• Sonuç bulunamadı

NATO’nun kuruluşu, Orta Doğu’nun savunulması sorunu ve Türkiye

FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKALAR

TÜRKİYE’ NİN ORTA DOĞU POLİTİKASINDA YÖN VEREN YENİ FAKTÖRLER

A) NATO’nun kuruluşu, Orta Doğu’nun savunulması sorunu ve Türkiye

Savaşın sona erdiği günlerde, savaş sonunda Dünyanın barış ve güvenliğini koruma görevinin Birleşmiş Milletler tarafından yürütülebileceği sanılıyordu. Fakat Sovyetler Birliği ile büyük devletlerarasındaki işbirliği Sovyetler Birliği’nin sürekli vetoları yüzünden işleyemez duruma gelmişti. Öyle ki, 1949 yılı geldiğinde Sovyetler 30 kez veto hakkını kullanmıştı ve ortak tedbirlerin alınmasını büyük ölçüde engellemiştir. Dolayısıyla, Birleşmiş Milletlerin yetersiz kaldığı ve kalacağı anlaşılmıştı.

II. Dünya Savaşından sonra, barışın sürekli kılınması için 26 Haziran 1945’de San Francisco’da Birleşmiş Milletler kuruldu. 496 Örgütün amacı uluslar arası barış ve güvenliği korumak, uluslar arası dostça ilişkileri geliştirmek ve devletlerin dış politikalarını uzlaştıran bir merkez olmaktı. Birleşmiş Milletler antlaşmasını hazırlayan devletler A.B.D., İngiltere, Sovyetler Birliği ve Çin’di. Uluslar arası barış ve güvenliğin korunması konusunda başlıca sorumlu olan Güvenlik Konseyi’ de bu devletler “ veto” yetkisine sahipti. Dolayısıyla bu devletlerden biri tarafından yapılacak bir saldırı önlemek mümkün değildi.

Savaş sonunda Sovyetlerin niyeti yavaş yavaş belli olmaya başladı. Savaş sonunda toprak kazancı olan tek ülke Sovyetlerdi. 497 Sovyetler savaş sonunda askerlerini terhis etmezken A.B.D ve İngiltere ordularını terhis etmeye başlamıştı. Bu durumda Avrupa direk bir Sovyet tehdidi altında kalabilirdi.

Sovyetlerin İran üzerindeki baskısı, Yunanistan iç savaşına karışması ve Türkiye’ den toprak talepleri nedeniyle Batı Avrupa Devletleri güvenliklerini sağlama endişesine düştüler.

496 Mehmet Gönlübol. Uluslar arası Politika, Ankara, 1978, s.500

497 Nato Bilgiler ve Belgeler, Brüksel, 1971; Ayrıca Sovyetlerin II.Dünya Savaşı’ndan sonra işgal ettiği topraklar için bkz. Monro Mac Closkey, North Atlantic Treatey Organization. New York, 1966, ss.15-16

1947 Ekim’inde Sovyetler Birliği savaş sırasında lağvedilen “Komintern” in yerine “Kominform” u kurdu. Bu sebeple yayınlanan bildiride, Sovyet yöneticileri Kominform’un başlıca amaçlarından birinin Batılı rejimlerle mücadele ve onları yok etmek olduğunu açıklamışlardır. Bu sözler Sovyetler Birliği’nin yeni toprak ilhakları peşinde olduğu kanısını uyandırdı ve büyük bir endişe uyandırdı. Batılı Devletlerin Sovyetler Birliği’ nden duyduğu endişe Avrupa’daki kuvvet dengesizliği yüzünden zamanla daha da artmıştır.

1947 yılında Birleşik Amerika, Truman Doktrini ile Sovyetler Birliği’ne karşı Türkiye’nin savunmasını kuvvetlendirmek kararını vermiştir. Aynı yıl içinde Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinde komünist partiler Sovyet desteği ile iktidarı ele geçirerek kalıcı komünist düzenler haline dönüşmüşlerdir. Diğer bir anlatımla demokratik düzene son vermişlerdir.

Bu rüzgâra direnmeye çalışan Çeklere 1948 Şubatında Sovyetlerin darbesi498 Batı’ yı harekete geçirdi. Çekoslovakya Marshall yardımına katılmak için istekliydi. Sovyetlerin baskısı sonucu Paris’te yapılan toplantıya Çekoslovakya katılmadı. Daha sonra komünistler bir darbe ile yönetimi ele geçirdi Oysa bundan önce Sovyetler, Arnavutluk, Bulgaristan, Romanya ve Macaristan’ da kendilerine bağlı uydu yönetimler kurmuştu. Sovyetler bununla Doğu ve Orta Avrupa ile birlikte Balkanlarda da hâkimiyet kuruyordu ve Avrupa’ yı doğrudan tehdit ediyordu. Sovyetlerin bu hareketine karşılık İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg Brüksel’de toplandı ve 17 Mart 1948’de Batı Avrupa Birliğini kuran anlaşmayı imzaladılar. Buna göre bu devletlerarasında her türlü ilişki geliştirecek ve taraflardan biri Avrupa’ da bir silahlı saldırıya uğradığı takdirde, diğerleri her türlü vasıta ile onun yardımına gidecekti.

Ancak bu beş devletin gücü, olası bir Sovyet saldırısını önlemek için yeterli değildi. Bu dengesizlik Birleşik Amerika’nın katılımıyla giderilebilirdi. İşte Kuzey Atlantik Antlaşması bu gerçeğin görülmesi ile 4 Nisan 1949 günü imzalanmıştır.

Bu anlaşma ilk kez Sovyetlerin Avrupa’daki yayılmacılığına karşı alınmış ciddi bir önlemdi. Ancak savaş sonrası şartlar göz önüne alınınca bu devletlerin Sovyetlere karşı koyması oldukça zordu. Bu nedenle A.B.D.’nin desteğine de ihtiyaç duyuluyordu.

1948 Martında Berlin Krizi 499 nedeniyle A.B.D. Avrupa ile ilgilenmeye karar verdi. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Berlin 4 işgal bölgesine ayrılmıştı. Batılı devletlerin Berlin’deki işgal

498 MetinToker, Orak ve Çekiç Arasında Kalanlar, Ankara, 1973, ss.351-362 499 M.MacCloskey, a.g.e., s.21, Armaoğlu, Siyasi Tarih, ss.761-762

bölgesine Sovyetlerin Almanya’ daki işgal bölgesinden geçilerek ulaşım yapılmakta idi. 1948 yılında A.B.D, İngiltere ve Fransa işgal bölgelerini birleştirdiler. Bunun üzerine Sovyetler, batılıları Berlin’den atmaya karar verince 1948 Martında bütün ulaşım yollarını kestiler. Bu durum Sovyetlerle Batılılar arasında büyük gerginlik yarattı ve A.B.D. hava köprüsü kurarak Berlin’e günde 3–4 ton yiyecek taşıdı. Bu 323 gün sürdü. Sovyetler, Berlin’den Batılı devletleri çıkarmaya karar vererek, Berlin’ in batı ile bağlantısını kesti. Buna karşılık A.B.D ile hava köprüsü kurarak Berlin’e uygulanan ambargoyu kırdı. Sonunda Sovyetler Batılıları Berlin’den çıkaramayacağını anladı. Ancak bu olay, Batılı devletlerin Sovyetlerle işbirliği yapmanın imkânsız olduğu inancın yerleşmesine neden oldu. Batıya göre Sovyetler kuvvetten anlıyordu.

A.B.D. Monroe Doktrini 500 ile Avrupa ile ittifaklara girmiyordu. Monroe Doktrini’ ne göre A.B.D. Avrupa’ nın işlerine karışmayacaktı ve Avrupalı devletlerde Amerikan kıtasında sömürgecilik faaliyetlerine girişmeyecekti. I.Dünya Savaşı’ nda, savaşın dışında olmasına karşılık yine de savaşa girmek zorunda kalmıştı. II. Dünya Savaşında da durum değişmemişti ve savaş A.B.D.’ yi de içine almıştı. Bu durumda yeni bir Avrupa savaşında A.BD. yine savaşa katılmak zorunda kalacaktı.

A.B.D. anayasasına göre A.B.D.’nin bir ittifak yapması imkânsızdı. Bu durum Vanderberg kararı ile giderildi. Vanderberg kararı AB.D.Başkanına Amerikan güvenliğini ilgilendiren ve karşılıklı yardıma dayanan, bölgesel ve diğer ortak anlaşmalara katılma yetkisi veriyordu. Bu 11 Haziran 1948’de kabul edildi. 501 A.B.D Monroe Doktrinini terk etti. Böylelikle A.B.D. aktif olarak dünya politikasına girmiş oldu. Batı Avrupa’nın güvenliği A.B.D. olmadan sağlanamazdı. 502 Bu nedenle Sovyet Rusya’nın bir saldırısına karşı, A.B.D.’ nin Batı Avrupa devletleri yanında yer alacağını açıklaması gerekiyordu. A.B.D. bunun üzerine, Kanada ve Batı Avrupa devletleri ile görüşerek 4 Nisan 1949’da Kuzey Atlantik İttifakının kurulmasına öncülük etti. Anlaşmayı A.B.D., Kanada, İngiltere, Fransa, Danimarka, Lüksemburg, Hollanda , Norveç, Portekiz, İzlanda ve İtalya imzaladı.

500 Allan Nevins-H.S. Commager, Amerika Birleşik Devletleri Tarihi, İstanbul, 1961, s.160, Jhon Spencer Barsett. A

Short History of the united States, New York, 1913, s.376

501 Feridun Cemal Erkin, Batı Avrupa Birliği ve NATO’ nun doğuşu, Türkiye’ nin NATO’ya girişi, “ Türkiye ve

NATO, Ankara. S.11

Bu ittifak askeri, sosyal ve kültürel bir ittifaktı. 503 Anlaşmanın girişinde taraflar demokrasi, kişi hürriyeti ve hukuk hâkimiyeti üzerine kurulu ortak miraslarını ve medeniyetlerini korumak, bütün uluslar arası meselelerini barışçı yollarla çözmek, barış ve dostluğa dayanan ilişkilerini de ekonomik işbirliğini artırmak niyetlerini de belirtiyorlardı. Bu açıklamalarla ittifakın ekonomik ve kültürel boyutu da vurgulanmıştı.

NATO’ nun kurulması ile Batı ve Doğu Blokları arasında gerçek bir denge kurulmuş oluyordu. Nitekim NATO kurulduktan sonra Sovyetlerin Avrupa’daki yayılmacılığı durdu.

Türkiye ise Sovyet tehdidine karşı Truman Doktrini ile A.B.D. desteğini sağlamıştı. Fakat bu karşılıklı bir ittifak anlaşmasına dayanmıyordu. Türkiye güvenliğini bir ölçüde sağlamış fakat yeterince garantiye alamamıştı. Komünizm tehlikesi Türkiye’ yi korkutuyor ve bu nedenle Türkiye’ nin Batı Birliğine katılmak isteğini artırıyordu. İngilizlerle yapılan görüşmelerde Batı Birliğine eklenecek bir Amerikan garantisi temini imkânları üzerinde duruldu. Ancak İngilizler bu öneriyi zamansız bularak reddettiler. 504

A.B.D’ nin Batı Savunma Birliğine katılacağı belli olunca Türkiye A.B.D ile bir ittifak anlaşması yapmak istedi ama başarılı olamadı. NATO paktının ilan edilmesiyle, A.B.D.’nin Türkiye konusundaki stratejisini değiştirdiğini ve artık Türkiye’ nin bağımsızlığının ve bütünlüğünün korunmasına o kadar önem verilmediği kuşkuları başlamış bulunuyordu.505 Türkiye’ nin Washington Büyükelçisi F.Cemal Erkin, A.B.D. Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert M.Lowet ile yaptığı görüşmede, “ Türkiye’nin Batı Avrupa Birliğine katılması suretiyle Atlantik Paktına aday olma Fikrini” öne sürdü. Lowet ise , “ Batı Avrupa Birliği’nin genişletilmesi, bu birlikteki üye devletlerin takdirine kalmıştır.” Diyerek konuyu kapattı. Erkin, daha sonra Dışişleri Bakanı Marshall ile görüşerek durumu anlattı, ama net bir cevap alamadı.

Batılı devletlerin olası bir Sovyet saldırısına karşı böyle bir anlaşma imzalamaları, uzun yıllar Rus tehdidine maruz kalan Türkiye’nin de ilgisini çekmiştir. Zira Türkiye 1947’de Amerika’dan yardım almaktaydı. Bu yardımın esasının ise Sovyet tehdidine karşı Türkiye’yi güçlendirmek olduğu açıktır. 1947 Şubat’ında Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkilatının toplantılarına katılmak üzere Ankara’dan ayrılan Dışişleri Bakanı Necmettin SADAK, Londra’da İngiliz

503

Anlaşmanın 7.maddesi “ Taraflar içlerinden birine veya birkaçına karşı Avrupa’da veya Kuzey Amerika’da yapılacak silahlı bir tecavüz telakki edilmesini ön görmektedir. Büyük bir tecavüz vaki olduğu takdirde tarafların her biri, Kuzey Atlantik Bölgesinde güvenliği yeniden tesis ve temin için silahlı kuvvetlerin kullanılması dahil olmak üzere lüzumlu göreceği hareketlere hemen girişerek tecavüze maruz kalmış taraf ve taraflara yardım edecektir. NATO Belgeler ve Bilgiler, s.22

504 Feridun Cemal Erkin Dışişlerinde 34 Yıl, Ankara 1986, C.II, Kısım.1, ss.11-12 505 Erkin, a.g.m., s.19

Dışişleri Bakanı Bevin’le, Paris’te de Fransız Dışişleri Bakanı Schuman’la görüştükten sonra yaptığı basın toplantılarında, Atlantik paktının “mutlak surette tahdit edilmiş bir coğrafi bölgeye ait güvenlik” sistemi olduğunu “binaenaleyh Türkiye için buna iştirake hiçbir sebep” olmadığını söyledikten sonra şöyle demiştir: “Fakat Avrupa’da barış yalnız kıt’a kısmında korunmaz. Bizce Avrupa barışı birdir ve bölünemez. Bu sebeple ki, biz Atlantik sahillerinin savunma sisteminin Akdeniz’de de bir anlaşma ile imtidat ettirilmesi veya tamamlanması imkânlarını tasavvur ediyoruz... Bu anlaşma, sonradan, bütün siyasi imkânlar tamamlanınca, münasip zamanda hâsıl olabilir.”506

Kuzey Atlantik Antlaşmasının imzalanması ve İtalya ile Cezayir’in kuzey bölümlerinin de bu anlaşma çerçevesi içine alınması, Türk basınında tenkitlere ve tepkilere yol açmıştır. Örneğin, 11 Mart 1949 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan “Atlantik paktının Tekâmülüne Doğru” başlıklı yazıda şöyle denilmektedir: “...Bugünkü şartlar altında, bir Bolşevik tecavüzü göz önüne alındığı takdirde, en mühim stratejik istikametlerden biri ve belki birincisinin, Türkiye ve Yunanistan üzerinden geçerek, Akdeniz’e inen yol olduğuna şüphe yoktur. Batılı müttefikler, tedafüi bir ittifak antlaşmasıyla Kuzey ve Batı Avrupa taarruz istikametini kapattıkları, fakat Akdeniz yolunu açık bıraktıkları takdirde, Sovyet Rusya’nın bu açık yolu tercih ve bilhassa Türkiye’yi daha ziyade tazyik ve tehdit etmesi gayet tabiidir. Buna karşılık alınacak tedbir ya birleşik Amerika, İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Türkiye’nin iştirak edecekleri bir Akdeniz savunma paktı vücuda getirmek yahut da... bir beyanname ile Türkiye ve Yunanistan’ın istiklallerini garanti etmektir...”

O günlerde Türk basınında çıkan yazılardan, Türkiye’nin NATO dışında kalmaktan duyduğu endişelerin başlıca iki nokta çerçevesinde toplandığı anlaşılmaktadır:

1-Sovyet tehdidine karşı Türkiye’nin nasıl korunacağı

2-NATO ülkelerine yapılacak yardım dolayısıyla Türkiye’ye yapılacak yardımın azalması olasılığı.

Necmettin SADAK, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda Türk delegasyonuna başkanlık etmek üzere Nisan başında Amerika’da bulunduğu sırada, 12 Nisan’da Dışişleri Bakanı Dean Acheson ve ertesi gün Başkan Truman ile bu konuları görüşmüştür. Görüşmeler sonucunda SADAK’a Atlantik paktına benzer bir şekilde Akdeniz savunma paktı kurulmasının Birleşik

Amerika tarafından tasarlanmadığı, buna karşılık askeri yardımın devam edeceği ve Türkiye’nin toprak bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığının Amerika için çok önemli olduğu anlatılmıştır.

Bu arada Avrupa devletleri bir yandan Sovyetler Birliği karşısında güvenliklerini korumak için Birleşik Amerika ile Kuzey Atlantik anlaşması çerçevesinde savunma güçlerini birleştirirken, aynı zamanda savaş zamanındaki kayıpları telafi etmek için kendi araklarında birleşme yoluna gidiyorlardı. Brüksel anlaşmasında imzası bulunan beş devlet aralarına beş yeni Avrupa devletini de alarak 5 Mayıs 1949’da Avrupa konseyini kuran anlaşmayı imzaladılar.

NATO’ya, Fransa’ ya bağlı olan Cezayir’in ve bunun yanında İtalya’nın da alınması, Türkiye’ nin karşısına çıkarılan sınırlı bölge tezini çürütmüş oluyordu. Bu durum Türk basınında yoğun eleştiri aldı. 507

Türkiye’ nin, 5 Mayıs 1949’da kurulan askeri niteliği bulunmayan Avrupa Konseyi’ ne alınmaması yeni bir hoşnutsuzluk yarattı. 508 Zira Atatürk devrinden (daha da geri gidebiliriz) batılılaşma çabası Avrupa devletleri ile sıkı ilişkiler kurmak, onlardan biri olmak olarak algılanıyordu. Bu dışarıda kalış Türk siyaset ve kamuoyunda kırgınlık ve üzüntü yaratmıştır. Örneğin, 8 Mayıs 1949 tarihli Ulus gazetesindeki bir başyazıda konu hakkında şunlar yazılmıştır: “...Tabii bulmadığımız, hayret ve esefle karşıladığımız nokta, Türkiye’nin davet edilmemiş olmasıdır...”

Türkiye’nin bu üzüntüsü uzun sürmemiş Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 8 Ağustos 1949’ da Strasburg’da yaptığı toplantıda, Yunanistan, İzlanda ve Türkiye’nin de teşkilata davet edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu sebeple Necmettin SADAK T.B.M.M.’de yaptığı konuşmada, bu katılışı şöyle değerlendirmiştir: “...Dış siyasetimizin ağırlık merkezi Batı dünyasıdır. İngiltere ve Fransa ile ittifakımızı Amerika ile gittikçe artan dostluğumuz ve menfaat birliğimiz, dış siyasetimizin istikametini daha fazla Batı’ya çevirmiştir. Avrupa Konseyi içinde bir Avrupa devleti olarak yer almamız, bu uzun ve devamlı siyasetimizin zaruri bir neticesidir...” 8 Ağustos 1949’da Avrupa Bakanlar Konseyi Türkiye’ yi Konsey ‘e davet kararı alması Türkiye’nin batılı ülke olduğu şeklinde yorumlandı. Aynı zamanda bu NATO’ ya girmek için bir de basamak şeklinde yorumlandı. 509 Türkiye’nin Avrupa Konseyine katılması NATO dışında kalmasından doğan üzüntüyü biraz hafifletmiş, ancak Sovyet tehlikesi karşısında duydukları

507

Gönlübol, a.g.e. 225

508 Oral Sander, Türk-Amerikan İlişkileri, 1947-1964 Ankara, 1975, s.65; Hüseyin C.Yalçın, “ Avrupa Birliği

Müesseseleri ve Türkiye” Ulus. 8 mayıs 1949

endişeleri azaltmamıştır. Necmettin SADAK 23 Mart 1949’da Roma’ya giderken yaptığı bir konuşmada, içinde A.B.D., İngiltere ve Fransa’nın da bulunacağı bir Akdeniz Paktı kurulması arzusunu yenilemiştir. Roma ziyaretinden bir ay sonra Türkiye NATO’ya girmek için ilk resmi başvurusunu yapmıştır. Bu müracaat yalnızca İtalya tarafından desteklenmiştir.

Sovyetlerin atom bombası yapması, A.B.D.’nin elinde bulundurduğu atom bombası tekelini kırdı. Bu Türkiye için yeni bir baskı unsuru olabilirdi. Bu durumda Türkiye, Sovyet tehlikesine karşı Batılı Devletleri Akdeniz İttifakının gerçekleşmesi yönünde etkilemeye çalıştı. İtalya ile Türkiye Türk-İtalyan dostluk, sulh ve Adli Uzlaşma Antlaşmasını 24 Mart 1950’de imzalandı. Bu anlaşma N.Sadak’a göre bir Akdeniz paktının doğrultusunda ilk adımdı 510 ve böylece Türkiye NATO için İtalya desteğini sağladı.

Türkiye için NATO’ya girme konusundaki engel İngiltere idi. İngiltere Orta Doğu’daki çıkarlarını korumak için, Akdeniz Paktı’na Mısır ve Irak’ın katılmasını ve komutanlığında kendisine bırakılmasını istiyordu. Oysa bu paktın gerçekleşme ihtimali zayıftı. İsrail meselesi yüzünden Arap devletlerinin pakta girmeyecekleri belli idi. Bu durumda Türkiye için NATO’ ya girmekten başka çare kalmıyordu. Ancak, özellikle İngiltere tarafından kurulmak istenen ve bölgedeki İngiliz üslerinin geleceğini güvence altına alabilmek için bu ittifakın içine Mısır ve Irak gibi bazı Orta Doğu ülkelerini de alması beklenen bir Akdeniz ittifakının, İsrail ile Arap devletleri arasındaki gerginlik yüzünden gerçekleşmeyeceği ortadaydı. Çünkü Arap devletleri, kendilerinin saydıkları topraklar üzerinde bir İsrail devleti kurulmasını Batılı devletlerin suçu sayıyorlardı. Aynı zamanda İsrail’i tanıyan ilk Müslüman devlet olduğu için Türkiye’ye de kırgındılar. Türkiye 1947’de Araplarla birlikte hareket ederek taksim planına karşı çıkmış ancak, Amerika’dan yardım almaya başladıktan sonra tavır değiştirerek 28 Mart 1949’da İsrail devletini tanımıştır. Bunun ertesinde aynı yılın aralığında İsrail ile diplomatik temsilciler gönderilmiştir. 1950 Temmuz ayında ise bir ticaret anlaşması imzalanmıştır.

Bir Akdeniz Paktının kurulması her şeyden çok Arap devletlerinin tutumuna bağlı olduğuna ve Araplar da İsrail yüzünden kırgınlıkları nedeniyle böyle bir ittifaka yanaşmayacakları düşünüldüğünden, Türkiye için tek çıkar yol NATO’ya girmek olarak görülüyordu.

Türkiye NATO ‘ya girmek için ilk müracaatını 11 Mayıs 1950’de yaptı. Türkiye bu müracaatında şunları öne sürdü; Arap ülkelerinin İsrail ile savaş halinde bulunması, Doğu Akdeniz Savunma Paktının kurulmasını imkânsızlaştırdı. 1936 İngiliz – Mısır anlaşmasının

yerine geçecek bir çözüm yolu bulunmadıkça, Mısır’ın İngiltere ile bir savunma paktına girmesi mümkün değildir. 511 Ancak Türkiye’nin bu müracaatı sonuçsuz kaldı. Türkiye’nin müracaatını yalnız İtalya destekledi. A.B.D. fazla ısrarcı bir tutum takınmadı. İttifakın genişlemesini kendi kamuoyuna kabul ettirmesi zor görünüyordu.

Türkiye’de Demokrat Parti 15 Mayıs 1950’de iktidara gelmesine rağmen Türk dış politikasında bir değişiklik olmadı. Ve NATO’ya girmeyi D.P’de hedeflemişti. Bu arada 25 Haziran 1950’de Kore Savaşı başladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Kuzey Kore’ nin Güney Kore’ye saldırmasının barışı bozucu olduğunu kararlaştı ve 27 Haziran’da B.M. üyelerini barışı ve güvenliği geri getirecek yardımlarda bulunmaya çağırdı. 512 25 Temmuz 1950’de D.P.Liderleri 4500 kişilik bir kuvveti Kore’ ye göndermeye karar verdi.513 Demokrat Parti Liderleri Kore’ye asker göndermekle NATO’ ya girecek yolun açıldığına inanıyorlardı. 514

Bu sebeple NATO’ya ilk resmi başvuru 1950 Mayıs’ında yapılmış, ancak bu başvuru İtalya’nın dışında destek görmemiştir. Bu arada 14 Mayıs 1950 seçimleriyle Türkiye’de iktidar değişmiş ve Demokrat Parti iktidara gelmiştir.

Dışişleri Bakanı Fuat Köprülü, International New Service’de yayınlanan yazısında . Dünyanın iki düşman kampa ayrıldığını, bu iki cephe arasında tarafsız bir politika izlemenin mümkün olmadığını, A.B.D’ nin Kore olayından sonra Türkiye’ nin Yakındoğu barışı için önemini daha iyi ve daha açık anlayacağını ümit ettiğini 515 ifade etti.

Kore Savaşı, Batı Dünyasının Türkiye’ ye karşı olan tutumunun değişmesine neden oldu.

516Kore Savaşında Türkiye saldırganlara karşı B.M. üyesi olmak için, barışseverliğin vazifesini

tamamlamış oluyordu. Pasif ve yalnız kalarak değil, işbirliği ile dünya barışı idealini gerçekleştirmeye çalışmıştı. Türkiye, Kore Savaşı nedeniyle, II. Dünya Savaşı’nda izlediği tarafsızlık politikasını terk etmiş oluyordu. 517 Bir anlamda Batı’ya kendisini affetirmiş oluyordu.

511 Sander, a.g.e., s.71 512

Harris, a.g.e., s.39 513

Ali Halil, Atatürkçü Dış Politika ve NATO ve Türkiye, İstanbul 1968, s.121, D.P’nin Kore’ye asker gönderme kararını BMM’den geçirmediği için eleştiriye uğradı. Mükerrem sarol, Bilinmeyen Menderes, İstanbul, 1983, C.I, s.214; Mümtaz Soysal, Dış Politika ve Parlamento, Ankara 1964. ss.196-197

514

Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşa’ lı Yılları, DP’nin altın yılları, 1950-1954 Ankara s.87 515

Ayın Tarihi, Aralık 1950, s.92, Ayrıca Kore Savaşına Türkiye’nin katılması, Türkiye’nin Nato’ya girmesine daha güçlü zemin hazırladı. G.McGhee, a.g.e, s.143

516 Türk askerinin Kore’de gösterdiği başarının etkisi büyüktü. Erkin, Dışişlerinde…, C.II., Kısım I. S.201, Sadi Koçaş, Atatürk’ten 12 Mart’a İstanbul 1977, C.II ss.566-572; Ahmet Emin Yalman, Yakın tarihte Gördüklerim ve

Geçerdiklerim ( 1945-1970) , İstanbul, C.IV, s.240

517 Jeamahn Suh, Kore Savaşının Türk Dış Politikasına Etkileri, Ankara, 1973, Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınlanmamış Doktora Tezi, s.110

Türkiye Kore Savaşının getirdiği güvensizlik ortamı içinde 1 Ağustos 1950’de ikinci müracaatını yaptı. Türkiye’ nin Yunanistan’la yaptığı bu girişim de kabul edilmedi. Yalnız olumlu bir gelişme olarak NATO Konseyi, Akdeniz’in savunulması için gerekli planlama işlerine Türkiye’ nin de katılmasına karar verdi. Türkiye ve Yunanistan bu çağrıya müspet cevap verdi.

NATO tarafından üyeliği reddeden Türkiye, Washington Büyükelçisi F.Cemal Erkin yoluyla 1951 Şubatında, A.B.D.’nin 1939 Türk- İngiliz- Fransız ittifakına katılarak, iki ülke