• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4. SOSYAL SİYASET BAKIMINDAN TÜRKİYENİN SOSYAL

4.1. Yoksulluğun Önlenmesinde Vakıf Merkezli Stratejik Açılımlar

4.1.3. Türkiye de Yoksulluk

Yoksulluğun Türkiye’de ki görünümü, son yıllarda yaşanan ekonomik krizlerin de etkisi ile ülke nüfusunun çok büyük bir kısmını doğrudan etkiler bir hal almıştır. Yaşanan krizlerin boyutu, tüm sosyo-ekonomik göstergelerde açık bir şekilde görüldüğü gibi, gelir dağılımındaki dengesizliği de gittikçe pekiştirmektedir. Dış ve iç borç yüzünden mevcut sosyal güvenlik sistemi ile kamusal sosyal yardım mekanizmaları yoksul kesimleri korumakta da yetersiz kalmaktadır (Seyyar, 2006c: 316).

1980 li yıllarda dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan ekonomik krizler ve bu krizlerden çıkmak için benimsenen yapısal uyum politikaları birçok önemli toplumsal sonuçları da beraberinde getirmiştir. Bu dönüşüm rüzgârlarından Türkiye’nin de etkilenmesi kaçınılmaz olmuş ve ülkede bazı politikaların değişmesini zorunlu kılmıştır. Bu yıla kadar sürdürülen dışa kapalı bir ekonomi13 ve izlenen ithal ikameci politika ithalata olan

13

Dışa kapalı ve rekabetçi olmayan ekonomik yapının genel özellikleri; ölçek ekonomilerinden yararlanmayan küçük ölçekli işletme birimleri, geri ve eskimiş teknoloji, rekabet eksikliğinden kaynaklanan düşük ve kalitesiz üretim, yerli

bağımlılığı artırmıştır. Döviz sıkıntısı yaşanmış, kapasite kullanım oranı % 50’lerin altına düşmek zorunda kalmıştır. Türk ekonomisi 1970 li yılların sonunda büyük bir kronik dış ödemeler açığıyla karşılaşmasına sebep olmuştur. Bu ekonomik bunalımdan çıkmak için 24 Ocak 1980 tarihinde ekonomide köklü dönüşümleri amaçlayan bir istikrar programı yürürlülüğe konularak ithal ikameci sanayileşme stratejisi terk edilmiş, ihracata ağırlık ve öncelik veren bir sanayileşme modeli benimsenmiştir. Dışa açılma Pazar genişlemesi imkanı oluşturarak bu olumlu gelişme özellikle iç pazarın yetersiz olduğu sanayi dallarının gelişmesini teşvik etmiştir. Dış pazarlara üretim yapma kapasite kullanım oranlarını artırmış, tesislerin ölçeklerini genişletmelerine yol açmış ve yeni yatırımlara gitmelerine yol sebep olmuştur (Karluk, 1999:236). Bu süreçten sonra 1980 li yılların ortalarında ihracatta yaşanan olumlu gelişmeler milli gelire olumlu olarak yansımıştır. Daha sonra yükselen faiz, enflasyon ve borçlanma kronik bir hale dönüşmüştür. Bu durum kültürel, politik, sosyal, ekonomik yapıda yozlaşmaya neden olmuştur. Türkiye de özellikle 1980 sonrası uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar sonucunda gelir dağılım adaletsizliği daha da artmıştır.

girdi payını artırmaya yönelik fakat aynı zaman da uzmanlaşmadan uzaklaşan üretim, pazarlarda tekelleşme, aşırı korumanın verdiği rahatlıktan kaynaklanan etkinlikten uzaklaşma ve bütün bunların sonucunda yüksek maliyet ve dış pazarlardan soyutlanma olarak özetlenebilir.

Tablo 4. Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Fert Yoksulluk Oranları

Türkiye’de yoksulluğun nedenleri genelde bölgelere göre değişim göstermektedir. Örneğin İstanbul için potansiyel nüfus varlığının fazlalığı, Erzincan için yatırım olanaklarının yetersizliği oralardaki yoksulluk nedenlerini farklı hale getirmektedir. Vakıflar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü bu bölgelerde farklı uygulama yöntemleri benimseyerek yoksulluğun azaltılmasına katkı sağlayabilir.

İstatistikî verilere bakıldığında 2005 ve 2006 yıllarında bir iyileşme yaşandığını söyleyebiliriz. Kırsal ve kentsel yoksulluk sınırı arasında farkın olduğu gözlemlenmektedir.

Tablo 4’de TÜİK’in 2008 yoksulluk çalışmasının sonuçları yer almaktadır. Türkiye’de yoksulluk sınırı altında yaşayanların 2004’de %25,6 iken, 2005’de %20,5, 2006’da ise %17,81, 2007 yılında 17,80, 2008 yılında 17,10 olduğu görülmektedir. Özellikle 2006 yılından sonra yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı diğer yıllara kıyasla oldukça düşük olduğu görülmektedir. Ayrıca mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayanların oranı, 2005 yılında % 0, 01 iken, bir yıl sonra, mutlak yoksulluk sınırı altında yaşayan hiçbir fert bulunmamaktadır.

Tablo 5. Yoksulluk Sınırı Yöntemlerine Göre Yoksul Fert Sayısı

Tablo 5’e göre, 2007 yılında Türkiye’deki nüfusun 12 milyon 260 bin ferdin, gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamakta olduğu görülmektedir. 2008 yılında ise bir azalma meydana gelerek 11 milyon 933 bin kişiye gerilediği görülmektedir. Tabii ki 2009 yılını ayrıca değerlendirmek gerekmektedir. Dünyada baş gösteren ve bütün gelişmiş ülkeleri dahi sarsan ekonomik kriz Türkiye de yoksulluğu artırdığı bir gerçektir.

Tablo 6. Türkiye’de İşgücü Durumu

Kaynak:TÜİK 2008

2006 yılında kişi başı günlük harcaması, satın alma gücü paritesine göre 1$’ın altında hiçbir fert bulunmamaktadır. Açlık sınırı altında yaşayanların oranı, 2003 ve 2004’te %1,29 iken, bu oran 2005’te % 0,87’ye, 2006’da ise %0,74’e gerilemiştir. Tablo 6’da, Türkiye’deki Nisan ayı işgücü durumuna ait veriler bulunmaktadır. Bu verilere göre, 2008 yılının Nisan döneminde kurumsal olmayan sivil nüfusun, 2007 Nisan’ına kıyasla 767 bin kişilik bir artışla 69 milyon 650 bin kişiye ulaştığı görülmektedir. 2007 Nisan’ında istihdam edilenlerin sayısı 21 milyon 216 bin kişi iken, 2008 Nisan’ında bu rakam 434 bin kişilik bir artışla 21 milyon 650 bin kişiye ulaşmıştır. İşsizlik oranı ise 2007’de %9,8 iken, bu oran 2008’de %9,6’ya gerilemiş işsiz kişi sayısı 3 bin kişi azalarak 2 milyon 293 bin kişi olarak istatistiklere yansımıştır.

Tablo 7. Hane Halkı Eğitim Durumlarına Göre Yoksulluk Oranları

Kaynak: TÜİK 2008

Tabloda da görüldüğü gibi eğitim ile yoksulluk arasında ters bir ilişki söz konusudur. Bireylerin eğitim düzeyleri, yoksulluktan kurtulma şanslarını artırmaktadır.

Tablo 8. Hane halkı fertlerinin cinsiyet ve eğitim durumuna göre yoksulluk oranları, Türkiye (Fert Yoksul Oranı)

Kaynak: TÜİK 2008

Tablo 8’e göre, okur yazar olmayan kişilerde yoksulluk oranı 2004’te %45.11, 2005’te %37.81 iken 2006’da ise %33.71’dir.Yıllar itibariyle okur yazar olmayan toplam yoksul fert sayısında olumlu bir değişmenin yaşandığı ve yoksulluk oranının düştüğü görülmektedir.

Eğitim seviyesi ve yoksulluk arasındaki ilişki incelendiğinde, istatistikler arada ters bir ilişki olduğunu göstermektedir. Çünkü eğitim seviyesi arttıkça yoksulluk riski de

azalmaktadır. 2006 yılında okur yazar olmayanlarda yoksulluk oranı % 33.71 olurken, ilkokul mezunlarında bu oran %14.19, lise ve dengi meslek okulları mezunlarında %5.2 yüksekokul, fakülte ve üstü mezuniyete sahip fertlerde % 1.01 olmuştur.

Yoksulluk sorunundan en fazla etkilenenler çocuklardır. Çünkü yoksulluk, çocukların zihinsel, fiziksel, duygusal ve manevi gelişmelerine yetişkinlere kıyasla daha fazla zarar vermekte ve onlar için bir kader olmaktadır. 2006 yılının son çeyreğinde yapılan araştırmaya göre, 6-17 yaş arasında 16milyon 264 bin çocuk vardır ve bu rakam kurumsal olmayan sivil nüfusun % 22,3’üne tekabül etmektedir. Bu gruptaki çocukların % 84,7’si bir okula gitmekte, geri kalan %15,3’lük kısım ise okula devam etmemektedir. Okula gitmeyen bu çocukların yarısından fazlasını yani % 58,8’ini ise kız çocukları oluşturmaktadır. 6-17 yaş grubunda bulunan ve çalışan çocuk sayısı 958 bin yani %5,9’dur. Çalışan çocukların % 66’sını erkek, % 34’ünü ise kız çocukları oluşturmaktadır. Çalışan çocukların sadece %31,5’i bir okula devam etmekte, geri kalan % 68,5’i ise öğrenimine devam etmemektedir. Okula devam eden 6-17 yaş grubundaki çocukların % 2,2’siekonomik bir işte çalışırken, okula devam etmeyen çocukların % 26,3’ü ise bir işte çalışmamaktadır. (TÜİK, 2008)