• Sonuç bulunamadı

İsrail’in Kuruluşuna karşı Türkiye’nin tutumu

FİLİSTİN SORUNU VE TÜRKİYE’NİN DIŞ POLİTİKALAR

A-TÜRKİYE VE ORTA DOĞU POLİTİKALARI 1)Türkiye’nin Dış Politika İlkeler

B- İSRAİL DEVLETİ’NİN KURULUŞU

3- İsrail’in Kuruluşuna karşı Türkiye’nin tutumu

Birleşmiş Milletlerin Filistin’i taksim planı Arap ülkelerinde tepkiyle karşılandı. 1947 sonlarına doğru Araplarla Yahudiler arasında çatışmalar meydana geldi. Birleşmiş Milletler’ in 29 Kasım 1947’deki kararında Türkiye’nin, Araplarla birlikte hareket ederek aleyhte oy kullanması 459 Arap ülkeleri tarafından memnunlukla karşılanmıştı.

Arap ülkeleri 17 Aralık 1947’de Kahire’ de aldıkları kararlara 460 uygun olarak 14-15 Mayıs 1948’de Filistin’i işgale başladılar. Bunlar Birleşmiş Milleter kararına karşı mücadele etmek, taksimi önlemek ve başarına ulaşmak için mücadeleye karar almışlardı. Bu durum karşısında Birleşmiş Milletler, 20 Mayıs’ ta taraflar arasında arabuluculuk yapmak üzere İsveçli kont Bernadotte’ yi görevlendirdi. Araplarla Yahudiler arasında ateşkes sağlandıktan sonra Birleşmiş Milletler temsilcisi Bernadotte çalışmalarına başladı. Ancak 11 Eylül’de Kudüs’te bir Yahudi tarafından öldürüldü, ama raporunu tamamlamıştı. 461 Raporunda, İsrail devletinin varlığının artık kabul edilmesini ve bu devletin kesin sınırlarının çizilmesini tavsiye etmişti. Bu rapora Araplar karşı çıkarken A.B.D. ve Fransa desteklediler.

12 Aralık 1948’de A.B.D, Fransa ve Türkiye temsilcilerinden oluşacak bir Filistin uzlaştırma Komisyonu kurulmasına karar verildi. 462 Ve Genel Kurul 29 Aralık’ta ateşkes çağrısı yaptı. Mısır ve İsrail bu karara uydular. 13 Ocak 1949’da Rodos’ta görüşmeler başladı ve bu görüşmeler 24 Şubat’ta bir anlaşma ile sonuçlandı. Anlaşmaya göre taraflar askeri harekata başvurmaktan kaçınacaktı. Anlaşma mütareke sınırını çiziyor fakat bu sınırların siyasi ve ülke sınırı olmadığı belirtiliyordu. 463

Filistin Uzlaştırma Komisyonunda, 27 Nisan’da İsrail ile dört Arap ülkesi bir araya getirildi ve Arap mültecilerinin geleceği, Kudüs’e uluslar arası statü verilmesi, sınırların çizilmesi konusunda görüşmeler başladı. Ancak bu görüşmeler bir sonuca ulaşamadı ve 25 Haziran’da kesildi.

459

Türkkaya Atatöv, “ The Palestine Question and Turkey”, Türk-Arap İlişkileri: Geçmişte Bugün ve Gelecekte, Ankara, 1979, s.209: İsmail Soysal, “ Turkish-Arap Diplomatic Relation After the Second World War ( 1945-1986), TAİV, s.250

460 Armaoğlu, a.g.e., s.90 461

Ulus,12 Eylül 1948: Bassiouni, a.g.e., s..42

462 Ulus, 12 Aralık 1948; Ayrıca bu komisyona Türkiye’ nin seçilmesi gazetede Arapları memnun etti şeklinde haber çıktı. Ulus, 13 Aralık 1948

Türkiye’nin bu komisyona seçilmesi Araplarla olan yakın konumdan uzaklaşmasına neden olmuştur. Çünkü bu komisyonun kurulmasına Araplar aleyhte oy kullanırken, Türkiye lehte oy kullanmıştı. 464

Türkiye’ nin Arap politikasını etkileyen diğer bir olay Türkiye’nin İsrail’i tanımasıydı. Arap-Yahudi çatışmalarında465 Türk kamuoyu Arapları desteklemekteydi. 466 Basında çıkan haberlerin ağırlık noktası çatışmalarla ilgiliydi ve bunlar yorumsuz olarak veriliyordu. Araplar lehine tutum sergilemesinin nedeni de Yahudilerden duyulan kuşkuydu. Sovyetlerin Yahudileri desteklediğine dair bir inanç vardı ve bu doğrultuda haberlere sık sık rastlanıyordu. 467 Yahudiler arasında komünizmin yaygın olduğu şeklinde bir inanç vardı.

Türkiye kendi güvenliğine yöneltilecek tehdit olarak yalnız komünist Rusya’ yı görüyordu. Yahudilerin Ruslar tarafından desteklenmesi ileride Türkiye için iyi olmayabilirdi. Bu konuda M.Faik Fenik imzası ile Vatan gazetesinde çıkan bir yorumda;

“ Yahudilere Rusların Yardım ettikleri söylenmektedir… Yahudilerin saflarında Rus subayların bulunduğu açığa vurulmuştur. Demek Arapların arkasında İngilizler, Yahudilerin arkasında Ruslar vardır. Orta Şark’daki ihtilalin Rusya’nın menfaatlerine hizmet etmesine müsaade edilecek midir? bu takdirde Komünizm, Orta Şarkın en mühim stratejik noktasını ele geçirmiş olacaktır”468 şeklinde sözlere yer verilmişti.

Rusların Yahudileri desteklemesi Türkiye’ de kuşkuyla karşılanmakla birlikte Filistin konusunda Arapları desteklemekten de yavaş yavaş vazgeçiliyordu. Bu değişiklik Ulus gazetesinde Filistin probleminin asıl memleket sahipleri ile konuşularak, dıştan ve kuvvet yolu ile çözümlenmesi mümkün olmayacağı; tutulacak en iyi yolun intizar ve yatıştırma politikası olduğu; Yahudiler müfsit ve taksim dileklerinden vazgeçerse Filistin meselesinin zamanla bütün ilgilileri tatmin edecek şekilde çözümleneceği şeklinde yorumlandı.469 Taraflar arasında bir uzlaşmayı Türkiye savunmaya başladı. Basında çıkan yazılarda “ Arap kardeşlerimiz” diye söz edilirken, diğer taraftan “ Yahudi dostlarımız” deniyordu. 470

464

Yearbook of the United Nations 1948-1949, ss.147-146 465

Geniş bilgi için Bkz. Larry Collins-Dominique Lapierre, Kudüs Ey Kudüs İstanbul, 1994 466

Ömer Rıza Doğrul, “Gittikçe Büyüyen Tehlike” , Cumhuriyet, 24 Nisan 1948; Arap cephesini dolaylı

desteklemek amacıyla 1948 Kasımından itibaren Filistin’e göç etmek isteyen Türk uyruklu Musevilere çıkış vizesi verilmedi. Fakat bu yasaklama 6 Şubat 1949’da kaldırıldı. Y.Kurat, a.g.m., s.281

467

Komünistler Filistin’e akın ediyormuş, Ulus 5 Şubat 1948; Yahudi ordusunda Ruslar varmış, Ulus, 22 Mart 1948 468 Vatan, 1 Mayıs 1948

469 Ulus, 26 Mart 1948 470 Ulus, 15 Mayıs 1948

Arap-Yahudi çatışmalarında A.B.D. ile Sovyetlerin aynı tutumu takınmaları Türk kamuoyunu şaşırtmıştır. Sovyetlerin hedefi karışıklık çıkartmak olduğuna göre A.B.D ile ortak politikasına anlam verilemedi. 471

İsrail 14 Mayıs 1948’de kurulduğunda Türkiye’nin bu yeni devlete bakışında bir değişiklik olmadı. Türkiye tarafsızlık politikası izlemeye başladı. Türkiye Arap kardeşlerinin lehinde hareket etti. Yahudi dostlarımızın hayat haklarını inkara asla imkan yoktur, şeklinde ifadelere ratlıyoruz.472 bu tarafsızlık politikasının bir nedeni de İsrail’in yaşama şansının az olması görüşüydü. 473

Bu durum kısa sürede yerini iyi ilişkiler ve işbirliğine bıraktı. Genç İsrail Türkiye’de çok sempati topladı. Çölün yeşermesi, ilim, sanat, kültür, iktisat ve hatta askeri alanlardaki başarıları için çok olumlu şeyler söylendi. Türkiye, İsrail devletini Orta doğu’nun tek demokrasisi olarak gördü. İki devlet komünizmin yayılmasına ve teröre karşı beraber çalıştılar. Suriye ile Türkiye ve Mısır ile Türkiye arasında sık sık görülen gerginlikler İsrail-Türkiye ilişkilerini pekiştirdi. İsrail’e göç eden Türk Yahudileri İsrail’de güçlü bir Türk lobisi teşkil ettiler. Ermeni, Rum ve Arapların Türkiye’ye karşı çalışmalarını genellikle onlar dengelediler.

Türkiye, 1949 başlarında İsrail’e karşı tutumunu değiştirmeye başladı. Bunun nedenlerinden biri Türkiye’ nin Truman doktrini ile A.B.D. yardımı alması ve Batılı ülkelerin İsrail’i tanımasıydı. Türkiye Şubat 1949’dan itibaren İsrail’i tanıma yolunda bir eğilim göstermektedir. Nitekim Ulus’ta çıkan bir yazıda mevcut şartlar altında Filistin’de kurulmuş olan İsrail devletini tanımamak mümkün değildir, demişti. Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, 8 Şubat 1949’da verdiği demeçte “ İsrail devleti bir vakıadır. 30’dan fazla devlet tanımıştır. Arap temsilcileri de İsrail temsilcileri ile konuşmaktadır. Türkiye’ ye gelince Uzlaştırma Komisyonunda vazifemizi daha iyi görebilmek için bugünkü durumumuzu değiştirmeyi daha faydalı buluyoruz 474 demekteydi.

Türkiye’ nin İsrail’i tanımasında A.B.D.’nin bu ülkeyi 31 Ocak 1949’da resmen tanımasının büyük etkisi oldu. Türkiye 28 Mart 1949’da İsrail’i ilk tanıyan Müslüman ülke oldu.

471

Ulus, 13 Ocak 1948; Türkiye Sovyetlerle A.B.D.’nin aynı çizgide olmasını mümkün görmüyordu.

472 Ulus, 15 Mayıs 1948: Türkiye’ nin bu dönemde tarafsızlık politikası izlediği konusunda görüş birliği vardır. Haluk Ulman, “ Türk Dış Politikasına Yön veren Etkenler”, SBFD, Eylül 1968, CXXIII, No.3 s.244; İ.Soysal, a.g.m., s.252

473 Araplar tanımadıkça bir sonuç çıkmaz yorumları yapıldı. Selim Sabit., “ Hiçbir Faydası Olamayan Tanımalar” Tasvir, 19 Mayıs 1948; Aynı tür bir yorum için bkz. Ulus.

475 Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak, İsrail Dışişleri Bakanı Levi Eşkol’e gönderdiği 28 Mart

1949 tarihli mektubunda Ankara’ nın Tel Aviv’i tanıdığını belirtiyordu. Bununla ilgili resmi hükümet bildirisinde, Türkiye’ nin İsrail’i tanımakta gecikmesinin Arap komşularının hatırı için olduğu, fakat bu ülkelerin bazıları İsrail’in varlığını tanıyarak onunla mütareke yaptıkları veya yapmakta olduklarına göre, artık Ankara’nın da Tel Aviv’i tanımasında bir sakınca kalmadığını belirtiyordu. 476

Hürriyet’ de çıkan bir yazıda ise “ hudutlarımızdan pek uzak olmayan bu devletin teşekkülünü memnunlukla kaydediyoruz. Arap Birliğini teşkil eden devletlerin arzuları her ne kadar bu merkezde değilse de, ortada hakikati kabul etmek zarureti vardır. Çalışkan bir millet olan Yahudilerin ticaret olduğu kadar siyasette de muvaffak olacağını ümit ediyoruz… Biz başta olmak üzere bütün devletlerin arzusu Filistin’de nihayet sükûnun avdetinden ibarettir. “ 477 diyordu.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 1 Kasım 1949’da TBMM’ni açış konuşmasında, konuya değiniyor ve şunları söylüyordu: “ yeni doğan İsrail devleti ile siyasi münasebetler açılmıştır. Bu devletin Yakın Doğu’da bir barış ve istikrar unsuru olacağını ümit ediyoruz. “ 478

Türkiye bu tavrı ile Araplardan uzaklaşmış oluyordu. Artık Türkiye için Batı desteği önemliydi ve kendisini batı Kulübü üyesi görüyordu. 479 Bu durum Arapların beklentilerine cevap vermekten uzaktı. Ancak Türkiye 1948–1949 Arap-İsrail savaşını sona erdiren ateşkes anlaşmaları üzerine ve Güvenlik Konseyinin de desteklemesiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 11 Mayıs 1949’da İsrail’i Birleşmiş Milletler’e üye kabul etti. Türkiye bu oylamada çekimser oy kullandı. Genel Kurul oylamasında ise, 12 olumsuz, 37 olumlu ve 9 çekimser oy kullandı. Türkiye bu oylamada da yine çekimser oy kullandı. 480

Türk- İsrail ilişkileri iyi bir seviyede gelişmeye başladı. Nitekim Asım Us, bu konuda şunları yazdı; İktisadi İlişkiler iyi, Türkiye’ nin İsrail devletine ihracatı 6–7 milyon liradır. Hayfa’daki petrol tasfiyehaneleri faaliyette iken Türkiye’nin bu ihtiyacı oradan petrol ithalatıyla

475 Keesing Contemporary Archiveu, 1948-1950, S. 9892 Batılı yazarlar Türkiye’ nin İsrail’i tanımasını Batıya hoş görünmek kaygısı ile tanıdığı ileri sürer. Ersin Onulduran, “ Türkiye’ nin Arap ülkelerine Karşı Dış Politikasında

Son Gelişmeler”, Türk-Arap ilişkileri ; Geçmişte , Bugün ve Gelecekte, Ankara, 1979, s.68 İsrail’i tanıyan ikinci Müslüman ülke İran’dır, Bkz. Nachmani, a.g.e., s.207

476 Cumhuriyet, 29 Mark 1949

477 Ayın Tarihi, Mart 1949, ss.62-63; 30 Mart 1949 tarihli Hürriyet’ te İsrail’i tanımakla Asya işlerine karşı bigane kalmadığımızı ispat ettiğimiz ileri sürüldü. Hürriyet. 30 Mart 1949

478 Kazım Öztürk, Cumhurbaşkanlarının Türkiye Büyük Millet Meclisi Açış Nutukları, İstanbul, 1969, s.415 479 Türkkaya Atatöv, a.g.e., s.211

karşılanıyordu. İsrail devleti ile arasında normal siyasi ve iktisadi münasebetler kurulacak olan Türkiye Araplık alemi ile olan gelenekli dostluk ve samimi kardeşlik bağlarına dayanarak taraflar arasında uzlaştırma rolüne girebilir. 481

Savaşın bitişiyle dört bin kadar Türk Yahudisi İsrail’e göç ettiler.482 Türk kamuoyu bu göçü çok kötü bir şekilde karşıladı. Recep Peker’den sonra Başbakanlığa gelmiş olan Hasan SAKA hükümeti, Yahudilerin Türkiye’den çıkışlarını yasakladı. Yasak daha sonra değiştirildi, İsrail hariç olmak üzere, yurt dışına gitmek serbest bırakıldı. Bu yasak Arap devletlerinin baskısı ile konulmuştu. Bir miktar Yahudi İtalya ve Fransa yoluyla İsrail’e göç ettiler. Basında Yahudilerin tavrını cesaretle açıklayan Yahudiler çıktı. Dr. Eli ŞAUL Demokrat İzmir gazetesinde bir dizi yazı yayımladı ve yazılarında, Türkiye’den İsrail’e göç eden her Yahudi’nin bir Türk propagandacısı olacağını ve bundan Türkiye’ye sadece fayda geleceğini yazdı.483 Ona göre, hem sadık bir Türk hem de iyi bir Yahudi olma olanağı vardı ve bu iki olgu birbirleriyle çelişmiyorlardı.

Yahudilerin dolaşım ve göç özgürlüklerindeki sınırlamalar uzun sürmedi. 1949 yılında Şemsettin GÜNALTAY Hükümeti bu sınırlamaları iptal etti. Türk Yahudileri, Türkiye’den İsrail’e doğrudan göç edebildiler. Buna ek olarak Türk denizcilik şirketleri İstanbul ve İzmir’den Hayfa’ ya gemi çalıştırmaya başladılar. Dört yıl içinde Türk Yahudilerinin çoğu İsrail’e göç ettiler. Bu göç, Türk Yahudilerinin Türkiye’deki yaşam koşullarının her bakımdan mükemmelleştiği bir dönemde oldu. Fakat demokrasi ve onunla beraber hoşgörü ve iktisadi kalkınma, Varlık Vergisi’ni ve Aşkale’yi derhal unutturamamıştı. Toptan göç 1941–1943 yıllarındaki zorluklardan doğdu.

Türk- İsrail ilişkileri 1950’den sonra da gelişmeye devam etti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, 1 Kasım 1950’de TBMM’ni açış konuşmasında “ İsrail Devleti ile normal münasebetlerimiz gelişme yolundadır. Bu memleketle elçi teati edilmiş 484 ve bir de ticaret sözleşmesi akdedilmiştir. Arabulma Komisyonunda da taraflar beynindeki pürüzlü meselelerin tasviye şekline bağlanması için her türlü tarafı tatmin edecek mütemadi gayret sarf etmekteyiz 485 diyordu.

481 Asım Us, “ Türkiye-İsrail Münasebetleri” Ulus, 10 Ekim 1949 482

Bu konuda geniş bilgi için bkz. Rıfat Bali, Aliya: Bir toplu Göçün öyküsü (1946-1949) İst.2003 483 L’ Etolite du Levant, 26 Ekim 1948

484 Türkiye Seyfillah Esin’in 9 Mart 1950’de Tel Aviv’e elçi olarak atadı. İ.Soysal, a.g.m., s.252 485 Öztürk, a.g.e, s.443

Bütün bunlara rağmen Türkiye – İsrail ilişkileri hala sağlam temellere oturmuş değildi. Bu dönemde Türkiye anti –Rus bir politika izliyordu ve komünizme düşmandı. Türkiye için komünist ve komünist olmayan dünya vardı ve tarafsızlık politikası Rusların amacına hizmet eden bir tarzdı. İsrail’ in de tarafsız olması onun bu görüntüsünü saklamak içindi. Böylelikle Türkiye’ nin İsrail’e kuşkuyla bakmasına neden oluyordu.

Türkiye, bu açıdan bakınca İsrail’in komünist tehdit olmasından korkuyordu. Nitekim İsrail, Türkiye’ yi komünist olmadığı konusunda tatmin etmek amacıyla, Kore savaşında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ nun politikasına destek verdiğini açıkladı. Bu gelişmeden hemen sonra Türkiye ile İsrail arasında bir ticaret anlaşması imzalandı. 486

Türkiye İsrail’le sosyal alanda ilişkilerini de geliştirdi. Buna paralel olarak da İsrail’le Türkiye arasında ticari ilişkiler gelişti. Yukarıda değinildiği gibi 1950 yılında iki ülke arasında ticaret anlaşması imzalandı. 487 İsrail in İstanbul Başkonsolosu Moshe Galli’nin 24 Aralık 1954’de verdiği bir demeçte, 1950 yılında iki ülke arasında bir ticaret anlaşması imzaladı ve dış ticaret hacmi 1951 yılında 9 milyon Türk Lirası iken, 1952 yılında 13 milyon ve 1953 yılında da 65 milyon Türk Lirasına çıktı. 488 İsrail İzmir Fuarına katıldı. 489

Türk- İsrail askeri işbirliği gelişti. Askeri işbirliği son derece gizli tutuldu. İsrailli askeri uzmanlar Ankara’ ya geldikleri zaman İsrail’ in Ankara Büyükelçisi Eliyahu Sasson’un haberi olmuyordu. Sasson, Moşe Dayan’ı Ankara’da gördüğü zaman çok şaşırmıştı. 490

Türkiye İsrail’le askeri alanda bilgi alışverişi yaptı. İsrail uzmanları Türkiye ‘de havaalanları inşa etti. Bu işbirliğinin aynı zamanda İsrail, Türkiye, İran ve Etiyopya arasında bir ittifak anlaşması olduğu iddia edildi. 491 Bu çevre anlaşmasının A.B.D tarafından da desteklendiği ve uzun süre yürürlükte kaldığı öne sürüldü. Zaman zaman Araplar Türkiye’ nin İsrail ile askeri anlaşması var diye suçlamışlarsa da bu Türkiye tarafından reddedildi.

Diğer yandan Türkiye ile İsrail arasında hem kültürel, hem de sportif faaliyetler yapıldı. Bu dönemde Türkiye, İsrail ile her düzeyde ilişkileri gelişti.

İsrail Devleti’nin kurulması, Türk Yahudilerinin bir bölümünün İsrail’e göç etmelerinin genel nedenidir. Olaya daha yakından bakacak olursak kimileri için daha kişisel nedenlerin

486

A. Nachmani, Israel, Turkey and Greece, 1987, London, s.52; Düstür, 3.tertip, C.32, ss.352-358

487 Zafer, 6 Temmuz 1950, İsrail’le dün bir ticaret anlaşması imzaladı. Türkiye ile İsrail arasında 10 Aralık 1951’de Hava taşımacılığına dair bir anlaşma daha imzalandı. Anlaşma için bkz. Düstür, 3.Tertip, C.33, ss.91-98

488

Ayın Tarihi, Aralık 1954, s.37

489 Bkz. İsrail 1955 İzmir Enternasyonal Fuarı- Özel Sayı, İstanbul 1955 490 Nachmani, a.g.e, s.39

olduğu da görülecektir: daha yüksek ücret, iyi bir iş, dini duygular v.s...İsrail’e göç eden Türk Yahudileri’nin Türk toplumu ve Türkiye için genelde olumlu anı ve izlenimlere sahip oldukları da belirtilmelidir.492

1950 sonrasında Türkiye, Arap devletleri ile İsrail arasındaki anlaşmazlıkların görüşmeler yoluyla ve Birleşmiş Milletler kararlarına uymalarıyla çözebileceklerini savundu. Selim Sarper, New York’da Şubat 1952’de Arap-İsrail meseleleri hakkında şöyle dedi: “ İki tarafta mütareke vesilesiyle meydan çıkan meselelerde hissiyatla hareket etmekte ve bu hususta Birleşmiş Milletlerce verilen kararlara uymaktadırlar. 493 Başbakan Adnan Menderes , 1954 yılı Haziran’ında A.B.D.’yi ziyareti sırasında Arap-İsrail anlaşmazlıkları hakkında sorulan bir soruya cevaben bununda milletleri büyük ve müşterek tehlike önünde birleştirmekten alıkoyan manevi sebeplerle ilgili bedbaht meselelerden biri olduğunu söyleyerek demiştir ki: “ Bu gün için zor görünse bile, sabır ve teenni ile müspet bir neticeye ulaştığımıza eminiz… Biz, sulhsever milletler arasında yalnız ihtilaf olmamasına hatta küçük kırgınlıklar bile olmamalı ve bu milletler, tecavüz tehlikesine karşı tam bir tesanüt sağlamalıdırlar. İyi niyetle ve vakıaları kabul etmek suretiyle, komşular arasında mevcut olabilecek şüpheleri bertaraf etmenin çareleri kolaylıkla bulunurlar. İsrail’ in yaşama hakkını ve Arap memleketlerinin yaşam hakkını kabul etmek lazımdır. Düşünürken hissiyata değil akıl ve mantığa yer verilmelidir.” 494 Türkiye İsrail ‘in hayat hakkını Arapların da tanımasını istiyordu. Bu durum Arap dünyası tarafından hoş karşılanmadı.

Türkiye İsrail’in kurulmasına kuşkuyla yaklaştıktan sonra Türk-A.B.D. ilişkileri geliştikçe İsrail’ e olan tutumunu değiştirdi. Türkiye ‘ nin İsrail ‘in tanınması bir bakıma modern batı tipi bir toplum olduğumuzun bir göstergesiydi. Araplarla aynı dini paylaşmamıza rağmen din öğesine dikkat edilmeksizin Müslüman olmayan bir ülkeyi Türkiye tanıyordu. Bu durum soğuk savaş döneminde Batı desteğini kazanmamıza neden oldu. Diğer bir nokta ise Türk-İsrail ilişkilerinde belirleyici olan komünizm faktörü idi. Türkiye, İsrail ‘ in tarafsızlık 495 politikasından kuşkulandı. İsrail’ den emin oluncaya kadar işbirliğine gitmekten çetindi. F.Rüştü Zorlu, Bandung Konferansını değerlendirirken, tarafsızlığı, Rusya’nın politikasına götürülmek hedefi güden bir hareket olarak yorumladı. Ancak İsrail ‘in komünist bir devlet olmadığı anlaşılınca yakın bir ilişkiye gidildi ve 1955 yılına kadar da iyi bir düzeyde gelişti.

492 Walter F. WEİKER The Unseen İsraellis-The Jews from Turkey in İsrael, Center for Jewish Community Studies Boston 1988 s. 40

493 Ayın tarihi, Şubat 1954, s.72 494 Ayın tarihi, Haziran 1954, s.96 495 Bkz. Ayın Tarihi, Şubat 1956, s.153

V. BÖLÜM

TÜRKİYE’ NİN ORTA DOĞU POLİTİKASINDA YÖN VEREN YENİ