseri, ekonomik canlılığına her ne kadar 17.yüzyılda kavuşuyor (Bulduk,1998:95) olsa da kendini merkezi olarak kuran Osmanlı’nın ve ekonomisinin bu merkezin dışında çok fazla sermaye birikimine izin vermeyen doğasının, can damarı Anadolu’dan geçen uluslararası transit ticaretine dayalı Selçukludan farklı olmasıyla açıklayan görüşler de vardır (Cengiz,2012:80). Bununla birlikte, özellikle fütüvvet kültürüne dayalı kurulan ve önderliğini Ahi Evran’ın (1171-1261) yaptığı Ahilik teşkilatının (esnaf teşkilatı) kökleri de Selçuk zamanına dayanır. Ahilik, her sanat kolundan çalışan kimselerin bir pir rehberliğinde mesleğin icaplarına uymasını ve buna uygun manevi müritler yetiştirilmesini amaçlmaıştır.

Reislerine “ahi baba” denirdi. Ağırlıklı olarak göçebeye hayat yaşayan Türkmenlerin şehrin iktisadi hayatına girmesini kolaylaştıran bu teşkilat ve Selçuklunun çözülme

83

ve dağılma sürecine rağmen varlığını ve sürekliliğini korumuştur (Karaarslan,2015:248).

1649-1650 yıllarında Kayseri’ye seyahat eden Evliya Çelebi’nin Kayseri’nin sosyo-ekonomik durumuyla ilgili teşhislerinde başlıca ticaret mekânlarından söz eder. Bunlar, arasta (cami ya da vakıf eserlerinin yakınında bulunan çarşı), çarşı-pazar (belli meslek erbabı kişilerin kümelendiği yerler), kapan (zahire yerleri), bedesten (silah, mücevher ve değerli taşlar ile kıymetli kumaşların satıldığı yerler), kapalıçarşı, han ve kervansaraylardır. Seyahatnamesinde 14 ticaret mekanının adını verse de bu mekanlar içinde Uzun Çarşı, Bezzazistan (Eski Bedesten), Kazancılar ve Attarların yerleri sadece belli kalmış, diğerleri kaybolmuştur (Karaarslan,2015:80-81).

1924’te sancakların “il” statüsüne dönüştürülmesiyle il olan Kayseri, Kurtuluş Savaşı yıllarında başkentin buraya nakledilme fikriyle de öne çıkmıştır (Satoğlu,2002:228). Gerek Osmanlı ve öncesi, gerekse Cumhuriyet döneminde devlet kurumunun sosyo-ekonomik gelişmedeki belirleyici etkisi önemli olmuştur.

Ancak devlet ile ilişkiler aynı zamanda koruyuculuk vasfıyla da doğrudan bağlantılıdır. Zira tarihinden de görüleceği üzere son derece “tekinsiz” bir coğrafyada bulunmaktadır. Bu tekinsizliğin verdiği tedirginliğin devlete bağlılığın her boyutta şekillenmesinde önemli rol oynamasına vesile olmuştur denebilir. Nitekim Cumhuriyet ile birlikte devlet yatırımlarının artması, Kayseri’nin tarihsel önemdeki ekonomik bilgi birikiminin canlanmasında da önemli rol oynar. Kara ve demiryollarının yapımı, Uçak Fabrikası, Sümerbank Bez Fabrikası ve diğer sanayi yatırımları ile birlikte Kayseri’nin ticaretle birlikte aynı zamanda sanayi şehri olmasının da kritik adımları atılmıştır (Satoğlu,2002:228).

84

Kayseri, önemli ekonomik merkezlerden biri olma iddiasını 20.yüzyılın başında da sürdürecektir. Tüccar ve büyük toprak sahiplerinin yüzyılın başında müşterek kurduğu iki yerel banka (Kayseri Milli İktisat Bankası ve Köy İktisat Bankası) ildeki sermaye birikimine dair de önemli bir göstergedir. Ancak bu dönemdeki sanayi, çoğunlukla tarımsal ve doğal kaynaklara dayalı geleneksel el sanatlarına dayanır (Mortan ve Arolat, 2013:455). Diğer taraftan Tanzimat’la birlikte başlayan batılılaşma ve modernleşme eğiliminin başta eğitimde olmak üzere pek çok alandaki yeniliklerden Kayseri de istifade etmeye başlar. Ayrıca Avrupa ile gelişen ticaret ve ekonomik ilişkiler, sosyal ve kültürel etkileşimleri de beraberinde getirecektir. Batının sanayi mallarını pazarlayanların oluşturduğu zümre, mekansal açıdan da, kültürel yaşam tarzı bakımından da farklılaşacak, batı tarzı yaşama uygun tüketim alışkanlıklarına doğru bir eğilim başlayacaktır. Güçlenen zengin sınıf, eski küçük evlerden sıyrılıp modernleşmeye dayalı tüketim ve yaşamı karşılayan büyük konaklara ve köşklere yerleşir (Karatepe,2003:118). Bağ evlerinin kullanımı da bu sınıfsal farklılaşmaya dayalı bir yaşam biçimi ortaya koyar.

Osmanlı zamanında Kayseri’nin sosyo-ekonomik hayatının en önemli boyutu da gayrimüslim nüfusun etkisidir. Kayseri’nin kozmopolit yapısının önemli parçası olan gayrimüslimler içinde ise Rumlar ve Ermeniler bulunur. Birinci Dünya Savaşı (1914-1918) ve Tehcir (1915) öncesi 1914’te yapılan Osmanlı Nüfus Sayımı’nda Kayseri’de 184.292 Müslüman (%70,05), 78,782 gayrimüslim (%29,94) (26.590 Rum, 48.659 Ermeni/ 1.515 Katolik, 2.018 Protestan) Osmanlı vatandaşının yaşadığı tespit edilmiştir (akt. Cengiz,2013:81). Yörede ticaretin ekseriyetini elinde tutan Gregoryen Ermenilerin kitleler halinde Müslümanlığa geçişlerinin ekonomik süreklilikte etkisi olduğu (Yurt Ansiklopedisi,1983:4727) yönünde pek çok iddia da

85

bulunmaktadır. Bununla birlikte, Rum ve Ermenilerin başta halıcılık olmak üzere pek çok metanın dolaşımında aktif rol oynadıkları da bilinmektedir.

19.yüzyılda tarımsal ekonomi anlamında da Kayseri kayda değer bir üretkenlik içerisinde olmuştur. Buğday, arpa, çavdar, darı, burçak, keten tohumu, tütün, nohut, mercimek başta olmak üzere pek çok tarımsal ürün yetiştirilmiştir (Tuzcu,2000:536). Ekonomik anlamda kozmopolit olan şehir, 19.yüzyıldaki küresel ve yerel bazdaki değişimlerle paralel bir gelişim göstermiştir.

Kayseri için azınlık burjuvazisi ve bu burjuva eksenindeki sermaye birikimine özel vurgu yapmak yerinde olacaktır. Zira gayrimüslim burjuvazinin gelişimi aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitalistleşme ve sömürgeleşme sürecinin de önemli bir boyutudur. Sadece Kayseri için değil Aksaray ve diğer Anadolu kentlerinin ekonomi-politik gelişim sürecinde de azınlıklar faktörü kritik yer tutar.

Osmanlı devrinde azınlık burjuvazinin önderlik ettiği ticaret ağının oynadığı rol aynı zamanda Karatani’nin (2013:35) dönemleştirmesindeki tüccar sermayesinden endüstri sermayesine doğru kaymakta olan Batı’daki kapitalist gelişim sürecine tekabül eder.

Osmanlı toplum yapısında Müslüman şehir ahalisi ulema veya daha dar yapıdaki idari ve askeri bürokrasi kümesi çevresinde kümelenmekteydi. Bir bölümü de loncaya dâhildi. Ancak Hıristiyanlar ve Museviler için bu yollar (bürokrasi, ulema, askeri vd) kapalıydı. Her ne kadar memurluk Müslüman olmayanlara açık da olsa, din değiştirip Müslüman olmadan devlet kapısından girmek imansız gibiydi. Bu durum 18.yüzyılda Saray’a baş tercümanlığın ihdasıyla bozulacak, sınırlı bir çevrede de olsa 19.yüzyılda memuriyette gayrimüslimlere rastlanabilecekti. Genel olarak

86

gayrimüslimlerin devlet kurumları dışında kalmış olmaları onları ekonomik alanda daha aktif rol almaya doğru iter. Etnik ve dini azınlıkların bürokratik yapı karşısındaki bu mecburi bağımsızlıkları, onların burjuvazi şeklinde örgütlenmelerinin de önünü açar. Ancak ekonomik alandaki bu özerklikleri Batı kapitalizmin eklemlenme sürecinde fazla sürmeyecek, Batılı büyük burjuvazinin çekim alanına düşerler. Burjuvazinin bu ilk karakteri aynı zamanda ülkenin sömürülmesi sürecine doğru Avrupa kapitalizmiyle girilen işbirliğinin de zemini haline gelir (Yerasimos,2000:515-516). Kuşkusuz Avrupa kapitalizminin sömürü halesine giden yolun taşları 1740 Kapitülasyonlarıyla döşenmiş, çeşitli imtiyazlarla ülkenin ekonomik kaynaklarının dışarıya transferi kolaylaştırılmıştı. Diğer taraftan gayrimüslimler Müslümanlara göre daha kent soylu topluluklardı ve ekonomik ilişki ağları daha köklüydü. Düzen içinde kesinlik kazanmamış Yahudi, Rum ve Ermeni azınlıkları, Türk üreticiler ile Avrupalı tüccarlar arasında kendilerini aracı olarak kabul ettirme çabasında olurlar6 (Yerasimos,2000:515). Bu aracılık Kayseri’deki Rum ve Ermeni tüccarlar için de geçerli olmuştur. Zira azınlık burjuvazisinin kurduğu ticari ağların önemli sıçrama noktalarından birini Kayseri oluşturmaktaydı.

Ticaret kapitalizminden sanayi kapitalizme doğru geçişle birlikte Avrupalı kapitalistler için Doğu’daki ticaret cazibeliğini Avrupa’da sanayiciliğe bırakacak, emtia ticareti gibi ikinci dereceden işleri yapacak olan yerli azınlık burjuvazisinin güçlenmesinin de önü açılmış olacaktı (Yerasimos,2000:544). Yerli azınlık burjuvazisi böylelikle aynı zamanda Osmanlı’nın kapitalizme eklemlenmesinde de ciddi “aracılık” işlevi görmüştür. Kayseri’de kayda değer sermaye birikimi sağlayan

6 Yerasimos (2000:516), Osmanlı’da, 17. Yüzyılda Yahudilerin özellikle mali işlemlerde uzmanlaşırken Ermenilerin de uluslar arası ticarette ağırlık kazandıklarını belirtir. İzmir, Halep ve İstanbul’da Ermeniler benzer roller üstlenmişlerdi. Böylece Ermeniler Batı Asya ile Avrupa arasındaki bütün ticari faaliyetlerin önemli bir simsarı haline gelmişlerdi.

87

yerli azınlık burjuvazisi, sosyo-kültürel anlamda da önemli bir sermaye birikimine sahipti. Ekonomik ve beşeri sermaye ile birlikte kültürel sermayenin güçlenmesine yönelik kurumsallaşmalar artmıştı.7 Ancak sınıfsal çelişki, etnik, dini ve kültürel çelişkilerle de kesişmeye başlayacaktı. 19.yüzyıl ile 20.yüzyılın başında imparatorluk çözülmeye doğru gitmekte, savaşlardaki yenilgiler artmakta, bu yenilgilerin faturası yoksul köylülere vergi olarak ödetilmekteydi. Bu psikolojik atmosferde yerli azınlıklıktaki burjuvazinin güçlenmesi (ki azınlık burjuvazisinin kendi içinde de bir rekabet ve güç çekişmesi söz konusudur) sınıfsal ve kültürel kimlik temelindeki çatışmalara zeminler sunmaktaydı. Diğer taraftan bürokrasinin dışında kendine ekonomi alanında özerk dünyalar kurmaya çalışan azınlık burjuvazisi, liberal ideoloji çerçevesinde güçlenebilmesinin önündeki engellerden olan bürokrasiyi tasfiye konusunda bir araya gelip devrim ya da reform yapabilme potansiyelinden mahrumdu. Toptan devrim yerine her azınlık kümesi o dönemin burjuva ideallerine dayalı ulusal özlemlerle ayrı ayrı devrimler yapma yolunda örgütlenmeye başladılar.

1804’te Sırplar, 1821’de Yunanlılar, 1856’da Romenler ve 1913’de Arnavutlar

“ulusal bir nüve”ye sahip olurken Ermeniler bu hareketlilik için geç kalan ve

7 Söz gelimi Zincirdere Rum Ortodoks Manastırı’nda 1835’te matbaa bulunuyordu ve burada pek çok kitap ve gazetenin yanı sıra iki yüz dolayında Batı klasikleri de Türkçeye çevrilebiliyordu. Zincirdere Manastırı’ndan çok sayıda din adamı ve muallim yetişebilmekteydi (Cömert,2013:351). Diğer taraftan okul ve hastane hizmetlerinde de azınlıklar önemli adımlar atabilmekteydi. Açılan okulların bir bölümü misyonerlik amacıyla da faaliyet yürütebilmekteydi ve ABD’den yardım alabilmekteydi.

Örneğin Kayseri/Talas’ta Protestan okulu bunlardan biridir. Buranda mezun olanlar Avrupa ya da diğer Protestan okullarına gönderilmekteydi (Açıkgöz,2013:210-211) 19.yüzyılın ortasından itibaren İngiltere, Fransa ve Rusya başta olmak üzere Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalayarak kendilerine nüfuz alanı açmak, doğal zenginlikleri elde etme çabalarının yereldeki kültürel yatırımlarından yerli eşraf da, azınlık burjuvazisi de faydalanıyordu. Eğitimde, sosyal hayatta ve ticaretteki modernleşme eğilimleri burjuvanın kültürel sermaye kapasitesini güçlendirirken aynı zamanda Batılı emperyalistlerin bölgedeki hasiyetleri ile örtüşen ve zamanla ayrılıkçı ideolojik atmosferlerin doğmasına sebebiyet veriyordu. Uzun süre bir arada yaşama kültürünü başarmış topluluklar, 19.yüzyılın kapitalizmi ve bu kapitalizmin emperyalizme dönüşen politikasından ötürü sınıfsal çelişkilerin derinleşmesiyle ve bu çelişkilerin etnik ayrımlarla örtüşmesiyle 20.yüzyılın başlarında birbirleriyle karşı karşıya getiriliyordu.

88

Osmanlı’nın (İttihat ve Terakki zamanı) Türk milliyetçiliğine doğru kayan politikasıyla girdikleri mücadelede başarısızlığa uğrarlar (Yerasimos,2000:542-543).

‘1915 Tehciri’ni hayata geçiren İttihat ve Terakki’nin bu politikasından Kayseri’deki Ermeniler nasibini alır ve yer değiştirmek zorunda kalırlar.8 Çok geçmeden 1924’te Lozan Antlaşması hükümlerince Türkiye ve Yunanistan arasında nüfus mübadelesi başlayacak, Kayseri’deki Rumlar da bu mücadele ile Yunanistan’a göç edecektir.9 Demografideki bu değişim ekonomik alandaki kültürel sermaye birikimini de etkileyecek, azınlıkların yerini yavaş yavaş Türkler alacak, Cumhuriyet döneminin devlet eliyle burjuva yaratma projesi, gayrimüslim burjuvazinin bıraktığı boşluk üzerine bina edilecektir.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki kamu yatırımları Kayseri’nin sonraki ekonomik gelişiminde lokomotif işlevi görecektir. Nitekim bu dönem devletçiliğe dayalı ve içe dönük sanayileşme girişimlerinin devlet tekeliyle gerçekleştiği bir dönemdir. 1927’de demiryolunun açılması, 1926’da elektrik santralinin faaliyete geçişi, askeri araç-montaj sağlayan iki fabrikanın kurulması (Kayseri Tayyare Fabrikası-1925-2610 ve Tank Tamir Fabrikası-1926) bu açıdan önemli bir basamak olacaktır. Keza daha sonra 1926’da Bünyan İplik ve 1935’te Sümerbank Bez Fabrikası’nın açılmasıyla bu süreç devam edecektir (Mortan ve Arolat, 2013:456).

Tayyare Fabrikası’nda Alman tarafından altı hangar ile küçük uçakların inebileceği bir pist de yapılacaktır (Karatepe,2003:121). Almanların bu fabrikadaki işçilerin hem

8 Tehcir’den dolayı 13 Ağustos 1915 tarihinden itibaren Kayseri’den ayrılmak zorunda kalan Ermeniler önce Halep’e sonra Beyrut’a giderek burada “Kamp Maraş” mahallesi kurmuşlar ve sonrasında buradan da çeşitli ülkelere dağılmışlardır (Cömert,2013:546).

9 Mübadele gereğince Kayseri’nin Zincirdere köyünden Yunanistan’a göç etmek zorunda Rumların bu yolculuğuna dair Tsolakidis’in (2007) eserine bakılabilir.

10 Hava İkmal ve Bakım Merkezi olarak açılır başlangıçta (Karatepe,2003:121).

89

yetişmesinde hem de ilerleyen dönemlerde çıraklıktan sanayiciliğe doğru uzanan yolda bir kısım Kayserilinin ekonomideki gelişiminde önemli rolleri olacaktır.

Açılan bu kuruluşlardan yetişen işgücü ve ticaretle elde edilen sermaye birikimi, 1950’lerde özel kesimin sanayi girişimini ortaya çıkartacaktır (Mortan ve Arolat, 2013:455).

Bu dönemde kentin farklılaşmasında ve mekânsal yayılımında ciddi bir genişleme görülmemektedir. 1900’de 56.178 olan şehir nüfusu, 1927’de 39.174’e düşmüş, 1945’lerde ancak yüzyılın başlarındaki nüfusa ulaşabilecektir. Bu tarihten itibaren kentte yeni konut ihtiyacı doğar (Karatepe,2003:122) ve kentsel gelişim bu tarihten sonra hız kazanır.

Kayseri’de sosyo-ekonomik gelişme bakımından en ciddi dönemlerden birinin 1950-1960 arası Demokrat Parti iktidarı ile Osman Kavukcu’nun belediye başkanlığı dönemi (1950-1957) olduğu söylenebilir.11 Bu dönem özel sektör önderliğinde ithal ikamesi yoluyla sanayileşme sürecine girilen bir dönemdir (Pamuk, 2014:11). Birlik ve Orta Anadolu Mensucat Fabrikaları (1958), un fabrikaları, çeşitli türde makine ve mamullerin üretildiği Sanayi Bölgesinin açılması;

yol, su, elektrik, hastane gibi alt yapı ve hizmet alanlarında yatırımların artması bu dönemde gerçekleşir (Satoğlu, 2002:228). Bu alt yapı sayesinde nicel ve nitel açıdan önemli bir zemin sağlanır ve 1964’te 10 ve daha fazla işçinin çalışacağı 41 işyerinden 37’i özel olmak üzere yarıdan fazlası 1955’ten sonra devreye girecek bir etki yaratılır. Bu tarihten sonra çok ortaklı şirketler de kurulur. Bunda Kayserili gurbetçilerin girişimciliği de rol oynar. Birlik Mensucat ve Orta Anadolu Mensucat

11 Osman Kavuncu belediye başkanlığında kentin sınırlarında kalan geniş bir alanı parsellemiş, alt yapı oluşturarak 1957’de sanayi sitesi (bugünkü adıyla “Eski Sanayi Sitesi”) haline getirmiştir (Mortan ve Arolat,2003:456).

90

dışında, Talas-Reşadiye-Erciyes İplik ve Bez Fabrikası, Güven Katlı İplik Halı ve Yün İpi Fabrikası, Lüks Kadife, Karsu Tekstil, Saray Halı ve Sermest Halıcılık bu dönemde açılan diğer işletmelerdir. 500 ortaklı bu işletmelerin dayandığı geniş halk tabanından ötürü bu şirketlere o dönemde “Halk Sektörü” adı verilmektedir (Mortan ve Arolat, 2013:456). Ayrıca 1955’te Ankara yolu üzerinde Şeker Fabrikası işletmeye açılır. Bu süreçte kentin gelişmesi bu işletmelerin yerleşim yerlerine daha yakın bir muhitte gerçekleşir (Karatepe,2003:127-128).

İthal ikameci sanayileşme politikasına dayalı teşviklerle birlikte 1970’lerde orta ve büyük ölçekli işletmeler faaliyete geçer ve buna paralel küçük sanayi de varlığını sürdürür. Ticaret alanındaki sermaye birikimi Kayseri’ye has bir “tüccar-sanayici” kimliğinin oluşumunu sağlar. Metal, gıda ve tekstil başta olmak üzere farklı alanlarda faaliyet gösteren pek çok işletmenin kuruluşu bu dönemde hız kazanır.12 Sanayi alanında üçüncü dönüm noktasını 1976’da Organize Sanayi Bölgesi’nin (OSB) meydana getirilmesi oluşturur. Hacılar’da oluşturulan “özel”

(gayri resmi) 1999’da bu bölgeye eklenir ve 2004’te ikisi birleştirilerek Kayseri OSB adıyla ve yaklaşık 850 kadar sanayi kuruluşuyla faaliyetine devam eder. 24 Ocak 1980 Kararlarıyla Kayseri sanayileşmesi daralan pazardan dolayı kısmen gerilemişse de 1989’da Kayseri’ye verilen 2.Derecede KÖY(Kalkınmada Öncelikli Yöre) statüsüyle Kayserili girişimcilerin önü açılmış olur(Mortan ve Arolat, 2013:456).

12 Metal eşya-makine imalatında Hema Traktör (1980), TSK’nin Aspilsan Pil Fabrikası(1982), ÇİNKUR (1976), HES Hacılar Elektrik Sanayi (1978), Erbosan Erciyes Bour (1974), Bünsa Döküm (1974) çamaşır makinesi üretimi yapan Asya Madeni Eşya, TAKSAN (1986) VE Maden Demir Çelik (1975) adlı firmalar öne çıkan işletmelerdir. Gıdada ise KEMSAN Kayseri Et Ürünleri (1982), Et Balık Et Kombinası, MEYSU (1970) ve Garipsu Meyve Suyu (1972) adlı işletmeler faaliyet gösterir (Mortan ve Arolat2013:456).

91

1980 sonrasında neoliberal ekonomi politikalarının ve küreselleşmenin etkisi Kayseri’de de karşılık bulacaktır. Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde izlenen dışa açılma ve ihracata dayalı kalkınma politikası, Kayseri girişimcileri de bu yönde organize olmalarına sebebiyet verecektir. Ancak bu hareketlilik 1980 sonlarında canlılık kazanacaktır. Bu canlılıkta devletin verdiği ihalelerden istifade etme ya da devlet idaresi ile sürdürülen yakın ilişkilerin de payı yüksek olacaktır. Zira Kayseri’nin politik eğilimi de siyasal iktidarın ideolojisine uygun bir seyir izleyecektir. Bu durum sadece o dönem için değil, öncesinde de, sonrasında da ve hatta bugün için de geçerli bir eğilimdir. Hacılar ilçesinin ekonomik aktörlerinin çerçiliğe ve hatta eşkıyalığa kadar uzanan tarihini 1970’lerden sonra ticaret ve sanayileşme yolunda değiştirmesi tipik bir örnektir. 1980 sonrasında artık çoğunlukla Hacılarlı girişimcilerin önderlik ettiği bir ekonomik yapı söz konusu olacaktır.13 Bu dönemde sanayileşmenin artması kentsel dokunun çehresini de değiştirecek, istihdamın artması ile birlikte kente göçler yükselecektir bu.

Yukarıdaki tarihsel birikimden sonra Kayseri’nin bugünkü sosyo-ekonomik manzarası ile ilgili şunları sıralayabilmek mümkün:

2011 yılında kişi başına gayri safi katma değer TR72 (Kayseri, Sivas, Yozgat) bölgesinde 6.675 dolardır (Türkiye değeri ise 9.244 dolardır) (TÜİK,2013: 7).

2013 yılı itibariyle okuma yazma bilmeyen 35.486 kişidir. İlkokul mezunu 252.107, ilköğretim mezunu 207.512 ve ortaokul veya dengi okul mezunu sayısı 48.704’tür. Bu sayıların hepsinde erkek oranları kadınlara göre daha fazladır. Lise

13 Hacılar’daki kalkınma ve sanayileşmeye dair ayrıntılı çalışma için bkz (Cengiz, 2013).

92

veya dengi okul mezunu 209.697, yüksekokul veya fakülte mezunu 109.392, yüksek lisans mezunu 8.079 ve doktora mezunu 2516 kişidir (TÜİK,2013:89).

Kayseri’de ikametgâh edenlerin nüfusa kayıt olduğu iller arasında ilk sırada 931.836 ile Kayseri gelirken, bunu 78.909 ile Sivas, 61.185 ile Yozgat, 25.852 ile Nevşehir, 25.852 ile Kahramanmaraş, 21.229 ile Ağrı, 18.703 ile Adana,11.169 ile Erzurum takip etmektedir. Aksaray’a kayıtlı kişi sayısı ise 2.460’tır (TÜİK, 2013:108-109).

Ekonomik faaliyetlere göre ihracatta 2009’da toplam 964.320 (bin$) iken, 2013’te 1.671.536’ya (bin$) yükselmiştir. Bunun (2013’teki oranıyla) 1.547.016’sı ($) imalat 8dağılımdaki payı%92,6), 32.029’u (bin$) tarım ve ormancılık, 4.835’i (bin$)toptan ve perakende ticaret, 449’u(bin$) da balıkçılıktır (TÜİK,2013:119).

2014 Haziran ayında 12 milyar 544 milyon dolar ihracat gerçekleştirilmiştir (http://www.kayserito.org.tr/haberler/baskandan-haberler/96/96.html). Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin Nisan 2015 rakamlarına göre ise toplamda 161 milyar 82 milyon dolar ihracat gerçekleştirilmiştir. Bunun 27 milyar 618 milyon dolarını mobilya, kağıt ve orman ürünleri, 26 milyar 466 milyon dolarını demir ve demir dışı metalar, 25 milyar 34 milyon dolarını ise elektrik, elektronik ve hizmet alanları oluşturmuştur (http://www.tim.org.tr/tr/ihracat-ihracat-rakamlari-tablolar.html).

Kayseri Ticaret Odası üyesi sayısını (Şubat 2015) 12 bin olarak açıklamıştır (http://www.kayserito.org.tr/Dosyalar/DijitalYayinlar/ticarete-bakis-2/index.html)

Kayseri’de üç organize sanayi bölgesi inşa edilmiştir. Bunlar, Kayseri Organize Sanayi Bölgesi (KOSB)(kuruluş 1976), İncesu Organize Sanayi Bölgesi (kuruluş 1996) ve Mimar Sinan Organize Sanayi Bölgesi’dir (kuruluş: 1998).

93

Bunların içinde en büyüğü ve üretimi en yüksek olanı Kayseri Organize Sanayi Bölgesi’dir. İşletmelerin %95’i KOSB’de kümelenmiş durumdadır (845 işletme). Üç OSB’nin hacmi dikkate alındığında 1000 işletmelik bir yapı mevcuttur. Ortalama işletme başında 40 kişi istihdam edilmektedir. Bir iki işletme dışında ağırlıklı ölçek KOBİ’dir.bunun dışında KSS’de (Küçük Sanayi Sitesi) 7700 işletme bulunmakta, 37 bin insan istihdam edebilmektedir (işletme başına 5 kişi). Sektörel açıdan metal eşya+makine ilk sırada yer almakta, bunu gıda, mobilya ve tekstil sektörleri izlemektedir. Çalışanların %50’si 228 firmadan oluşan mobilya ve tekstilde yoğunlaşmaktadır (Mortan ve Arolat, 2013:456).

1954’te kurulan Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar Birliği’ne bağlı 42 mesleki oda bulunmaktadır. Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu’nun (TESK) Nisan 2015 verilerine göre Kayseri’de esnaf sayısı 27.757, işyeri sayısı 23.379, esnaf/nüfus oranı % 1.65 ve oda sayısı 42’dir (http://www.tesk.org.tr/tr/calisma/sicil/4.pdf).

Kayseri, “Anadolu Kaplanları” olarak adlandırılan ve 1980 sonrasında Özal’ın ihracat merkezli üretimle kalkışa geçen küçük ve orta boy işletmelerin doğum yerlerinden biridir. Muhafazakâr değerleriyle öne çıkan diğer Anadolu kentleriyle benzerlikleri olmakla birlikte tarihsel anlamda ekonomik alandaki girişimci ruhlu aktörleriyle bilinen bir kenttir. Büyük sermaye (TÜSİAD) tarafından dışlanmış oldukları hissi ticaretteki birikimini sanayiye aktaran burjuvazisini alternatif oluşumlara yöneltmiştir. Bir dönem MÜSİAD, son yıllarda TUSKON gibi örgütlenmeler vasıtasıyla alternatif bir ağ oluşturmaya çalışmışlardır.

94