• Sonuç bulunamadı

İNGİLTERE’NİN MANDETERLİK DÖNEMİ 1) 1920 1930 Dönem

FİLİSTİN’DE İNGİLTERE’NİN MANDATERLİK DÖNEMİ VE YAHUDİ SORUNU A Filistin’de İngiliz Mandaterliğinin Kurulması

C- İNGİLTERE’NİN MANDETERLİK DÖNEMİ 1) 1920 1930 Dönem

Filistin, İngiliz yönetimine geçtikten sonra bölgede huzursuzluk artmaya başladı. İngilizlerin, bölgede yaşayan toplumların yapısı hakkında herhangi bir bilgisi yoktu. İngilizler I. Dünya Savaşı’nda Araplara verilen sözler nedeniyle Arapları kandırmıştı ve bölgeyi rahatça idare edebileceklerini düşünüyorlardı. Oysa Filistin’de yaşayan Araplarla Yahudilerin beklentileri çok farklıydı. Weizmann liderliğinde, Paris Barış Konferansı’na katılan Yahudiler, Filistin’de Siyonist isteklerin kabul edilmesi yönünde çaba sarf ettiler. Yahudilere göre İngiltere nasıl İngilizlere ait bir yer olarak tanımlanıyorsa, Filistin de Yahudilerin yeri olarak kabul edilmeliydi.134

Araplar açısından ise durum farklıydı. Değişik görüşler vardı. Filistin yönetiminde söz sahibi olan iki büyük aile arasındaki çatışmalar son buldu. İngilizler, Araplarla Yahudilere verdiği sözlerin dışında Fransızlarla da bölgeyi paylaşmıştı. Şimdi sorunun tam ortasına kendisini buldu. Kamil el- Hüseyin müftü oldu. Kamil el-Hüseyin, Kudüs Müftüsü, Siyonizme ve İngilizlere düşmandı. Neşaşibi ailesinden birisi belediye başkanı oldu. Her iki aile de Siyonizm’e karşı olmakla birlikte Neşaşibiler İngilizlerin Filistin’de olmasından memnundu. Kasım 1918’de Müslüman – Hıristiyan derneği kuruldu.

Yeni yetişen genç Araplar İngilizlere karşıydı. Onların hesapları Siyonist hedefleri boşa çıkaracak, Suriye’yi de içine alan yeni bir devlet kurup, Faysal’ı lider olarak getirmekti. Bu görüş 1918 – 1919 yılları arasında Faysal’ın Suriye yönetimine geçmesinin bir sonucuydu. Faysal, 2 Temmuz 1919’da yapılan Suriye Milli kongresinde kral seçildi. Araplar arasında Al – Nadi al Arabi adlı bir dernek kurulması sonucu 1920 Martında, Milliyetçi Araplar, Suriye Milli Kongresini toplayarak Faysal’ı Suriye kralı ilan ettiler. Bu Filistin’de derin görüş ayrılıkları yaratacak bir gelişmeydi. Fransa bunu kabul edemezdi.

Suriye Milli Kongresi anti-siyonstti ve Faysal’ı da ılımlı Siyonist tavırlarını gidermeye zorladı. Faysal, daha önce Weizmann’la Arap – Yahudi dostluğunu ilan eden bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma Araplara bağımsızlık verileceği vaadiyle imzalandı. Daha sonra Faysal, Amerikalı bir Siyonist olan Felx Frankfurter’e Siyonizme güçlü desteğini ifade eden bir mektup

yazmıştı. Daha sonra bu mesele ortaya çıkınca Faysal, mektubu inkar etti. 135 Kongre Faysal’ı kral seçtiği zaman Filistin’de gösteriler başladı. 4 – 5 Nisan (1920) Hz. Musa Festivalinde Müslümanlar Yahudilere saldırdı. Araplardan 4 ölü 5 yaralı, Yahudilerden ise 5 ölü 211 yaralı vardı.

Bu durumda İngiltere hızlı hareket ederek duruma el koydu. Ancak Arapların işini kolaylaştırdığı iddiasıyla Siyonistlerin tepkisini çekti. İngilizler tarafından atanan Kudüs valisi Ronal Stross, Musa Kazım el- Hüseyin’i belediye başkanlığından aldı. Yerine daha ılımlı birisi olan Raghip al-Neşaşibi’yi getirdi. Yeni belediye başkanı İngilizlerle yakın işbirliğine gitti. Ancak Araplar arasındaki çekişme artarken, bu olaydan sonra da pan – Arap ümitleri sona erdi. Fransızlar Suriye’ye girerek Faysal’ı övmüştü. Bu durum Faysal’ın etrafında büyük Suriye düşünün de sonu oldu. May Salun Savaşı sonunda, 24 Temmuz 1920’de Faysal’ın Suriye’deki yönetimine son verdi. 136 San Remo’da 24 Nisan 1920’de yayınlanan deklarasyon ile birlikte İngiliz askeri yönetimi son buluyordu ve Herbert Samuel, bir Yahudiydi ve Filistin’e atanması

Siyonistler tarafından memnuniyetle karşılandı. Allenby, atandığını duyunca, Curzon’a bir telgraf

çekerek, bir Yahudinin atanmasının tehlikeli olduğunu bildirmişti. 137 Temmuz’da sivil yönetici olarak göreve başlayacaktı.

Faysal hükümetinin yıkılmasıyla, Arapların bağımsızlık ümitleri de sona erdi. Böylelikle Filistin Arapları ve Yahudiler İngiliz mandeter yönetimi altına girdiler.

Filistin’de Arap Yahudi anlaşmazlığı İngiliz mandeter yönetiminin kurulması Arap – Yahudi anlaşmazlığını derinleştirdi. Bölgeyi tanımayan İngiltere her iki tarafı da uzlaştırma politikası izlemeye başladı. 1930’a kadarki dönemde bu politikanın izlerini görmek mümkündür. 1929-1932’de İngiltere, Filistin problemini çözmek için tarihi bir fırsat kaçırmıştır. 138

Filistin’deki İngiliz mandater yönetimini iki dönemde ele almak, İsrail’in ortaya çıkışını ve Arap Yahudi anlaşmazlıklarının temelinde ne olduğunu açıklamak bakımından yararlıdır.

Bununla birlikte İngiliz mandater yönetimi Siyonizm’e ve Yahudilere sempatiyle bakıyordu. Filistin’deki Yahudilerin temsilciliğini Aralık 1920’de Üçüncü Arap Kongresi Yönetme başkanı olan Musa el Hüseyin, (Eski Kudüs Belediye Başkanı) İngiliz yönetimini

135 Alan R. Taylor, İsrail’in Doğuşu, İstanbul, 1992, s. 55

136 Uriel Dann, ‘The Beginings of Arab Legion’ . MES, Vol. 5 ,January 1969. No. 1, s. 181 137

Elie Kedourie, ‘Sir Herbert Samuel and the Goverment of Palestine’. MES. Vol. 5, January 1969, No. 1, s.47; S. Hadawi, a.g.m. , s.72

138 G.Sheffer,’’İntentions and Result of British Policy in Palestine Passfield’s White Paper’’ MES,Vol 9, January 1973, s.43

tanıdı. Bu kongre Müslüman ve Hıristiyanlardan oluşmuştu. Ancak Neşaşibi ailesi katılmamıştı ve bu kongreyi boykot etmişti.

Yahudilere karşı büyük bir sempati besleyen Herbert Samuel, Arapların da yönetime katılmasını istiyordu. Samuel, bu kongre ile ilişki kurmaya çalıştı. Kudüs Müftüsü Kamil el- Hüseyin, 1921 ilkbaharında ölünce Samuel, Hacı Emin el- Hüseyin’i yerine gelmesine rıza gösterdi. Yürürlükte olan kanunlara göre yapılan seçimde Hacı Emin müftü seçildi. Neşaşibi ailesi de bu seçime katılmıştı. Böylelikle Hacı Emin Filistin Arap hareketinin tartışmasız lideri konumuna yükselmiş oldu.

Filistin Arapları için diğer bir sorun Yahudi göçüydü. Filistin’e Yahudilerin göç etmesi daima sorun oldu. 1914’de Filistin nüfusu 689.000, Yahudiler 840660, Hristiyanlar 70.000 kişi civarındaydı. 139 Bu tarihlerde de Filistin’e Yahudi göçü devam etti. Yeni gelenler genç, heyecanlı ve parasız işçilerdi. Yahudi toplumu kurmak için de oldukça arzuluydular. Ayrıca ideolojik olarak da Arap kültürüne tamamen zıttılar. Arapların da Komünist olanları vardı. 1 Mayıs 1921 ‘deki 1 Mayıs gösterilerinde Araplarla Yahudiler arasında tekrar çatışma çıktı. İngilizler bu olayı bastırmak için Arap isyancılara karşı hava saldırıları düzenledi.140

İngiltere, Filistin’de işinin kolay olmadığını biliyordu. Çünkü Filistin’de yaşayan bir halk vardı ve bu toplumun ihtiyaçlarını göz ardı ederek adım atması çok zordu. 1 Temmuz 1920’de göreve başlayan Herbert Samuel, askeri idare yerine sivil idareyi kurdu. Kasım 1920’de danışma konseyi kurdu.141 Ancak bu gelişmeler toplumdaki gerginliği azaltmadı.

Filistin’de 1920 yılı sonlarına doğru Yahudilere karşı birleşmiş bir muhalefet doğdu. O güne kadar Yahudilerle yerli halk beraber yaşıyorlardı. Araplar, Filistin’de yeni yerleşen Yahudilerle birlikte eskiden yerleşmiş Yahudiler arasında bir fark görmediler. Arapların duydukları korkun başında Arap topraklarının Yahudilere verilmesi geliyordu. Bunun sonucu olarak Arapların işsiz kalacağı öngörülüyordu. İşte İngiltere, Arapların bu korkusunu gidermek için iki tarafın görüşlerini yakınlaştırmaya çalıştı.

1921 Mayıs isyanı sonucunda, Samuel, Arapları memnun etmek amacıyla Yahudi göçünü durdurdu. Bununla beraber Samuel’in bu davranışlarından cesaret alan bir Arap delegasyonu, 1 temmuz 1921’de Londra’ya giderek, Balfour Deklarasyonunun revizyonunu istedi.142Arapların

139

R. Halloum (Ebu Firas), Paletsine through Documents, İstanabul, 1988, s. 145 140 Smith, a.g.e. , s. 55

141 Hans Kohn, Nationalism and Imperialism in the Near East, New York, 1969, s. 139

isteği İngiliz yetkililer tarafından reddedildi. Çünkü İngiltere’de güçlü bir Yahudi Lobisi vardı. Ayrıca A.B.D.’deki Yahudi lobisinin desteğini kazanmak için Birinci Dünya Savaşından beri Siyonizme İngiltere destek veriyordu. Balfour deklarasyonunun amacından birisi de buydu.143

Samuel, 3 Haziran 1921’de yaptığı bir konuşmada Filistin’de bir Yahudi Milli Evi’nin kurulmasının yanlış yorumlanan bir cümle olduğunu ve burada yaşayan Arapların topraklarının kendilerinden alınıp başkalarına verilmeyeceğini vurguladı. İngiltere’nin buna razı olmayacağını bildirdi. Yahudilerin Filistin’e yerleşmesini, karşılıklı çıkar ve ülkenin ekonomisine katkıda bulunacağını bildirmişti.

İngiliz Hükümeti Haziran 1923’te bir bildiri yayınlayarak Filistin’in yalnız Yahudi Milli Yurdu olmasını istediğini belirtti.144 Bu açıklama genel anlamda Balfour Deklarasyonuna zıt değildi. Churchill’in White Paper’ı olarak bilinen bildiri İngiliz politikası olarak vurgulandı. Ancak bu ne Arapları ne de Yahudileri tatmin etti.145

İngiltere 20 Ağustos 1922’de Filistin için bir anayasa ilan etti.146 Anayasa 23 üyeli bir konsey öngörüyordu. Bunun 11’i hükümet temsilcisi olacaktı. (Yüksek komiser ve 10 hükümet görevlisi). Kalan 12 kişi seçilecekti. (8 Müslüman, 2 Hıristiyan, 2 Yahudi). Ancak Müslümanlarla Hıristiyanlar seçimi boykot ettiler.

Milletler Cemiyeti Konseyi 24 Temmuz 1922’de aldığı 28 maddelik bir kararla, Filistin’deki İngiliz manda yönetiminin esaslarını belirledi. Kararlarda 2 Kasım 1917 tarihli Balfour deklarasyonu destekleniyor ve İngiltere’nin 3 Haziran 1922’de yaptığı açıklamadaki politika esasları hemen hemen benimseniyordu.147 Bununla birlikte Filistin’de İngiliz Mandater yönetimi resmi olarak kuruldu.

Samuel 1923 baharında yeni bir girişim yaparak yeni bir konsey oluşturma çabasına girişti. Bütün üyeler Yüksek Komiser tarafından atanacaktı. İngilizler kendilerine muhatap olarak bir Arap ajansı kurulmasını istedi ama Araplar reddetti ve sonuçta İngiltere başarılı olamadı.148 İngilizler, Filistin’de Arapların desteğini kazanamadı. Araplar mandater İngilizlerle işbirliğine gitmedi. En büyük nedeni şuydu; eğer İngiliz yönetimi ile ilişkiye girerlerse, bu aynı zamanda

143

Kohn a.g.e. , s. 140; 144 Smith, a.g.e., s. 37

145 Churchill’in White Paper’ı için bkz. Fraser, a.g.e. ss. 21 – 22

146

Smith, a.g.e. , s. 73; E. Kedorie, a.g.m. s.59

147 Fahir Armaoğlu, a.g.e. , s. 36 Ayrıca Manda maddeleri için bkz. R. Halloum a.g.e. , ss. 199 – 208 148 Armaoğlu, a.g.e. s. 39; Smith a.g.e. , ss. 73 – 74

Yahudilerin Filistin’e göç etme hakkının kabulu anlamına gelecekti. Araplar Self determinasyon self determination hakkının garanti edilmesini istiyorlardı.149

Genelde Filistin’deki Araplar ikiye bölünmüş bir haldeydi. Bir kısmı İngiliz yanlısı, diğerleri ise İngilizlere karşıydılar. Sonuçta 1922’den sonra Arap milliyetçilik hareketleri zayıfladı. 7. Arap Kongresi 1928’e kadar br daha toplanamadı. Bu kongrelerden birincisi Temmuz 1919’da Şam’da, İkincisi yine Şam’da Şubat 1920’de ki, bu kongreye Filistinler de katıldı. Üçüncüsü Hayfa’da Aralık 1920’de, Dördüncüsü Kudüs’te Haziran – Temmuz 1921, Beşincisi Nablus’da Ağustos 1922’de, Altıncı Jaffa’da 1923’te, Yedincisi Kudüs’te 1928’de toplandı. Bu kısmen Filistin’e Yahudi göçünün azalmasından dolayı idi. Yeni gelen kuşak Arap topraklarında refahın artması için bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasını kolaylaştıracak önlemlerin alınmasını istiyordu.

Samuel’in görevi 1925 yazında sona erdi. Yerine Lord Plummer atandı. Plummer Filistin’de ülkenin maliyesini sağlamlaştırarak İngiliz hazinesine yük olmama yolunu seçti.. Filistin’le stratejik önemiyle ilgilenerek, İmparatorluk güvenliği açısından olaya yaklaştı. Bu arada 1928 yılında toplanan 7.Arap kongresinde merkezi Filistin’de bir parlamento istendi. Bu kongre bütün Arap muhalif grupları bir araya getirmede başarılı oldu. Yürütme kuruluna 48 üye seçildi. Bunlardan 12 üye Hıristiyandı.150

Yürütme kurulu isteklerini Lord Plumer ve daha sonra 1928 yazında yerine atanan Chancellor ‘a bildirdi. Yüksek komiser bu isteklere olumlu yaklaştı. Ancak 1929 Ağustos’unda çıkan bir isyan sonucu yarıda kaldı. İsyanın nedeni Ağlama Duvarı’nın kontrolü meselesiydi. Ağlama duvarı, Kudüs’ün eski bölümünde bulunan Yahudilerin kutsal saydıkları yer Mescid-i Aksa ve Kubbet’us Sahra’nın bulunduğu Haremü-ş Şerif’i çevreleyen daha büyük bir duvarın parçası olduğundan dolayı Müslümanlar tarafından da kutsal sayılmakta idi. Bu olay da Arap – Yahudi anlaşmazlığının süreceğin gösterdi.

Filistin’de Arapların yanında yaşayan Yahudiler, Araplardan daha farklı bir konuma sahiptiler. Dünyadaki diğer Yahudi Cemaatleri ile bağlantıları vardı. Ancak Yahudiler arasında da görüş ayrılıkları bulunuyordu. Filistin’deki Yahudiler 1918’de Dünya Siyonist Organizasyonu tarafından gönderilen Siyonist Komisyon tarafından temsil ediliyorlardı. İngilizlerle görüşmelerinde, ilişkilerinde yarı bağımsız bir yapıya sahipti. Siyonistlerin lideri Chaim

149 Asaf Hüseyin, Orta Doğu’da devlet ve terör, İstanbul, Mart 1990, s. 169; Halloum, a.g.e. s. 173 150 Kohn, a.g.e. , ss. 145 – 146

Weizmann’ın temel amacı da Siyonist ve Siyonist olmayan Yahudileri Siyonist hedefte birleştirmekti. Mali konularda başarılı olarak Yahudi kapitalinin Filistin’e yönelmesini sağladı.

1929’da Weizmann, Filistin’deki Siyonist hareket için yeni bir yürütme organı kurmayı başardı. Bunun merkezi Kudüs’te kuruldu. Londra’da bir bürosunu açtı. Bu komitenin en önemli özelliği, bu yeni kurulan, büroda Siyonistlerle Siyonist olmayanların aynı düzeyde temsil edilmeleri sağladı. Bu yeni örgütlenme biçimi Siyonist olmayanların istediklerini tatmin ederken aynı zamanda da Siyonist yükümlülüğünün finansmanına katkıda bulunuldu. Bu yeni biçim Siyonizm’in gücünü Weizmann liderliğinde birleştirerek, İngilizlere karşı daha koordineli ve güçlü konuma geldiler.151

Bu arada Filistin’deki Yahudiler arasında liderlik için yeni bir rekabet başladı. Yahudi Ajansı’nda Weizmann’ın diğer rakibi Yishul grubunun lideri olan Ben Gurion’du. Yahudi Sosyalist Hareketini kuran David Ben-Gurion (1886 – 1973), Dünya Siyonist Örgütü Yürütme Kurulu üyesi, Histadrud (1921 – 1933) ve Mapai Partisi (1921 – 1954) genel sekreterliği, Yahudi Ajansı Yürütme Kurulu başkanlığı (1939 – 1948) yaptı. Filistin’de İngiliz mandası kalkınca, geçici İsrail Hükümetinin başkanlığına getirilip, 1948’de İsrail’in bağımsızlığını ilan etti. Ben Gurion, İstanbul Darül-funün’da okumuştu.152

I. Dünya Savaşı’ndan önce Filistin’de üç Yahudi grup vardı. Çoğunluk Ortodoks Yahudilerdi. Siyonist emellerle görüşleri bağdaşmıyordu. İkinci grup Yahudi özel sektörüydü. Bunlar toprak sahibiydi ve Baron de Rochschild tarafından zamanında finanse edilmişlerdi. Bunlar Arap işçileri kullanıyorlardı ve birçok bakımdan Filistin’in bir öğesi olmuşlardı. Kendilerinin ayrı bir Yahudi olarak tanımlanmalarına karşı çıkıyorlardı.

Üçüncü grup ise Siyonist işçilerdi. Bunlar Rusya’dan gelmişler ve ihtilalci fikirlerle beslenmişlerdi. Politik düşünceleri de Filistin’de eski İsrail toprakları üzerinde tek bir Yahudi Devletinin kurulmasını istiyorlardı. Bunlar Yahudi toprak sahiplerine saldırarak, onların Arap işçileri çalıştırmalarını engelliyorlardı. Siyonistler de Filistin’de Yahudi kontrolünü istiyorlardıBu grupların yanı sıra I. Dünya Savaşı sonunda çeşitli örgütler de ortaya çıktı. Örgütlerin en önemlilerinden biri de Poale Zion (Zion’un İşçileri) ‘du. Bu örgütün Avrupalı Siyonist işçi organizasyonları ile ilişkisi vardı. Bu gruplar ihtilalci siyonizmi benimsemişlerdi. Her ne kadar kendi milliyetçilik görüşleri ile ters düşseler bile Poale Zion liderleri ve Ben-

151 Kohn, a.g.e. , s. 152

152 Bernard Postal – Henry W. Lewy, And The Hills Shouted For Joy The Day Israel was Born, New York, 1973, s. 57

Gulion, Filistin’de yerleşmeyi savunuyor ve dikkatleri Filistin şehirleri üzerinde yoğunlaşıyordu. Diğer bir grup da David Gordon’un fikirlerinden esinlenen Hapoel Hatzain (Genç işçiler) idi. Bunlar kolektif yerleşmeyi ve bir Yahudi milleti yaratmak için temel olarak kolektif yerleşme ihtiyacını öne sürüyorlardı. Yahudi yatırımları ve kapitali Yahudi, iş gücü kullanıldığı zaman bir anlam bulabilirdi. Genelde hiçbir grup işçiler arasında çoğunluğu elde edemedi. 1909’da Tel Aviv inşa edildiği zaman bu inşaat Yahudi Milli Fonu’ndan karşılandı ve Arap iş gücü kullanılmasına izin verilmedi.153

Poale Zion ve Hapoel Hetzain hemen hemen aynı fikirleri paylaşıyorlardı. Özellikle sınıf çatışması fikrinde birleşiyorlardı. 1919’da Paole Zion birçok küçük grupla işbirliği yaparak yeni bir parti şeklinde organize oldular. Bu Ahdut Ha’Avadih’di Bu partiler işçi göçünü desteklediler. İşçi göçü 1920 sonlarında 10.000’in üstüne çıktı. Daha sonra bu partiler 1920’de Histadrut adını alan tek bir partide birleştiler. Histadrut bütün işçi hareketlerini kapsayarak Siyonist emellerle uyum içinde oldu.

1920’lerdeki göçmenler genellikle Polonyalı orta sınıftı. Bunlar şehirlerde yerleşerek Histadrut’un kontrolü dışında kaldılar. 1930’lara doğru ekonomik kriz Histardut’un etkisini azaltırken, Aralık 1930’da yeni bir parti olan Mapai kuruldu. Bu yeni parti Avrupa ve Amerika’da aktif bir şekilde çalıştı. Ben Gurion önderliğinde Filistin’de Siyonist politikalar üzerindeki etkisini giderek arttırdı ve dünya Siyonist politikasında da etkin hale geldi.

Bu oluşuma karşı en etkili muhalefet Vlademir Jabotinsky tarafından geldi. 1925 yılında kurulan Revizyonist Parti’de Jabotinsky,154 iyi bir yazar ve hatipti. Jabotinsky yalnız dikkatini Yahudi devleti kurulmasında odaklamıştı. Bu da İngiltere ile uyum içerisinde gerçekleştirilebilirdi. Jabotinsky’nin amacı yalnız Filistin için değil daha büyük bir Orta Doğu içindi. Diğer yandan eğer İngiltere işbirliğine yanaşmazsa İngiltere’ye karşı silaha başvuracaktı. Jabotinsky, Histadrut ve İşçi Siyonizmini milli politik bünye içinde bir kanser olarak görüyordu.155 Bu durum, sosyal hedef ve sınıf çatışmaları Siyonist etkinliği zayıflattı. Bütün bu

153

Smith, a.g.e. , s. 77 154

Jabotinsky, Vladimir (1988-1940). Rus Yahudisi olan Jabotinsky gazeteci ve yazardır. İsrail devletinin kurulmasında önemli rol oynayan militan Sosyalist Revizyonist hareketin kurucusudur. Yazılarında ve

konuşmalarında Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasını savundu. Filistin’de Araplara karşı savaşmak için Hagena adlı örgütün kurucusudur. Jabotinsky, 1908’de Jön-Türk devriminden sonra İstanbul’a geldi. Daha sonra da Filistin’e geçti Bir siyon birliği kurup İngilizlerin yanında I. Dünya Savaşına katılmak istedi. Mete Tunçoku, ‘İsrail’in Önemi’, Belleten, Nisan 1991, C.LV, S. 212; S.101

oluşumlar, Siyonist tecrübe, özel teşebbüs ve orta sınıf göçmenleri Siyonist devlet biçimlenmesin gerçek kurucuları olduğunu gösterdi.

Japotinsky’nin tezi genç Yahudiler arasında, özellikle de Avrupa da büyük etki yaptı. Bunlar Faşizmden etkilenmişlerdi ve faşizmin taktik ve sembollerini kullanıyorlardı.156

Araplar İngilizlerle işbirliğine girmekten kaçınırken, bunun aksine olarak, Yahudiler İngilizlerle iyi ilişkiler kurdu. Araplar özellikle İngiliz mandater yönetiminde Siyonist unsurlara bakıyordu. Siyonistler Araplarla pek ilgilenmiyordu. Siyonizm açısından, Araplar normal olarak Siyonizm’in bir konusuydu. Fakat şimdilik bu İngiltere’nin bir problemiydi. Siyonistlere göre daha sonra Yahudi devleti kurulmasında bu problem ortaya çıkabilirdi. Bu durumda İngiltere Arapları koruma görevini üstlenebilir ve politik Siyonizm’in gelişmesine bir tehdit oluşturabilirdi. Weizmann gibi Siyonist liderler Araplardan çok İngilizleri dikkate alıyorlardı.157

Bununla beraber Yahudiler, Arapları tümüyle görmezlikten gelmiyorlardı. Ben Gurion; 1918’de Araplarla Yahudiler arasındaki ilişkilerde hiçbir çözüm olamaz. Bu durumumuzu kabullenmeliyiz. Bizim olacak bir vatanda bir millet olarak yaşamak istiyoruz. Araplar da kendilerininkinin, diyerek Araplara bakışını ortaya koyuyordu.158

Filistin’de Araplar çoğunluktaydı. Ancak hükümetteki temsil oranları nüfusa göre azdı ve etkin görevde değillerdi. Yetenekli Araplara görev verilse dahi bunların maaşları genellikle düşüktü. Buna karşılık Yahudiler Araplar gibi muamele görmüyorlardı. Devlet kademesinde görev alan Yahudilerin maaşları yüksekti. Ayrıca İngiliz mandater yönetiminde de Siyonist yanlısı kişiler çoktu. Yahudilerin bir avantajı da gizli bilgilere bu sayede ulaşabilmeleriydi. İngiliz yönetiminin uygulayacağı politikalardan Yahudiler haberdar oluyorlardı. Filistin’de askeri hizmetlerde de Yahudiler kullanılıyordu. Arapların askeri birimlerde görev yapması yasaktı. Arapların anti-siyonist tutumları bu kararın alınmasına gerekçe olarak gösteriliyordu. Bu durumda Yahudiler (özellikle askeri görevlerde bulunanlar) silah çalıyorlar ve silahları Hagana’ya gönderiyorlardı. Hagana, Histardut kontrolünde direnişin silahlı gücüydü. Yüklü silah kaçakçılığı sonunda Yahudiler Araplara karşı büyük bir avantaja sahip oldu. 1920 – 1948 yılları arasında Filistin’deki Yahudilerin çoğunluğunun oluşturduğu askeri örgüt, Yahudilerin Filistin’e yerleşmesine karşı koyan Araplara karşı savaşmak üzere kuruldu.

156

Smith, a.g.e. , s. 80 157 Smith, a.g.e. , s. 80

Yahudiler bu durumu normal sayıyorlardı. Çünkü Filistin kendi ülkeleriydi ve İngilizlerin rolü bu oluşumu kolaylaştırmaktı. Daha sonra Yahudilerin ekonomik gücü de Arapların aleyhine gelişti. Yahudilerin, Arapların topraklarını satın almaya başlaması, Arapların sert muhalefeti ile karşılaştı

Yahudilerin Filistin’e yerleşmesi son derece güç oldu. Çeşitli ülkelerden gelen göçmenlerin dilleri ve kültürleri farklıydı. Yahudiler Filistin’de ilk olarak İbranice’nin resmi dil olmasını sağladı. Bunun sonunda entelektüel hayat ve edebiyatta İbranice kullanılmaya başlandı. Filistin’de yavaş yavaş Yahudiler ekonomik alanları da ele geçirdiler. Bu Araplara göre daha iyi bir yaşam sağladı. Diğer yandan göçmen Yahudiler Avrupa’dan geldiler. Bu kişiler oradaki toplumsal örgütlenmeyi de berberinde getirerek Filistin’de eğitim, sağlık alanlarında büyük atılım yaptılar.159

2) 1930 – 1939 Dönemi

1929’da ‘Ağlama Duvarı’ yüzünden çıkan isyanda 133 Yahudi ve 116 Arap öldürülmüştü.160 Bu Yahudilerle Arapların bir birlerine olan güvensizliğini ortaya koymuştu. İngilizler nezdinde Arapların pozisyonu zayıflamıştı. İngilizler 1929 isyanının nedenlerini ve politik amaçlarını araştırmak için bir komisyon kurdular.161 Walter Shaw tarafından hazırlanan