• Sonuç bulunamadı

Uluslararası hukukta tanıma, bir uluslararası hukuk süjesinin, kendi dışında oluşan belli bir durumu, kendisi bakımından hukuken geçerli kabul ettiğini ve hukuksal ilişkilerini bu kabul doğrultusunda şekillendireceğini bildirmesi anlamına gelir172. Kısacası tanıma, uluslararası hukukun var olan süjelerinin, yeni bir uluslararası hukuk süjeliğinin varlığını kabul etmesidir173

. Tanımanın tek taraflı bir işlemle de yapılabileceği gibi, uluslararası bir antlaşma ile de yapılabileceği kabul edilmektedir174.

Bir uluslararası hukuk süjenin, uluslararası hukuk kurallarından yararlanabilmesi, bu hukuk düzeninin ona sağladığı haklardan özgürce faydalanabilmesi, bu haklarını uluslararası yargı organları önünde ileri sürebilmesi ve yüklediği yükümlülükleri kolaylıkla yerine getirebilmesi için175

, bu hukuk düzeni içerisinde yer alan diğer süjeler tarafından tanınması gerekmektedir. Aşağıda ayrıntılı bir şekilde inceleneceği gibi, günümüzde, tanımanın bir uluslararası hukuk süjeliğinin, özellikle devletlerin, varlığı açısından beyan edici bir niteliğe sahip olduğu öne sürülmektedir.

Devletlerin tanınması konusunda beyan edici etki kabul edilirken, Uluslararası Adalet Divanı’nın Nottebohm Davası’ndaki kararında devletler tarafından bireylere verilen vatandaşlığın uluslararası hukukta diğer devletlerin bu

172Pazarcı, op. cit., sf. 342.

173 Aksar, op. cit., sf. 239.

174Pazarcı, op. cit., sf. 125.

175 Martin Dixon, Textbook on International Law, 6. B., Oxford, Oxford University Press, 2007, sf. 128.

54

durumun yasallığını tanımış olmasına bağlaması da önemlidir. Bu durumda tanımanın kurucu bir etksinin mi, beyan edici bir etkisinin mi olduğunun somut duruma belirleneceği görülmektedir. Ancak, tanımanın uluslararası alandaki hak ve yükümlülüklerin kullanılabilmesine ilişkin çok önemli bir rolü olduğu inkar edilemez176.

Uluslararası hukukun kuşkusuz en önemli süjelerinden biri, yukarıda bahsedildiği gibi devletlerdir. Tanınmamış bir devletin uluslararası hukuk süjeliğinin tanıma işlemine mi bağlı olduğu ise aşağıda cevaplanmaya çalışılacak önemli bir sorudur. Bunun yanında, uluslararası örgütlerin de uluslararası süjeliğe sahip olduğuna kuşku yoktur. Ayrıca, uluslararası hukukta yaşanan gelişmeler, özel hukuk kişileri hakkında da uluslararası hukukta birtakım düzenlemeler yapılmasına olanak sağlamıştır177. Ancak özel hukuk kişilerinin söz konusu düzenlemelere muhatap olması ancak devletlerin kendilerine bu düzenlemelere dayanarak haklarını ileri sürebilme imkanı tanıması aracılığıyla mümkün olduğundan, kural olarak özel hukuk kişilerinin uluslararası hukukun süjesi oldukları kabul edilmemektedir178

.

Uluslararası hukuk süjesi olabilme uluslararası hukuk kuralları oluşturma ve bu kuralların doğrudan muhatabı olma ehliyetini gerektirdiği nispette, devletler ve uluslararası örgütler dışındaki birimlerin uluslararası hukukun süjelerinden olmadıklarını kabul etmek gerekecektir179. Ancak, uluslararası hukukun bunlar dışındaki birimlerle ilgili olarak oluşturduğu kurallar da vardır. Uluslararası hukuk

176Pazarcı, op. cit., sf. 126.

177Uluslararası örgütlerin süjeliği, amaçlarıyla sınırlıdır. Ayrıca, uluslararası örgütlerin yetkileri, kendilerini kuran devletlerin verdiği yetkilerle sınırlıdır. Bu nedenlerle uluslararası örgütlerin süjeliğinin türemiş ve işlevsel bir süjelik olduğu öne sürülmektedir. Ibid., sf. 154 ve sf. 97.

178Bu kuralın istisnalarını doğrudan bireylere yönelen uluslararası hukuk kuralları oluşturmaktadır. Bunlardan en önemlileri özel hukuk tüzel kişileriyle ilişkili kurallar ve insan haklarına ilişkin birtakım kurallardır (Pazarcı, op. cit., sf. 203 vd.). Ayrıca uluslararası ceza hukukuyla ilgili yapılan düzenlemelerde de bireylerin uluslararası hukuk kurallarının doğrudan muhattabı olduğu görülmektedir. Uluslararası ceza hukuku, bireyler bakımından çok önemli yükümlülükler doğurmaktadır. Durmuş Tezcan, Mustafa R. Erdem ve Murat Önok, Uluslararası Ceza Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2009, sf. 52-53.

55

kurallarının yöneltildiği her birimin, mutlak olarak uluslararası hukuk süjeliğine sahip olduğunun kabul edilmesinin gerekmediği öne sürülmektedir180

. Belirtilmesi gerekir ki, uluslararası hukukta tanıma kavramı açısından, bu birimler de inceleme konusu oluşturmaktadır.

Uluslararası hukuk düzeni içinde yer almak, mevcut uluslararası hukuk süjelerinin tanıma aracılığıyla uluslararası hukuk düzeni içinde yer almak isteyen yeni birimi yasal kabul ettiğini bildirmesiyle sıkı bir ilişki içindedir. Tanıma kurumu ile tanıma işlemini gerçekleştiren kendi açısından yeni birime uluslararası hukuk düzeni içerisinde yeni bir hukuksal statü vermektedir.

Genellikle, önceden var olan ve kendisinden kopulan devlet, yeni oluşuma karşı direnç gösterir, onun ekonomik ve politik yönden izole edilmesini sağlamaya çalışır181

. Uluslararası hukukta tanıma işleminin, tanıyan tarafın belirli bir çıkarının veya ilgisinin bulunduğu anlamına geldiği kabul edilir. Örneğin, bir devletin, önceden sömürgesi olan yeni bir devleti tanımasında bu ilgi oldukça net bir şekilde görülebilir. Bunun yanında ilgi veya çıkarın bu kadar net anlaşılmadığı durumlar da vardır. Örneğin, bir devletin yeni oluşan bir devleti tanıması durumunda, tanıyan devletin bu yeni durumdan doğrudan etkilenen hakkının varlığını gözlemlemek daha zordur. Ancak, bu son durumda bile, tanıyan devlet, uluslararası topluma üyeliği doğrultusunda sahip olduğu hak, çıkar veya ilgisini esas alarak hareket etmektedir182

. Uluslararası hukukta tanıma kavramının uluslararası hukuk süjeliği tartışmalı olan veya tartışmasız olarak kabul edilen özel hukuk kişileri dışında tüm birimler

180Pazarcı, op. cit., sf. 137.

181 Lowe, op. cit., sf. 163.

182 John F. Williams, “Some Thoughts on the Doctrine of Recognition in International Law,” Harvard Law Review, C. XLI, S. 47 (1933-1934), sf. 777.

56

açısından önemi vardır 183

. Ancak bu çalışma kapsamında sadece devletlerin tanınması incelenecektir.