• Sonuç bulunamadı

Türkiye’ nin Orta Doğu Politikası ve Kamuoyu

FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKALAR

A-TÜRKİYE VE ORTA DOĞU POLİTİKALARI 1)Türkiye’nin Dış Politika İlkeler

5) Türkiye’ nin Orta Doğu Politikası ve Kamuoyu

Misak-ı Milli prensiplerinde, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan Türklerin dışındaki Müslüman ahalinin geleceğinin belirlenmesi için kendi geleceklerini kendilerinin tercihine bırakılması öngörülmüştü. Misak-ı Milli’nin birinci maddesi “ Osmanlı Devleti’nin, özellikle Arap çoğunluğunun yerleşmiş olduğu, 30Ekim1919 günkü silah Bırakışımı ( Mondros Mütarekesi) yapıldığı sırada, düşman ordularının işgali altında kalan kesimlerinin ( o sırada Hatay ve Musul bölgesi Türk egemenliği altında idi) geleceğinin, halklarının serbestçe açıklayacakları oy uyarınca belirlenmesi gerekir: söz konusu Silah Bırakışımı çizelgesi içinde, din, soy ve amaç birliği bakımlarından birbirine bağlı olan, karşılıklı saygı ve özveri duyuları besleyen soy ve toplum ilişkileri ile çevrelerinin koşullarına saygılı Osmanlı-İslam çoğunluğunun

yerleşmiş bulunduğu kesimlerin tümü, ister bir eylem, ister bir hükümle olsun, hiçbir nedenle, birbirinden ayrılmayacak bir bütündür, şeklindedir.352 Mondros Mütarekesi ( 30 Ekim 1918) imzalandığı sırada bile Türkiye Orta Doğu ile olan ilişkilerini kesmek istemiyordu.

Ancak şu da var ki Araplar Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordularını arkadan vurmuştu. İngilizlerin vaatlerine kanan Araplar Osmanlılara karşı cephe almıştı. Bütün bunlara rağmen Mustafa Kemal paşa Suriye ve Irak’taki durumu yakından izlemeye çalıştı.

Bu durumu İnönü şu şekilde belirtir: “ Biz, Milli Mücadeleye başladığımız zaman, Araplara gösterebilecek saf yürek ve iyi niyet delilini hiçbir tereddüde mahal vermeyecek surette göstermiştik. Bizim bulduğumuz hal şekli şudur: Osmanlı İmparatorluğundan çıkan Türk Milleti, Araplar üzerinde herhangi bir amaç iddiasından kesin surette vazgeçiyor ve Arap milletini kendi evinde, kendi kaderinin sahibi olarak yaşamak salahiyetinde görüyor ve gösteriyordu. Milli Misakla Arap ihtilali ilanı, istilacı devletlerin Arap davasında takip ettikleri tezin ciddi ve samimi olmadığını derhal meydana çıkarmıştı. 353 Türk aydınları da Araplarla bir federasyon altında birleşebileceklerini savunuyordu 354

Milli mücadele döneminde Mustafa Kemal’in Suriye ve Irak’taki örgütlerle yakın ilişkide olduğu ve Arap ülkelerinde ayaklanmaya teşvik edici el ilanları dağıttırdığı söylenmekte idi. Buna paralel olarak da Mustafa Kemal ile Emir Faysal arasında resmi bir anlaşma yapılmasına çalışılıyordu. 1919 Haziranında iki lider arasında gizli bir anlaşma yapıldığı yolunda haberler vardı. 355

Türklerin bu girişimleri İngilizlerle Fransızları rahatsız ediyordu. Suriye Arapları da Türklere sempati besliyordu. Mustafa Kemal Paşa da her fırsatta Müslümanlar arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırarak silahlarını ülkelerini işgal edenlere karşı çevirmeye davet ediyordu. 356 Arap ülkelerinde işgalcilere karşı verilecek silahlı mücadele kuşkusuz dikkatleri Anadolu’ dan Orta Doğu’ya çevirecekti. Türklerle Arapların kendi kaderlerini tayin etme hakkına

352

İ.Soysal. a.g.e., s.15; Mustafa Kemal’de bunu şu şekilde belirtmiştir. “ Biz Türkler, Milli Misakımızda, Arap ülkelerine sahip olmaktan vazgeçtik. Araplar kendi alın yazılarını kendi belirtebilirler ve belirtmelidirler.” S.İ.Aralov, Bir Sovyet diplomatının Türkiye Anıları. Ankara 1985, ss.121-122

353

Salahi R.Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve dış politika, Ankara 1987, C.I S.189 354

Ziya Gökalp, Arap bağımsızlığından yana ve bir federasyon altında bağımsız Türk ve Arap devletlerinin oluşturacağı bir federasyonu savunuyordu. Bkz. Gwynne Dyes. “ Turkish Armistice of 1918, The Turkish Decicion

for a Seperate Peace, Autum 1918”, Middle Easteren Btudies, Vol. 8, May 1972, No.2, s.147 355

Paul Dumont, Mustafa Kemal, Ankara, 1994, s.42; Bu anlaşma haberinin Paris Barış konferansında Ermeni temsilcisi Nubar Paşa tarafından ileri sürülmüştür. Sonyel, böyle bir anlaşma olmadığını ve Nubar Paşa tarafından uydurulduğunu söylemektedir. Bkz. Sonyel, Kurtuluş Savaşı… C.I., s.190

dayanan, milli hâkimiyet esaslarına dayalı, bağımsız devletlerini kurmalarını sağlayarak, sonraki gelişmeleri beklemek en iyisi olacaktı. 357 Ayrıca buradaki mücadeleyi yürütenler Osmanlı Ordusunda görev yapmış olan subaylardı.

Milli Mücadele döneminde Arap politikası, Arapların desteğini sağlamak ve bu surette Fransızları iki cepheli bir savaşa zorlayarak, Fransa’yı barış yapmaya ikna etmekti. Irak’ta ise amaç İngilizleri rahatsız etmekti. Bu nedenle Mustafa Kemal, Irak’taki milli önderlerle ilişki kuruyor ve yerel propaganda ve kışkırtma çabalarında onlardan yararlanıyordu. 358 Bu da İngilizlerin Anadolu’da kapsamlı bir harekete geçmesine engel oluyordu.

Diğer yandan Fransızlar Ankara Hükümeti ile anlaşma zemini ararken Türkler, Araplar aleyhine bir karar alınmasına karşı çıkmıştır. Bu durum Ankara İtilaf namesi Mecliste görüşülürken dile getirilmiştir.

Ankara hükümetinin Müslüman ülkelerle olan ilişkisinde hilafet kurumu belirleyici bir rol oynuyordu. Her ne kadar Batı emperyalizmine karşı savaşması Müslüman ülkeler ve halkları tarafından sempati ile bakılıyorsa da din unsuru yine de önemli idi. Mustafa Kemal 1920’ de “ Sureti umumiyede prensip şudur ki hududu milli olarak çizdiğimiz daire dahilinde yaşayan anasırı muhtelifeyi islamiye, yek diğerine karşı ırki, muhiti, ahlaki bütün hukukuna riayetkar öz kardeşlerdir.”demiştir. 359

Milli mücadelede savaş alanlarında başarı kazanıldıkça dikkatler iç gelişmelere çevrildi. 1 Kasım 1922’de Büyük Millet Meclisi tarafından Saltanat kaldırılırken, Hilafetin Osmanlı hanedanına bırakılması kabul edildi.

Lozan’dan sonra ülkede radikal değişikliklere gidildi. Cumhuriyet’in ilanından sonra da Hilafet kaldırıldı. 360 Hilafetin kaldırılması Müslüman halkların tepkisine neden oldu. 361 Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlıcılık ölmüş, İslamcılık akımı ciddi bir biçimde zayıflamıştı.

357 Salahi R.Sonyel, “ Kurtuluş Savaşı Günlerinde Doğu Siyasası ( nisan 1920- Mart 1921)” , Belleten, Ankara, 1977, C.XLI, S.161-164, s.727

358

Derviş Kılıçkaya, Arap Milliyetçiliği ve Milli Mücadele’ de Türkiye-Suriye ilişkileri, Ankara şubat 1992. Hacettepe Üniversitesi, Yayınlanmamış doktora tezi, s.175

359 Oya Akgönenç Mughisudin, “ Determinats of Turkish Foreign policy, 1918-1945; Historical Perspective”, Belleten, Nisan 1993. Cilt. LVII. S.218, s.255

360

Hint Müslümanların halifeliğin kaldırılmasına bakışı için bkz.Mustafa Yılmaz, Türk Kültürü, Mayıs 1995, s.385, s.286; M.Kemal Öke, Hilafet Hareketleri, Ankara, 1991, ss.101-104

361Bernard Lewis, “ Osmanlı İmparatorluğu ve Sonu”, Belleten, Çev.Mine Yazıcı, Ocak 1983, C.XLVII. S.185, s.355

Mustafa kemal Paşa önderliğinde Yunanlılara ve bunların arkasındaki İngiliz emperyalizmine karşı kazanılan zafer, sömürge altındaki Müslüman ülkelere büyük bir güç veriyordu. Türkiye, Batı emperyalizmine kafa tutarak onların yenilmezlik imajını değiştirmişti.

Türkler kesin olarak zafer kazanınca Filistinli Müslümanlar arasında büyük sevinç yaşandı. Kudüs Mustafa Kemal’in resimleriyle donatıldı. Bu aynı zamanda Orta Doğu’nun İslam’ın Hıristiyanlığa karşı zaferi olarak da algılandı. 362

Hilafetin kaldırılmasıyla İslam dünyasının tepesinde bir boşluk yaratılmıştı. İngilizler Şerif Hüseyin’i halife yapmaya çalışıyorlardı. Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasından sonra Şerif Hüseyin kendisini halife ilan etti ( 1 Mart 1924). Ancak şerif’in halifeliğine Hindistan ve Mısır’dan 363 karşı çıkıldı. Bu muhalefetin nedeni Şerif Hüseyin’in Osmanlı halifesine karşı İngilizlerle birlik olup savaşmasıydı. Bu olay Şerif Hüseyin’in İslam dünyasında halife olma konumunu tartışılır hale getirdi.

Şerif Hüseyin kendisini halife olarak kabul ettiremeyince, bu sorunu çözmek için İslam dünyasında çeşitli girişimler yapıldı. El Ezher (Mısır) ulemasının mayıs 1925’teki girişimiyle Kahire’de, İbni Suhud tarafından Haziran-Temmuz 1926 Mekke Kongresi ve 1931’deki Kudüs Pan-İslamist Kongrelerinde halifelik konusunda genel bir anlaşma sağlanamadı.364

Türkiye’de halifeliğin kaldırılmasından sonra iç reformlara daha da hız verildi. Yeni Türkiye milli bir devletti. Türk milliyetçiliği laiklik temeli üzerinde yükseldi. 365 Batı tipi bir toplum yaratmak için Atatürk döneminde de bu tipte adımlar atılmıştı. Atatürk Zamanından beri, yönetici kesim ve Türk eliti kendi kimliklerini Avrupa ile açıklamaya çalıştılar ve geleneksel islami mirasa sırtlarını döndüler. 366 Bu yapılan değişiklikler içinde Latin harflerinin kabulü (1928) Arap dünyasında Türkiye’ nin islamdan kopması olarak yorumlandı. 367

Siyasal alanda ise Musul sorunun 368 çözüme ulaşması ile birlikte Türkiye Orta Doğu’daki gelişmelere kayıtsız kalmaya başladı. Ancak buradaki sömürge konumunda olan ülkeler için

362

İskender Gökalp- François Georgeon. Kemalizm ve İslam Dünyası, İstanbul, 1990,ss. 26-27 363 Hans Kohn, a.g.e., s.249

364 François Georgeon, Kemalizm ve İslam Dünyası s.33 365

Amatzia Baram, “ Territorial Natiomalism in the Arab World”, MES. October,1990, Vol.46, No.4, s.427 366 Nikki R. Keddie, “ Is There a Middle East?”, International Journal of Middle East Studies, Vol, 4, s.255 367Georgeon, a.g.e., s.37

Türkiye’ nin diplomatik desteği sürdü. Nitekim Mustafa kemal çeşitli konuşmalarında bunu belirtti. 369

1932 yılında çıkan Kadro dergisi, Türk devriminin anti-emperyalist yanını vurguladı. Kemalizm, yarı sömürge durumuna düşmüş bir milletin başkaldırışı olarak tanımlandı. 370 Milli mücadele ve Türk inkılâbı yalnızca Türkiye’ nin değil, fakat aynı durumda olan bütün ülkelerin davası olarak öne sürüldü. Kadroculara göre Türk devrimi, gerek Türk ulusu için, gerekse benzer ülkeler için yeni bir hürriyet telakkisi getirmiştir. 371

Türk Kurtuluş Savaşı başarı kazanması bağımsızlığını kazanamamış ülkelerde olumlu etki yaptı. Türkiye, Batının emperyalist ülkelerini dize getirmişti. Bu Batılı devletlerin yenilebileceğini Türkiye ispat etmiş oluyordu. 372

Türkiye Orta Doğu ülkeleriyle resmi ilişkilerini iyi düzeyde tutmaya çalıştı. Bunun yanı sıra Türkiye, Irak ve Suriye’ deki kamuoyunu kazanabilmek için, bu iki ülkenin manda statüsünün sona ermesini her fırsatta tekrarlıyordu. Tevfik Rüştü Aras’ın 1926’da Mekke’de toplanan İslam Milletleri Konferansına katılmasında Arap Dünyasını özellikle Arap komşularını kazanmak için yapılar bir girişimdi. 373 Türkiye’de 1926’da Suudi Arabistan’ı tanıyan ilk devlet olmuştu. 374 Türkiye ile Suudi Arabistan ile 3 Ağustos 1929’da bir dostluk anlaşması imzalandı.

375 Ancak Türkiye’ nin Batıya yönelmesi Arapların Türkiye’ ye karşı bakışını etkiliyordu. Bu

durumda Arap dünyasında Türkiye dinsizlikle suçlanmasına neden oldu. Türkiye 1931’de Kudüs’te toplanan İslam Kongresine katılmadı ve Türk Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, dinin politikada araç olarak kullanıldığını belirterek, kongrenin eğilimlerini sert bir dille kınamıştı. 376

Türkiye İslam dünyasına bakışında din faktörünü ön plana çıkartmaya başladı. Ancak bu diplomatik düzeye yansımadı. Nitekim İbni Suud’un oğlu Emir Faysal 12 Haziran 1932’ de

369 Mustafa Kemal, “ Medeniyet-i hazıra-i beşeriyenin münasebat-ı beyneddüvelde ortaya attığı ve en ulvi, necip amal ve efkarın bir zübdesi demek olan “ her milletin kendi mukedarratına kendisinin hakim olması” hakkını bir yer yüzünde yaşayan milletlerin cümlesi için tanıyoruz” diyerek görüşlerini dile getiriyordu. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I-III. S.251

370 Cem Alpar, “ Kadro Hareketi içinde Türk Devrimi ve Kemalizm”, Bildiriler ve Tartışmalar, Ankara, 1984, s.709; Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam, İstanbul, 1987 s.447

371

Bkz. Temuçin Faik Ertan, Kadrocular ve Kadro Hareketi, Ankara, 1994 s.121 372

Mehmet Gönlübol, “ Atatürk’ün Dış Politikası; Amaçlar ve İlkeler”, Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu (Dün- Bugün-Yarın), Ankara, 1992, s.39

373 Yuluğ Tekin Kurat, “ Elli yıllık Cumhuriyetin Dış politikası”, Belleten, Ocak 1975. C.XXXIX., S.153, ss.265-266 374

İsmail Soysal, “ Turkish-Arap Diplomatic Relactions After the Second World War ( 1945-1986)”, TAİV, s.250 375 Cihat Fethi Tevetoğlu, “ Bugünkü Türk-Suudi dostluğuna ilk Adım: Gazi Mustafa kemal-Faysal Bin Abdülaziz

Görüşmesi (1932)” TAİV, s.295

Türkiye’ ye geldi ve Mustafa Kemal’le görüştü. 377 Basın bu konuya yer ayırdı. Ancak Mustafa Kemal, İslam dünyası ile işbirliğini politik bir yayılma girişimine çevirmedi. Kendi rejimini Araplara kabul ettirecek bir girişimden uzak durdu.

1936’ dan sonra Avrupa’daki gelişmeler Türkiye’ nin Doğulu devletlerle işbirliğine gitmesine neden oldu. İtalya’nın Habeşistan’a saldırması üzerine 2 Ekim 1935’ de Cenevre’de Türkiye, İran ve Irak arasında üçlü bir anlaşma parafe ettiler. Bunun bir ittifak anlaşmasına dönüşmesi 1937 yılında oldu. Türkiye, İran, Afganistan ve Irak arasında 8 Temmuz 1937’de Tahran’da Saadabat Sarayında imzalandı. Saadabat Paktında yer alan birinci madde ile Akidler mutlak suretle istinkâf siyaset takip etmeyi taahhüt etmişlerdir. 378 Böylelikle taraflar müşterek sınırların dokunulmazlığına riayet edilecek, müşterek çıkarları ilgilendiren milletlerarası uyuşmazlıklarda istişarede bulunulacak, taraflar birbirlerine karşı tecavüz hareketlerine girişilmeyecek; uyuşmazlıklar Milletler Cemiyeti Meclisine havale edilecekti.

Türkiye İkinci Dünya Savaşı Öncesi Araplarla iyi komşuluğa önem verdi. Ürdün Kralı 1937’de (Haziran) Türkiye’ ye ilk resmi ziyaretini yapmıştı. 379 Türk Kamuoyu dikkatini Orta Doğu’dan çok Avrupa’ya çevirmişti. Dolayısıyla Türkiye, Arap dünyasındaki gelişmelere çok fazla önem vermiyordu. Hatay krizinde de Türkiye Fransa’yı muhatap aldı. Arap dünyası ile bir gerginliğe girmekten de kaçındı. Ancak Hatay konusu Türkiye lehine bir çözüme kavuşunca, daha sonra bağımsızlığını kazanan Suriye iye Türkiye arasında iyi ilişkiler kurulamadı. Suriye Hatay konusunu ileri sürerek Türkiye ile iyi ilişkilere yanaşmadı.

Türkiye Araplarla Yahudiler arasındaki çatışmaya taraf olmamaya özen gösterdi. Bir bakıma Araplar lehine bir tarafsızlık politikası izliyordu denebilir. Nitekim Türkiye 1939 yılında Yahudilerle dolu bir gemiye Boğazlardan geçişine için vermedi. Daha sonraları ise yine benzer bir olayla karşılaştı. 769 Romen Yahudisini taşıyan bir gemi 1941 Aralığında İstanbul’a motor tamiri için geldi. Geminin esas amacı boğazları geçip, Filistin’e gitmekti. Türkiye geçiş izni vermeyince araya İngilizler girdi. İngilizlerle Türk hükümeti arasındaki görüşmeler iki ay sürmesine karşılık bir sonuç alınamadı. Gemi zorunlu olarak Karadeniz’e döndü ve 25 Şubat 1942’de gemi yolcuları ile birlikte battı.380.

377 C.Fethi Tevetoğlu, a.g.m., s.299 378

Saadabat Paktı için bkz. İ.Soysal, Türkiye’ nin Siyasal… ss.584-587; Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, İstanbul, 1944, s.248

379 Yakın tarihimiz, 6 Aralık 1962, C.4 s.41, s.42 380 Smith, a.g.e., s.118