• Sonuç bulunamadı

Batı Dünyası

FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKALAR

A-TÜRKİYE VE ORTA DOĞU POLİTİKALARI 1)Türkiye’nin Dış Politika İlkeler

4) Batı Dünyası

I.Dünya Savaşından sonra yapılan barış anlaşmaları mağlup devletleri tatmin etmemişti. Almanya, 1.Dünya Savaşında ateşkes imzaladığı vakit Alman orduları Almanya dışında idi. Keza Osmanlı İmparatorluğu’ da aynı şekilde idi. A.BD. Başkanı Wilson tarafından öne sürülen ilkelerden biri de zafersiz barıştı. 345 Buna göre savaş sonunda galipler mağlup devletlerden toprak talep etmeyeceklerdi. Mağluplara umut veren bu beklenti savaşın bitmesine olumlu etki yarattı. Wilson koşulları herkes için adil olmayan bir barışın uzun sürekli olmayacağını söylemişti.

Savaş sonunda barışı devamlı kılmak için Milletler Cemiyeti’nin kuruluşuna gidildi. İngiltere ve Fransa ise geleneksel dış politika izlenmesinden yana idiler. Bu devletler sömürgeciliğin devamını istiyorlardı. Ama diğer yandan yeni durum sömürgeciliğe izin vermiyordu. Yeni tip bir sömürgecilik olan manda yönetimleri tesis edildi ve İngiltere ve Fransa eski tip sömürgeciliklerini yeni bir biçimle sürdürme yolu tuttular.

Savaş aslında İngiltere ve Fransa ‘ ya ağır darbeler vurmasına karşın savaşın sonunda A.BD.’nin tekrar kendi içine dönmesi ile bu devletler Avrupa’da istedikleri düzenlemeleri yapma imkânına kavuştular. Bu dönemdeki bir başka büyük devlet olan Rusya ise kendi sorunları ile uğraşıyordu. 1917’deki devrimden sonra, iç savaşlarla uğraşmak zorunda kalmıştı. Zorunlu olarak savaş sonunda dünya politikasının merkezi Avrupa idi. Bu durumda İngiltere Avrupa’da en güçlü devlet görüntüsü veriyordu. Fransa ‘ nın temel endişesi ise Almanya idi ve buna bağlı olarak Avrupa’da Anti-revizyonist devletler bloğunu oluşturmak peşine düştü. Çünkü Küçük Entente’i oluşturduktan sonra 346 bunu Romanya ve Yugoslavya anlaşması izledi. Küçük Entent’i, Fransa, Belçika, Polonya ve Çekoslovakya ile ayrı ayrı ittifaklar oluşturdu. Fransa’nın kendi güvenliği ile ilgili duyduğu endişeler kısmen Leonardo anlaşması ile giderildi. Locarno anlaşması, Batı Avrupa’da barışın korunması amacı ile Fransa, Almanya, Belçika, İngiltere ve

345 Kamuran Gürün, Savaşan dünya ve Türkiye, Ankara 1986, s.21; D.Fromkin, a.g.e., s.398 346 Armaoğlu, Siyasi Tarih, s.468; P.Kenedy, a.g.e., s.326

İtalya arasında ( 1 Aralık 1925) bir dizi anlaşmaların sonucudur. Bu güven anlaşmasına göre Versailles anlaşması ile belirlenen Alman-Belçika ve Alman-Fransız sınırları değiştirilemezdi.

I.Dünya Savaşının getirdiği büyük zorluklar, diğer savaşlarla kıyaslanmayacak ölçüde insan ve maddi kayba neden olmuştu. Avrupa baştan aşağı yıkılmış, bütün yollar tahrip edilmiş ve ziraata elverişli topraklar kullanılmaz hale gelmişti. Dolayısı ile savaş sonrasında bütün devletleri ekonomik ve sosyal zorluklar bekliyordu. A.B.D. bu bakımdan rahattı. Çünkü Savaş A.B.D. topraklarında yapılmamıştı ve bu yüzden ekonomisi istikrar içerisinde idi.

Savaş sonunda kurulan Milletler Cemiyeti düzensizlikleri düzeltecek bir üst mahkeme olacaktı, bu örgütün kurulması savaş sonunda yaratılan iyimser havanın getirdiği bir olaydı. Sorunların bir masa etrafında tartışılarak çözümlenmesi bekleniyordu. Cemiyete kuruluşunda İngiltere hakimdi. A.B.D ve Sovyetler ise cemiyetin dışında kalmışlardı. 347 Cemiyet Batının savaş bitkini kamuoyu tarafından büyük destek gördü. Nitekim 1930 yılına kadar Avrupa’da barışçı yönde adımlar atıldı.

Avrupa’da bu dönemde statükocu devletler ve statükocu olmayan devletler vardı. Bunlardan statükocu olmayan devletler I.Dünya Savaşı sonrasında kurulan dengeleri bozmak istiyorlardı. Bunların başında da İtalya ve Almanya vardı. İtalya, Mussolini’ nin iktidara gelmesinden sonra yayılmacı bir politika takip etti ve sonunda Habeşistan’a saldırdı. Bu gelecekteki tehlikenin de bir bakıma habercisiydi. İyi niyetlerle kurulan Milletler Cemiyeti bu saldırıyı önleme konusunda çaresiz kaldı. İtalya açıkça Milletler cemiyeti’ni hiçe sayıyor ve Akdeniz’e “ Mare Nostrum (Bizim Deniz) diyordu. 348 İtalya bununla da kalmayıp hızla silahlanıyordu. Mussolini 1922’de iktidara geldi.

1930’lardan sonra Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesi Avrupa barışı için tehlike sinyalleri idi. 1929 Dünya ekonomik krizi 349 Avrupa’ yı da etkiledi özellikle Almanya’da hiper enflasyona neden oldu. Dünya ekonomik krizi ile24 Ekim 1929’da New York borsasında ani bir panik yaşandı ve bunun sonucu olarak hisse senedi fiyatı endeksi iki hafta içinde büyük düşüş gösterdi. Bankalar kredileri kesti ve birçok iş sahibi iflas etti. Almanya’da işsizlik artarken Mark’da hızla değer kaybetmeye başladı. Almanya tarafından gönülsüz imzalanan Versialles

347 Kennedy, a.g.e., s.340

348 John S.Gibbon, İdeology and World Affairs, Boston, 1967, s.206; Mussolini’ nin dış politikası hakkında bkz. Armaoğlu, Siyasi Tarih, s.487; Mussolini, Habeşistan saldırısını gizlilik içinde sürdürüyordu. Gemilere Bari limanından asker bindirip, Akdeniz’ e gönderildiğini gören Türk elçisi, Ankara’ya “ bize geliyor” diye telgraf çekti. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Zoraki Diplomat, İstanbul 1955, s.66

anlaşmasını bu ülke açısından onur kırıcı olarak görüyorlardı. Sonunda hem siyasi kriz, hemde ekonomik zorluklar Hitler’in iktidara gelmesine yol açtı.

Hitler’in iktidara gelmesi ile Almanya hemen revizyonalist bir politika izleyerek Versailles Anlaşmasının getirdiği yükümlülükleri birer birer atmaya başladı. Bu dönemde Almanya, ekonomisini rayına oturturken aynı zamanda da silahlanmaya başladı. 1939’a geldiğinde Almanya Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri olmuştu.

Statükocu devletlerden İngiltere ise kendi ekonomik sorunları ile uğraşırken, Almanya’ yı yatıştırma politikası izlemeye başladı. İngiliz sömürgelerinde de 1930’lardan sonra huzursuzluklar arttı. İngiltere bir yandan sömürgeleri ile uğraşırken, diğer yandan Almanya tehlikesine karşı da silahlanmaya mecburen girişti. 1929 yılına gelindiğinde İngiltere bütün dikkatini Avrupa ve Akdeniz bölgesine çevirdi. İngiltere, Polonya, Romanya, Yunanistan ve Türkiye’ ye garantiler vererek Alman ve İtalyan tehlikesini azaltmaya çalıştı. 350

Sovyetler Birliği de Avrupa’nın güçlü devletleri arasına girmişti. Sovyetler kendi sorunlarını hallettikte sonra reformlara girişti. Sovyetler 1930’lardan sonra istikrara kavuşmasına karşı Avrupa’dan kuşku duyuyordu. Buna rağmen Sovyetler 1934’de Milletler Cemiyeti’ne üye oldu. Ancak Avrupalı devletler komünist yönetime güven duymadılar. Nitekim Sovyetlerin 1939’da Almanya ile saldırmazlık paktı imzalaması, II. Dünya Savaşına giden yolu açtı.

Diğer bir güç ise A.B.D idi. A.B.D., I.Dünya Savaşından sonra yine kendi içine döndü. Savaşı kendi toprakları içinde yapmadığından ekonomik gücü oldukça iyi idi. II. Dünya Savaşı öncesinde büyük bir güçtü ancak Avrupa’daki gelişmelere seyirci kalıyordu.

II. Dünya Savaşından sonra Avrupa dünya politik merkezi olma özelliğini kaybetti. Bunun yerine iki kutuplu bir dünya oluştu. Bu oluşan yeni dönemin özellikleri, savaş öncesi durumdan oldukça farklıydı. Şimdi iki büyük devlet, A.B.D.ve Sovyetler Birliği dünya politikasını belirliyordu.

Sovyetler dünya politikasına ideolojik yaklaşımı soktu. Komünizm Sovyetler Birliği’nin dış politikasını yön veren temel etken oldu. İşte bu durumda Sovyetlerin karşısına A.B.D. öncülüğünde hür dünya diye adlandırdığımız blok ortaya çıktı. Bu iki bloğun varlığı, bloklar arasında bu kez “ soğuk savaş” dönemini başlattı. 351 Dünya komünist olarak iki blok arasındaki mücadele bütün dünyaya yayıldı.

350 Aptülat Akşin, Atatürk’ün Dış politika ilkeleri ve Diplomasi, İstanbul, 1966, s.105

351 Soğuk savaş , fiziksel şiddet olmaksızın, tehditler, engellemeler, propaganda vs.den oluşan bir husumet durumudur. Fred Halliday Yeni Soğuk Savaş Sovyet-ABD İlişkileri, İstanbul, 1985, s.15

İdeolojik yaklaşımın Sovyet dış politikasına egemen olması, Batı ülkelerini endişeye sevk etmişti. Sovyetler Birliği Dünya Proletarya İhtilali peşindeydi ve kapitalist ülkelere düşmandı. II. Dünya Savaşından sonra gelişen olaylar Batı ülkelerini Sovyetleri durdurma çabasına itti. Savaş sonunda Batı ülkeleri askerlerini terhis ettiği halde Kızıl Ordu terhis edilmemişti. Sovyetlerin bu yayılmacılığına karşı çok geçmeden Batı Ülkeleri Avrupa Birliğini oluşturdular. Ancak bu birlik A.B.D. olmadan Sovyet tehdidine karşı koyacak güçte değildi. Bunun sonucu A.B.D.’yi de kapsayan NATO kuruldu. Böylelikle Sovyetlerin karşısına A.B.D. çıkmış oldu.

Sovyetler Birliği’nin Türkiye ile komşu olması ve bu devletin yayılmacı bir politika izlemesi Türkiye’ yi kuşkulandırdı. Türkiye, Sovyetler’e karşı güvenliğini Batı’ya dayandırmaya çalışırken, aynı zamanda Komünizme karşı sert bir tutum takındı. Türkiye, dış politikasında Sovyet faktörüne dikkat ederken, bu devlete karşı kurulan bloklara katılmak istedi.

II. Dünya Savaşı sonrası gelişmeler Sovyetler ve Komünizm tehlikesi dünya gündemini işgal etti. Türkiye Sovyetlere karşı mücadele ederken, Arapları da yanına çekmek istedi ise de Orta Doğu’da durum farklıydı. Orta Doğu ülkeleri için Sovyetler Birliği ile onun savunduğu Komünist ideoloji bir tehlike olarak görülmüyordu.

Dolayısıyla mevcut gelişmeler Türkiye ile Araplar arasında görüş açısını derinleştiriyordu. Türkiye Orta Doğu’da Arap gerçeğini tam olarak irdeleyemediği için, bu ülkelerle yakınlaşma girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı.

II. Dünya Savaşı’ndan sonrasındaki bir başka gelişme sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmasıdır. Bağımsızlık hareketleri sonunda yeni kurulan devletler 1955’lerden sonra özellikle Birleşmiş Milletler de etkin oldular.