• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: FIRSATLARI KOLLAYAN BİR KENT: KAYSERİ

3.3. Kayseri’de Ekonomik Sosyalleşme, Ticaret Kültürü ve Ticaret Habitusu

3.3.2. Geçmişin Kültürel Mirası: Gayrimüslimlere Bakış

159

götürüp önce müsvedde tuttum sonra resmi tuttum. O konuda da kendimi geliştirdim. Yani bu iş böyle giderdi Kayseri’de. Ama şimdi gitmiyor.

Şimdikiler hep bilgisayara bağımlı, garip bir şey. Teknoloji çok iyi bir şey tabi iyi kullanılırsa. Ben torunlarıma bakıyorum ama evde adeta yapışık ya.

Bu bilgisayar, internet, cep telefonu bağımlılığı çocukları yalnızlaştırıyor.

Çevremde bakıyorum boşanmalar filan artıyor. Neden biliyor musunuz?

Çocuk odaya kapanayım, önüme de bir bilgisayar koyun, ben kimseyi istemem diyor. İnternete girdi mi dünyayla entegre mi bu adam, istediği işi yapıyor. İyiye mi bakacak, kötüye mi bakacak, her şey var. Kapıya çıktı mı ortada kaldı. Kimsesi yok. Benim çok arkadaşım ama üç tanesi yakın arkadaşım, çok farklı. Sırrımı paylaşırım, onlardan akıl alırım, o benden akıl alır. En azından paylaşırız. Bunlarda arkadaş markadaş yok ki şimdi. Bir paylaşımı varsa da o da sakat. Sakat, yapay paylaşım. Gazetelerden okuyorum, hanımından boşanmak için başkasının resmini koymuş, açmış bir hesap, sonra oradan onu delil olarak göstermiş filan. Yani hepsi fırıldak.

Bunlar bizim aklımıza gelmeyen şeyler. Torunum kapıya çıktığı zaman azıcık bir zorlukta pes ediyor. Taşıyamıyor bırakıyor. Yok ağabeycim böyle bir şey.

Hayat bu kadar basit değil. Ne kadar iradesizlik. Allah yanlış konuşturtmasın ya. Çalışmayı sevmiyor, işi beğenmiyor, okumayı sevmiyor. Daha ben ne diyebilirim ki.”

160

kalan gayrimüslimlerin bıraktığı mirasa Kayserili girişimciler olumlu yaklaşmaktadırlar. Ancak bunun piyasalaşan toplumsal formasyonun söylem dilini de yansıttığını belirtmek gerekir.

K18: “Hep iç içe yaşamışlar. Ben bugüne kadar büyüklerimin hiçbirinden iyi ki gittiler diyeni duymadım. Son nesil biraz uyduruk şeyler anlatıyor. Ama aslında benim yetiştiğim büyükler, hele hele Rumlar giderken filan çok üzüntü duymuşlar. Ben Talaslıyım. Ermenilerin en fazla olduğu yer. Dörtte bir Müslüman, diğerleri Rum, Ermeni. İktisadi yerleri, konakları filan müthiş.

Mesela petrol zengini Gülbenkyan29 oradan. Bizimkilerin ise gençleri çocukları askerde.. Onlardan iplik, tezgah filan alarak halı dokuyor. Öyle geçimini sağlıyorlar. Para bunlarda. Son 150 yılın hikayeleri.”

K4: “Zaten etki oradan geliyor. Şöyle söyleyeyim size; Kayseri’nin nüfusunun %50’si Ermeni, %50’si de Rum’muş. İlçeler de öyleymiş yani çoğu yerde. Bizim Türkler, savaşta gözünü alamamış. Bıyığı terleyen harbe gitmiş. Bizim şu anki saltanatımızı Sultan Mahmut yaşamadı. En fakirimizin yaşantısını Sultan Mahmut yaşamadı. Türkler askere gönderilmiş. Ermeniler ise hiç gitmemişler. Çalışmışlar. Türkler tarlada tarımla uğraşmışlar. Burada sakatlar ve kadınlar kalmış. Çok eziyet çekilmiş. Bu Cumhuriyet öyle kolay

29Kalust Sarkis Gülbenkyan (Calouste Gulbenkian, “Bay Yüzde Beş” olarak da bilinen petrol tüccarı) (1869-1955), Ermeni asıllı Osmanlı vatandaşı. Babası ve amcası 1840’larda Kayseri-Talas’ta doğmuş tüccarlık ve sarraflık ile uğraşan bir aile idi. Ailenin adı 7.yy’da Doğu Anadolu’da yaşamış Vard Badrik adlı bir Ermeni komutandan geldiği söylenir. Gül Beg (Bey) olarak çağrılan komutanın ismi daha sonra “Gülbenk” olarak biline gelir. İstanbul’a taşınırlar. İlk şirketleri ticaret ve komisyonculuk üzerinedir. Sirkeci’de kendi adlarıyla han kurarlar. Bankerlik ve ticaret faaliyetleri ile Anadolu ve Kafkaslar’dan getirdikleri malları İstanbul’da, Marsilya’da, Londra’da ve New York’ta satacaklardır.

Anadolu ve Kafkaslarda şubeler açacaklardır. Kalust Gulbenkyan, şirketlerinin bu birikimini uluslararası düzeye taşıyacak ve petrol sermayesine olan ilgisi ile de dünyanın kaderinin değişmesinde büyük rol oynayacak isim olacaktır.

161

kurulmamış. Burada Kayseri’nin tarihi çok eski. İlk ticaret anlaşması, ilk hastane, ilk cüzam hastanesi burada yapılmış.”

K8: “Ya tabii, bunlar mesela Ermenilerden öğrenmişler ticareti. 1975’li yıllarda biz burada Kayseri’de otel işletirken aynı zamanda bir kıyafet satan, triko benzeri şeyler satan şeyimiz vardı. O zaman, hiç unutmuyorum, İstanbul’dan mal alırdık. Öğretmen çorapları vardı, bayanların. Çok meşhurdu. Şimdi de var mı bilmiyorum. O zaman bir iki marka vardı böyle.

Öğretmen çoraplarının sahibi Ermeni’ydi. İstanbul’a gider, ondan mal alırdık. Adam zengindi. Hafif de kamburlaşmıştı. Hala da çalışırdı. O kadar yaşlıydı ama hesaba geldiği zaman da kendi yapardı. Yani Kayseri, bu kültürü almış onlardan. Benim bir şansım var. Ben ticareti Kayseri’nin o merkezinde öğrendim, o çarşı kültürünü aldım. Ben de kırsaldan gelmiştim.”

K5: “Oraya yorum yapmak çok zor. Bu millet Ermenilerle yaşamış.

Ermenilerin belki bize artısı da olurdu. Niye artısı olurdu? Ermenilerde para vardı. Kalsalardı bugün biz daha iyi bir yerde olurduk. Sene 2004, ben Lübnan’a gittim. Lübnan’da bir Adana Ermeni’si bana dedi ki, işini bitir, gez dolaş sonra ben sana akşam yemeği yedireceğim. Ziyafetin benden dedi.

Hakikaten de beni akşam sahilde güzel bir lokantaya götürdü. Güzel bir balık yedirdi. Bu adamdan Allah razı olsun. Menfaat beklentisi yoktu. bu Ermeni’yle benim ne alıp veremeyeceğim var? O Adana Ermeni’si çözmüş işi. Bana ne dedi biliyor musun? Hepsi senin, kaldır at dedi. Bunların hepsi neysi sen biliyor musun, dedi. Türkiye’den parayı kaçırma oyunuydu dedi.

Yani bizim Ermenilerle bir işimiz yok. Var diyen yalan söylüyor. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedecek, Fatih diyecek ki “herkes dininde hür, zarar

162

vermeden yaşayacak”. Bu İslam’ın özü değil mi? Ne oldu da yıllar sonra İslam anlayışı değişti de böyle oldu? Şu olmuş, bizim duyduğumuz, bildiğimiz. Şaibeler var ya işte…Ermeniler Türkiye’de olsaydı para olacaktı.

Onlarda para vardı. Güneydoğu’da İngilizlere sınır örme hakkını kim verdi?

Bölerken de Türkiye’de bugün oynanan oyunlara göre böldü. Oynamışlar yani. Demişler ki, biz bu milleti nasıl dağıtırız, parçalarız, nasıl bir rant kapısı açarız kendimize. Bunu görebilenlerden biri Özal’dı.”

Kayseri’nin ticaret kültüründeki birikime, gayrimüslimlerden devralınan bu kültüre yapılan vurgu aynı zamanda İslami Kalvinistler tartışmasına da ışık tutmaktadır. Zira bu örnekler, ticaretin dinsel bir pratik aktarımı değil sosyo-kültürel bir aktarım olduğuna dair en önemli ispatlardır. Gayrimüslimlere bakış yine ekonomik pragmatizmle çerçevelenmektedir. Ama yine de belirli bir oranda sosyal mesafe de korunmaktadır. Bunun son dönemdeki muhafazakarlık eğilimiyle de bağlantısı kurulabilir.

3.4. “Kayserili” Kimliği ve “Girişimcilik Ruhu” Söylemi

Görüşme yapılan kişilerin Kayseri ve Kayserililik algısı ile onu tanımlama biçimleri, Kayseri’de nesnelleşmiş ticaret kültürünün temellendirilmesine yönelik önemli bilgiler vermektedir. Bu tanımaların ana eksenini ekonomik ilişkiler bağlamında yapılan yorum şemaları oluşturmaktadır. Dolaysıyla Kayserili kimliğinin genel olarak ekonomik ilişkilerdeki konumuyla özdeşleştirilmesi söz konusudur.

Görüşmelerde ekonomik ilişkilerde ‘pratik’ davranan, ‘pratik zekâ’ya sahip bir insan figürü şeklinde bir anlatı yoğunluğu ile karşılaşılmıştır.

163

K18: “Her sıkıntıda bir çıkış yolu bulan insanlar topluluğu. Yani muhakkak bir şeyi keşfeden, her şeyde bir çözüm yolu bulan; bu yolu bulurken de sadece kendine güvenen... En yakın akrabalarını bile hesap kitapla değerlendiren insanlar topluluğu”

K37(KOSGEB yöneticisi): “Bir toplantıda Türkiye’nin her yerinden sanayiciler, işadamları gelmişti. Sorunlarını tartışıyorduk. Konu Avrupa Birliği ile ilişkilere gelmişti. Kimseden pek fazla bir ses çıkmazken Kayserililer “Avrupalılara şunları şunları onlara söyleyin” ya da “şunları yapsınlar” gibisinden söz alıp konuşurlardı. Diğer illerdekilere göre daha ataklı, girişken, kendine güvenen bir duruşları vardı.”

K20: “Kayseri” denilince, ta atalarımızdan, dedelerimizden beri, ilkokul zamanlarımızdan beri hep kulağımızda çınlayan ses Kayseri’nin müteşebbis ruhu… Girişimcilik, ticari, cesaret, yardımlaşma, hayırseverlik…”

K1(İmalatçı): “Girişimci kültürü olan, pazarlık yapan diye bilinir. Kayseri insanı daha çok ticareti sever. Paraya önem verir. O kültür de biraz Rumlardan kalma. Talas’ta Rumlar yaşarmış. Onlardan kalma. Zamanla göç ediyorlar ama o ticaret yerli halka geçiyor. Osmanlı’da ticaret genelde gayrimüslimlerce yapılıyormuş. Burada da Rumlar yapmış. Onlar göç ediyor ama o ticaret kültürü buraya geçiyor. Ustası Rum’dur yani.”

K21: “Bir defa ticaret akla gelir. Aileden aldığı kültürle ticareti geliştirmiş bir şehir.”

K17 (İmalatçı): “Kayserili pratik zekâlı. Geçmişten gelmiş bir şey ticaret.

Anadolu’nun da merkezi. İlk hastane burada kurulmuş mesela.”

164

K8 (Tüccar): “Kayseri, hesabı kitabı iyi bilir. Eskiden geliyor. Daha öncelere baktığın zaman Kayseri bir ticaret merkeziymiş. Ondan gelen ve burada yetişen çocukların da babasından gördükleri şeylerle birlikte, yani biraz daha parayı tutmasını bilen bir kültür. 2010 yılına kadar Kayseri’de akşam kültürü yoktu. Lokanta bile çok azdı, herkes evinde yerdi. Mesela Adana gibi yerlerde, akşama kadar kazanırsın, sabaha kadar yersin. Burada öyle bir kültür yok. Burada 5 kuruş kazanıyorsa 1 kuruş yer, 4’ünü biriktirir ki ne olur ne olmaz diye. Kayseri’de harcamasını bilen, tutumlu bir kültür var. Yani para kazanmakla birlikte bir de harcama kültürü. Kayseri bunu iyi uyguluyor.

Böyle olunca da haliyle ticaret de ona göre oluyor. Mesela adamın bir arabası varsa bir bakıyorsun bir sene sonra ikinci bir araba alabiliyor. Ama kazandığı kadar harcarsa hiçbir şey alamıyor. İşte bazı bölgelerde bu yapılıyor ama Kayseri’de böyle bir kültür yok. Kayserili derken, kendi bölgesinde hesabı kitabı bilen ve genellikle de ticaret yaparken de sağlamlığı dikkate alan insan akla gelir.

K23( Kayseri Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı): “Şimdi herkes Kayserili oldu. İş yapamaz oluyoruz. Doğuya gittiğimizde mobilya satamıyoruz nerdeyse. Aman siz Kayserilisiniz, siz bizi kazıklarsınız diye düşünüyorlar. Bizim eski şeyimiz kalmadı. Şimdi herkes Kayserili...”

K5(İmalatçı):“Kayseri’nin neden farklı olduğunu şey yapıyorsunuz ama mesela biz İstanbul’a gittiğimiz zaman, gerçi artık o kalmadı, şimdi herkes Kayserili oldu, herkes böyle cin gibi oldu. Biz mesela İstanbul’a gittiğimiz zaman şimdilerde o kalmadı artık. Şimdi herkes Kayserili gibi oldu, herkes cin gibi oldu. Eskiden İstanbul’a filan gittiğimiz zaman, “aman” derlerdi,

165

“Kayserili çok uyanık olur, aman uzak dur” derlerdir. Tabirimi hoş görün, işte eşeği boyarmış da anasına babasına satarmış. Bunlar tabi fantezi aslında da, bundan kasıt şey, uyanık insanlar. Bunda da aslında gerçeklik payı var.

Ben hep arkadaşlarıma bunu söylerdim işte uyanıklıkla ilgili filan. Yahu insan Ankara’da doğarsa daha akıllı, Kayseri’de doğarsa çok daha zekidir desek kim inanır ki buna? Ama şöyle bir gerçek var. Ankara’da doğan bir arkadaş ya da Kayseri dışında doğan biri çocukluğunda pek çalışmaz. Anne babası bakar ona. Okuluna gider, tahsilini yapar filan. Ama Kayseri’de çocukluk çok farklı. Ben mesela 6 yaşımda babam beni dükkânımıza gidemezdim. Babam esnaftı, tuz satardı. Çocuk olduğum için gidemezdim.

Akrabalardan bir abi vardı, beni elimden tutup götürürdü. Babam derdi ki, bir suyumu getirse bana bir faydası filan olur derdi. Hatta şöyle de bir şey oldu, 6 yaşındaydım okula almadılar, 7 yaşımda değilmişim diye. Değirmende öğütürdük tuzu, kaşım gözüm kirpiklerim falan hep toz içinde kalırdı, bembeyaz. Okullar açıldı, 20 filan geçti. Okul müdürü tuz almaya geliyor.

Babam da diyor ki bu çocuğu almadınız, burada ziyan ettiniz. Halime baktı, acıdı, gel alayım seni okula filan. Yani demek istediğim bizi erken yaşta ticarete başlattılar. Bunun da mantıklı izahı şu: Karadeniz’e gidersiniz işte balıkçılık var, Doğu’ya gidersiniz hayvancılık var, Akdeniz’e gidersiniz turizm var… Yani hangi bölgeye giderseniz her bölgenin kendine has bir şeyi var. Ama Kayseri’de.. İşte Kayseri, Yozgat filan, bildiğiniz gibi buralar bozkır. Burada hiçbir şey olmaz. Yaparsanız ticaret var, yapmazsanız bir tabir daha var, biliyor musunuz bilmiyorum, işte saf olanları. Biraz şey olanları okuturlar filan diye… Ama böyle erken ticarete başlamadan dolayı..”

166

K10 (Sarraf): “Kayserilinin pratik zekâsı çok yüksektir. Ben hayatımda bir kere denediğim adamı bir kere daha denememişimdir. Bakın, bu çok önemli bir iddiadır. Bir kere denemişimdir, notunu vermişimdir. Bir daha denemem.

Çünkü o adam hata yapıyorsa her zaman yapıyordur ya da hata yapmıyorsa hiçbir zaman yapmıyordur. Bir de, benden akıllı adam olsun istemem, bana para kazandırmaz kardeşim. Nasıl kazanacaksın yoksa. Bu da ticari zihniyetin bakış açısı. Rekabette de etkilidir. Bu da işte pratik zekânın gelişmesine neden oluyor. Kapıdan gelen insanın ne amaçla geldiğini sezinlerim. Yani; bakışı, duruşu, o vücut diliyle ne demek istediğini çözerim ben. İstiyorum ki çocuklarım da böyle olsun. Ama onlar da öğrenecekler.”

Tutumluluk, hesap kitap yapan, sağlamlılığı dikkate alan, uyanık olan bir girişimci tipinin Kayserili ekonomi aktörleri tarafından da içselleştirilmiş örüntüler olduğu ortaya çıkmaktadır. Ancak Kayseriliyle özdeşleştirilen girişken, ticari kurnazlığı ile ön plana çıkan niteliği kimi Kayserilileri de rahatsız edebilmektedir.

Sözgelimi başkanı şu rahatsızlığını ifade etmiştir:

“Her sıkıntıda bir çıkış yolu bulan”, “girişimci kültürü olan”, “pazarlık yapan”, “aileden aldığı kültürle ticareti geliştiren”, “hesabı kitabı bilen”, “müteşebbis ruhu olan”, “pratik zekalı” vb şeklindeki Kayserili benliğine ilişkin tanımlamalar ekonomik aktörlük üzerinden bina edilmiş yaygın söylemlerdir. Aynı zamanda ticaret habitusunun altını dolduran öğeler olarak görülebilir. Tanımlamaların taşıdığı olumluluklar kadar “şimdi herkes Kayserili” ifadesi de bir yönüyle olumsuz bir tutumu ifade eder. Ancak bu rahatsızlık bir anlamda herkesin Kayserili gibi olmamasını arzulamaya yönelik bir eğilim olarak da okunabilir.

167

“Kendine güvenen”, “en yakın akrabalarını bile hesap kitapla değerlendiren insan” modelinin, araçsal rasyonalite ile davranan klasik homo economicus’u çağrıştırması muhtemeldir. Ancak kendine güvenmek aynı zamanda başkalarına karşı güvensizliğin de bir sığınağıdır.

3.4.1.“Kayserili Kendi İşini Kendi Halleder”

Kendine güvenmekle ilgili çeşitli söylemlere rastlamak mümkündür.

K10: “Kayseri’nin nüfusu 1,5 milyona yaklaştı. Ama bu insanlara giden hizmet çok önemli. Belediyeler bunu bir program haline getirdiler ve öyle güzel gidiyor. Mesela Erciyes’e yeni oteller yapılıyor, orası bittiğinde Kayseri turizm cenneti olacak. Kış turizmlerinin gözdesi olacak ki şuanda dünyanın en uzun pistlerinden birine sahip Erciyes. Yüksek bir potansiyel var orada. İşte bunları işler hale getirmek lazım. Ya bana ne deyip de oturmamak lazım. Herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Beyefendi bir taraftan çaba gösteriyor. Bakanlar da öyle keza. Mesela Taner (Yıldız) benim sınıf arkadaşım; kendisi Yozgatlı ama Kayseri’de doğma büyüme. Bişey oldu mu haydi Taner Kayseri’ye diyor falan fişman. Ben şöyle bir olay yaşadım ben.

Bir zamanlar AK Parti İl Başkanlığı Yardımcılığı da yaptım. Kayseri için bir şey talep edeceğiz Ankara’dan, dediler bir heyet oluşturalım, gidelim.

Tamam. Vardık Ankara’ya, dedik ki bizim şöyle şöyle bir şeye ihtiyacımız var, şu kadar ödenek istiyoruz. Yani biz değil, yatırım için istiyoruz.

Aldığımız cevap şuydu: “Kayserili kendi işini kendi halleder kardeşim, gerek yok”. Bugüne kadar kendi işini kendi halletmiş Kayserili.”

168 3.4.2. “Kayserili Riske Girmez”

Kayserili girişimcilerin çok fazla riske girmediklerini görüşmelerden şu şekilde çıkarsamak mümkün:

K18 : “Pek çok yerde iş adamı çıkar. Ama Kayserili olağanüstü şartlara karşı her şeyi hesap eder. Hep kendi mevcut potansiyelinden kopmaz. Kimseye güvenmez. En yakın kardeşine babasına güvenmez. Hesabını yapar. Yavaş yavaş, çok açılmaz. Dünyayı sarsan sıkıntıda da atlatır krizi. Riske girmez.

Emin adımlarla ilerler. Kontrollü davranır ama yeniliği de açıktır. Mesela, Applle yeni bir ürün çıkarırsa Kayserili hemen alır.”

K19: “Birbirini de kontrol ediyor. Benim içinde bulunduğum sektör öyle sıkıntılıysa, sen bunu görüyorsun, o sektöre bulaşmıyorsun.”

Kayseriliye ve Kayserili girişimciye yönelik vurguda hem birbirini kontrol etme hem de yeniliklere açık olma özelliği ön plana çıkmaktadır. Ortaya çıkan girişimci tipine ‘kontrollü-yenilikçi girişimci tipi’ adını verebiliriz.30 ‘Kontrollü yenilikçi girişimcilik’ bulgulardan hareketle ya da bulgularda temellendirilmiş bir kavram olması dolayısıyla araştırmanın çekirdek kodu olarak da kabul edilebilir.

Böylelikle, Kayserilinin hem toplumsal kontrol kanallarını açık tutması ve buradan muhafazakar bir hayat felsefesini benimsemesi, hem de girişimcilik ruhunu içselleştirmesi ve bunu nesnel bir kültür haline dönüştürerek kapitalizmin araçsal akılcılığında işlerlik haline dönüştürüp küresel ekonomiyle bütünleşme isteği

30 Kayseri’de sermaye birikimi ve kapitalizme uyum mekanizmaları üzerinde alan çalışması yapan Gençoğlu(2013) da benzer bulgular elde etmiş ve bu girişimci tipine “temkinli girişimci” adını vermiştir.

169

Polanyi’nin (2003) sözünü ettiği çifte hareket kavramının teorik çerçevesini de doğrulamaktadır.

3.4.3.“Kayseri Yerlisi”-“Kayseri Köylüsü” Ayırımı

Kayserili kimliğinin ekonomik uzamdaki benliğine karşılık gelen yönünün temellendiği bir başka aks da “Kayseri Yerlisi” ve “Kayseri Köylüsü” şeklindeki ayırımdır.

Kayseri merkezde oturanlara “yerli”, sonranda köyden gelip merkeze yerleşenlere ise “köylü” denilmektedir. Bu ayrım, görüşmelerde en sık rastlanan ifadelerdendir. Kuşkusuz bu nitelendirmeler de tarihseldir ve son derece ilişkisel toplumsal kimlik inşalarıdır. Bu ayırımın yeniden üretildiğine dair görüşler bildirenler olduğu kadar, buna itiraz edenler de olmuştur.

K18: “Kayseri yerlisi ile çevresi çok fark var. Şehir merkezi anlattığımız.

Çevre baskın çıktı şimdi merkeze. Şimdi çevredeki işadamları öne çıktı ama onları öne çıkaran da merkez oldu. Ama yine de hiçbir şekilde o kast sisteminden vazgeçmemekte. Kayseri yerleri ile taşra arasında sosyal mesafe var. Aynı camiye gider filan ama bir mesafe var her zaman (kız alıp verme vb). Hiçbir zaman samimi davranmaz. Evvelde mesela taşraya kız filan vermezlerdi. Hatta civar mahallelerini bile sınıflar. Onlara bile farklı bakar.

Köylü gözü ile bakar. Onlardan ölüyor olsa bile ihtiyaç duymaz. Buna çok enteresan misaller vardır.”

K8: “Kayseri’de şöyle bir kültür var. Bir yerli, kırsaldan veya çevreden gelen var. Buranın ilçesini bile adam yerli kabul etmez. Kayseri dediğin zaman 16 ilçesi ile bir şehir. Ama onu kabul etmiyor. Merkezde olan, işte eskiden kalan

170

merkez nüfusu, o onların yerlileri. Onlar birbirlerini çok iyi tanırlar, bir köy gibi düşünün. Onun dışındakileri Kayserili olarak kabul etmezlermiş. Valla beni kabul edip etmemeleri onların bileceği iş de, ben Kayseri nüfusuna kayıtlıyım, kendime Kayserili diyorum. Yerli gibi hiç de öyle bir düşüncem yok. Çünkü onların bazı yapıları bana da ters. Bunlar çok ırkçıdır yani.

Adam şurada el arabacılığı yapar, ama bir araya geldiğinizde senden üstün görmeye başlar kendisini. Adamın ekonomik durumuna hiç bakmazlar. Önce

“yiirli misin” diye sorarlar. Yerli olanı kendilerine bir akraba gibi görürler.”

K19: “Kayserili bir sarrafla, kuyumcuyla ilgili, tanıdığımız biri vardı mesela… Düğünlerde filan ondan alırdık. Ömür boyu hep ondan alışveriş ediyorduk. Hacda biz bu adamın para kaybettiğini duyduk. Çaldırmış parasını. Biz o zamanlar Almanya’da çalıştığımız için fazla paramız vardı.

Adama yaklaştım efendime söyleyeyim, dedim ki, ya böyle bir şey duydum, işte, bende biraz fazla para var, yardım edeyim deyince birden bire bir çekildi. “Ulan köylü, sen kim oluyorsun da bana yardım edeceksin, git şuradan” filan… Allah kahretmesin sizi. Hacda bile bunu söyledi, 8-10 sene önce…Görüştüğü kişi ile her şeyi sorar, kontrol eder. Hangi mahallelisisin diye filan. Yerlisi mi değil mi?…”

K8: “Yerlilere şöyle baktığın zaman, Kayseri’de %6-7 civarı nüfusları var.

Fazla bir nüfusları kalmadı. Ama ekonomik olarak güçlü oldukları için hala etkileri var. Ticaret Odası başkanı işte. Ya Hacılardan çıkıyor ya Kayseri’den çıkıyor. Dışarıdan gelen bir insanı Ticaret odası başkanı yapmıyorlar. Hacılar yerlilerin içinde değil. Onları da kabul etmiyorlar yerli olarak. Ha ekonomik olarak büyük iş yapanlar Hacılarda Kayserinin yerlileri. Böyle olunca da bu

171

tip yerlerde nüfuzları oluyor. Organize sanayideki yönetim kuruluna bak, hiçbir tane kırsaldan gelen insan yoktur.

K3: “O çok eskiden varmış. Şimdi o kadar değil. Öyle bir ayırım gözetmiyorum. Dünyanın her yerinde var bu ya. Yerli- dışarıdan gelen ayırımı. Şehirli köylü ayırımı var. Ama benim buradaki çevremde o kadar ayırım yok.”

K18: “Eskiden, hem üretici hem satıcı… Kapalı Çarşı mesela Kayseri’nin hem üretim yeri hem ticaret alanı. Zaten soyadlarına bakın, yüzde 60-70’i meslek soyadıdır. Semerci bilmem neci.. Eski iş kollarının unvanları hep.

Eskiden azınlıklar bütün işleri yaparlardı. Tanzimat’a kadar bu böyle. Bütün iş kolları onların elinde. Ben vakfiyelerle uğraşırım. Vakfiyeler bir şehrin çok güzel aynasıdır. Ben 4 tane kitap hazırladım öyle, çeşitli vakıf ailesiyle ilgili.

O dönemdeki iktisadi durumu çok güzel görüyorsunuz. 16. ve 17.yüzyılda filan.. Mesela Kapalı Çarşı’ya baktığımızda, Osmanlı zamanında kuruluyor.

Hemen hemen hiç yok azınlıklar ilk zamanlarında. Hepsi yerli ahali. Mesela vakfiyelerde, şu dükkânı vakfettim diyor. Ama onu tarif ederken de sağındaki solundaki dükkânı da tarif ediyor, o zaman ada/parsel diyemeyeceğine göre.

Mahkeme kayıtları bunlar. O dönemin ekonomik görünümünü sunuyor.”

Merkez ve çevre arasında kurulan ayırım hem mekânsal hem de toplumsal farklılaşmaya işaret eder. Bu ayrımın tarihsel ve sınıfsal bir gönderisinin olduğunu söylemek mümkündür. Geçmişte kent eşrafının yerleştiği mekanlar ve sosyal konumlar, bugünün burjuvazisinin de tekrar ettiği farklılaşmalardır. Geçmişte daha katı bir şekilde yaşanmış bu farklılaşma kapitalizme eklemlendikçe ve onunla

172

bütünleştikçe bugünün sınıfsal uzamındaki ayırıma denk düşecek bir çerçeve kazanma eğilimindedir.

Yerli-çevre ayırımının tarihsel bir kültürel kimlik edimi olduğunu söyleyebiliriz. Zira sınıfsal ayırımın mekânsal ve uzamsal boyutuna bir göndermesi söz konusudur. Bu noktada mekanın yeniden üretilmesinde yerli söylemi bir özdeşim kurması açısından işlevsel tarafları bulunmaktadır.

3.5.Çerçilikten Pazarlamacılığa, Pazarlamacılıktan Sanayileşmeye Kayserili