• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: FIRSATLARI KOLLAYAN BİR KENT: KAYSERİ

3.1. Kayseri’de Sosyo-Ekonomik Evrenin Profili

3.1.2. Sektörel Kümelenme, Sermayenin Tekelleşmesi ve Taklit Ekonomisi

114

115

Türkiye’de Ulubaş Var” diye reklamı veren biziz. “Ulubaş” diye bir firmamız vardı, düdüklü tencere üretirdi, termo. İkinci, üçüncü kuşak götüremedi tabi.

Kayseri’de böyle bir sıkıntı oluşmaya başladı.”

Kayseri’deki sektörel kümelenmenin doğal akışında seyretmiş olmasının arkasında taklit ekonomisinin yattığını söyleyebiliriz. Kayseri’de gerek sanayide gerekse ticarette, birbirini taklit ederek rekabete girme eğilimi bulunmaktadır. Taklit konusunda başvurmamız gereken isim ise kuşkusuz Gabriel Tarde’tır.

Gabriel Tardé, ‘taklit’in kültürel öğrenme ve transfer konusundaki işlevine dikkat çeken ilk sosyologlardan olmuştur. Tardé’a göre sosyal ilişkilerin temelinde taklit yatar. Bir şeyin kendisini tekrar etmesine ve tekrarlayarak yayılmasına işaret eden bu taklit, eski olanın yeniden üretilmesinden ziyade taklitsel süreçte taklit edilenin dönüşüme uğrayarak farklılaşmasını, yeni bir kimlikte tecessüm etmesini ifade eder. Dolayısıyla taklit, içeridekinden dışarıya doğru işlevselliğe sahiptir. Yani içeridekilerin dışarıda olanı taklit etmesidir (Tuğrul,2010:97).

Tarde’ın ‘taklit’ kavramı, içerisine yedirmiş olduğu ‘tekrar’ ekonomik ilişkilerde kendi anlamına kavuşur. Dolayısıyla öncelikle Tarde’ın toplum fikri ve sosyoloji anlayışından kısaca söz etmek gerekmektedir.

“Toplum belirli bir tarzdaki ruhlar/zihinler-arası (inter-spirituel) hareketlerden, birbirleri üzerindeki etkili olan zihin durumlarından oluşmuş bir dokudur. Açıkça ifade edelim. Her zihinler-arası hareket, biri diğerini etkileyen, biri diğerini eğiten veya yönlendiren, biri konuşan biri dinleyen, kısacası, karşılıklı veya karşılıksız, biri diğerini özüne dokunmadan zihinsel olarak değiştiren iki canlı varlığın – başlangıçta anne ve çocuğun- ilişkisine dayanır” (Tarde, 2004:8). Tarde’ın

116

toplumu zihinler-arasılığın etkileşimi ekseninde ele alışı onu dönemin (19. Yüzyıl sonu, 20. Yüzyıl başı) ‘toplum’ ve ‘sosyoloji’ görüşünden ayrı bir yerde konumlanmasına ve hatta görmezden gelinmesine20 yol açmıştır. Buna rağmen Tarde, etkileşime yaptığı vurguyla, bireyi bütünden daha karmaşık olduğu fikriyle, makro-mikro ikiliğini ilişkisel bir yaklaşımla aşabilirliğine dikkati çekmesiyle özgün bir sosyoloji anlayışının mimarlarından biri olmuştur diyebiliriz.21

Tarde’ın etkileşim ekseninde ele aldığı toplum düşüncesinde taklit, zıtlık ve uyum (yenilik) kavramları önemli bir yere sahiptir. Bu kavramlarla anlam bulan etkileşim, diğer insnalara arzu ve inanç vasıtasıyla aktarılır.

Tarde’ın insanlar arasında akan arzulardan ve inançlardan bahsetmesi ve toplumu etkileşim ürünü olarak tasavvur edip parça değişkenlerin toplamından ibaret saymayıp zihinler-arasılığa vurgu yapması, sadece ‘mikro sosyoloji’ açısından onu önemli bir yere dahil etmemiş aynı zamanda ‘mikro ekonomi’nin mucidi (Aytaç, 2007) olarak da değerlendirilmesine de imkan vermiştir.

Tarde; taklit, zıtlık ve yenilik/uyum kavramları, doğa alanını geliştirmek için ortaya atılan tekrar, zıtlık ve uyum yasalarının toplumsal hayattaki izdüşümleri

20 Aktör Ağ Teorisinin (ANT-Actor-Network Theory) mimarı Latour (2007) kendi teorisi ile Tarde’ın sosyolojik yaklaşımı arasındaki benzerliklere dikkate çeker. Bunun yanı sıra Tarde’ın sosyoloji tarihindeki konumuna ilişkin de şu değerlendirmede bulunur: “Sosyolojinin resmi tarihinde de belirtildiği üzere, Tardé, önceki yüzyılın başlarında Fransa’da sosyoloji alanında majör bir figür, Collège de France’ta profesör ve sayısız kitabın yazarıydı; öbür taraftan bu dönemde bölgede dersler veren Durkheim, daha genç ve daha az başarılı biriydi. Fakat birkaç yıl sonra, şartlar tamamıyla tersine döndü ve Durkheim sosyoloji disiplininin esas temsilcisi olurken, Tarde, psikolojizm ve spiritüalizm günahlarıyla etiketlenen saygın fakat önemsiz ve pek de iyi anılmayan bir öncülük konumuna ötelenmişti. O zamandan bu yana, toplumsal kuramın ana akımı, Tarde’ın çalışmalarını aşağılamaktan bıkmadı ve şunu da itiraf etmeliyim ki ben de Durkheimcıların ‘öncü’lerini reddettikleri dipnotlarına bakmaktan başka bir araştırma yapıp bu düşünürün neler yazdığını araştırmamıştım.” (Latour,2007).

21 Deleuze ve Guattari (1988) Tarde’ın, yaklaşık 100 yıl gölgelenen itibarının geri getirilmesinde önemli akaktılar sağlayan isimler olduklarını burada zikretmemiz gerekir.

117

olarak ele almakta ve zıtlığı22 ikincil öneme sahip bir ilke, taklit ve yeniliği ise doğaya ve topluma hakim asıl ilkeler olarak öne sürmektedir. Taklit, sosyal eylemin arzu ve inançların diğer insanlar tarafından benimsenmesi sürecini ifade etmektedir.

Bu süreç, taklit edilenin telkinde bulunması ile taklit edenin de bu taklidi benimsenmesi şeklinde ikili süreci de içermektedir (Aytaç, 2007).

Toplumsal sorunla yüz yüze kalındığında bilindik örnek modellerin taklidiyle sorunun üstesinden gelinir ki bu durum yeniliğe veya uyuma/adaptasyona işaret eder.

Model alma sürecinde icat etme eylemi devreye girer. İcadın aktörü olan mucit yoktan var etmez, eski fikirler ile yeniliğe yol açacak taklit-modeller arasında köprü kurar. Şimdinin arzu ve inançlarını geçmiş ile uyumlu bir denge haline getirmede rol oynar. Taklit edilebilecek potansiyele sahip her eylem aynı zaman birer icattır. İcadın toplumsal alandaki benimsenişini, içselleştirilmesini ise Tarde, yayılma kavramıyla açıklamaya çalışır. Taklit gibi yayılmanın da yasaları vardır (mantıksal olanlar ve

22 Zıtlıklar ve karşıtlıklar, icatların ortaya çıkış şartlarına ve taklitle yayılma süreçlerindeki bağlamlara göre gelişirler. Bununla birlikte zıtlıklar ve çatışmalar geçicidir, çözülebilirdir; bundan dolayı icada/yeniliğe ve taklide göre ikincillik taşır. Ayrıca Tarde’a göre tarihsel açıdan çatışmalar savaş, rekabet ve diyalog aşamalarından geçmişlerdir. Bu aşamaların çatışma yoğunluğu ve hızı da evrimsellik taşır. Sözgelimi savaşlar başlangıçta daha sık görülürken rekabet ve diyalog daha az gözlemlenmekteydi. Tarihsel evrime bakıldığında ise artık diyalog daha baskın bir doğrultuya sahip olmuştur (Aytaç,2007). Tarde’ın tarihsel evrimcilik açısından çatışmanın giderek olumlu bir yönelim gösterdiğini dile getirmesini, bu fikirleri ortaya attığı 1900’lerin başındaki koşullar bağlamında düşünmek gerekir. Zira 20.yüzyılda dünya, iki büyük savaş geçirmiş, savaşlar azalmak yerine daha yaygın bir halde yıkımlar meydana getirmiştir. Nitekim bugünkü dünyanın politik haritasında pek çok çatışma bölgesinin canlılığını koruduğunu, konvansiyonel savaşların, etnik çatışmaların yükseldiği bir manzara ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan geçmiş savaşlara oranla sivil insan kayıpları askeri kayıplara göre daha fazla bir eğilim göstermiştir ve bugün için göstermektedir de. Savaşlar hakkında hakikat bu iken rekabet ve diyalog için Tarde’ın belirttiği çizgisellikte olmasa bile bir yoğunlaşmanın yaşandığı da muhakkaktır ve hakkının teslim edilmesini gerektirmektedir. Savaşlar bölgesel alanlar açısından Batı-dışına doğru kayarken, rekabet ve diyalog batı dünyasında egemen bir eğilim veya kültür olmuştur diyebiliriz. Özellikle de ‘müzakereci demokrasi’ veya Habermas’ın (2003:43-47) kanaat ve irade oluşumunu iletişim koşulları açısından dile getirmiş olduğu “siyasal kamu” veya “demokratik müzakere” tartışmalarının da bu bağlamda Tarde’ı haklı bir pozisyonda ele almamıza yardımcı olabilir; ama mekansal açıdan dar bir bölgede veyahut refah rejimlerinde. Rekabet ise kapitalist dünyanın vazgeçilmez ilkelerinden biri olarak derinlik ve yoğunluk kazanmıştır diyebiliriz.

118

olmayanlar gibi). Bir icadın mantıksal yayılımını onun rakip görülen diğer icatlara göre daha yararlı bulunmasından dolayıdır (birbirini tamamlama ve ikame etmesine de bağlıdır, örneğin motor ve araba ilişkisi veya ikame etme açısından gaz lambası ve ampul ilişkisi gibi).23 Ancak mantıksal olmayan taklitler de söz konusu olabilmektedir.

Ekonomik ilişkileri taklit, zıtlık ve yenilik formlarıyla ele alan Tarde, ekonomistlerin üretim dedikleri şeyin aslında bir ‘yeniden üretim’ olduğu görüşündedir. Ancak buradaki yeniden üretim kavramı klasik açıdan biline gelen yeniden üretimden farklı bir anlama ve bağlama sahiptir. İnter-psikolojik adını verdiği yaklaşımla bakmaya çalışan Tarde, taklit ve tekrar kavramları ışığında yeniden üretimi ele alır. Bu yakaşımda, üretim gibi tüketim de taklit ve tekrar formunda anlam kazanmakta ve üretim ile doğrudan bağlantılı sayılmaktadır.

Tüketim hem ekonomik tekrarın itici gücü hem de yeniliklerin üretilmesiyle bağlantılıdır. Dolaşım kavramı rekabet ve işbirliğinin geçerli olduğu ‘ekonomik karşıtlık’ ilkesiyle, bölüşüm kavramı ise mal ve hizmetlerin yayılmasıyla, yani

‘ekonomik yayılma’ ilkesi ile yakından ilgilidir (Aytaç, 2007). Üretmek değil de yeniden üretmek, temelde çalışmanın (emeğin) asıl sonucudur. Ekonomik çalışmada her şey taklit ve yeniden üretimdir. Tarde, bu konuda “zenginliklerin yeniden

23Taklidin yasaları şu başlıklar halinde toparlanabilir:

1. Taklit içeriden dışarıya doğru yayılır(icadı ortaya çıkan nedenlerin taklidi, o nedenlere ulaşmak için kullanılan araçlardan önce taklit edilir).

2. Taklit yukarıdan aşağıya doğru yayılır (her toplumda taklidin yönü daha üstün ve egemen olandan daha aşağıdaki pozisyonlara doğrudur).

3. Taklit geleneğe ya da modaya uygun yayılır(geleneksel toplumlarda ataların yöntemleri sorunların çözümünde başvurulan yöntem olurken modern toplumlarda ‘yeni’ olan eski kuşakların çözümlerine tercih edilir).

4. Taklit geometrik bir hızla yayılır (taklidin yayımında icadı telkin edenin hızı üslü bir şekilde katlanarak artar) (Aytaç, 2007).

119

üretilmesi, her şeyden önce, tüketim isteklerinin ve bu isteklere bağlı özel inançların psikolojik yeniden üretimini gerektirir, ki yeniden üretilmiş bu madde bu istekler olmaksızın bir zenginlik olamaz artık” (2004:135) der. Tarde toprak, sermaye ve çalışmanın (emek) farklı yapılarda tekrarlar olduğunu belirtmesi, bu görüşü bir ölçüde Simmel’in form-içerik ilişkisine yakınlaştırır.

Kayseri’de taklit ekonomisinin kümelenen sektörler bazında olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle mobilya sektörü ve tekstil birbiriyle tekrar üzerine kuruludur. Yan sektörler bunu besler. Alt sektörler de buna göre ekonomik tekrara göre bir form alırlar. Geçmişte atılımların olduğuna yönelik yarı mucitlik göstergesi olan “çek-yat” bir dönemin (gecekondulaşma) evsel ihtiyaçlarına cevap veren tüketim ürünü olduğu için Kayseri’de ciddi ekonomik genişlemeye yol açmıştır.

Ancak icat noktasında, özellikle de Ar-Ge’lerde sıkıntıların olduğu da aşikardır bugün için.

Tarde, kapitalist ekonomik ilişkilerde icatların rolüne vurgu yapmış ve icatların yeniliklerin ekonomiye sokulmasındaki işleviyle öne çıktığına değinmişti.

Ancak ekonomik ilişkilerin dinamizmini açıklayabilmek açısından Tarde’ın yaklaşımı önemli anahtar setleri ve analiz gücü ortaya koysa da (özellikle üretimin taklit olduğunu ifade etmesi hasebiyle) hem genel ekonomik ilişkilerin sosyolojik niteliğini hem de Kayseri ve Aksaray özelindeki ekonomik ilişkileri anlama noktasında yetersizdir. Nitekim ekonomik yaşam dünyasında önemli rol oynayan girişimci aktörler bu minvalde Tarde’ın yaklaşımının dışında pratikler sergilerler.

Zira kapitalistleşmenin yayılmasında girişimcilik, işlevleri ve ekonomik ilişki formlarının yeniden üretilmesinde işlevsel niteliğe sahip konulardan biridir. Buna ilaveten taklit ve tekrarın ekonomik işleyişteki işlevsel yerini tespit etmekle birlikte,

120

sermayenin bütünsel ve ilksel birikimindeki rolü dolayısıyla da farklı bir bağlama oturmak gerekir.

“Her taklit aslını yaşatır” sözü, Kayseri’deki taklit ekonomisinin nasıl bir sermaye tekeli yarattığını da açıklamaktadır. Söz gelimi mobilya sektörü Kayseri’nin en önemli lokomotif sektörlerindendir. Sadece Organize Sanayi’de değil, mobilya yan sanayisinde ve mobilya sitelerinde de lokomotif işleve sahiptir. Sektördeki bu genişleme, marka değeri ile ön plana çıkmış, ekonomik, sosyal ve siyasal ağlar iyi kullanabilen, önüne çıkan fırsatları bu ağlar sayesinde değerlendiren burjuvazinin de her geçen gün daha çok sermaye biriktirmesine ve sermaye tekelleşmesi yaratmasına vesile olmaktadır. Dolayısıyla sektördeki kümelenmenin bir başka adı sermayenin tekelleşmesidir diyebiliriz. Kayseri’deki Boydak Grubu, bu açıdan sermayenin tekelleşmesine ve bu tekelin kendi etrafında bir taklit ekonomisini tetiklemesine, kümeleşmesine örnek gösterilebilir. Bu durum Kayseri içindeki alt sektörlerin tekelleşen kapitalist işletmelere ve sektörlere bağımlı kalmasını da beraberinde getirmektedir. Özellikle taşeronluk sistemi bu açıdan Kayseri’de de yaygınlaşan bir ekonomik form olmaktadır. Taşeronluk, esnek üretim sistemi ve Post-Fordist üretim biçimi dikkate alındığında tekelleşmeye dayalı sektörel kümeleşmenin ve taklit üretiminin ekonomik uzamlarından birini oluşturmaktadır. Alt-sektörlerin icatla, Ar-Ge’ler yoluyla atılım yapma konusunda nitel ve nicel bir imkâna sahip olmamaları, tekellere bağımlılıklarının yeniden üretilmesinde önemli rol oynar.

Lefebvre’ye (2014) göre mekan bir nesne şeklinde kavranamaz. Zira mekan, içindeki nesnelerin birbirleriyle ilişkilerinden oluşmaktadır, keza bu ilişkilerin de üreticisidir. Toplumdaki mekan sosyal mekandır. Üretici güçlerin mekansal örgütlülüğü ve bunun etrafındaki ilişki ağları sosyal mekanda oluşmaktadır ve mekan

121

yeniden üretilmektedir. Dolayısıyla firmaların yer aldığı mekân, saf bir mekan olarak kavranamaz. Bu mekânlar aynı zamanda sosyal mekânlardır. Castells’in (1996) ifadesiyle ‘akışlar uzamı’ veyahut ‘ilişkiler ağı mekanları’dır. Bu sebeple işletmelerin kümelenmesi aynı zamanda beşeri ağların da bu çerçevede örülmesiyle birlikte ele alınmalıdır. Akışlar uzamı, soyut anlamıyla ağ ilişkileri, somut anlamıyla yerele yerleşikliği ifade eder. Kuşkusuz bu uzam, kitlsel üretimden esnek üretime geçen sistemin bir parçasıdır. Kayseri’de sektörel kümelenme aynı zamanda firmaların mekansal bağımlığını da beraberinde getirir. Bu bağımlılık, sosyal ilişki ağlarına girme bağımlığı süreci ile iç içedir. Özellikle fason üretim yapan firmalar, ağırlıklı olarak büyük firmalara üretim yapmalarından dolayı bu bağımlılık ilişkisine de girmek durumundadırlar. Fason üretim yapan firma sahipleriyle yapılan görüşmelerde, büyük işletmelere yaptıkları üretimle ilgili sıkıntılarını, bu bağımlılık eleştirisi minvalinde dile getirmişlerdir. Genel olarak sermayenin belirli sektörlerdeki kapitalisttlerde tekelleşmesiyle birlikte sermayenin yoğunlaşmasının ve merkezileşmesinin gerçekleştiğini söyleyebiliriz.