• Sonuç bulunamadı

III. DOĞAL AFETLER 3.1.DOĞAL AFET NEDĠR? 3.1.DOĞAL AFET NEDĠR?

3.2 Tsunami Nedir?

3.2.7. SEL/TAġKIN OLAYLARI

Sel, dünyanın büyük bir bölümünde çok sık olarak görülen, afete dönüĢmesi durumunda çok büyük can ve mal kaybına neden olabilen bir doğal teh-likedir.Aslında sel, doğanın kendi dengesini koruma mekanizması sınırları içinde kaldığı sürece, normal bir hidrometeorolojik olay olarak kabul edilmektedir. Ancak çeĢitli nedenlerle doğanın dengesinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan olumsuzlukların da etkisiyle bu olay, zaman zaman bir afete dönüĢebilmektedir.

Sel, akarsu yataklarında, vadi tabanlarında, yamaçlar boyunca düzensiz ve geçici sel yatakları içinde, kıyılarda ve Ģehirlerde görülmektedir. Her akarsuyun beslenme koĢullarına bağlı olarak, mevsim normallerine göre bir akım değeri (debisi) vardır. Ancak uzun süre devam eden sağanak yağıĢlar ve artan sıcaklığa bağlı olarak görülen hızlı, kar ve buz erimeleri ve diğer bazı nedenlerle, akarsulara kısa sürede büyük miktarda su gelebilir. Akarsulara karıĢan bu sular, o akarsuyu besleyen derelerden anî olarak gelen ve fazla miktarda taĢıntı içeren su kütlelerinden kaynaklandığı gibi, yamaçlardan düzensiz ve hızlı bir biçimde akan yüzey suları ile göl ve deniz sularındaki yükselmelerden de kaynaklanabilir. Bunun sonucu olarak bu yataklar fazla suyu taĢıyamaz duruma gelir. Mevcut su kütlesi önce, normal yatağının hemen yanında yer alan taĢkın yatağı ya da sel yatağı adı verilen yerlere, daha sonra da yakın çevredeki alanlara yayılabilir.

Normal zamanda belirli bir hızla akmakta olan bir akarsuyun, su kütlesindeki artıĢına bağlı olarak, hızı da artmaktadır. Çünkü akarsuyun hızı, eğim ve su kütlesindeki artıĢla doğru orantılıdır. Genel olarak çeĢitli nedenlerle su kütlesi ve hızı artan bir akarsuyun, çevresindeki Ģehir, kasaba ve yerleĢim yerlerine, alt yapı ve endüstri tesislerine, tarım ve turizm alanlarına zarar vererek, sosyal ve ekonomik yönden

- 63 -

sorunların yaĢanmasına neden olabilecek ölçüde akıĢ büyüklüğü oluĢturması olayına sel adı verilmektedir. Ancak akarsu yatakları dıĢında da, sellenme oluĢabilmektedir. Örneğin; yamaçlara göre daha çukurda bulunan yerler, anîden yamaçlardan aĢağıya doğru yüzey akıĢına geçen suların birikmesi dolayısıyla sellenme için uygun yerlerdir.

Yamaçların yukarı kesimlerinde yüzeysel olarak akan büyük su kütlesi genellikle daha aĢağı seviyelerde kendisine bir yatak açarak yüzeysel akıĢtan, çizgisel akıĢa geçmektedir. Açılan bu yataklara sel yatağı ya da sel yarıntısı denir. Bu sel yarıntıları içinde akan sular daha sonra normal yatağı içinde akan ve zaten su kütlesi artmıĢ olan akarsularla birleĢir. Bunlar bir bakıma, ana sel ağının kollarıdır ve Ģiddetli yağıĢlarla oluĢan sellerin de en büyük kaynağıdır. Sel yarıntıları, hem yamaçlarda hem de daha düz alanlarda açılabildiğinden, buralardan hızla akan su, bol miktarda yüzey malzemeleri (toprak, bitki, kaya parçaları vb.) taĢıdığından, sel suları daima bulanık ve çamur rengi görünümündedir.

Sel (flood) ve taĢkın (river flood) kavramları çoğu kez, eĢ anlamda kullanılmaktadır. Bu olaylar sebep ve sonuç iliĢkileri içerisinde iç içe girmiĢ iseler de, aralarında bazı farklar vardır. Sel, dünyanın birçok bölgesinde, aĢırı yağıĢlardan, kar erimelerinden, göl ve deniz taĢmalarından, barajlardan fazla miktarda bırakılan sulardan taban suyunun yükselmesinden ve daha birçok nedenlerden bir akarsuyla iliĢkili olmadan da ortaya çıkabilmektedir.

Buna karĢılık taĢkın; bir akarsuyun yukarıdaki nedenlere bağlı olarak yatağından taĢarak, çevresindeki düz ve çukur alanlar ile yerleĢim alanlarına yayılması sonucu, canlı ve cansız çevre ile kültürel çevreye büyük zarar vermesi durumudur. Yani akarsuların tasmasıyla oluĢan sellenmeye taĢkın denilmektedir.

Sel olayında genellikle, yukarı havzalarda Ģiddetli erozyon görülürken, aĢağı havzalarda akarsu taĢmaları (taĢkınlar), baskınlar ve malzeme birikintileri olmaktadır. Böylece farklı nedenlerle oluĢan anî sel (flash flood) sonucunda, havzanın ve yamaçların yukarı kesimlerinde daha çok malzeme aĢındırıl-makta, ağaçlar zarar görmekte, yapılar yıkılmakta, hayvanlar telef olmakta ve birçok insan yaĢamını yitirmektedir. AĢağı kesimlerde ise, su baskınları olmakta biriken sular ve

- 64 -

taĢınan malzeme birikintilerinin altında kalan tarım alanları, yerleĢim birimleri, alt ve üst yapı tesisleri ile taĢınabilir mallar büyük zarar görmektedir.

Bir sel olayında, havzanın yukarı kesimlerinde yatak ve vadilerde daha küçük alanlar etkilenirken, aĢağı kesimlerde ve alçak yerlerde daha geniĢ alanlar etkilenmekte, dolayısıyla daha büyük zararlar görülmektedir. Buralarda görülen su ve taĢıntı baskınları, tarıma, ulaĢıma, Ģehirlerin alt ve üst yapısına, sulama ağlarına, liman ve barajlara önemli zararlar vermekte, önemli can kayıplarına neden olmaktadır (ġahin,Sipahioğlu,2007,s.123).

Bunun için her sel afetinden sonra, çok büyük sosyo-ekonomik sorunlar yaĢanmaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi sel, doğanın kendi yasaları içinde oluĢan normal bir olaydır. Örneğin, normal olarak yatağından akan bir akarsu veya kollarındaki su seviyesinin, yağıĢ rejimine uygun olarak mevsimsel değiĢmesi, yağıĢlı mevsimlerde havzasındaki yamaçlardan gelen sellerle mümkündür. Bu sel olaylarının bir afete dönüĢmesi ise çeĢitli nedenlerle ve daha çok da insanların çeĢitli etkinliklerine bağlı olarak, doğanın dengesinin bozulması ile yanlıĢ arazi kullanımı ve çarpık yerleĢmeyle iliĢkilidir.

Görüleceği gibi sel ve taĢkın olayları birbirinden ayrılamayan olaylardır. Bu durum göz önüne alınarak bundan sonraki konularda her iki olay zaman zaman sellenme (flooding) olarak da adlandırılacaktır.

Sel/taĢkın ve su baskını olayları, dünyanın birçok bölgesinde değiĢik yerlerde ve zamanlarda, farklı etkenlere bağlı olarak oluĢmakta ve çeĢitli adlarla anılmaktadır. AĢırı yağıĢlar ya da anî kar ve buz erimeleriyle iliĢkili akarsu selleri, Ģiddetli fırtınalara ve tsunamilere bağlı dalgaların neden olduğu deniz kabarmasıyla oluĢan, kıyı selleri, göl sularının taĢmasına bağlı olarak oluĢan seller bunlara örnektir. Bunlar görüldükleri yerlere göre dere ve ırmak selleri, dağlık alan selleri, Ģehir selleri ve kıyı selleri gibi adlarla da anılmaktadır.

Bir yerdeki sel oluĢumunu ve onun bir afete dönüĢmesini, aĢağıda özetlenen etmenler belirlemektedir.

- 65 - Ġklim özellikleri

Bitki örtüsü

Fizyografik özellikler

BeĢerî etkinlikler (ġahin, Sipahioğlu, 2007, s.124).

Sel, Dünya'nın büyük bir bölümünde çok sık görülen, afete dönüĢmesi durumunda büyük can ve mal kayıplarına neden olabilen doğal bir tehlikedir. Bu felaketlerin yaĢandığı bölgelerde önemli sosyoekonomik sorunlar yaĢanmaktadır. Bu duruma örnek olarak BangladeĢ gösterilebilir. Bu ülkede yaĢanan sel felaketlerinden sonra milyonlarca kiĢi evsiz, iĢsiz kalmakta ve büyük ekonomik sorunlar yaĢanmaktadır. Dünya'da sel felaketlerinden ölenlerin % 65'i bu ülkededir.BangladeĢ; Asya'da, Himalaya Dağlarının güneyinde, Dünya'nın en uzun nehirlerinden olan Ganj ve Brahmaputra'nın birleĢerek Bengal Körfezi'ne boĢaldığı bölgede yer alır. BangladeĢ'te her yıl çok sayıda sel ve taĢkın afeti meydana gelmektedir. Pirinç tarımı için faydalı olan muson yağıĢları, Ģiddetli boyutlara ulaĢtığında tarım ve yerleĢim alanlarının büyük zarar görmesine neden olmaktadır (MEB, 2006, s.219).

3.2.8. KURAKLIK

Bir bölgede ihtiyaçtan daha az su varsa, o bölgede kuraklıktan bahsedilir. Kuraklığın ana nedenleri, yaz sıcaklıklarının fazla oluĢu, buna bağlı olarak Ģiddetli buharlaĢma ile aĢırı su kaybı, yağıĢ rejimlerinin düzensiz oluĢu, tarımın tamamen sulamaya dayalı oluĢu, sulama sistemlerinin yetersiz oluĢundan fazla miktarda su kaybı baĢta gelir. Kuraklık üç çeĢittir. Bunlar; meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik kuraklıktır.

Meteorolojik kuraklık, uzun bir zaman içinde yağıĢın belirgin Ģekilde normal değerlerin altına düĢmesi olarak tanımlanır. Tarımsal kuraklık, Toprakta bitkinin ihtiyacını karĢılayacak miktarda su bulunmaması olarak tanımlanan tarımsal kuraklık nem kaybı ve su kaynaklarında kıtlık oluĢtuğu zaman meydana gelir. Ürün miktarında azalmaya,, büyümelerinde değiĢime ve hayvanlar için tehlikeye sebep olur. Hidrolojik kuraklık ise, Hidrolojik kuraklık yeraltı su kaynakları, yüzey suları veya yağıĢ periyotlarının etkisi ile iliĢkilidir.

- 66 -

YağıĢların yetersiz olduğu yıllarda, tarım olumsuz yönde etkilenir. Çünkü bu yıllarda, gerek yüzeysel sular ve gerekse depolanmıĢ baraj suları azdır. Mevcut su miktarının azlığı, tarımda önemli sıkıntılar ortaya çıkarır. Bu sıkıntılar bazen bir ülkeyi değil, çok sayıda ülkeleri ilgilendirir. Bazen yaĢanan su sıkıntısı, ülkeler arasında siyasi gerginliğe yol açar. Kısacası, kuraklık sorunu, bölgenin sosyo-ekonomik dengesini zaman zaman bozacak boyutlardadır.

Tarımsal suyun eksikliği ile tarımsal verim düĢer, doğal bitki örtüsü büyük tahribat görür. Ġçme ve kullanma suyu eksikliği sonucunda açlık, kıtlık, susuzluk ve buna bağlı olarak çeĢitli bulaĢıcı hastalıklar meydana gelebilir. Barajlar yeteri kadar dolmaz ve bunun sonucu olarak, tarımsal alanlar susuz kalır ve elektrik sıkıntısı çekilir. Velhasıl, kuraklık, dünyamızın en önemli sorunlarından biridir. Kuraklıktan dolayı, dünyamızda her yıl yüzlerce insan ölmekte ve hayvan telef olmaktadır. Kuraklığın en Ģiddetli olduğu yerler, Afrika'da sahra altı (Somali, Sudan, Etiyopya, Çad, Nijer, Moritanya gibi) ülkelerdir.

Dünya'da, 1900'lu yıllara damgasını vuran en önemli 15 meteorolojik afetten ilk 6'sını kuraklıklar oluĢturmuĢtur. Bu kuraklıklar, Çin, Ukrayna, Rusya,Hindistan ve Afrika'nın Sahel bölgesinde yaĢanmıĢtır. 1907 yılında Çin'de etkili olan kuraklık sırasında yaĢanan açlık sonucunda 24 milyon insan hayatını kaybetmiĢtir. Çin'deki kuraklık, 1928-30, 1936 ve 1941 yıllarında da yaĢanmıĢ ve yaĢanan bu kuraklıklar esnasında milyonlarca Çinli hayatını kaybetmiĢtir. 1921-22 yıllarında Ukrayna ve Rusya'nın Volga bölgesini etkileyen kuraklıkta 250,000 ile 5 milyon arasında insan ölmüĢtür. Kuraklık sonucu yaĢanan açlık bölgelerinden bir baĢkası Hindistan'dır. Hindistan'da kuraklık sonucu sık sık açlıklar yaĢanmaktadır. Bunların en önemlisi 1900 ile 1965-67 yıllarında olanlarıdır. 1900 yılında yaĢanan kuraklıkta 250,000 ile 3 milyon, 1965-67 yılları arasında hüküm süren kuraklıkta 1,5 milyon Hintli hayatını kaybetmiĢtir. Kuraklık denince akla gelen ilk kıta Ģüphesiz ki Afrika gelir. Afrika'nın özellikle Sahel bölgesinde sık sık kuraklıklar yaĢanmaktadır. Bunların en önemlisi 1972-75 yılları arasında yaĢanmıĢ ve kuraklık sonucunda 600,000 Afrikalı ölmüĢtür (Özey, 2006, s.68).

- 67 -

Kuraklık, canlıların yaĢamı üzerinde çok büyük olumsuz etkileri olan, insanların çeĢitli etkinliklerini sınırlayan önemli ekolojik sorunların yaĢanmasına neden olan ve her an afete dönüĢebilen bir klimatolojik-meteorolojik doğal tehlikedir.

Çok yavaĢ geliĢerek belirli bir süreçte oluĢan bu doğal olayın, devam süresi uzadıkça sonuçları da çok tehlikeli boyutlara ulaĢmaktadır. Esas olarak yağıĢ yetersizliğine bağlı olarak su azlığıyla ortaya çıkan kuraklık, üretim düĢmeye, yetersiz beslenmeye, sonuçta kıtlık, açhk ve ölümlere neden olabildiğinden çok önemli sosyal ve ekonomik sorunların yaĢanmasına neden olmaktadır.

Özellikle son yıllarda, yaygın ve Ģiddetli bir biçimde dünyanın birçok bölgesinde olduğu gibi, ülkemizin de bazı yerlerinde etkili olan kuraklığın, bugüne kadar her yerde geçerli olabilecek bir tanımı yapılamamıĢtır. Halbuki kuraklıkla ilgili yapılacak çalıĢmalar için kesin ve yansız bir tanıma ihtiyaç vardır.

Ancak bütün tanımlarda, iklim dalgalanmalarına bağlı yağıĢ yetersizliği bu olayın temel nedeni olarak gösterilmektedir. Bunun için genellikle yağıĢ yetersizliği nedeniyle, doğal su varlığının (yeraltı ve yerüstü suları) belli bir süreçte, bölgesel boyutta ve önemli ölçüde ortalama değerlerin altına düĢmesiyle oluĢan su açığı Ģeklindeki kuraklık tanımı, bugün için en yaygın ve en geçerli olanıdır.

Burada belirli bir süre içinde ölçülen yağıĢ değerleriyle, uzun yıllar boyunca saptanan yağıĢ değerlerinin ortalaması arasındaki sapma, yağıĢ yetersizliğini belirlemekte ve bir ölçü olarak alınmaktadır. Ancak yalnızca yağıĢ miktarında görülebilecek bir azalmanın, doğrudan su yetersizliğine, dolayısıyla kuraklığa neden olabileceğini söylemek de doğru değildir. Yani her yağıĢ azlığı, her yerde kuraklığa neden olmayabilir. Kuraklığa karar verebilmek için o yerdeki sıcaklık, yağıĢ miktarı ve yağıĢ rejimi ile zemin özelliğine bağlı buharlaĢma koĢulları, birlikte dikkate alınmalıdır. Havanın herhangi bir andaki bulundurduğu nemin ifadesi olan havanın nemlilik derecesi ile, yağıĢ miktarı, buharlaĢma + terleme (evapotranspirasyon) sonucu kaybedilen su miktarı arasındaki iliĢkiye bağlı olarak ortaya çıkan zeminin nemlilik derecesi, kuraklığın belirlenmesinde iki önemli etkendir. Genellikle bunların arasındaki iliĢki çeĢitli kuraklık indisi ya da yağıĢ etkinliği formülleri ile belirlenerek;

- 68 -

nemli, yarı-nemli, yan kurak, kurak ve çöl bölgeleri'nin iklim koĢulları tespit edilmekte, ancak ondan sonra bir yerde kuraklığın yaĢanıp yaĢanmadığı ortaya konabilmektedir Bu yolla dünyanın kurak ve yarıkurak bölgeleri belirlenmiĢtir (ġahin, Sipahioğlu, 2007, s.308).

Türkiye’de kuraklık

Türkiye, makro ölçekte yazları sıcak ve kurak, kıĢları ılık ve yağıĢlı geçen Akdeniz ikliminin özelliklerine sahiptir. Bu özelliğiyle dünyanın yarıkurak iklim kuĢağında yer almaktadır. Ancak daha önce de belirtildiği gibi, yerel fizikî coğrafya özellikleri nedeniyle de çok değiĢik iklim tiplerinin görüldüğü bir ülkedir. Bunun sonucu olarak, çöl benzeri alanlar (çok sınırlı olmakla beraber), kurak ve yarıkurak alanlar geniĢ yer tutmakta, çok sık olarak ve değiĢik boyutta kuraklıklar yaĢanmaktadır. Bu nedenle Türkiye su zengini bir ülke değildir. KiĢi baĢına yıllık su varlığı A.B.D. ve Kanada'da 10.000 m3 iken bu değer Türkiye'de 1000 m3 civarındadır.Türkiye'de yaz kuraklığı normal bir iklim özelliğidir. Ancak kıĢ ve bahar mevsimlerinde görülen kuraklığın uzaması ve yaygınlaĢması sonucunda, ekonomik etkileri yıllar süren, ağır sorunlar yaĢanmaktadır.Daha önce açıklanan ve kuraklığa neden olan genel etmenlerin (soğuk su akıntılarının etkisi dıĢında) hemen hepsi, ülkemizdeki kurak bölgelerin oluĢ-masında ve kuraklığın sık ve yaygın bir biçimde yaĢanoluĢ-masında etkili olmaktadır. Bunların etkileri aĢağıdaki Ģekilde özetlenebilir.

Belirli bir dönemde 30°-35° kuzey enlemleri arasında yer alan sübsidans alanı (yüksek basınç kuĢağının)nm kuzey enlemlere doğru geniĢlemesi

Orografik özellikleri nedeniyle birçok yerde sınırlı sübsidansın oluĢması,

YağıĢa neden olan gezici alçak basınçların ve cephe sistemlerinin orografik engeller nedeniyle etkili olamaması,

iç ve doğu bölgelerimizin denizden (denizel etkiden) uzak olması (ġahin, Sipahioğlu, 2007, s.320).

- 69 - 3.2.9. EROZYON

Erozyon (toprak aĢınımı), toprağın aĢınmasını önleyen bitki örtüsünün yok edilmesi sonucu koruyucu örtüden yoksun kalan toprağın su ve rüzgârın etkisiyle aĢınması ve taĢınması olayıdır. Erozyonun baĢlıca nedeni, toprağı koruyan bitki örtüsünün yok olmasıdır. Arazi eğimi, toprak yapısı, yıllık yağıĢ miktarı, iklim faktörleri, bitki örtüsü, toprak ve bitkiye yapılan çeĢitli müdahaleler, erozyonun Ģiddetini belirleyen öğelerdir.

Erozyonun Türkçe karĢılığı; aĢınmadır. Eski Türkçe'de ise, itikâl olarak geçer. Toprağın; akarsu, deniz, buzul, rüzgâr gibi doğal etkilerle yıpratılıp koparılması ya da eritilmesi ile aĢınması ve sürüklenerek taĢınması olaylarına

erozyon denir. TaĢınma daha ziyade, yüksek yerlerden alçak bölgelere doğru olur. Bu nedenle, eğimi fazla olan bölgelerde erozyon olayı daha Ģiddetlidir.

Toprağın aĢınması sonucunda, tepelerin yükseltisi azalır, alçak kesimlerde toprak birikmesi ve tabakalaĢma görülür. Yüksek bölgelerde, yüzeydeki verimli araziler, aĢınarak taĢınacağından, erozyona maruz kalan bölgeler kısa sürede verimsiz kıraç alanlara dönüĢür. Bu nedenle, erozyon önemli bir sorun olarak karĢımıza çıkar. Erozyonu artıran faktörler oldukça fazladır. Bunlar arasında; Bitki örtüsünün seyrek olması ya da hiç olmaması, toprağın aĢın iĢlenmesi, yangınlar, arazilerin fazla eğimli ve engebeli oluĢu, meraların aĢın otlatılması, eğimli arazilerde toprağın eğim yönünde sürülmesi gibi nedenler, erozyonun Ģiddetini artırır. Bu nedenlerin hepsi bir arada olursa, aĢınma en son noktasına ulaĢır. Ormanların ya da anızların yakılması sonucunda, toprak çıplaklaĢır ve rüzgâr, akarsu gibi etmenlerle kolayca aĢındırılıp taĢınabilir. Eğimli arazilerde, meraların hayvanlar tarafından aĢın otlatılması sonucunda mevcut step bitki örtüsü tahrip edilir. Hayvanların çiğnemesiyle ufalanan toprak, kolayca taĢınır.

Bitki örtüsünün yok olması, erozyonun yanı sıra toprak kayması, taĢkın ve çığ felaketlerini artırır. VerimsizleĢen ve yok olan tarım arazileri üzerinde yaĢayanları besleyemez duruma gelip, kırsal kesimden kentlere doğru göçü arttırarak, büyük

- 70 -

ekonomik ve toplumsal sorunlara yol açar. Meraların yok olması hayvancılığın gerilemesine neden olurken, gelirin azalması ve iĢ olanağının daralması sonucunu doğurur. Erozyon sonucu taĢınan verimli topraklar, baraj göllerini doldurarak, ekonomik ömürlerini kısaltır. YeĢil örtü ve toprağın elden gitmesi ile ortaya çıkan iklim değiĢikliği ve bozulan ekolojik denge sonucunda, vahim boyutlarda doğal varlık kaybedilerek ekonomik zarara uğratır. Bitki örtüsü ve toprağın olmadığı bir yüzey, kar ve yağmur sularını ememediğinden, doğal su kaynaklan düzenli ve sürekli olarak beslenemez. Kaybedilen toprak örtüsünün yeniden oluĢması için binlerce yıl gerekir.

Erozyon toplumsal sorunların artmasına da yol açmaktadır. YanlıĢ arazi kullanımı, tarım alanların verimini azaltmaktadır. Doğduğu ve büyüdüğü yerde geçim Ģansı ortadan kalkan insanların, kentlere göçmekten baĢka seçeneği kalmamaktadır. Köyden kente göç ise, alt yapının yetersiz olduğu kentlerdeki ekonomik ve toplumsal sorunları daha da ağırlaĢtırmaktadır.

Barajlar ve yeraltı sulan da, erozyonun etkilerinden nasibini almaktadır. Yerinden kopup giden topraklar, baraj göllerini doldurarak su depolama hacimlerini azaltmakta ve barajların ömrünün kısalmasına neden olmaktadır. Erozyon sonucunda toprağın altındaki cansız tabaka (ana kaya) ortaya çıkmaktadır. Faydalı toprak katmanlarını kaybeden arazilerde çölleĢme baĢlamaktadır. NASA'nın yaptığı bir araĢtırmaya göre, erozyonun Ģiddetlenerek devam etmesi halinde Türkiye'nin büyük bir bölümü 55 yıl sonra çöl olacaktır. Topraklan çölleĢen bir ülkenin temel sorunları, açlık, susuzluk, iĢsizlik ve iç göç olacaktır. Ve bu olumsuz geliĢmelerin sonucunda insan neslinin geleceği de tehlikeye girmektedir. Nitekim bugün için Afrika'daki açlıktan ölen insanların ölümünde, erozyonun etkisi büyüktür (Özey, 2006, s.129).

Dünyada her sene toprağın üst tabakasının 24 milyar tonu kaybedilmektedir. Özellikle kurak iklimlerde erozyon Ģiddetini artırarak devam etmektedir. Kurak alanlarda tarımda kullanılan toprakların % 70'i özelliklerini yitirmiĢtir. Bütün kıtalar içerisinde en fazla malzemenin taĢındığı kıta Asya'dır. Erozyonla mücadele, birkaç ülke dıĢında yapılmamaktadır. Orta Asya ülkelerinin dağlık alanlarında erozyonla kaybedilen toprak:

- 71 - Özbekistan: % 87

Türkmenistan: % 97

Tacikistan: % 71

Erozyon Afrika Kıtası'nın tamamında görülmektedir. Toprakları erozyonla kayba uğrayan Afrika'da açlık çok ciddi bir sorundur (MEB, 2006, s.229).

3.2.10. ÇIĞ

Dağlık ve engebeli arazilerde, özellikle kıĢ ve ilkbahar aylarında büyük can ve mal kaybına neden olan kar çığları, anî olarak geliĢen, atmosfer kaynaklı bir doğal tehlikedir.

Genel olarak çığ; bol kar yağıĢının görüldüğü dağlık ve engebeli alanlara özgü bir doğal olay olduğundan, çoğu kez yerleĢim alanlarından uzak, yapılaĢmanın ve insan etkinliklerinin yoğun olmadığı yerlerde görülmektedir. Bunun için doğal koĢullarda ve sınırlı bir alan içinde görülen, az zararla atlatılabilen bu doğa olayı, uzunca bir zaman yeteri kadar önemsenmemiĢtir.

Ancak nüfusun artmasına bağlı olarak, yeni yerleĢim alanlarının açılması, ulaĢım ihtiyacı nedeniyle kara ve demir yollan ağının geniĢlemesi, dağ, kayak, sağlık turizm tesislerinin yaygınlaĢması ve bunlara bağlı olarak daha sık yaĢanan çığ olayları nedeniyle can ve mal kayıplarının artması, bu olayın önemini daha belirgin hâle getirmiĢtir.

Çığ, özellikle orman örtüsünden yoksun dağlarda, eğimli arazilerde katmanlar hâlinde birikmiĢ olan kar kütlesinin iç ve/veya dıĢ kuvvetlerin etkisiyle, anî olarak bulunduğu yerden yamaç eğimi yönünde hızla akması olarak tanımlanabilir. Çoğu kez bu yamaç hareketi çığ oldu veya çığ düĢtü olarak da ifade edilmektedir.

DeğiĢik zamanlarda yağan karların oluĢturduğu katmanların özellikleri birbirinden farklıdır. Bunun için çığ, bazen diğer bir kar katmanı üzerinde kayan bir katman veya

- 72 -

katmanlar hâlinde, bazen de tüm katmanların temel zemin üzerinde kayması Ģeklinde görülmektedir.

Çığların OluĢumu

Mevcut kar örtüsünün üzerine yoğun olarak yağan yeni kar ve belirli bir hızdaki rüzgâr, çığ oluĢumunda iki önemli etkendir. Yüksek kesimler ve özellikle de belirli yüksekliğe kadar dağlar, yoğun ve sürekli kar yağıĢının ve rüzgârın daha sık görüldüğü alanlardır. Buralara yağan kar, topoğrafik koĢullar ile yağıĢ sırasında ve sonrasında görülen rüzgârın, yön ve hızına göre, daha çok yamaçlarda olmak üzere, bazı yerlerde depo, saçak ve kümeler Ģeklinde kalın örtüler oluĢturmaktadır.

Benzer Belgeler