• Sonuç bulunamadı

Tarih Söyleminin Dilsel Özellikleri

Konunun uzmanı olmayan insanlar kadar müfredat planlayıcıları da, geçmişte olanların bir tür öykü olduğunu; insanların doğup yaşamlarını sürdürüp öldüklerini ve yaşadıkları süre içinde genellikle diğer insanlara birşeyler yaptıklarını düşünürler. Ancak tarihi yazıya dökme sürecinde DE, insanlar katılımcıları metinden çıkartmak, hareketleri Şey’lere ve zamansal dizilişi zamanda yerleşime (setting in time) dönüştürmek için farklı biçimlerde kullanılır. DE’nin yukarıda genel hatlarıyla verilen işlevleri, birkaç basamakta gerçekleşmektedir (Eggins, Wignell ve Martin, 1993: 77-81):

1. Hareketleri adlaştırmak: Tarih metnini insanların gerçekte yaptıklarından uzaklaştırmak için atılacak ilk adım hareket ve olayları Şey’lere dönüştürmektir.

(2) Portekiz yeni koloniler keşfederek zenginleşti.

(3) Portekizin zenginleşmesi yeni kolonilerin keşfedilmesiyle oldu.

2. Şey’lere var olma olanağı vermek: Kılıcılar silindikten ve kılışlar Şey’lere dönüştükten sonra, bunların varlıklarından söz etmek olanaklı olmaktadır.

(4) Milliyetçilik düşüncesinin ortaya çıkmasından önce de imparatorluklardan kopmalar vardı, ancak … .

3. Şey’lerin eyleme geçmesini sağlamak: Şey’lerin varlıklarından söz ettikten sonra onlar hakkında meydana geldikleri, oluştukları, oldukları şeklinde daha maddesel olarak konuşabiliriz.

(5) … bu olaydan sonra, Orta Çağın bittiğini haber veren İstanbul’un fethedilmesi gerçekleşiyordu.

4. Zamansal dizilişi sahneye dönüştürmek: Öyküler düşünüldüğünde olaylar zamansal olarak sıralanmış ve bu şekilde kaydedilmiş olarak görülür. Ancak öyküleri tarihe dönüştürmede bu zamansal diziliş zamanda yerleşime dönüşür. Öykülemede bağlaçlarla gösterilen zamansal diziliş, tarih söyleminde zamanın adlaştırılmasıyla kodlanmaktadır.

(6) Cumhuriyet’in ilan edilmesiyle Türk ulusunun önünde yeni bir ufuk açılıyordu.

5. Aşamalandırma: Zaman Şey’e dönüştürüldükten sonra sanki kendi yaşam döngüsü varmış gibi ele alınabilir. Tarih söyleminin içsel özelliklerinden biri de tarihsel dönemlere bir yaşam-döngüsü eğretilemesi yüklemesidir: bu tarihsel dönemler biyolojik bir varlık olarak doğarlar, büyürler ve ölürler:

(7) a. İstanbul’un fethinden sonra Rumeli’nin Türkleştirilmesi zirveye ulaşmış oluyordu.

b. Viyana yenilgisinden sonra Türklerin Avrupa’da yayılmaları artık son buluyordu.

6. Kılıcı olan Kılışlar: Hareketlerin Şey’ler olarak görülmesi onların dilbilgisinde adların gerçekleştirebildiği her durumu gerçekleştirmesini sağlamaktadır. Kılışlar Şey’lere dönüştüğünde artık harekete geçebilirler ve hareketlere maruz kalabilirler.

(8) Türk ordusunun mevzilerini karış karış koruması ona savaşı kazandırdı.

7. Etkilenen olan Kılışlar: Adlaştırılan hareketler başka hareketlerden etkilenebilirler.

(9) Yunanlıların geri çekilmeleri İnönü’nün Eskişehir’i çok iyi savunduğunu göstermekteydi.

8. Tarih Söyleminde Kılıcı olarak insanlar: Daha önceden de belirtildiği gibi hareketlerin adlaştırılması insanların kılıcılıktan uzaklaştırılmasına neden olmaktadır. Bu durum bir ölçek gibi işlemektedir. Tarihsel örneklemeleri içeren birçok metinde birey olarak insanların birşeyler yaptıklarını ya da birşeylerden etkilendiklerini görürüz. Ancak tarih öykü olmaktan uzaklaştıkça bireyler yerini daha genel bir katılımcı sınıfına bırakmaktadır Bu farklı türden adlaştırmaların aynı metin içinde bir arada kullanılmalarından kaynaklanan toplu etkisi, tarih söyleminden öykülemenin uzaklaştırılması olmaktadır (Eggins, Wignell ve Martin, 1993: 81). Ancak, Kılıcı rolündeki insanların silinmesi bir ölçek dahilinde gerçekleşmektedir. Yani, bir ders kitabının bütün metinlerinde aynı oranda adlaştırmaya rastlamak olası değildir. Bu adlaştırma ölçeğinin bir ucunda öykü-benzeri metinler yer alırken diğer ucunda daha soyut metinler yer almaktadır (Eggins, Wignell ve Martin, 1993: 81).

3.4.1. Tarih Teknolojisi

Yukarıda Eggins, Wignell ve Martin’den (1993) aktardığımız ve örneklediğimiz basamaklar tarih teknolojisi (technology of history) olarak adlandırılan süreci, yani öyküyü soyutlayarak tarihe dönüştürmeyi göstermektedir. Bir soyutlama süreci olarak tanımlayabileceğimiz ‘tarih teknolojisini’ üç temel bileşende inceleyebiliriz (Eggins, Wignell ve Martin, 1993: 90-92):

3.4.1.1. Katılımcılar

Tarih teknolojisi açısından, katılımcıların kodlanmasında bireylerden genel sınıflara geçilmesi gerekmektedir. (bir önceki bölümdeki 1, 2, 3, 6, 7, 8. işlevler)

(10) a. Hz. Musa burada peygamberi olduğu dinin öğretilerini esas alan siyasi bir birlik kurdu.

b. İbraniler Sami asıllıdır.

c. İngilizlerin Arapları baskı altında tutması yeni bir devletin kurulmasına yol açtı.

Örnek (10a)’da tümcenin Öznesi konumunda yer alan katılımcı tek bir bireyken; (10b)’de bir topluluktan söz edilmektedir. (10c)’de ise, bir adlaştırma yapısıyla kodlanan Özne, eylemi gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla bu örneklerde a’dan c’ye doğru soyuta gidiş vardır.

3.4.1.2. Süreçler

Öyküyü tarih metnine dönüştürme sürecinde hareketler eylemlerden adlara aktarılır ve bir bakıma bir önceki basamakta elenen insan katılımcıların yerini alır (bir önceki bölümdeki 1, 2, 3, 6, 7, 8. işlevler)

(11) a. Hz. Musa burada peygamberi olduğu dinin öğretilerini esas alan siyasi bir birlik kurdu.

b. Bu dönemde görülen en büyük başarı Filistinde siyasi bir birlik kurulmasıdır.

3.4.1.3. Etkinlikler

Bir etkinlik dizisini oluşturan etkinlikler birbirleriyle zamansal ya da nedensel olarak ilişkilendirilebilmektedir. Tarihi anlatıdan kurtarmak için öncelikle süreçler arasındaki zamansal diziliş bağlarını değiştirmek gerekmektedir. Bu durum tümcede yeni bir zamanda yerleşim gerektirmektedir (bir önceki bölümdeki 4. ve 5. işlevler):

(12) a. İbraniler önce Filistine geldiler, sonra her yeri yakıp yıktılar. b. M.S. 70 yılında çıkardıkları isyan sonucunda Romalılar

Örnek (12a)’da zamansal diziliş önce ve sonra ilgeç öbekleriyle kurulmuştur ve metin zamanı temel alınmıştır. Örnek (12b)’de ise, dış zamana gönderim söz konusudur. Bu iki örnekte zamanda yerleşim farklılık sergilemektedir.

Tarih teknolojisi, yani metinlerin soyutlama yoluyla öyküden tarihe dönüştürülmesinde yüklendiği işlevin dışında DE’nin metin içindeki işlevine bakacak olursak, Eggins, Wignell ve Martin, DE’nin metin içinde iki işlevi olduğunu saptamışlardır: Düzenleme (organization) ve genelleştirme (generalization) (1993: 95-96). DE, ilk olarak metindeki bilgiyi kendi bakış açımıza öncelik verecek şekilde düzenlememizi ve savlarımızı buna göre yapılandırmamızı sağlamaktadır. İkinci olarak, DE, ayrı bireysel deneyimlerimizi daha genel eylemler, davranışlar ve zamanlar olarak genelleştirmemize izin vermektedir. Genelleştirmeyle metni, gerçek zamanda sıralı eylemler gerçekleştiren insan Kılıcılardan uzaklaştırırken, düzenlemeyle metne farklı bir sözbilimsel yapılanma getirerek onu zamansal ve nedensel dizilişinden uzaklaştırırız (Eggins, Wignell ve Martin, 1993: 96).

(13) a. Rusların güneye inmesini engellediler.

b. Kırım Hanlığı Altın Orda devletinin parçalanmasıyla kurulan hanlıklar içerisinde en önemlisi ve en güçlüsüdür.

Benzer şekilde Halliday de, DE’lerin, aynı şeyi söylemenin bir başka yolu olmadığını; aksine, dünyaya ilişkin farklı bir bakış açısı sunmanın aracı olduklarını iddia etmektedir (Halliday, 1993: 82).

Yukarıda oluşum basamaklarını verdiğimiz DE’ye ilişkin genel bilgi sunduğumuz bu bölümden sonra, bir sonraki bölümde DE’nin kodlanmasında en sık başvurulan dilsel kaynak olarak adlaştırmanın tarih söyleminde üstlendiği soyutlama işlevini inceleyebiliriz.